18 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

18 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ele AVİ TURK TN No, 49 AcıH Tepelediği asilerden büyük bir. akikatler Yazan : Ziya Şakir ganimet hakkı almış bulunuyordu Büyük Milet Meclisi hükümeti - nin verdiği emir Üzerine, Düzce ve Yozgat isyanlarına da tam vaktinde yetişmiş, #silere lâyık oldukları"ce - zayı vermişti. Ve bu suretle de, Bi: yük Millet Meclisi erkânmm takdir. lerini ihraz eylemişti! Artık, Etem Bey için yapılacak bir şey varsa; Büyük Milet Meclisinin kabul etti - ği kanun ve nizamlar dahilinde va - zifesine devam etmek; dahâ büyük şeref ve takdirler ihraz eylemekti. Fakat gerek Etem Bay, ve gerek biraderleri, kendilerine izhar edilen tevecelih ve takdirlerden derhal- bü yük bir gurura kapılmışlar; hem halka ve hem de - büyük, küçük - hükümet memurlarına karşı muamı lelerini değiştirmişlerdi.... Hattâ, hayrete şayan olan" bir) şey varss; vaktile ' on küçük rütbeli silâh arkadaşlarınm hukukuna bile! hürmet ve siyanet hissi besliyen 0 a- gır başlı Tevfik Bayin de bu çirkin| cereyana kapılması idi. Istitrat olarak şu acı hakikâtide ârzedeyim ki, Etem Beyle kardeş lerine bu gurur ve âzameti verme sebep olanlar, bazı Müdafaayı Hu- kuk cemiyetleri İle yine bazı ku- mandan ve valilerdi.. Meselâ: tem Bey, Anzavur -bakayasını te- mizleyip te Düzce İsyanmı bastır- maya giderken (Bursa) dan geçmiş- ti. Ve (Bursa Müdafayı Hukuk Ce- ;Sonra camilerde, rada (Yeşil Ordu) o müteşebbisleri- nin teklifi karşısında kalınca, artık hayalinde canlanan ö yüksek mev- klin hakikat kesbetmesi için, bu ca zip teklifi derhal kabul edivermişti Etem Beyle biraderleri; Yeşil Ör- kilâtınin başma geçer geçmez, tlerini derhal değiştirmişlerdi, Deruhde ettikleri asli vazifeyi bir tarafa bırakmışlar; siyasi İşlere gi- rişmişlerdi. İyi bir reklâm ve pro- paganda vasıtası olmak için evvelâ bir (Bolşevik Taburu) teşkil etmiş- lerdi. Sonra da, Eskişehirde (Yeni Dünya) isminde bir gazete çıkara- rak onu da Anadolu'da (bolşevik- ik) İn neşir vasıtası ittihaz eyle İmnişlerdi. Ayni zamanda o meb'uslardan da —seyh, hoca, avukat— sınıfına mensup bir kaç propagandacı ele geçirmişler; bunları bir takım baha- nelerle muhtelif vilâyetlere gönder- terek, artık propagandaya geniş mikyasta kuvvet vermişlerdi. Ekseriya Cuma © namazlarından vaiz Kürsülerinde —âni bir şekil ve mahiyette— yar pılan bu propagandalar; halk ara- şılanmış; sinirlere heyecan veren bir dödikodu başlamıştı... vaziyetini ciddi bir surette düşünen- Jer arasında da haklı bir endişe u- miyeti) ile Kumandan Bekir Sami ve Vali Hâcim beyler tarafından emsalsiz tezahüratla istikbal edil-| miş ve kendisine (milli milcadeler ilk ve yegâne kahramanı) payesi verilmişti... Halbuki Etem Be; milli mücadele sahasında © güne kadar İfa ettiği hizmetin bilânçosu yukarda arzetiğimiz vakayi ve has disattan Ybaretti... Nitekim Düzce ve Yozgat isyanlarından sonra Anka- raya geldiği zaman da hemeh he men ayüi şekilde telâkki edilmis; a- deta (milli kahramanlık) şerefi, E- tem Beyin şahsmda temerküz etti- tilmek İstenilmişti. Vakıa memleketine hizmet eden- leri okşamak, takdir etmek, büyü görmek; — bilhasa o zaman için — çok elzemdi. Çünkü, emsaline İyi bir teşvik dersi teşkil ederdi. Fakat; milli mücadelenin fik güntindenberi, yüzlere hadisat ile pençeleşmi tahammül edilmez şeralt altında, ses- siz sedasız pek çok değerli hizmet- ler ifa edilmiş me (hakiki kahra- manlar vardı ki —Etem Beyi o yük- sek payeye çıkaranlar.— bâşlarını çevirip te bunların yüzlerine Bak- mak İlizumunu bile bhissetmemişler di Tepelediği âsilerden ve bastırdığı isyanlardan büyük mikyasta (gani- met hakkı) alan Etem Bey, olduk- ça mühim bir servet elegeçirmiğti. Kuvvet, servet, şöhret. Eh aruk bunların üçüne de sahip olan Etem Bey, hayat ve istikbaline büsbütün başka bir mecra vermek İstemiş.. Göz lerini; irişebildiği derecede, yilksek mevkilere dikmişti. Ve işte, bu si- Gece No. 46 Telâl, kısık kısık bağırdı — Bizden mi? Ne diye?. — Çok geceler, uyuyamıyorlar- miş ta... * — Sana mı gelip söylediler? — Yok... Kapıcı söyledi... — Kapıcı mı söyledi? Genç kadm, kollarmı muştu: — Peki, şimdiye kadar neye, bu- Du bana söylemedin? Madam Zaruyi, Iclâlin, çiddileşti- ğini görünce, büsbütün apışmıştı: — Vakit olmadı... Yaşlı kadın, Ielâlin bakışlarından korkmuştu, kendi kendine: — Hiç böyle halini görmedim, di- yordu. Içki beynine vurdu. Nasıl ya- tiştırmalı? Telâl, hiddetle ayağını yere vur- du: — Kaprer söyledi ha... Çağır bana, kapıcıyı.. Madam Zoruyi, korkak, korkak: kavuştur - yanmıştı. Çünkü her tarafı diüşman- larla çevrilmiş olan; ve bir çök kı- sımlari da, isyan ve ihtilâl endişele- rile yanıp duran memlekette, şimdi bir de (anarşi) baş gösterecek olur- sa, artık her şey mahvolacak. ve hiç şüphesiz ki (Türk milletinin İn- kılâp tarihi) de, birdaha açılma- mak Üzere kapanacaktı. Aymi zamanda hükümetin gözleri- de birdenbire açılmıştı... (milli mü- dafaa) esasma istinat etmek Üzere teşkiline “girişilen” (Yeşil Ordu) “nün, böylece millet ve memlekete muzir bir şekil almak istidadı göstermesi üzerine, hükümet her tarafta cereyana devam edenler hakimda ta kibat yapmaya mecbur kalmıştı.. (Arkası var) Beşiktaş Ha'kevinde Beşiktaş Halkevinden: Yaz münasebetile muvakkaten ta- til edilmiş olan keman ve piyano derslerine 1/10/9356 tarihinden itibaren tekrar başlanacaktır. Eski öğrenellerin ve yeniden kaydedil- mek İsteyenlerin hergün Beşiktaş Halkevi Işyarlığna müracaatları. Den'z gezintisi Türk Hava Kurumu Fatih İlçe Başkanlığından: Fener kamununun 19 Eylül 1938 cumartesi günü için tertip ettiği de- niz gezintisi davetlilerini Şirketi Hayriyenin 68 numaralı vapuru saat 14 de Köprüde bekliyecektir. smda büyük bir hoşnutsuzlukla kar-| İnemek Insanm yüzlüne biraz çarpık- i Sağlık İ Öğütleri Dişlerin musikisi Terbiye edilmeğe en ziyade muh - taç olan uzuvlarımızdan biri çene ol-| duğunu elbette kabul edersiniz. Bir kere söz söylemek bakımın - dan, bu cietten insanım çenesi pek kuvvetli ve kuvvetini en son bırakan | uzuv olmakla beraber, hiç olmazsa başkalarını rahatsız etmemek için, | çenenin söz söylemek kudretini israf etmemek elbette daha müvafıktır.| Fakat bugün ben, çenenin bu bökrm-| dan terbiyesini anlatacak değilim. Vücut sağlığını daha ziyade dar eden cihet çenemizin yemekle çiğnemek vazifesinin terbiyesidir. Bazı kimseler pek acele yemek yerler, Yemekleri çiğnedikleri belli | olmaz. Onlar için, yemek yerler de-| ğil, yemekleri tıkıştırırlar, demek da- ha doğru olur. Bu tabiatin bir fenalı- ği da çabuk sirayet etmesidir. İnsan böyle acele yemek yiyen, çiğnemeden | yulan birinin sofrasında bulununca, istemeden, onü taklit eder. Böyle acele yiyen kimselerin mi - deleri çabuk bozulduğunu bilirsiniz. Bunun sebebi de pek aşikârdır. ÇIğ - nenmeden mideye inen yemekler o- rada hazmolmak için daha uzun bir zamana İlizum gösterirler ve en 80 - ounda mideyi yorarak onu bozarlar. i Bu türlü acele yemek yalnız bir - denbire acrkan kimseler İçin lüzum- tudur, Birdenbire acıkan midenin çiğne - meyi beklemeğe bile vakti olamaz. Onu birdenbire doludramk lâzım O» lur Fakat böyleleri bile, şiddetli aç- Uklarını biraz teskin ettikten sonra, yavaş yavaş çiğnemek İüzümunü W- nutmamalıdır. Sağlık bakımından, yavaş yavaş çiğnemek müraecahtır. İnsanları çok yaşatmak meraklısı bir hekim olan Hufeland o çok yaşayan insanların daima ağır ağır çiğnediklerine dikkat etmişti . Bununla beraber, ağır ağır çiğne- mekte de ifrata gitmemelidir. O va| kit çenenin adalelerine tembellik ge-| r. Hiç iyi çiğnevemez olurlar. Her| şeyde olduğu gibi, çenenin dirayeti ifrat ile tefrit arasında tam Itidalin üerecesini bulmaktır. İ terbiyesi için ortu iti-| vaşlıkla çiğneme - | Çenemizin dal derecesinde yı ye alıştırmak da yetişmez. Iki taraf- tan müsavi derecede çiğnemeye alış | tırmalıdır. Yalnız bir taraftan çiğ »| lık, çirkinlik verir , Bazıları da yalnız ön dişlerile çiğ- verler ve ondan sonra yemeği he - men yutarlar. Bu da iyi değildir. Dişlerin her cinsinin ayrı ayrı hiz - metleri vardır . En doğrusu çenenin iki tarafından ve kuvvetle çiğnemektir. Bizim peh. | — livanları pek merak ve onları iyice tetkik etmiş olan bir Fransiz hekimi Türk pehlivanlarmın hepsinin böyle iki taraftan ve kuvvetle çiğnedikle - rini anlatır. Zaten iyi yemek meraklıları da insan yemek çiğnerken dişlerinin ha- reketini duymak, “dişlerin musikisi- ni, dinlemek lâzımdır, derler , LOKMAN MEKIM TAN Para ne demektir? | Bu mevsim göreceğimiz bir filmde bunu anliyacağız ae Clark Gabi ie Hamo Bu sene göreceğimiz filmlerden birisi de “Bonti gemisinde isyan e- dehler,, ismini taşıyan bir filmdir. Geçen gün bu filmin provası yapılır. ken gördüm. Clark Geble, Franebet Tone ve Charles Langhton'un bira- rada oynadıkları ve tarihten alınmış meşhur bir vak'ayı canlandıran bu film, mevsimin muhakkak ki büyük filmlerinden birisidir. İçinde Mamo isimli ve Malezya a- daları yerlilerinden bir kadm artist de olan bu filmde şöyle bir parça var: Gemide tayfa İsyan etmiştir, ve Hayiti adasına çıkmıştır. Bu adanm reisi bir kaç kelime İngilizce biliyor. Tayfadan birisi, ora halkının dilini öğrenebilmek için onunla görüşerek birligat yapmakla meşgul. “Para, kelimesinin ada halkınm Tisanmda nasıl söylendiğini sorunca, yerli rel- si şaşırıyor ve: — Para, diyor, ne demek? İngiliz ona anlatabilmek için Di eline bir şilin, bir eline de bir kurşun kalemi alarak gösteriyor: — Sana bunlardan birisini al de. sem hangisini alırsm?. Yerli reis tereddüt etmeden ce vap veriyor: — Kurşun kalemini! — Aptal, bu çilin ile yirmi kurşun kalem alırsam. Yerli reisi aptal yüzüne bakarak anlamıyor. İngiliz diyor ki * — Bakkm var. Burada değil. İn- gilterede, Orada her gey bu para ile aptal İngilizin | Jümün Dir sahnesinde — Ay İngilterede ağaç yok mu? — Var. — Ağaçlarda yemiş? —0 da var. Yerli reisi kahkahalarla gülerek “o halde paraya ne hecet!,, der gibi omuz sikerek uzaklaşıp gidiyor. Ja. Artistler değil, filmleri gelecek Bazı gazeteler önllmüzdeki Okış | mevsiminin çok eğlenceli olacağını ve bazi meşhur sinema artistlerinin İstanbula geleceğini yazmıştır. Alâ. | kadar mehafilden öğrendiğimize gö- re gelecek olan artistler değil onların | SARAY sinemasında SHIRLEY TEMPLE SHİRLEY ASi Fransizca sözlü filmini görünüz. İlâveten Gelincik Hanım Renk- li Siliy Senfoni Çocuklar için fiyat lar: Fötöy ve balkon 20, husust satm almır, Yemek, içmek... Bu akşam iPE MEVSİMİN İLK BÜYÜK FİLMİ GÖSTERİLİYOR Kanundan Kaçılmaz Oynıyan: SİL Fransizca sözlü Aşk - Heyecan - Güzellik ve Dehşet Şaheseri Ayrıca: Paramunt Dünya Haberlerinde Nevyork * Londrayı tayyare Ne 18 saatte geçen eee bok dehiz feneri ve İspanya das i harbi v.s. 25 kuruştur . K sinemasında VYA SİDNEY Yarısı Mahmut YEŞAKI — Kapıcı, şimdi uyumuştur, ha-İki, böyle geceli gündüzlü içmek, ak nittınn! diyebildi Tclâl, daha sert bağırdı: — Uyandır!.. Ben, ona, söyleyece-| korkak korkak bakmıyordu: ğimi bilirim. Yarın da başka apartı. mana çıkarız! Madam Zaruyiye yaklaştı; iki eli-|rım.. Komşulara rezil olacağız”. «e onun yakasından tuttu: — Bü apartımandan çıkarız, daha | divenlerden iniyordu: iyi... Anlıyor musun? Bu apartı- mândan: nefret ediyorum. Madam Zaruyi başmı eğdi, oda -| haksız, yahut ta haklı; onun orası, dan çıktı: — Peki, hantmım, peki... kapıcıyı çağırırım. Sırtma hırkasını aldı kapıyı açtı'| ye başlamıştı: merdiven başmda, biraz durdu; ne yapacağımı düşlndü: — Bu saatte, kapıcı ki, ben de mi sarhoşu mam, desem, bu sefer büsbütün baş ka bir münasebetsizlik etmeve ke! kar. Şimdi |mu?. Kapıcıya ne diyeyim?.. uyandırılır |ne rastlıyacak olsam, ne söylerim ?. mı?.. Haydi, o, sarhoş, hükmetti. Pe| Ah, şikâyet etmek, değil ama, önce- Çağır -İleri çok iyi idi; rahatımız kaçtı... l Yumruklarmı sıkıyor, hiddetten kendini yiyordu: — Bu kızcağız, böyle değildi... Ka nina girdiler; huyu değişti.. Kuzu gibi kadındı... Deli, divane ettiler... Rakı içmeye alışık mıydı 0?. Bırak gık olanları da çileden çıkarır. | Teldi, belki arkasndan gelir, diye — Nereye gittin, ne yapıyorsun? Diye geliverirse, nasl dert anlatı - Ayaklarınm ucuna basarak mer - — iniyorum, iniyorum ama, ners- ye?.. Kapıcıyı, kaldıramam. Hanm, ayrı mesele... Bünun gündüzü yok Yaşlı kadın, sıkıntıdan ter dökme — —Kapıcıya söylemekten vaz geçtim: bu vakit, komşulardan biri- miş olsaydı, pârçalıyacaktı:. - Rahatımızı kaçırdılar, müsibet- tir... Bu kadına da giinah.. Çok çe- yor; asıl, ona acıyorum... Aşağı kata inip te, kapıcının odası Bnline gelince durdu; yilreği çarpıyor du: — Dünyada çağıramam.. Herif, uyku sersemliği İle ileri geri lâf ede- cek; ötekinin de başı dumanlı. Al sana, bir bağırma çağırma... Bu korku İle, ters geri dönmüş tü: — Bir yalan uydurmalı... Sarhoş inadı, kötüdür, bilirim. Bir kete tut- turdu mu, artık dinlemez, tutturur. Merdivenleri ağir ağır çıkıyordu: — Ne yalan bulmalı?.. Eki belli bir yölan olursa, büsbütün hiddet - endiririz. Allah, hayıelısile sabahı bulsam, syazmaya bir mum adağım olsun... Merdivenin ortasmda, dinlenmek için durmuştu; ne İnerken, ne de çi- karken, hiç gürültü etmediği halde, her kattaki dairelerin kapılarını Tırnaklarını svuçlarma batırmiş - tu; öğer ö anda, Celli Mahir, yahut arkadaşlarından biri, karşısına çık - korkakça göz atıyor; acaba uyanan duyan oldu mu, diye kulak kabartı yordu: — Beni, burada görseler, türlü mâ nalar verirler... Zaten, bütün dalre- lerde bize, iyi gözle bakan yok... Mi- safirlerden gece kalanlar var mu? diye, kapıcısı ayrı sorar; hizmetçi - ler, hanımlar ayrı sorar. Benim, böyle sessiz sadasız inip çıktığımı, birinden biri görse, artık ne klup takmazlar... Ben, derdimi, meramımı anlatabilir miyim gayri?.. Doğruya kimse İnanmaz... Gece geç vakit, sa- baha karşı, böyle hırsızlama İnip çi- kışımı, mutlak, sessizce, bir zanpara savdığıma hükmederler.. Bu düşünce, Madam Zaruyiyi da ha terletmişti; yaşlı kadınm vücu - düne ateş basmıştı; sırtından hırka - sını, hiddetle çekip çıkardı; — İşte bir, bu eksikti... Bu yaştan sonra, namusuma da söz gelecek... Sarhoş halile, apartımandan çıkaca- ğrm, diyordu. Keşke, sahi olsa da, çıksak... Buranm tadı kaçtı... Yeni apartımana geçip, biraz rahat ede - tim. Kendi &partımanlarının kapısı ö - nüne gelmişti; soluk alarak durdu: 18-9 - 98 Radyo Bugünkü program Istanbul Öğle Beşriyatı” — Saat 1230 - 1250: Plâkla Türk smusikisi; 1250 « 18,05 Havn- plâk neşriyatı, Akşam neşriyatı — Saat: Çay santi, dans musikisi ve ler; 19,30 - 20: Konferans: ri 20,3 iavin kardeş- Dr. Ali Şük- Nurettin ve si; 21- Solo plkklar; 21,30 - 22.30: Stüd- Vedi, Aidü (Parçalar); 4 — 4486 O Nöisetit rs B. Danse de mirlitoas, $ — Mendelsohn, Nocturne sus Sommer nach raum: 6 lasumeff, “la Neige dü Ballet le Saisons”; 7 — Fr. Lehar, Den İst mein gantes Heri; 2230 - 23: Ajnns bavadisi, seri 22,25: Piyano « Kerman; 22,55: Kom « ser, sereeeaiaisemaeseaane Günün program özü SENFONİLER: ,22 Varşova: Rossini, Bensenden senle. ni. HAFİF KONSERLER 19 Bükreş: Orkestra, 20 Moskeya: Kont if. Budapeşte: Piyano - Çimbal mu- Halk orkestrası, Hafi masikl, 21.05 Bükreş: Lammermodt Operası, 21,20 Viyana Budapeşte: Verdinin “Al- sira” operası 32,10 Gottens: Paççininin “La Boheme” operası, OPERETLER: 2340 Roma: Lombardonun “Madım Pompadour” opereti, ODA MUSİKİSİ: 31,40 Torino: Keman - Viyolonsel so“ natları. 33,20: Kolonya: Mozart kuarteti, ŞARKILI KONSERLER: 20,20 Varşova: Poplller mandolin orkes trası (yarkılı). aca di * HALK OPERETİ: Taksim Bahçe - sinde (Halime). Yarım akşam Büyük“ adada: Sevda Oteli). Anneler birliğinin konseri İstanbulun Kurtuluş bayramı olas 6 Teşrinievvel günü akşamı, Anne * ler Birliği tarafından Park Otelde bir konser verilecektir. Bu konser” de Münir Nurettin ve arkadaşları, Ferdi Ştatzer, Mes'ut Cemil ve dis ğer sana'tkârlar güzel bir gece ter” tip etmişlerdir. Ew e Hafif yemekler — Balik haşla * ması, karışık sebzeler, vişmeli pelt& Ağır yemekler — Etli güveç, sab” reği, geftalili francelâ tatlısı. r.a — Oh, yoruldum, bitti Rolünü ezberliyormuş gibi kend kendine söyleniyordu: — Karım hastalanmış; kapıcı, dö tor çağırmaya gitmiş!,. Herif telâş * ta.. Yarın sabah, erkenden gelecek” Zaten sabaha da kaç saat kaldı?.. Apartimanın kapısından girino etrafı dihledi; ses yoktu; kapıyı v” Sulca kapamıştı. Madam Zaruyi, tatlı bir şüphe Ü ttredi: — Acaba sizdi mı? ararsan onun oturduğu kanapenin dibine “ — Şimdi ne yalan uydurayım... Çok düşlinmedi, yüzü güldü; tek- rar hırkasmı sırtma geçirdi, oflayıp inlemeye başladı: çöktü. ı yeli İl Tetâl, yaşlı kadınm döz çöküsÜ.İN görmüştü; başmı kaldırdı: ıslak # TArkası varj

Bu sayıdan diğer sayfalar: