11 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ı Hâdiseler Karşısında HAKAREJT vvelki günkü gazetelerden bi- rinde bir fıkra vardı. Fıkra muharriri, Köprüden geçerken: — Şırak, şırak, şırak! Diye bir ses duymuş.. dönüp bakmış. Kıpkırmızı kesilmiş genç bir bayan, toy bir delikanlının yüzünü silleliyerek ayni kızıl rengi onun de yüzüne - fakat çizgi Çizgi - nakşettirivermiş. * Muharrir bu kamçı sesli tokatların se- bebini öğrenmiş.. meğer, toy — delikanlı kadına Venüs demişmiş. Efsane malümatı kuvvetli olan kadın da Venüsün açık baş - bir kahbe olduğunu, Tessamların onu kuğu kuşu yahud da Yunus balığı şeklin- de tasvir ettiklerini biliyormuş ve diyor- muş ki: — Bu âdam bana Venüs demekle, bir yanımın balığa, beynimin de küş beyni- ne benzediğini söylemek istedi. * Bana kalırsa bu kadın tokat atmakla belki doğru hareket etmiş, fakat müda- faasını kaçamak yoldan yapmıştır. Bugünün kadınına Venüs demek ha- kikaten bir hakaret olur. Gözlerimin önüne Venüs heykeli geli- yor ve onu; kolları kırılmadığı zaman- daki bütün halile tasavvur ediyorum, «4 Berber maşasile biçime konulmuş saç- ları yoktu. Dudakları boyasızdı. Kirpik- leri takma değildi. Kaşları tepede kırk beş derecelik bir zaviye yapmıyordu. Vü- cudü kırılacak kadar ince, beli bir şapka kayışını kemer gibi kullanacak kadar dar görünmüyordu. Elleri ayakları pedikürsüzdü ve bilhassa taş ağ- zını bir kere bile açmış, bir tek yalan ol- sun söylememişti. Bugünün kadınını, böyle bir Venüse benzetmek hakaret değil midir? İsmet Hulüsi manikürsüz, (| Bunları biliyor mu idiniz? Danimarkada “hizmetçi kadın,, mevcud değildir Danimarkada ka- B fin hizmetçi adı yoktur. Onların İ« pini ev işlerine yar- dim eden insan a- dını taşıyan kadın- lar yaparlar. Bu- nun sebebi şudur: Mari — Kristensen namin da bir hiz« metçi kadın çalış- tığı evde çok zulüm görmüş. Bu arada “ gene görmüş ki hizmetçiler, çalıştıkları evlere, elektrik, havagazı sarfiyatında is- raf yaparak büyük ziyanlar veriyorlar. Tabak, çanak kırarak ziyankârlık yapı- yorlar. Bir hizmetçiler sendikası kurmuş, İş verenlere haksızlıklarını, iş alanlara da dürüst olmıyan hareketlerini isbat et- miş. Bugün, bu kadın, Danimarkanın ih- tiram gören insanlarından biridir ve bu sendikanın başıdır. * ; Elbisenin en tehlikeli tarafı mendil cebidir Maruf — İngiliz döktoru Percey E- gelow'a göre elbi- semizin en kirli ve bu bakımdan sıh- hatimize en tehli- keli tarafı mendil koyduğumuz cebi- Bira koyunların sıhhatı için pek faydalıdır Bundan birkaç sene evvel Ameri- kada büyük - bir F kuraklık oldu. Ot- LO Va suz ve susuz kalan W hayvanlar sürü sü- — e/(yuma| h— rü öldüler. Bu arâ- da bir çiftçinin hatırına hayvanlarına, su bulamayınca bira vermek geldi. Bu çift- çinin eiinde binlerce galon bira vardı. Bu tedbirin neticesi şu oldu: Hem hayvan- lar ölümden kurtuldular, hem de bir misli fazla süt verdiler. Bu hayvanların süt ve yoğurdile yapılan tereyağları da o nisbette fazla ve kuvvetli oldu. Ayni zamanda Amerikan baytar şubesi bu me sele ile meşgul oldu ve masrafa taham- mül edilebildiği takdirde hayvanlara bi- ra içirilmesinin hiçbir sıhhi mahzuru ol- madığına karar verdi. * İngilterede güvercin beslemek merakı İngilterede — gü- vercin — beslemek büyük bir merak- tır. Bu işle meşgul SON POSTA Fransız zindanlarından dönen iki masum Türk çocuğu.nun hatıraları eei H öim . masum Türk çocuğundan Ali Murtaza; — Size, evvelâ, Güyana nasıl, ne za- man, niçın gönderildiğimi anlatayım, diye söze başladı. : Ben Dramalıyım. Şu talihin garabeti- ne bakın ki, ben, bugün 40 küsur yaşı_mş basmış bulunan erkek kardeşimi daha iki gün evvel görebildim... Yani iki .k'fırdeş, bir anadan, bir babadan doğmuş iki kar- dakika göremeden geçirdik. Çünkü o Dramadan ayrıldığı zaman ben yeni doğmuştum. O İstanbula geldi, mektebe girdi. Za- bit çıktı. Cebheye gitti. Ve tam o sıralarda da ben İstanbu_la gelerek kardeşimin harbde esir düştü- ğünü ve Hindi Çini'de bulunduğunu öğ- rendim! Buraya, 1918 yılında gelmiştim. Beni Güyana gönderen hâdise de, buraya aya- ğımı basışımdan bir hafta sonra vuku- buldu... Dramadan İstanbula gelir gelmez, ilk işim hemşiremi bulmak olmuştu. Hemşirem Fikriye (*), İstanbula bi- raderimle birlikte gelmiş, ve Türkiye « nin ilk kadın muallimleri arasında yer al- mak şerefini kazanmıştı. Bana büyük kardeşim Fazılın (**) muharebede esir düştüğünü, ve Hindiçini de bulunduğunu hemşirem haber verdi. Bu kara haberi aldıktan sonra, Gala - tada «Miısır» oteline yerleştim. ! T Ve bir iş aramıya koyuldum. Fakat her gün, sahahtan akşama kadar, bir iş bul- mak gayesile her makama müracaaât et - | tiğim halde, bir türlü bir baltaya sap ola- mıyor, hemşiremin yardımile geçinmek - ten kurtulamıyordum. En ufak bir ücret mukabilinde en ağır işleri görmiye hazır olduğum halde, bir yere yerleşememek beni üzüyor, sinir » lendiriyordu. Bir gün Anadoluya geçmiye, ve orada bir iş aramıya karar verdim. Bu kararı yerine getirebilseydim, o tarihten pek az sonra başliyan İstiklâl kavgasında çar- pışmak şerefini de kazanmış olacaktım. Fakat talih, beni, bu şerefli saadetten de mahrum bıraktı. Anadoluya geçmiye karar — verişimin ertesi günüydü. Verdiğim kararı yerine getirmek imkânlarını henüz temin ede- Güyan zindanlarında yirmi yıl inledik- ten sonra nihayet vatana kavuşan iki | TÜYaNdaAa deş, kırk yıllık ömrümüzü birbirimizi beş | * 'Ali Murtaza Mehmed Hitmi başka kimsem yoktu!.. Bir hemşeriye, bir dosta, uzak bir akrabaya, hattâ âşina bir simaya bile rastlıyamamak, beni büsbü- tün çileden çıkarıyordu. Konuşacak bi - risini bulabilseydim, biraz anlatabilsey « dim, biraz içimi dökebilseydim, yüreğimi dolduran zehiri boşaltmış gibi rahatlıya- caktım, Halbuki bilâkis, dalgın dalgın yürür - ken, ikide birde suratıma düşman ban - dıraları sürünüyor; iki adımda bir omus-s zuma Farhoş ecnebi neferleri çarpıyor, ve yabancı kelimeler habire kulaklarımı tırmalıyordu. Âdeta infilâk için, kivılcım 20 Ali Murtaza “Size, evvelâ, Güyana nasıl, ne zaman V| ne için gönderildiğimi anlatayım , diye söze başlal Ş, |bakışından. bir sual sorduğu, İki adım daha attım. Ses, emri t& ladı: ; ğ j Bu sefer, sesin arkamdan geldiğil ” lamıştım. Arkama dönünce, sekiz ©| dım geride, üç ışık gördüm. K | Üç elektrik feneri, tıpkı üç iri ate$'| ceği gibi, bana yaklaşıyordu. o | Burnumun dibine kadar yaklaşalı 4 suratıma çevrilen fenerlerin ışığındâı | lari tutanların hüviyetlerini de gö dim ve o zaman, kalbimin çarpıntısl ” laklarımın zonklaması büsbütün & ," | Çünkü işgal kuvvetlerinin bir det? yesile karşı karşıya idim: % , Birisi biraz önde ve ortada, ikisi 07 yarım adım gerisinde duruyorlardı. — Önde duranın kolunda sırma şert' p vardı. Diğerlerinden daha yüksek | rütbeye sahib olduğu, sade kılığının " | kalığından değil, hâkimane ve âmi” | edalarından da belliydi. İ Fakat az evvel bana? | — «Dür!> M Diye bağıran bu adam, başka bif | türkçe kelime bilmiyordu. Bu itibi | bana söylediklerini anlıyamıyordum " | şeyler söyledikten sonra durup yüz” | İ ve Ö beklediği belliydi. Bir anda, olanca '_İ zamı zorladım. Ve bildiğim dört keliff' | bulup bir araya getirerek lisan bilmi” ğimi anlattım. Suratıma vuran nefesi ispirto - BöP| muhatabım, evvelâ parmağile bana £7 dimi gösterdi ve: ' — Rovolver! dedi, Sonra iki avucunu dua okur gibi L l ve avuçlarnı: — Ver! demek ister gibi kendi gö6 ne doğru çekti. Bu işaretler, muhatabımın maksât” î anlamama bol bol kâfi gelmişti: Bu ©| riye, o zamanki meşhur tabirile etirâs' | yani silâh toplamıya çıkmıştı. Bendef | silâhlarımı kendilerine teslim etmemi ) tiyorlardı. Fakat Dramalı bir Türk ©| kanlısı silâhlarını yabancıya teslim Tp bilir miydi? Gözlerimin önüne, babâ'|| merd ve temiz yüzü geldi. Bana, kif | lir kaç defa: ll «— Evlâd demişti, at, avrat, silâl delikanlının namusudur. Onları ' dan evvel kimseye verme!» y O anda, bu nasihat ilâhi bir emir ? ruhuma hükmetmişti: | Sa ğ . İr mizdir. Bu ceb, “meraklıların sayısı | y emiştim. Ve imkânsızlık içinde kalmak yt ; ; ” | nezle — nakletmek (100) bin, güver- | beni şbüsbüti'm bunaltmıştı. Yinirlerim, ı::;îiğt;n canli bir barut yığını hahne-gel- üzî?îıîîbsl'algînîmîweıâh, el İşî';îğ— J| : noktasından — bir cinlerin sayısı dalıslak birer_kiriş gibi gerilmişti. _Biraz a| Galatasaraydan Tünele doğru' yütü «| iütedim. . unmadığını N ğit ; (4) milyondur. vunmak, biraz oyalanmak arzusile, Bey- miye haşiadım. Ötele gidip yatmıya, ve Ş Bi : oğluna çıktım. ——— muhtaç olduğum teselliyi, istirahati uy- Halbuki o tnda,_ onların her birtt 4P İ Bir sinemaya girdim: Yarıda bırakıp | kudan beklemiye karar Vermiştim. İçini: dahfı nfazl& Müsellâhtım: Belimde Tj »— , çıktım, Bir gazinoya oturdum: Getirtti- de, sıkınlıdan gelen korkünç bir hissi yadigârı bir Karadağ tabancası, kef ” BC | ğim kadehi tamamlıyamadan hesabımı | kablelvuku da vardı. rimde tam yüz fişek vardı. Ceket'i B ! verip sokağa fırladım. Bir kahveye uğra-| Tünelin yanmdan — Yüksekkaldırima tında, omuzuma asılı koca bir saldf | y ! dım: Fakat orada da oturamadım. kivrldirm. Neye sallanıyordu, Ve başımda, Drâma *” F b | İçimde müdhiş bir sıkıntı, boğucu bir| Caddenin ışıklarından gittikçe uzakla- larının deli rüzgârı esiyordu. B : 1 ör. O halda cocüğüm KELLA Ka darlık vardı. Samimi bir muhataba bir|şıyor, ve Yüksekkaldırımın gittikçe ko «| Devriye çavuşu, üzerimde silâh bü” || Fazla müllef it ' îey ö demeşctir.ğu korkulacak bir parça der:'l_ya.nabilseydim, l?ellıi biraz | yulaşan karanlığına daldıkça, dıhî fazla | madığına nçldanînadı. Yanındaki iki "4 z | Erkekler.. Si Hilüklür y Yariblir nettkesi ferahlıyabilirdim. Fakat vakit çok geçti.| vehme gömülüyordum. kere dönüp-bir şeyler söyledi. Ondt” B : |—Ankarada oturan bir genç kadının yahud züppelik eseri olar akş zînâî;; Tâ Sarıyerde oturan hemşireme gide -| Yarı yola vîrd'l.ğım zaman, karanlık, | mir aldıkları anlaşılan askerler, ı ! h < Şikâyeti şu: görünmek isterler, fazla sokulganlık, mezdim. Ve koda İstanbulda da,_ ondan |iki adım önümü bıl? göstermiyecek ka - | çip :fammq sokuldular, üzerimi ardf' | - : ; Verek: GUlMK, mhkatleyin, - Daramın ' le kelime kalblerinden- gelmez *dille () -| mektebinde zannilimlik” sönektedir. gibi sıçradım. Nereden seıdiıînı körtire, N T SN îtır- “içindeyım. Hangi eve misafirliğe git- ayyen bir isim, muayyen bir karakter ——— e. —— LARELE r aSi . L ArEAN'yar — " Ö : —- “:sek, hangi salonda buluşsak kocam yak, sadece frenk tâbirile galeri, dinli- 1 k l h b b ö ' ' LA K * | — © 'derhal rastgeldiği ilk kadımla mülâta- yenler, muhit, seyredenler vardır. Bun« ahbab çavuşlar: B 'ke — #faya dahyor. Kur yaptığı kadınların lardan zarar gelmez. u ç ş £ Boy_aııan hevkîl___ İ | vsayısı neredeyse sürü teşkil edecek. — Bazı erkeklerde kur mev ' - -| _ z : mevsim mev- j — Kendisine henüz bir şey söylemedim. sim, zaman zaman muayyen bir kadı- W%//Z?/? M : F iifâf neş'em kalmadı, ağh_yorum, teye —na hasrederler, kur yaptıklarını da sak- . / ğ -zeciğim beş aylık bir geline yardım larlar, çok uslu kendi halinde görünür- | ; İ »et.ı ler. Bunlardan korkmalı, | ğ * Bununla beraber henüz evlenmiş bir | Bu genç kadının feryadı beni telâşa — genç kadının kocasını her kadmla mü- | düşürmedi, içinden ıztırab taşan cüm» İâtafa halinde görmekten eza duyma- ! leler arasına sıkışmış tek bir kelime — Sifi tabil görürüm. Yapılacak şey ba- | — , vardır ki gönül işleri ile uğraşanları Sittir: Mutad sokulganlık ve sevimli- | Ji, bu gibi vaziyetlerde müsterih etmeya Ii"ğinizle bu vaziyetin sizi üzdüğünü | h yetişir: Genç kadın kocasının kur yap- söylemekten ibarettir. Ümid ederim | — ; tığı kadınların neredeyse bir sürü teş» Kİ tekrar etmiyecektir. B (kil edecek kadar çok olduğunu söylü. TEYZE var, mes'ud olmaklığımız için hiçbir “mania mevcud değil. Fakat ben azab &"pç'.s,ı;ıq*'i:dnıll Ai_'ı_'pıılıığ'tlvı ÜS LA Ca , TKERER — SOÜRE N İrrlkkbar G, #ti e Ft e Fte rindedir, söyledikleri dakikada unutur- lar. Onlar için muayyen bir yüz, mü- ( A ”| ; muhasebecisidir. (**) Bay Fazıl, şimdi, Tıb Fakültesi mediğim gür bir ses: . çevirmişti. - Naci Sadülli'

Bu sayıdan diğer sayfalar: