4 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

4 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“'TAN » im tefrikası ; it, Yazan: T A.N Papa, Bizansa Yardım Etmek Şöyle Dursun İmparatora Cep Harçlığı Bile Vermemişti de Adamcağızı Alacaklılar Tevkit Ettirmişlerdi, * Türk olmadığını anlayınca Üzerime öyle bir saldırdılar ki güç kurtuldum..,, ( Bertirandon dö la Brügiyer| Zira keşişler Bizans payıtah- tında bir imparatorun — hiç bir suretle sözlerini dinlememezlik edemiyeceği hernşehrilerdi. Hattâ bu binbir Manastırlı şe « hirde denilebilirdi ki hemşehri demek artık bir parça da keşiş demek- olmuştu. vi artması, işlerin azalması kendi- lerini İsâ'ya vakfedenlerin ye - künunu kabartmıştı. Bizansın günden güne kuvveti eksilen, kıymeti azalan ordusundaki za- bitlerle neferler bile birer keşiş sayılabilirdi. Zira bunlarım her biri, çevirmek istenilen bir dala- verayı, bilmem nasıl bir kera - met göstermiş olan şu veya bü azizin hâtırası altında gizleyen filân veya falan tarikate men - süp bulunuyorlardı, Demek oluyordu ki kilise me- selesi bir viodan, bir telâkki me- selesi olmaktan çıkmıştı. Söz- | lerini dinletmek isteyen bir im- | parator için bunları avuç dolu- su para sarfederek satın almak- | tan başka bir çare yoktu, Yum- | ruük küvvetile iradelerini dinlet- mek isteyenler hatalr bir yola sapmış olurlardı. Böyle bir ha - reketin muvaffak olabileceğini tahmin etmek imkânsızdı. Nite- kim yapılan — bütün tecrübeler manastırların öyle kolay kolay başı ezilemiyecek bir kuvvet ha- Hine yükselmiş bulunduğunu Vi- lâherne'ye anlatmıştı. Bunun i- çindi ki garp hıristiyanları ile sıkı bir bağlılık yapmaktan baş- ka bir çare görmedikleri halde imparatorlar bu işi bir türlü ba- | şaramıyorlardı. Manastırlar öy- | le cahil serserilerle dolmuş bu - lunuyorlardı ki, Osmanlı Türk - lerinin Çanakkaleden Rumeliye geçmeleri ve Bizansın her gün bir kolunu veya bir bacağını bu- damaları bile bu keşişlere impa- ratorun meramımı anlatamıyor - du, Bununla beraber bir gün gel- di ki Vilâherne keşiş tehlikesini dahi göze alarak Roma ile uyuş- mak mecburiyetini duydu. Ya - ni bir imparator “ben kiliseleri birleştireyim de isterlerse keşiş- ler beni devirmeğe - kalkışsın - lar,, dedi. Ve hattâ bir gün A - yasofya'da ibadet ederken öldü- rülebileceğini dahi düşünüp gö- ze alarak bu kararı verdi. Bu im Türkler tarafından zaptedildi - ğini görünce aklı başından git- mişti... ve; Ne olursa :olsun... - de . mişti - Öyle de böyle de ölüme gidiyorum. Ortodoks papasla - yrının ellerinde ölmezsek, zaten cağız. Ve (1369) da büyük bir gale- re binerek Romaya gitmiş, papa bul edilmişti. Genç Türk İmpa- ratorluğunun günden güne par- layan talihi bu bedbahti o ka - dar korkutmuş bulunuyordu ki ve öyle ölçüsüz sözler söyliye - rek papadan yardım istemiş ve ona öyle köpekçe yalvarmıştı ki beşinci Ürben bu vaziyetten is- tifade etmekte gecikmemişti. hm eline emanet edilmiş olan,, dan ayağmma kadar gelen orto - doks imparatoru hemen katolik mezhebini kabul ettirivermişti. Maamafih beşinci İyovannis buna rağmen kuvvetine inandı- ğı garp hıristiyanlarından en u- fak bir yardım bile temin ede - memişti. Hattâ, kendisine cep harçlığı bile alamamıştı ki dö- nerken borçlular yakasına ya - pişmışlar, kendisini Venedikte tevkif ettirmişlerdi. Bu, hakikaten ibretle üzerin- dır. On asırlık bir tâcı başmda taşıyan bir imparator “vatanı kurtarabilecek yardımlar bula - ehmiyle bütün dünya- ünde hemşehrileri - nin lânet, hakaret — ve isyanını bile göze alarak “irtidat,, edi - yordu da, Roma'nın katolik pa- beşinci “Urben,, bir kilise apısında şapka açmış bir dilen- beşinci “Ürben” tarafından ka - | Ve zeki bir manevra ile “Alla - | | Lâtin ve Rum ortodoks kilisele- mukaddes örtodoks payıtahtın- | de durülacak bir tarih hâtırası- | ciye uzatılan sadaka kadar ol - sun bir yardımda bulunmuyor - du. Bu “İyovannis,, Kostantini - ye'ye dönünce beyhude yere si- yasi yardımlar bekliyerek gö - çünce yerine geçenler de bu acı n Ş de yürümüşlerdi. Evet... Büyük hıristiyan ka- labalıklarından bir yardım gel- miyordu ama — Bizansa yardım gelse gelse gene ancak bu garp hıristiyanlarından gelebilecek - ti. Binaenaleyh herkes talihini bir defa denemeğe mecbur olu- yordu, 1425 te Imparator Ema- nuel de ayni esaslar — üzerinde durduğunu ilân etti: Yardım gene beyhude bek - lendi. 1437 de sekizinci İyovannis rini gene birleştirmeğe kalkıştı ve “1438,, yılında Romma yümu- şar gibi blunca Bizans patriği i- kinci “Jozef” ile birlikte Vene- dik yoluyla — İtalyanın Ferrare şehrine gitti. Orada büyük bir kilise meclisi kurulmuştu ve u - zun, ama çok uzun münakaşa - lardan, çalışmalardan sonra ni- hayet 1439 senesi temmuzunun altıncı günü Filoransa şehrinde şark ve garp kiliselerinin birleş. tikleri resmen ilân edilmişti. Ama yardım... O semavi, o görülmez, elle tutulmaz, garip Fazla olarak Kayser ovannis, 1440 sene- si şubatının birinci günü Kos - tantiniyeye tekrar ayak bastığı zaman bütün manastırların ke- şişeleri üzerine saldırrp ağza a- lınmadık küfürler — ve hakaret- lerle karşılamışlardı bedbahti... (Arkası var) cümeninden: la ihale edilecektir. paratorun adı beşinci İyovan - nis idi. Edirne ve Dimetoka'nın olunur. (2341) Seyhan Vilâyeti Daimi En- 28-3-935 tarihinden itibaren yirmi gün müddetle açık eksiltmeye konuları ve 18-4-935 tarihinden itibaren de müddeti on gün uzatılan 9793 lira 37 kuruş keşif tutarı Adana koşu yerinde yapılacak tribün inşaatı 935 senesi mayısın dokuzuncu perşembe günü saat onda pazatlık- İsteklilerin Vilâyet daimi encümenine gelmeleri ilân | kendüanden geçmiş * bir | yim. Fena mânasma de*il, ken- HIKAYE Bir Mektuba Cevab: Bana mesut olup olmadığımı soruvorsun Ezel. - Hiç tereddüt etmeden kederin en bafıt göl- gesi bile hayatımı karartmadı - ğinı söyliyebilrim sane Fakat mesut olmak... Buna düşünme - den, birden bire “evet,, diyemi- yeceğim. Çünkü Senicayı alalı sört av oldu. Bu kadar kı- sa bit zamanda üç sene süren en kederli, ıztıranlı bir aşk mace - rasımılan sonra ona Vavuşmam hâlâ inanamadığım ba hâdise | gibi geliyor: sen ki benim Seni- hadan sonra ve tabil bir. kadın Bgibi dezil, b'zim dünyamızdan olmiyarı iyi bir insan gibi çok sevd ğim bit kadınsın ve en ız- tıraplı günlerimde beni teselli eden yegâne insandın; sana ha- yatmızı olduğu gibi yazarak mesiit ulup olmadığımı ben sen- den öğrenmek 'stiyorurm Çün - kü sen eminiin ki het şeyi ben- der daha dumansız, buğüsüuz gören gözlere maliksin. Her şeyder evvel şunu bil &! Ezel; haldı dime dair düşüncelerin günden güne kaybolduğunu demek is - tedim. Titizliklerimden; sinizlilikle « rimden bir teki kaldı. Temizlik, temiz çamaşır, temiz havlu! U- zatmağa ne hacet, bunları bilir- sin. Hele kızmak, darılmak hu- yum büsbütün kalktı ortadan! Bilmem belki de kızacak şey yok ta ondan, Bu kır evine yalnız Senihanm çok istediği için değil, beninı de bayıldığım için geldik. Belk' i- kimiz de hiç kimse tarafından görülmeden, işitilmeden yaşa - mak zevki olduğu için. Her ağa- cı, her otu; her çalısı çocuk'u - ğumun bin bir hatırasile dolu bu tepede çiçek yetiştirmeğe uğ raşıyoruüz onunla! Çiçeğe bayılr yor bu kadın! Esmerlerin daha ziyade can yakıcı fettan ve az hassas olduklarını — sanırdım. Halbuki, Seniha bunun tama - TÜRSali S ŞA ben atf Tef çin her hileye te- şebbüs eden bu genç esmerin ha lini görsen şaşardın. Çok sevil- mekten üstüne tahaf bir dur - gunluk geldi. Ona hak vermi - im.Çünkü benim gi- bi hassas bir erkeğin sözlerine inandı ve inandığıma nadim ol- madı. Onu nasıl sevdiğimi sor- ma Ezel, Uzerine titriyor; fakat mümkün olduğu kadar göster. mek istiyorum, Farkına varmı- yor mu zannediyorsun? O kadar iyi biliyor ve anlıyor ki onun i- çin çıldırdığımı, sevincinden, bu ahengi bozmaktan korküyor gibi parlıyor iri, kıvılcımlı si - yah gözleri. Ara sıra muüsiki yapıyoruz. Beni ve şimdi onu seven dostlar eksik olmasın; davetli, davetsiz istifade ediyoruz. Onun daha zi- yade bizim musikiye, benim de frenk musikisine meftun oldu - ğumu sana kaç kere söyleme- miş mi idim?, Fakat şimdi an - Tiyorum ki şu veya bu musiki | diye bir şey yokmuş, Şarkın ve garbın musikisi ayrı değil; ara- da duüygüyü ifade etmekteki teknik farkından başka bir şey yokmuş. Fakat o biraz kıskanç | bu husuşsta! Bana “her güzel şe- yi her hisseden insan çok se- ver,, dediği haltle geçen akşam geç vakit Bükreş (Çigan) mu - sikisini dinlerken ona “ne güzel çalıyorlar; insan bunları dinler. ken genç ve güzel bir kadını be- linden koluna dolamış gibi his- sediyor kendini,, demiştim. Ba- na azıcık darıldı ve bir müddet somurttu. Acaba niçin? Kendi- | nin hem güzel hem çok genç ol duğunu hissetmiyor mu - dersin Ezel? Sanra onu uzandığı min- derin üstünde gidip kucaklamış ve “burnunun üstündeki çiller bak, beşken altı olmuş, demiş- tim. Gözleri birden bire parla - miş, “demek yüzümdeki çille- rin sayısını bilecek kadar beni. seviyorsun,, diye kuvvetli kolla- rile beni kendine doğru çekmiş- ti. Sabah kahvaltımızı ve akşam Okuyucularımızdan — aldığı- mız mektuplara avrı ayrı cevap lar veriyoruz. Fakat bu cevap: lardan umumi bir kaide çıkarıl mamasını dileriz. Çünkü şunu tekrar etmeğe mecburuz ki, her | kaide her ferde uymaz. Onun için kadın ve erkek ackadaşlar; halinizi burada mektuplarını ©- kuduklarınızın haline benzete- rek verdiğimiz cevapları kâfi görür ve bize ayrıca mektup yazmağa lüzum görmezseniz al- | danırsınız. Bazı küçük farklar var ki, büsbütün başka tedbirle- re lüzum gösterir. e Aşık olanlar, sevgililerini lünciye kadar unutamıyacakla rınmı sanırlar. Ya ayrılır, yahur kaybederlerse bu, dünyada telâ- fisi kabil olmayan, belki kendi- lerinin de ölümile neticeleneck olan en büyü' felâketcir, Halbu- ki felâketler insanların kalbin- de ilk günlerdeki acılarını mu- hafaza etseler yeryüzü sa- kinleri ne kadar azalırdı... Çok defa felâketlerin acısını uzun zaman muhafaza etmemiz unutamıyacağınırzı sanmamız- dan ileri gelir. Ökuyuculâarımız- dan Ali Nuri'nin başma gelen acı da bunlardan biridir. Bu genç arkadaş bize yazdığı mek- tupta diyor ki: Yirmi beş yaşında bir gen- cim. Bundan üç sene evvel yap- tığım seyahatte bir ecnebi ka. dınile tanışmış ve bir müddet orada, bir zaman da burada va- | kit geçirmiş; kedını sevmiştim. aK KP ç ÇERRESİNE raları mektupların arkası kesil- di. Önu unuturum ümidile ev- lendim, Çocuğum oldu. Fakat ecnebi kadını unutamadım, Bi - lâkis sevgim günden güne art- tı. Beni bu hususta teskin eder- seniz belki bu aşk derdinden kurtulmuş olurum,. Ali Nuri'nin evlenmesine, ço- luk çocuk sahibi olmasmna rağ- men eski sevgilisini unutama- | ması, kalbinde onun yerini dol- duracak bir sevgi bulamamasın- dan başka ne, ile izah olunabi- ?.. Maamafih ne de olsa dedi- ğgimiz gibi zaman her derdi, her acıyı, her sevgiyi unutturur “Unutamadım, — unutamıyaca- yemeklerimizi, kendi elimizle süslemeğe; çiçeklemeğe uğraş - tığımız bahçemizde yiyoruz. Sa- bahları kahvaltıdan sonra beni (Bebek seti) nden işime selâ- metliyor. Bazı sabahlar, her nedense bana daha düşkün yarı yola ka- dar getirerek yollıyor, akşam ları Bebekte buluşup, yokuşu be raber çıkarken bütün günü birı- | birimizden ayrı geçirmeğe nasil | katlandığımıza şaşıyoruz, Bu sene Boğaziçi hâlâ ilkba- har gibi serin. Ne kara tavuk- lar; ne tarla kuşları susmadılar, OÖmrümde tarla kuşunun sesini, hüzünlü şarkısını duymamış bu taze bunlara benden daha fazla düşkün oldu birdenbire... Hele tarla kuşlarının göklere yüsele yüksele insanlardan uzaklaşmak istiyerek söyledikleri şarkılara o kadar meftun ki bazı sabahlar benden evvel uyanarak daha he- nüz sabahın islaklığı insanı ür- | pertirken kırlara fırlıyor. Iki yaz evvel biribirimize his- settiklerimizi söylemeğe başla « dığımız ilk zamanlar bana “şim- diye kadar mesut olmak için ne elmas; ne kürk, ne otomobil dü- şündüm diyen Senihayı bu çi - çekli dekor içinde mesut görü yorum gibi hissediyorum, Bana gelince, vallahi Ezel; 1.3. H9S e H Meler Si Ie';ewxeîef İlk Sevgilisini Unutamıyan Koca- Evlenmek İhtiyacını Duymıyan Yaşlı Adam.. ğım” diye daima kendi üzerin- de telkin yapmamak, bir de ço- cukla süslenen yuvaya bağlar- mak bu nisyanı daha çabuk ha- zırlar, e “24 yaşındayim. Henüz ev- lenmedim, henüz evlenmek ar- zusunda da değilim, böyle bir ihtiyaç duymuyorum.” Bunu bize uzun bir mektup gönderen — okuyucularımızdan Sadri İyican yazıyor, Bay Sadri gibi kırk yaşını Bgeçtiği halde evlenmiyen erkek çoktur. Fakat çoğunun sebebi, evlenmek ihtiyacını duymaması teğil, bu ihtiyacı duyduğu hale le tereddüt etmesi, karar vere- nemesi ve bir de aradığını bu- lamamasıdır. Bay Sadri'nin bekâr kalması oldukça istisna teşkil eden bir sebebe dayanmaktadır: İstememek, ihtiyaç duyma- mak... Bana kalırsa Sadri İyican kendi kendine bulduğu bu se- bepte aldanryor. Çünkü usun mektubunun bir noktasında : “Arkadaşlarla başbaşı., her akşam bin bir bahis etrafında tatlı tatlı konuşmak dururken beni hiç anlarmnıyacak olan biri sile kapanıp kalmak neye iyi?” Diyor Demek ki, ona evlen- mek ihtiyacını unutturan arka- daşlarıdır. Vakıâ evlenmek ihti- yacı da benliğin mübadele edi- lebileceği bir arkadaş bulmak ihtiyacından başka bir şey de- BiarRERAKİRER B ERESE her zaman ve daima değil... Bir yaş gelir ki, o zaman bu müba- dele ancak kadınla, insanın ka- dını ile kabildir. Edvar Karpan- ter isminde maru€ bir müellif'n şu sözleri ne kadar haklıdır: “Ruhun en hararetli arzusu nedir, bilir misiniz? Bütün ben liğini her zaman mübadele ede- bilecek mukabil cinse mensup bir insanla birleşmek... Ondan hiçbir şeyini gizlememeli, onun vücudunu kendi vücudu kadar kıymetli bulmalı. Onunla ara- sında hiçbir. fark görmemeli... Hayatının bütün sevinçlerini, bütün kederlerini onunla payla- şabilmeli... İşte ruhun en hara- retli arzusu..” hayatımızı olduğu gibi görebi- lecek kadar uyanmadım daha! Üç senelik bir hayalin doğru çıktığına hâlâ inanamıyorum. O nu bana inandıracak senin gıbi bir doösttur. Bu yazdıklarımı hi- çe say. Gelecek hafta; misalir o- damız hazır olacak, Seniha ve ben gelip seni alacağız. Bir ay bizde kalacaksın. Şehitlikten temmuz mehtabını beraber sey- redeceğiz, Senin sevdiğin arka- daşları da haftada bir kaç gece çağırırız, Hem bu mektupla sana haya- tımızı iyice anlatamadığıma ka- niim. Bizi yakından görür ve mesut olup olmadığımızı tetkike imkân bulursun. Fakat sen o kadar iyisin ki çabucak benden fazla onun dostu olur, çıkarsın. Ne zararı var. Ben kendimi da- ha ziyade sizin hissettikten son- ra! SEM Dr.Hafız Cemal Dahiliye mütehassısı Cumadan başka günlerde saat (2,30 dan 6 ya) kadar İstanbul Divanyolu No, 118, Muayenehane ve ev telefonu: 22398. Kışlık telefonu 2104;2.20

Bu sayıdan diğer sayfalar: