4 Mayıs 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

4 Mayıs 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KANUNİ S No LAT — y y 6 -SONTELGRAF — 4 Ma ÜLEYMAN Yazan : Nedim Refik Nİ | Bahadır sahip, sen bir felâkete uğradın. Felâket r büyük ruhları daha ziyade büyültür | Senin zevcen kısa bir hastalıktan sonra hakkın rahmetine ler olsun, Hindis- tanın birçok din ve mezheblere ta- bi olan bülün yer- lileri olsun bu o« radaki müslüman bir devleti yaşate mamak için her. türlü vasmıtaya mü- racarti caiz gö- rerek harp ile ol mazsa daha gizli ve hain şekillere başvurmaktan çekinmiyorlardı. Hindistanda teş- kil edilen büyük küçük müslüman devlet veya dev- letleri Türkler kurmuş ve Türk azim ve cesareli- dir ki maddi va- sıtaların azlığına rağmen mücadee leden geri kalma- mıştır. — İmpara- torluklar kürmak- ta daima en bü- yük istidatı göstermiş olan Türklük varlığını Hisdistanda da İspat etmiş orada da k anlık gibi, azim ve irade gibi büyük hasletlerini işletecek sahalar bulmıya gecik. memişlerdir. Hikâyemizin cereyan ettiği za - raanlarda ize Malabar hükümeti yi- ne etraftaki düşmanların hücüm - larından pek rahatsız oluyordu. Bahadır Sahip Cent Malabarda çok nüfuzlu, cesaret ve kahraman- lığile, fedakârlığile tanınmış, nü - fuzunu arttırdıkça arttırmış, malik olduğu büyük servetini yı maeller uğrunda feda etmekler kinmez bi adam diye tanınmıştı. Bir gün yine bir muharebe ol- müş, düşmanlara galebe edilmiş, Bahadır Sahip te muzafleren av « det ediyordu. Fakat bu zaferin ver- diği sevinç ne kadar büyük olursa olsun çok geçmeden, belki bir kaç gün sonra yeni bir muharebeye da- ha gitmek vazilesi karşısında ka- lacağını da düşünmekten kendisi- ni alamıyordu. Bundan korkmuyor- du. Fakat istikbali düşünen bir a- dam gibi o da hissediyordu ki düş- manların mikdarile kendi kuvveti- nin arasında büyük bir nisbetsiz- lik vardı. Bu hal ne zamana kadar devam edecekti? Düşmanlar dağ - lara kaçıyor, fırsatı müsait bulun - ca inerek hücüm ediyor, sonra yi- ne kaçıyorladı. Bir armandan geçiyorlardı. Bu aralık üstü başı çok pejmürde, a- deta çıplak denecek gibi, ihtiyar bir adamı yakalıyarak kendisine doğ- ru getirdiklerini gördü. Gün s- cak, ortalık zeval güneşinin altın. da kaynıyordu. Bu çıplak adamın hali anun merhametini uyandırdı: — Ne istiyorsunuz, dedi, bu a - damı niçin tuttunuz? Bu ihtiyar, kupkuru, çıplak, ya- hnayak adam, dediklerine göre şüpheli bir adamdı. Kaç zaman - danberi düşmanların bir takım Ya- zırlıkları haber aldıkları zannedili- yordu: — Bu adam, dediler, casustur. Sahip, bunu bugün burada, ya- Tın başka bir yerde görüyor. San- ra bir zaman kayboluyor, yine ge- liyor. Nereye gider, nereden gelir anlaşılmıyor. İhtiyar adam, söyleven şeylerden Bir şey anlamaz gibi duruyor, ya- şamakla ölmek arasında geçen şu dakikalarında hiç bir korku eseri göstermiyordu. Nihayot söz sıra- sı ona gelmişti: — Ben, dedi, dedikleri gibi de- ğilim. Dünyada hiç kimse ile hiç bir şey için kavgası olmıyan bir adamım, Bugün karnım açtır, çok iyiyim; Yiyecek bulduğum Taman da kendimi doyurmam, hakikaten aç olanlar varsa onları ârar, veri- tim. Ö zaman daha iyi olurum. Bahadır Sâhip Cenk işaret etti, adamı bıraktılar, Fakat gözden a- yırmıyorlardı. — Beni hatırlıyor musunuz?dedi, e- Kanunt Süteyman niçin bırakıyorsunuz? Bahadır Sahip bu ihtiyarın öy!le dendiği gibi bir adam olmudığına kanaat getirmişti: — Git, dedi, git!.. İstersen sana iyilik edeyim, — Hayır, İyilik istemem., Ben- den daha muhtaçları vardır, on - lara ediniz. Ben size bir iyilik et- mek isterim şimdi.. Bahadır Sahip gayri ihtiyari ©- nuün yüzüne baktı: — Sen mi bana iyilik edeceksin- Sen ç halde misin? Demek ister gi- bi idi, Fakat kendisini topladı. Se- sin& daha ziyade tatlılık verdi: — Dinliyorum, dedi, hiç bir in- san sıraşı gelince başkasının yar- dımından kendisini müstağni say- mamalı. Dinliyorum, söyle.. İhtiyar, güneşin doğduğu taralı di: — O tarafa gitmeyiniz, dedi, ©- rada Hind'in meş'um bir mabudu vardır. O mabudun heykelini gör- meyiniz. Mabudun çirkin gözlerine gözleriniz rastgelmesin. Bahadır Sahip, atından indi. Mu- hatabının gösterdiği tarafa baktı Sonra yaklaşarak ihtiyarın — içine çekilmiş fakat şiddetle — parlıyan gözlerine dikkatle baktı: — İhtiyar, dedi, gösterdiğin ta- raf bizim düşmanlarımızın saklan- dıkları yerlerdir. Ben giderek orada onları darmadağın etmek niyetin- deyim. — Öyle olsun, fakat siz benim de- diğimi unutmayınız. — Eğer şimdi beni serbest bırakıyorsanız gide - yim. Yoksa.; — Git, git. Ben bir kere öyle söy- ledim. Velevki sen casus olsan da.. İhtiyar selâmlar gibi hafif bir - şaretle ayrıldı. Ormana dalıyor - du. Bahadır Sahip atına binerken mazarlarile ihtiyarı takip etti. Son- Ta onun evvelce göstermiş olduğu Cihete baktı. Orası dağlıktı. Dilş- manlar orada idi. İçinde birdenbire bir sıkıntı düymiya başladı. Atı- nı mahmuzlıyarak hızlandı. Zafer- den dönen kumandan kaç zamandır ayrı kaldığı evine dö- nüyordu. Bunu düşününce sevin - mek hakkı idi. Fakat içinde yene- mediği bir sıkıntı vardı. Bir oğlu olmuş, fakat küçük iken ölmüştü. Pek sevdiği zevcesi ona evlâdının erkek olmasını, kendisi gibi harp ve mücadele adamı ol - masını isterken dünyaya gelen ço- cuk kız olmuştu. Bununla boraber, Babadir gene az sevinmemişti. Tacı Cihan adını verdikleri bu kızdan sonra başka evlâdı olmamıştı. Kaç senedir bekliyorlardı. Bir, bir kaç erkek evlât... Fakat Tacı Cihana başka kardeş gelmiyordu. O kadar sevdiği zevcesi kaç defa Bahadır Sahibe teklif etmişti: — Bir kere daha evlen de belki erkek evlâdın olur; demişti. Buna Bahadır bir türlü razı olamıyordu. Çünkü zevcesini çok seviyordu. Müşrikler üzerinle harbe gitmiş, ğer şüphelendiğiniz bir adam isem | onları darmadağın etmiş bir ku- kavuştu, allahın emri böyl Baş başa e imiş mandan sıfatile dönen Bahadır Sa- hip Cenk şehrin kapısına geldiği | zaman başta raca olduğu halde hep halkı toplanmış, kendisini karşılar | buldu. Fakat kendisini karşılıyan raca yaşlı bir hükümdardı. Baha- dır Sahibe büyük bir itimadı ve muhabbeti olduğu için anu şehrin kapısından karşılamaktan kend'ni alamamıştı. 'Tebrik etti, Bahadır Sahibi alnın- dan öptü. Fakat çok geçmeden Bahadır S- hip yüzlerde bir neşesizlik, bir kor- ku sezer gibi oldu. Sabredemedi, bunu sordu. Kendisinden saklamak istiyorlardı. Sabrı daha ziyade tü- kendi. — Aziz oğlum Bahadır, dünyada en acı gelecek bir haberi vermekle ne kadar elem duyduğumu anlata- | mam, Fakat sen cesursun, kahra - | manlığın sonsuzdur. En büyük keh- ramanlık da bu dünyada elem ve | iztıraba göğüs germektedir. Bahadır Sahip Cenk heyecanvı | YÜR GÜ ER SA a aayaala l eeei Romeo ve julyeti tanetini topliyarak hürmetle: | — Dinliyorum efendim, dedi, bu | elemli haber ne kadar acı olursa 0l- sun, başıma gelen felâket ne ka- dar korkunç olursa olsun sabır. ve tevekkül ile karşılayacağım. | — İşte şimdi ben de karşımda ha- kikaten Bahadır Sahip Cengi gö- Tüyorum, Sen bir felâketa uğradın. Felâket büyük ruhları daha büyü - tür. Onun altında küçülenler za - ten büyüyememiş olanlardır. Senin zevcen kısa bir bastalıktan sonra | hakkın rahmetine kavuştu. j Bu büyük bir sademe idi. Baha- dir Sahip olanca metanetine rağ- men bir kere sarsıldı. Zaptedeme - diği acı iki üç katre yaşın gözlerin- de evvelâ belirerek, sonra da yü - Tünde bir elem ve ıztırap çizgisi bı- rakarak aktığı görüldü. Fakat yal- nız şunu söyledi — Allahın emri böyle imiş, böyle olsun!. Bütün o zafer alayının üzerin - den soğuk bir rüzgür geçmiş, her- kesi sanki dondurmuştu. Bahadır Sahibe, pek sevdiği zevcesinin kab- rini gösterdiler. Yalnız kızı değil, kendisi de öksüz kalmıştı. Zavallı adamın ilk teessürü ge- çerek metanet ve muhakemesine daha iyi sehip olduğu zaman ar - tık gelmişti. Sevgili zevcesinin bir- | denbire nasıl hastalandığını, ne - (Devamı var) Bene n ai enitimden ae di Okuyucularla Sultanahmet Parkı gece Açılamaz mı?. Sultanahmette oturan — okuyu - cularımızdan Ahmet Veli imzasi- le yazılıyor: «Sultanahmette dört park var - dır. Biri yeni yapıldı. Fakat di « ğer üçü ağaçlı ve güzeldir. İçinde gezilir, dolaşılır. Bizim, Sultanah - met civarı halkının bir ricası var, Akşam olunca, bu parklar kapa - niyor. Gece de açık olmasını İsti- yoruz. Eğer bunda bir mahzur yok- sa, bu parkları gece de açmalıdır. Sonra, parkın içindeki sandalyele- ri arttırmalıdır. Bilhassa meh - taplı gecelerde, burada olurmak 1- yi bir şey olur. Önümüz yazdır. Yazın, hava almak için buraya ge- lenler çoök olur. İkinci nokta da şudur: Parkların etrafı âdeta motosiklet, bisikler, yoludur. Bunlar, çok gürültü edi- yor. Parkın içinde oturanlar, biraz başlarını dinlemek isterlerken, gü- rültüden rahatsız oluyorlar, Mo - tosikletler bisikletler için ayrı bir gezme yeri acaba bulunamaz mı? Sultanahmet civarı halkının bu ricası yerine getirilirse, her halde çok büyük bir iyilik yapılmış o - lur, Muhterem gazetenizin bu busus- || ta tavassutumu rica ederiz. | tedavisi ile uğraşıyorlar. Fakat ba- | surette hastalandı, fakat aşktan de- Sarı saçlar Uğruna (4 öncü sayfadın devam) 'Yaşamak!.. Hayat, kirli bir esa - ret.. Vicdanlarımızı kenetliyen küf- lü bir zincirdir. Bu zinciri kırmak için dişlerimiz rteden bir kerpeten olmuyor?.. Niçin hayata yan bakan çlarımızda sikamıyor; | kalbimizi a ona dilediğimizi Rıza; inan, inan ki.. bu kırık dö - kük cümlelerde zavallı Remzinin gipta ile koştuğu gayeye doğru sü- ratli bir İnkişaf görüyarum.. Evet bu.gidişle o, yakında, çok yakında aradığını bulacak, saadet addettiği deliliğe kavuşacaktı. Remzi devam etti: — Rıza, kendimi unuttum, evi- mi, çocuklarımı, işimi, her şeyimi | unutlum, yalnız unutamadığım bir şey v rını - Ö, ve onün sarı saçla - ... Bu gazete havadisi, dalgın na - | zarlarımda Remzinin çökük haya - lini canlandırdı.. Zavallı çocuk, en nihayet şuurunun önünde diz çök- tüğü fevkalbeşer bir hamle ile mev- cudiyetinde, aradığı saadeti bul - | muştu; bulmuştu amina hayatı ba- hasına!.. Ve kaç gencin, kaç Za - | vallı gencin bir benzeri olarak hir düşünceye ve bir girdaba, yani sa- rı, sırma gibi sarı bir tutam saçın Uğruna!... (5 inci sayfadan devam) Doktorlar mütemadiyen çocuğun ba, İsterse Amerika Cumhur reisi | olsun, oğlunun hastalığından ve sayıklamalarından büyük bir endi- şeye düşüyor: — Kimdir bu Estel? gelsin buza- ya, oğlumu kurtarsın! Miz Estel bir kaç hafta evvel, Va- şingtondaki Beyaz Sarayın merdi- venlerini çıkıyor ve hastanın oda- sına giriyor. Genç kız, delikanlıyı | böyle hasta ve perişan görünce ona cesaret veriyor: Ü — Ben de seni seviyorumi, şöyle biraz toplan! sıhhatini kolla! Bak, ondan sonra nasıl sevişeceğiz! Bu sözleri kapının arkasında he- yecanla bekliyen doktorlar ve has- tanın anası işitiyor ve seviniyor - | lar. O zaman Bladam Ruzvelt oğlu- nun bu kızla evlenmesine razı olu- yor. AŞKIN GALEBESİ Bu iki genç biribirlerini sevdik- ten sonra, annelerinin muvafakat- lerine hiç de ihtiyaç hissetmeden pekâlâ evlenebilirlerdi. Amerikada nikâh kıyacak papas m: yok? Ne yazık ki Estel de az sonra ağır | gil! Kaliforniyada iken bir portakal yemiş, çekirdeğile beraber... Hay di ondan sonra hastahaneye! Hat- tâ manasız ve mevsimsiz bir ölüm- den de kendisini güçlükle kurtar- Makine seslerini? hâkim olduğu | bir diyarda sevdanın bu şekli in- sana tuhaf geliyor, değil mi? Kızı haştahanede muhterem bir zat ziyaret ediyor. Kız soruyor: — Franklen beni görmiye gelmi- yecek mi? — Gelmez olur mü kizim? Bir kaç gün sonra buradadır. Bu muhterem zat, bizzat Ameri- ka Cumhur Reisi Ruzvelttir. Bir kaç gün sonra Matmazel Estel Düpon ile Ruzveltin oğlu evlene - cekler ve bal aylarını da Fransada geçirecekler. KEAREL UNUK | 1353 Rümi Nisan 21 1356 Hicrt Seter 22 Yıl 1937, Ay 5, Gün124, Kasıca 178 || 4 Mayıs : Salı Fırat suyunun artması İkinci İsvolici Petkoyu pokercilere şişe y tarı tabrikatörü diye prezanta etmişle"” fakat (M.S.) onu tanımıştı Pa M Kiisi ” ” KS Amerikada yaptlan Milletlerarası — öriş be şampigon olmuştu. Resmimiz, otomali; rzeden büyük kartiarla binlerce seyircinin karşısında —müsaba nasil yapıdığını (8.) oyuncuları büyük iltifat - | larla karşıladı. ötelin arka odala- rından birine buyür etti. Oyuncular adetçe fazla idiler, Tü- bit hepsi oynamıyacaklardı. Befki- şi oynamıya karar verdiler, ç Karara göre, ilk seansta Haydar” (N.), Salâhattin, (S.) ve Petko oynıyacaklardı. Diğer arkadaşları ikinci seansa gireceklerdi. (S.) ile Petko bu üç oyuncunun ârasına girdiler. İkinci seansa Bi- recek urkadaşlardan her biri de o- yunculardan birile ortak oldu. (S.) Petkoyu, oyunculara «Ciba- lide gşişe mantarı fabrikatörü M. Petko» diye tanıtmıştı. Oyun baştadı. (M. 8.) oyundan ziyade Petkoya dikkatle bakıyordu. Yüzü kendisi- ne pek yabancı gelmiyordu. 'Tanıyacaktı bunu! Ş Bu adamı tantyacaktı! Fakat.. kimdi bu adam? Nerede görmüştü onu (M. 5.)? İşte bunu bir türlü çıkaramı « yordu. Acaba nereden tanıyordu? Kim tanıtmıştı bu adamı ona? Düşündü.. uzun uzun düşündü, gözü, ikide birde o tarafa kayıyor- dü. Simasını derin derin, uzun uzun tetkik etti. şüphesi yoktu.. Bu â- damı muhakkak bir yerde görmüş, bir yerde tanıtmışlardı ona! Epey kafa yordu.. ve nihayst hatırladı: Yirmi yerinden yamalı bir pan- talon, dirsekleri yırtık, kol ağızla- rı püskül püskül, yaka yağ içeri- sinde,//havı kalmamış, rengi değiş- miş bir ceket, parça parça, altı üs- tü dağılmış bir çift papuç ta uçu- şuyordu hayalinde... Bunlarla, yine hayalinde, bir vü- cudu beziyor, bu çehreye, dar - madağın saçlar, uzamış sakallarla bir çerçeve yapıyordu. Bu tedai - lerle buldu: Bir akşam, Petkoyu, ona, Tepe- başı gazinolarından birinde gös - termişler: — İştet Demişlerdi. Meşhuür is - volici Petko. Petko, o zaman, sefil bir halde idi, Ne üstte vardı, ne başta, no g- yakta.. Panlalonu yirmi yerinden yamalı idi. Ayak parmakları fotin- lerin yırtıklarından dışarı fırla - mıişti. Gözleri çukurda, siması zayıftı. Saç, sakal, biribirine karışmıştı. Sefaletin tâ kendisi idi!.. Halbuki şimdi üst baş terdemiz- di. Saç sakal dımtızlaktı. Elbise, kravat; kelle, kulak yeirnde idi... Bu vaziyette onu tanımak için, (M, 8S.) elbette müşkülât çeke - cekti, elbette kafasını yoracaktı. 'Teşbisi sağlam koymuştu: Bu © idi.. O Petko idi.. Bir aralık, arkadaşlarını ikaz et- meyi, Petkoyu: — Cürmü meşhut! Halinde yakalatmayı düşündü. 'Tehlikeyi arkadaşlarıma işaretle an- latmak için fırsat aramıya başladı. Fakat, aksilik bu ya, hiç bir! ona bakmıyor, hepsi, mütemadiyen, o- yunla meşgül oluyordu. Eski İstanbul batakhane 2!i: KUMAR.. Tehlikeyi kime hyber vermek lâ- zımdı. Bu da ayrı bir mesele.. Hile ile paralarının alınacağını azanı M S.ÇAPAN —- 1 — malr Y Bi N E L misabakasinda Franstz ik vasstalarla ve birbuçuk gösteriyor Hangi arkadaşına söyleyebilirdi! Salâhattine mi? B Salâhattin öyle bir arkadaşdi P? hilenin ne olduğunu, nasıl ynv*' dığını anlamazdı.. Çok saf, OK miz bir adamdı.. İsvoli çekef adamı nasıl yakalıyabilirdi? W Haydara gelince, o, büsbütü k Jahlıktı. Pokeri gözü kapalı 0yfi hile bilmek değil, hile yapılabil | ceğine bile ihttmal vermez, İ mazdı. Kendisine: 4 — Her rastladığınla poker YF ma! Hile yaparlar.. Pınlırınl_ç_. larlar.. - Diyenlere güler, şu cevabi YİNE di: —mçsyupyoıumu!!% | nasıl çalınır? Nasıl düzeltilir? Ç, kâğıtlar, birer birer dağılıyore ” | ra ile değil ki. f Biri saf, öteki: — Allahlık! yaf İki oyuncu olan Salâhattinle g dera tehlikeyi haber verip d* olacaktı? — Cürmü meşhut! Yapmak için bunların ellerindii bir şey, amma hiç bir şey. gün, bilâkis iş bozarlar, altüst ederiif di. Bunun için (M. S.) işi (N) 0':: lemeyi, Petko hakkında lâziff p len şeyleri ona anlatmayı dahâ vafık gördü . v Bir aralık fırsatını bularak "g kadaşına, dışarı çıkması için BF işareti yaptı. Ka (N) işareti gördü. Bir kaç € el nadıktan sonra, masadan kalbti, , şarı çıktı, (M. S.) daha evvel çık mış, dışarıda onu bekliyordu. kadaşına dedi ki: Mer — Şişe mantarı f.ı,rikıı;f dikkat et!.. Meşhur — isvolici a Rus Petko denilen adamın t disidir. (N.) hayretle sordu: ; — Emin misin o olduğunt” reden tanıyorsun, hiç kar$t oynadın mı beraber? — Hayır! Oynamadım amrtf, geçen sene Tepebaşında bİ” ', zinoda uzaktan gösterdiler. Ü, g man böyle değildi. Pis kıyı::"" çı sakalına karışmış bir 2047 l Şimdi terter bir kıyafetlö, bi sız sakalsız görünce doğrusu Ü » ret ettim. $ — Benzetmiyesi « Nasıl olur? Ben ıııb:;, görüme çok güvenen bir " Muhakkak odür. İsvolici RUS ko!.. . — Peki, şimdi ne yhpa(l'ı;) lhattinle Haydara habef yecek miyiz? t — Onlara haber vermeklt 4 lacak sanki? — Gözlerini' eçarları TEfİŞ , tutmıya çalışırlar! #6 " N n? d — Hangi gözlerini? 'Tam yını buldun. Onlarin böylt den, isvoliden' faları anlet rını bilmiyor musun? MP' — Anlamıyorlar diye, HS sızlığına göz mü yumacaği”” - Yonot.. ıı,. Ğ — Ya ne olacak? — Herifin hilesini set cürmü meşhudu sen yıp*'"" Nasıl? (Devat

Bu sayıdan diğer sayfalar: