4 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 12

4 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yalnız Oynıyan Çocuk Ve Şiir Dünyası Zamanımızın en tanımmış ru- hiyatçılarından İsviçreli Jean Piaget, çocuk mantığı üzerinde yaptığı araştırmalarda şu neti - ceye varıyor: 'çocuk mahıtığı ile erkin mantığı arasında zannolun duğu gibi sadece bir derece far- kı mevzuu bahis değildir. Bu iki mantık arasında bir mahiyet, bir.bünye ayrılığı vardır, Çocuk mantıkı, başta Levy Bruhl ol - mak üzere bazı Fransız sosyo « âleme, ancak çocuğun E&gocen- trigue zihniyeti kanalımndan ge- çerek girer, Bir ayna parçası, onun için ucu bucağı olmıyan geniş bir göldür. Odanın bir kö- şesinde, iki iskemle arasında, biribirinden günlerce-uzak olan şehirler kurulur, yollar uzatı - lır. Bir tanıdığımdan dinledim: Altı yaşındaydım. Deniz kıyı- sında bir şehirde oturuyorduk. Evimizin odaları o zaman bildi- 'loğlarmın ortaya attığı iptidai ğim sayılardan daha çoktu. Gü.- nümün büyük bir kısmını, daima güneş alan bomboş bir odada oynamakla geçirirdim. Ancak perdeleri olan bu oda, bana de - nizleri, gölleri, kanalları olan ucsuz, bucaksız bir ülke gibi ge lirdi. Pencereden giren ışığın aydınlattığı yerler, deniz olur - du; gölgede kalan yerler, kara.. Perdelerin ajurlarından süzülen gölgeyle karışık ışıklar, zik- zaklı nehirler, kanallardı. Üst- üste dizdiğim tavla pulları ile, © zamanları hayal meyal düy- duğum Hayber kalesi gibi sağ- lam bir kale kurmuştum. Uzak adalardan boş sigara kutlarına bindirdiğim müuhayyel askerler- le bu kaleye muhasaray: gider- dim. Oyunum, ancak günün geç saatlerinde, bütün — denizlerin kuruduğu, her yeri karaların ya- ni gölgelerin kapladığı zaman - lara kadar devam eder, giderdi. | Bu, günlerce, haftalarca böyle uzardı, Çocuğun maddelerden ziyade muhayyelesile kurduğu bu ha - yal dünyasında, ekseriya dekor ve elemanlar değişmez, olduğu gibi kalır. Yalnız oyunun mev - zuu genişler, uzar; bir tefrika romanr gibi devam eder. Mekân ve zaman mefhumları çok elâs- tiki bir şekil almıştır. Günlerce uzakta bilinen bir diyara bir tek hareketle gidilir; fakat bu müd- det, meselâ bir ay sanılır, Ayni mesafe içinde manzara, layuad zihniyetle, psikanalistlerin ve bilhassa Bleuler'in tarif ettiği autistigue düşünce arasında ori- jinal bir mantıktır.,, Çocuğu konuşturalım; daha ğrusu çocuğu yapayalnız oy- narken veya arkadaşlarile ko - nüşürken dinliyelim. Görürüz | ki o, sanki bizimkinden büsbü- | tün başka bir âlem içinde yaşı- | yor, Erkin mantığımıza tama- men yabancı olan bu âlemi an- lamaktan, muhteviyatını ve bu muhteviyatın yekdiğerile olan münasebetlerini kavramaktan â- ciz kalırız. Çocuğun bütün gö- rüşleri, duyuşları, anlayışları “kendine göre,, dir. Eşya ve hâ- diseleri kavramada, tasavvur ve muhakeme etme de, hatırlama- da çocuk, bizim tâbi olduğumuz kaidelerin tamamen dışındadır. | Derler ki insanları, hassasiyet- leri biribirinden ayırt eder; ze - | kâ ve mantıkları biribirine ben- zetir, Bu görüş, ancak erkinler için doğrudur. Oyuncaklarile oynarken birbirile konuşaı anlaşmış gibi gözüken iki ğe dikkat edelim. İkisinin de düşüncesi, zihni faaliyeti birbi- rineancak muhitleri dokunan iki ayrı daire içinde dönüp do- laşır. Çocuğun konuşmalarından, oyun oynarken yaptığı jest ve hareketlerden, çizdiği resimlerden anlıyoruz ki çocuk, merkezi yine kendi benliği olan ;îx:l:h'iq“eü;ir âlem îçindt)* dâ bir çok Z:m hâdise- | — Yapayalnız — oynayan çocuk ve objektif bir mana alma-| beş buçuk yaşından döküz ya- | dekorlarile, jest ve hareketleri- sı lâzım gelen eşyaya, hâ- diselere kendi “ben , inin adesesile bakıyor ; eşya ve hâdiselerin yekdiğerile olan mü nasebetlerini, sebep ve neticele. rini yine kendi bakımından izah dukça geniş bir sofasında roma- ediyor. Hını oynarmış. Burası, bir çok Çocuğun kendine has olan | mühim şehirleri olan koskoca zihni faaliyetine en müsait saha, | bir memleket.. Sofanın bir ucun- oyundur. Burada oyun kelime - | da Yudas adlı gayet zengin, sinden “ananenin öğrettiği ve | kudretli ve iyi bir adamın An- bir nevi disiplinin bekasını te - 11€ adında bir malikânesi var. min ettiği,, muntazam ve maz - | Bu malikâneden pek uzak olmı- but oyunları kastetmiyoruz. Bu | yan bir yerde, bir port manto nevi oyunlarda riayet edilmesi | altında ayıların oturduğu San- lâzım gelen kaidelerin, gözönün- | t& adında diğer bir mahal daha de tutulması gereken düzenler, | bulunyor, Bu muhayyel memle- kayıtlarla çocuk, erkin cemiye- | ketin diğer şehirleri de sofanın tinden örnek alan çocuk cemiyek | hakiki mekânı dahilinde yayıl - tinin tazyiki altında kalmakta | mışlardır. Bütün bunların hari- ve zihni faaliyetinin hususiyet- | tası tesbit edilmiştir. Meselâ lerini kaybetmektedir. Çocuğu | Yudas'nın öğle yemeğine davet yapayalnız, evin bir köşesinde, | ettiği ayılar, Angrille'ye gitmek oyuncaklarile veya bizzat top * | için tahtadan bir otomobile bi- layıp şekillendirdiği tahta, bez, | nerler ve hep ayni yoldan geçer- teneke, demir parçalarile oynar- | ler. Fakat evden dışarı çıkılın" ken tetkik etmek icap eder, Fe- | ca, sofada kurulan bu oyunun kat ne kadar ihtiyatkâr olsak | muhayyel coğrafyası da, büyük- yine yavruyu ürkütmeden mah- | lerin yani erkinlerin geniş me- remiyetine girmek imkânsızlı - | kânına uymak mecburiyetinde ğile karşılaşırız. kalıyor.Dışarda da Angrillâ ma- Çocuk tahta, bez, teneke par- | İlkânesile Sante şehri var ve Mi- çalarile kurduğu hayal âlemine, | hel gezintilerde daima bunla - yabancı bir gözün bakmasma, | " istikametini tayin etmekle Yabancı bir elin değmesine aslâ | Meşguldür. Her dakika duraklı- Müsaade etmez. Her parçasını | Yârak Angrille'nin şu veya bu ayrı ayrı yarattığı bu âlemin ısııkarfıene olduğum'ı , söyler, kapısı erkinlere — kapalıdır, Ço- | Meselâ, şu yoldan gidilse pek cuk, bu hayal sarayının kapısın- | #lâ malikâneye varılabilir; yal- dan girecek her yabancının bir | IZ yol ,çok uzundur. Günlerce anda her şeyi tahrip edeceğine | #iMendiferle gitmek icap - ede- kanidir. Bu âlem hakkındaki bil- | S€k veyahut vapura binmek lâ- gilerimizi, gizlice gözetlediği -| 7 Belecek... mizin çocuğun oyundaki hare - | — Bu misal bize gösteriyor ki ketlerine tuttuğu söz temposu- | SOCuk, sofada kurduğu — oyun nu mânalandırmakla, çocuklu- | dünyasının yapma — olduğunu ğumuzun şimdi bize en karanlık | bilmektedir, yalnız sofanın mu- gelen devirlerinden kalma silik | ayyen mekânı içinde yükselen hatıraları canlandırmakla elde | sehirlerin şeniyette de birer ben- ediyoruz, zeri olduğuna inanır. Fakat asıl Delacroix der ki, bu vaştaki ço- | Muhayyelesinde çizdiği bu ha - cuğun yarattığı âlemde her şey, | rita o kadar geniş, yükselttiği bir oyuncak ve bir oyuncak ta | Şehirler o kadar güzel, calan - her şey olabilir. Boya, şekil, göl- | dirdiği tipler o kadar mükem - ge, büyüklük, küçüklük, mekân | meldir ki bunları şeniyetin ken. ve zaman, sebep ve netice bu " disine dar ve kuru gelen çerçe- şına kadar, bütün — teferrüatile böyle bir roman yaratan bir çor cuktan bahsediyor. Michel adındaki bu yavru, ekseriya, oturdukları evin ol - Tazarru ve niyaz etmek — Yakar - mak Tazib etmek — Rahatsız etmek, azab vermek Taz'if etmek — İki kat etmek, ikitle mok Tazim etmek — Büyüklemek, ulula. mak Tazir etmek — Azarlamak Taziye — Başsağı TYaziye etmek — Başsağlamak Tazmin etmek — Ödemek, tölemek Tazminat — Ödek, tölek Tazyik — Basınç Tazyik etmek — Sıkıştırmak, bas - mak Teadül etmek — Dengeşmek —(Fr) Eçvivaloir — . Teahhur etmek — Gecikmek, artaklı mak, geç kalmak Teali etmek — Yükselmek, yücel - mek Tesllüm etmek — Öğrenmek Teami — Görmezlikten gelme Teamül (Bak: âdet, öri) —- Törü — (Fr.) Mocurs Teati — Alıp vermek, verişmek — (Fr.) e Teavün — Yardımlaşma —— (Fr.) Arde mütuel Tebaiyet etmek — Uyurmak Tebuki - etmek — Ağlamsamak — (Fr.) Pleurnicher Tebarüz etmek — Belirmek Tebarüz ettirmek — Belirtmek Tebaud etmek — Uzaklaşmak — _(I_Fr.) S'öloigner (Pr.) Se changer, se modifier Becayiş — Yerdeğişme — (Fr.) Per. mutatjon Tebellür etmek — Belirmek, billür. lanmak — (Fr.) Se eristalliser Tebenni etmek — Oğul edinmek, o- #ullanmak — (Fr.) Adopter Teber — Teber (T. Kö.) Teberri etmek — Aklanmak, berilen- ——— vesine sığdıramaz. Ancak onla- rın daima daha uzakta olduğu- na inanmakla iktifa eder. Bazı küçüklerin evlerinden kaçarak, yollara düşmelerinin, dağlarda, kırlarda günlerce serseriyane dolaşmalarının sebebi, zengin ve disiplinsiz muhayyelelerinin idealini arayıp bulmak için ha- rekete geçmeleri değil midir? le, havayı nesimisile şairden ve şiir dünyasından büsbütün fark- lrbir şey midir? Odanın boş tah talarına düşen bir ışık parçası- nr deniz yaparak içinde Sezarın kalyonlarından daha süslü, da - ha muhteşem gemiler yüzdüren çocuğun jestlerine eklediği bü- yülü kelimeler, en iyi örülmüş bir mısradan, en ince bir kafiye- den daha az mı sanatkârane- dir? Eşya ve hâdiseleri “ben,,in süzgecinden — geçiren, — onları “ben,,in istediği şekilde biribiri- ne ekleyen, “gölgeleri düşündü- ren,, şiir mantığı, ögöcentrigue, animiste ve sembolist diye vasıt landırdığımız çocuk zihniyeti - nin ve çocuk hayatiyetinin tam bir açılıp serpilme sahası olan oyun dünyasına büsbütün ya « bancı mıdır? Ya dekorlar.. Gözlerimi kapa- yınca küçük Michel'in Yudas'sı, Angrill&'si ayıları, tahtadan o- tomobili yanında F. James'in küçük ve sessiz köylerini, ipince çan kulelerini ,etrafı mor sal - kımlarla çevrili geniş parkları - nı, güvercinlikleri, ancelosunu ve nihayet Hintten baharat ve kokularla fildişi getiren ihtiya- rını görür gibi oluyorum. Albert Samain'in beyaz taşlı limanm - dan kalkan gemilerin gittiği yer, Baudelaire'in: Emporte - moi wagon; enlöve-moi frâgate! diye can attığı hurma ve muz ağaçlarile çevrili adalar ve niha- yet Rimbaud'nun sarhoş gemisi nin son uğrağı, küçük Michel'in ovun dünyasında, sofada, port mantonun iki adım sağında yer alan, fakat şe'ni varlıklar dün- yasında aslâ izine ve benzerine rastgelinemiyen — Angrille'sin » den daha mı sihirkâr ve cazi>- tir? Zannetmiyorum. Her halde hu iki âlem arasında ummadığı- mızdan daha fazla benzerlikler, bu iki mantık arasında düşünme diğimizden daha fazla yakınlık. lar var. Psikoloji ve Terbiye Doçenti Sabri Esat Ander . ÖZ DiL SÖZLÜ DIKKATI DİL TEMİZLENDİK.- ÇE, AYIKLANDIKÇA, DUŞUNUŞUMÜZUN KARGAŞALIĞI ARALTILARI E VE DÜ- AY- NE GİRER, ANIR. ÜZ DİL NL 2 mek — (Fr.) Etre acguitter Terbiye etmek — Aklamak, berile. mek — (Fr.) Acguitter Teberru — Verit — (Fr.) Don Teberru etmek — Veritte — bulun- mak — (Pr.) Faire un don Tebessüm etmek — gl:w Tebeyyün etmek — Belgirmek Tebeyyün ettirmek — Belgirtmek — (Fr.) Etablir, prouver Tebhir etmek — Bi Tebid etmek — Bengileştirmek — (Fr.) Eterniser Ebedi — Bengi — (Fr.) Eternel Teb'id etmek — Sürmek, maklamak Tebliğ — Bildiriğ — (Fr.) Commu- igut Tebliget — Bilgirk — (Er.) Tnstruc. b Te gömek — Soutmak — (80 Refroidir Tebrik etmek — Kutlamak — (Fr.) Föliciter (EFr.) Feindre Tecavüz (Bak; Taarruz) Tecavüz etmek — Aşmak, geçmek, dokunmak Mütecaviz, tecavüzkâr — Saldırmak — (Fr.) Agresscur, agressif Tecdid etmek — Yenilemek — (Fr.) Renouveler Teceddüd — Yenileşme — (Fr.) Re- nouvellement Tecelli etmek (Bak: zuhur etmek) Tecellüd göstermek — Batırlanmak, bat Ti Toplantı, birikit 'ecemmu — Tecemmu etmek — Toplanmak, bi- rikmek, yığılmak Tosünllr öimük — Çöldeelel, delir c T TERME ÜÇ mok, soyutlanmak — (FPr.,) S'isoler Tecrid etmek — Ayırmak, soyutla. mak — (Fr.) Isoler, dönüuder Tecessüs ı:ndh Gözetmek, lamak — (Fr.) Espionner Tecezzi etmek — Cüzlenmek, çaşıt- tikelon- mek p Tecil — Sonratım — (Fr.) Ajroune- ment. Tecil etmek — Sonratmak — (Fr.) Ajourner, remettre Tecrim Örnek: Ben hareketinizi onamı- yorum — (tecviz etmiyorum) — Kanun böyle hareketlere izin ver- mez (tecviz etmez) Tecziye etmek — (ÇFr.) Punir Teçhiz dtmek — Donatmak — (Fr.) Armer, G6gulper ı.çı.'..fq_ Doasl Örnek: Sücl donatı — Teçhizatı askeriye. Tedahül — Girinç, geri kalan Örnek: Geri kalan aylıklar — Te- dahülde kalan maaşlar. Tedarik etmek — Edinmek, hazırla.- mak Tedavi etmek — Sağıtmak, bakmak, eyilemek — (Pr.) Soigner Tedavül etmek — Geçmek, dolaşmak Tedbir — Tedbir Sl' Kö.) Tedhiş etmek — mek — (Fr.) Effrayer Tedehhüş — Yılım, yılgınlık — (Fr.) Epouvanter Tedehhüş etmek — Yılmak Tedenni etmek — Alçalmak, gerile- mek — (Fr.) Baisser, diminuer, ötre en döcadence Tedeyyün — Borçlanma — (Fr.) S'endetter Tedfin etmek — Gömmek — (Fr.) En sevelir, en terre Tedfin merasimi — Gömme alayı — (Fr.) Enterrement Tedib etmek — Uzlandırmak, yola getirmek Tediye — Ödeme Tediye etmek — Ödemek, borcunu vermek — (Pr.) Payer Tedkik etmek (Bak: Tetebbu) — İn- celemek, inceden inceye aramak — (Fr.) Etudler, examiner, minutieuse- ment Tedmir etmek — Sındırmak, tepele- mek Tedrici — Derecel — (Pr.) Graduel, progressif Tedricen — Azar arzar, derece dere- ge — (Fr.) Graduellement Ka ma GÜ Tedvin etmek — Dergimek — (Fr.) Codifier, former un recuell Tedvir etmek — Çevirmek, döndür- mek — (Fr.) Diriger, tourner Teeddüb etmek — Ütanmak, edeblen. mek Teehhül etmek — Evlenmek Tesllüm etmek — Acınmak, — elem- lenmek — (Fr.) Se chagriner Teemmül etmek — Düşünmek, dü- şünüp taşmmak — (Pr.) Reflöchir, möditer Tecani etmek — 1 - Ağır davran- mak — (Fr.) Agir âavec prücau- tion 2 . (Bak: İhtiyat) Teessüf etmek — Eseflenmek Teessür (Bak: hüzün) — Üzün Teessüs etmek — Kurulmak, yerleş- mek Teeyyüd etmek — Doğru gerçekleşmek — (Fr.) Se confirmer Tefahur — Övünç — (Fr.) Vantar. dişe Tefahür etmek — Öğünmek — (Fr.) Se vanter Tefekkür — Düşünmek — (Fr.) REf- lexion Teferruat — Ayrıntılar — (Fr.) De. taila Teferrüç (Bak: Tenezzüh) Teferrüd etmek — Tekleşmek, tek olmak, birincileşmek — (Fr.) Se dis- tinguer Teferrüs etmek — 1 - Sezinlemek 2- (Bak: feraset) Z ı.s.vısm Tekerrür etmek — Te tekrenmek — (Fr.) Se röptter Tokessür etmek — Artmak, çoğal mak — (Fr.) S'augmenter Tekevvün etmek — Olmak, oluşmal Tekid etmek — Pekitmek, —-l;j Teklif — Önerge — (Fr.) Proj tian Teklif etmek (Bak: Tekellüf) — İ Öner; ':o-ıb-dı:-vlj lemek, 4 - sürmek Teklifsiz — İçli dişlı — (PFr.) Faml ler Teklis etmek — Kireçleştirmek Tekmil etmek — Tamamlamak, kellemek, bitirmek — (Fr.) — Aci ver, finir Tekrar — Tekrar (T. Kö) Teksif etmek — Sıklaştırmak, laştırmak, toplamak Tekrim etmek — Yüceltmek Teksir etmek — itmak Tekvin etmek — Var etmek, yarat- mak, kılmak — şl'v.) Crter Tekzib etmek — Yalanlamak — (Fr.) Dömentir Telâffuz — Lâfza Telâffuz etmek — Söylemek, lâfza mak — (PFr.) Prononcer Telâki etmek — Buluşmak, kavuşp mak Telâkki etmek — Almak, saymak Hüsnü telâkki etmek — İyiye almak Sui telâkki — Kötüye almak Telâş — Telâş (T. Kö.y — (Pr.) Hâte, empressement Çalkantı — (Fr.) Ondu» Tation Telâtum etmek — Çalkanmak, dal. galanmak Telebbüs etmek — Giyinmek — (Pr.) Se vötir, s'habiller Telef etmek — Öldürmek, yoketmek, bitirmek — (Fr.) Tuer, dilapider, andantir. Tehassür etmek — Göresimek, mek Tefessuh etmek — Bozulmak, çürü- mek, kolgmak — (Fr.) Se corrompre Tefe'ül etmek — Uğursamak, fal aç. mak — (PFr.) Augürer, presager Tefevvuk — Üstünlük Tefevvuk etmek — Üstolmak Tefevvüh — Dil uzatma Tefevvüh etmok — Ağza almak, bozmak — (Fr.) Proferer Tefrik — Ayırma Tefrik etmek — Ayırmak Tefrika (Bak: fesad) Tefriş etmek — Döşemek — (Pr.) Meubler Tefsir — Yora — (Fr.) Commen- ağız | taire Tefsir etmek — Yormak, yoramak — (Fr.) Commenter Teftiş etmek — Teftiş etmek — (PFr.) İnspecter i Tegafül etmek — Anlamazlıktan gel. mek, anlamaz görünmek — (FPr.) Feh de mne pas comprendre mak — (Er)'A Tehalüf — Uyı Teharrük etmek — Kımıldamak, ha- rekete gelmek Tehassun etmek ssalilir kapanmak — (Fr.) Se refugler —Ö e "x"::'ı.i (Bak: haşyet, ihtiraz) — Sa- kınma Tehaşşüd etmek — Birilkmek, yığıl- mak Tehcir etmek — Göçürmek Tehdid — Hötlem, gözdağı — (Fr.) Menace Tehdid etmek — Hötlemek, yum- durmak — (Fr.) Menacer Tehevvür etmek — Kızmak, köpür- mek, hiddet etmek — (Fr.) S'em- er î'u:ınil — Heyecanlanmak Tehi — gq Tehie etmek — Hazırlamak 'Tehlike — Tehlüke (T. Kö.) Tehvin etmek — Kolaylaştırmak, ha- fifletmek — (Fr.) Faciliter, allâger Tehyic etmek — Heyecanlandırmak Tehzib etmek — Düzeltmek, lemek — (Fr.) Edifier Tehziz etmek — Tit ha Fon gaP YA a n karşıla: h. el Tekâlif — Vergiler — (Fr.) Tmpöts Tekâmül — Evrim — (Fr.) Evolu- tion Tekâmül etmek — Evrinmek — (Pr.) Evoluer Tekâpu (Bak: Tezellül, tabasbus) Tekâsüf etmek (Bak: Kesafet) — toplanmak — (Fr.) 8'&. issir Fekâsül — Üşenme, gevşeklik, erin. me — (Pr.) Nögligence, mangue de soin uiıîlw—uı—*.ıb Tekatu etmek — Çapraşmak, kesiş- mek — (Fr.) Se croiser, se couper Tekatu noktası — Çatak — (Fr.) Point de rencöntre Mütekatı — raşık, çatışık Tekaüd etmek (Bak: Mütekaid) — Emekliye ayırmak — ÇFr.) Mettre en retraite Tekaüd maaşı (Bak: Mütekaid) — Emeklik, emekli aylığı “Tekaüd olmak — Emekliye ayrılmak Tekavvüs etmek — Kavislenmek Tekayyüd etmek — Kayıtlanmak Tekayyüh etmek — İrinlenmek, irin bağlamak Tekdir etmek — Çıkaşmak, — azarla- mak, paylamak — (Fr.) Faire des reproches, röprimander Tekeffül etmek — Kefil olmak, üstü. Teti — Yapmlı, gödleri, öcenla Tekellüf — Yapıntı, KA Tekemmül etmek — Erginleşmek, :ıtinlqm&. tamlaşmak, — tükellen- eee ineemdireemi iz “Tahin eemek ÜRkar çrr.y u: Telehhüf etmek — 1 - (Bak: Tecs- süri ıstırap) 2 - Yanmak, yanıp yakıl mak — (Pr.) Se lamenter Televvün — Alacalık —- (Fr.) Vere Batilite, inconstance Televvün etmek — Mütelevvin — Alaca, dönek — (Fr.) Versatile, inconstant Teleyyün — Yumuşama, sulanma — (Fr.) Amollissement Telezzüz. etmek — Tadalmak, tad- lanmak — _(rl?t.) Goüter, se dtlecter Telgraf — Telgraf Posta ve telgraf — Posta ve telgraf ve telefon (P. T. T.) Telh — Acı Telhis etmek (Bak: Hülâsa etmek) Telif etmek — Bağdamak — (Fr.) Concilier Telifibeyn etmek — Arabulmak — CFt.) Reconcilier Telih (Bak: Mabud? — Tanrılaştır. mak (Fr.) Döificatlon. Telih etmek,(Bak: Mabual) — Tanrı dire Telkih etmek — Aşılamak — (Fr.) Inoculer, vacciner :-lııı' — Oydam — (Fr.) Sugges- ion Telkin etmek — Oydamak — (Fr.) Suggörer "l'ı&ıl — Çağırtmaç — (FPr.) Cour- tler, erieur publie Telmih etvek (Bak: İma etmek) — (Fr.) Laisser â entendre, faire un allusion 4 Telvin etmek — Boyamak — (Fr.) _(I_Fr.) Se prolonger, dürer Temas etmek — Dokunmak, değ- mek — (Fr.) Toucher Temasta bulunmak — Değette bulun. mak — (Fr.) Etre en contact Temaşa — Seyir — (Fr.) Contem- pler Temayül — 1 - Eğlim (mey, meye- lân) 2 - Eçiğinlik — (Pr.) Inclinati- on, penchant ü T_-,P' 'ül etmek — Eyilmek, eğinmek, yatmak — (Fr.) S'incliner, se pen- cher Temayüz etmek — Seçkilenmek, ken- dini göstermek — (Fr.) Se distin er şu-ııu etmek — Uzatmak — (Fr.) Prolonger Temekkün —etmek — Yerleşmek — (Fr.) S'ötablir, se fixer Temellük etmek — Yaltaklanmak, yüze gülmek — (Pr.) Flatter > Temeani etmek — Dilemek, umun- mak — (Fr.) Souhâlter Temerküz etmek — Merkezleşmek — (Fr.) Se concentrer Temerrüd — Direnç — (Fr.) Entt- tement Temerrüd etmek — Direnmek — (Fr.) S'entöter Mütemerrid — Ditengen, direnik Tamessük etmek — Tutunmak, ya- pışmak — (Fr.) Se röförer â... Temessül etmek — Banzeşmek, sin- mek — (Pr.) S'ıııiınlk.ı' l Kazanç, Temettu — kâr — (Fr.) Profit, gain Temevvüç etmek — Dalgalanmak — (CFr.) Onduler Temeyüz öimek (Bak: Temayüs) 'emeyyüz etmek (Bak: Tema) 'l'eııhh’üıuı* — Mühürlemek — (Fr.) Seeller, cacheter Teminat — İnanca (Fr.) Garantie Teminat akçatı — Tutak Cautlfonnement, garantie N Temin etmek — İnançlamak, inan - (Fr:

Bu sayıdan diğer sayfalar: