31 Ocak 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

31 Ocak 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fkerow n .r'nissguün PPAY miki: m8. —— 3-1. ES TAN Gündelik Gazete ——— TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- #eyde temiz, dürüst, samimi olmak, karin gazetesi olmiya çalışmaklır. 3 ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1409 Kr. 1 Sene 2800 Kr. TB» dAy 1800 » 0.3, 200 » 150 » 1 » 00 » Milletleraran posta ittihadına dahil ol- İiyan memleketler için 30, 16, 9, 3,5 Wi- Tedır. Abone bedeli peşindir. Adres de- #irtirmek 25 kuruştur. Cevap için mek- tuplara 10 kuruşluk pul #âvesi lâzımdı GÜNÜN MESELELERİ Turistlik Bölge Atatürk, İstanbul yakınlarında bir Pİâj kasabasının, Yalovada bir su şeh- rinin temellerini attı; Bursada yeni bir kaplıca otelinin inşasını temin et- ti. İstanbul plânı dahi, onun imar da yo gerçekleştirecek eserlerden- Bu münasebetle İstanbula birlik- te Marmara kiyılarında bir Turistik bölge mevzuu ortaya atılmıştır. Ha t te odur ki, asfalt ve otomobil, turizm kıymet ve telâkkilerini değiş- tirmiştir. Şimdi kimseden Nis'e git- mekte olduğunu duymazsınız: Yeni *eYyah Cote d'Azure'e, hattâ bunu bile dar bularak Fransaya gittiğini “öyler. Tekerlek yüz, kanat dört yüz İlometre yapıyor: 19 uncu asrın an- ve ihtiyaçları ile artık turizmin hiçbir meselesini halledemeyiz. Türkiye şehirlerinin kusuru, ken- ilerinden o uzaklaşılmak imkânının son derece azlığıdır. İstanbuldan Ka- Tadenizin hiçbir tarafına ve Marma- Yanın hiçbir köşesine rahat gidemez- siniz. İzmite değil, Yakacığa otomo- bille gelemezsiniz. Böyle bir Şehir ta tİh hazneleri ile dolu olsa, onu an- “ak mahdut tarih meraklıları ziyaret *der. Spor ve merak ateşi ile yanan kendini surlar içinde hapis ce- #asına mahküm etmez. İstanbul, İzmit, Yalova ve Bursa plânları ve şehir imar hareketleri ay- ti ayrı yapılmakta iken, bir de bütün için umumi bir plânlaşmıya ih- | tiyaç var. Belki bu ilk bölge. içine *ennet Kocaeli, eşsiz Rolü tabiatini Eşen bir yolla İstanbula bağlanmış ğ ile, bütün dünyada misilsizdir: İçinde ta Tih ve tabiat, deniz ve dağ, en eski ve *N yeni, eğlence ve tedavi, her türlü deniz ve kara avları, körfezler, göl - » Sular, hulâsa bin bir bevesli ta- Yistin ber isteğini tatmin edebilecek Berşey var.Yollar ve otellerle tamam iş olan bu bölge, Türkiye için em bir döviz kaynağı, hem de yeni lığımızı bütün cihana tanıtmak İçin en tesirli vasıta olacaktır. sonrn ikinci bir bölge (me- *elâ Ege) sonra bir üçüncüsü (mese- lâ Akdeniz), nihayet Doğu bölgesi te- “İs olunabilir. Bu suretle yalnız tu- tistlerin dolaşmalarını değil, her tür- makil ve münasebetleri kolaylaştı- Yan, Türkiyenin medeni inkişafım sü Patle gerçekleştirecek olan imkânla- # temin etmiş oluruz. iz hepsi olacak: Biraz sabır Ve azim! Ve bilhassa bütün emekleri sarfettiren, hiçbir enerji kay bina meydan vermiyen plân ve pro- ve onların ahlâkı: Yani plân ve itaat! Falih Rıfkı ATAY SIVASTA; Fakir. Çocuklara Yapılan Yardım Sivas, (TAN) — Şehrimizdeki ço Sik esirgeme kurumu, ilk okullar- iz yavrulardan iki yüzü- ban bayramında elbise ve Sy, 6" Yaptırmıya karar vermiştir. > Erzurum demiryolu inşaatı ie düş Muavini Haydar Sangin, lir, yaksaşla kısım âmirlerinden 504 A, Loplayıp kuruma teslim etmiştir. 189 <4 İlşediciki fakir. çocuklara da liralık yardımda bulunulmuştur. b en okulu bimaye heyeti de tadır, 'Uğa elbise temimine çalışmak: Şehrin Müstakbel Plân bla (TAN) — Ankaraya giden takbep © ,79İSİ Adil, şehrimizin müs- 1 plânının Nefa Vekâletince Sağın buraya bildirmistir. De k; Ye; TARİHTEN bbasoğulları devletini kuranlar, ona ârızasız ve fasılasız tam beş asir ya- şama imkânlarını verenler Bermekoğulları idiler. Bu Belhli Türk ailesi Abbasi Hâne- danının içine girmiş, onlara sütünü, harsini ve bütün enerjisini vermişti, Bermeklilerden büytik ve dâhi vezir Yahyanın oğ- lu Fazl ile Harunürreşidin kırkları karışmıştı. Fazl, Reşitten bir hafta evvel doğmuştu. Fazl'ın anası, bir göğsünü oğluna, öbürüsünü de Reşide verirdi. Reşi- din anası Hayzaran da göğsü Üstünde syni zamanda bu iki körpe başı okşardı. Bunlar süt kardeşi olmuş- lardı. Reşit büyüyünce Yahyanın kucağında terbiye gördü. Ona: — Babacığım! derdi. Yahya Reşide hilâfeti aldı, ken- disi hükümetinin başında çalıştı. Oğulları Fazl ve Cafer evvelâ Do- ğu ve Batı bölgelerinin umumi va- lileri, sonra da nöbetleşe vezir ol- dular. Cafer Abbasoğullarına mt. vazeneli bir bütçe verdi. Cafer, Re- şidin Sikke Nazırı olduktan sonra İslâmi devrin en iyi paraları basıl- dı. Cafer kendi adını da paraların üstüne bastıran İlk vezirdir. Onun 177 de kesilmiş altınların ve 180 den 188 ya kadar “Rey—Muhamme diye” de gümüşlerin üstünde adı vardı. ürk sütü ve terbiyesi Reçi- din kanındaki ihtiras zehi- rini tamamen yıkayamamıştı. Bu kan bir anda kendisine süt, emek, terbiye ve taht veren bir aileyi içinde boğmuştu. Bütün meziyetleri ve iç güzel. liklerini kendinde toplayan Cafer kadın kalplerini büyüley: kışıklı bir erkekti, Reşi! deşi ve sonra da vezir ve darpha- ne nazırı olan Caferi yanından a- yırmazdı. Kız kardeşi Meymüneyi de Cafer kadar severdi. Sülün en- damlı, ceylân bakışı (ve fildişi renkli Meymüne yirmi yaşının bü- tün ihtiraslarını ve taravetini sa- rayın kalın kafesleri ve sağır du- varları arkasma hapsetmişti. O ya- bancı hiç bir erkek o görmemişti. Reşit sevgisini bir elmaya benzeti- yor ve Cafere : — Bunun yarısı sen, yarısı da Meymünedir diyordu. Bu iki gen- cin sofrasında ve sohbetlerinde birleştiklerini görmek istiyordu. Abbasi sarayı gibi bizzat Harunür- reşit te kaça göçe ehemmiyet ve- rirdi, Nikâhsız bir izm yabancı erkekle saatlerce süren müsahabe- lerini hoş görmüyordu. Bir gün: — Cafer dedi; Meymüneyi sana nikâhlayacağım. Fakat o kadar... Bu meşru bağ ikinizi yalnız be nim karşımda birleştirebilecektir. irisi erkekliğin, öteki dişili, gin en ateşli çağını yaşıyan bu Iki genç Reşidin saz, söz ve iç- ki âlemlerinde beraber bulunu- yorlardı. Cafer gibi Meymüne de Reşide söz vermişti. Reşit te bu söz lerin tutulacağından emindi. Fakat içten gelen ve gemlenmiyen bir a- lev bu iki genci sarmıştı. Onlar aşk denilen tatlı alevin içinde eriyor- lardı. Bunlar yakut ve zebercet kadehlerle yıllanmış nar şarapla. rını içerlerken buluşan nazarları içlerine sıcak bir eksir boşaltırdı. Bu durum sekiz sene kadar sürdü. İngiliz Karikatürü : 5 Rulet masası başında: Acaba nerede karar kılacak ?.. . SAYFALAR İslâm Tarihinde Bir Aşk: Faciası b » Yazan: İbrahim Hakkı Konyalı rr Reşit Caferden emindi, sarayının kapılarını gece ve gündüz, kayıtsız ve şartsız Cafere açmıştı. Reşidin sarayı Medine-tüs-selâm kapısının doğusunda Dicleyi göğüsliyen tatlı bir meyil üstünde idi. Sarayın bal, konları Diclenin batısındaki Ber- mekoğulları köşklerini görünüş çerçevesinin içine alıyordu. Ber- mekliler kanlarile, alınterlerile ve emeklerile kurdukları Abbasi hi- lâfetinin gidişini pekiyi bulmuyor. lardı. Horasan Türklerinin eliyle kurulan bu devleti Horasanda ve Horasanlılarla o yaşatmak” istiyor- lardı. Hâkimiyet ve egemenliği gel diği yere götürmek iç arzuları idi. Harun bunu sezmişti, O Bermeko- Bullarının ihtişamını, bütün Türk ve İslâm âleminin sevgilerini üst- lerine çektiklerini gördükçe kendi kendine: — Halife ben değil. onları. di- yordu. İçine bir kurt girmişti. Hâ- disenin sonunu Diyab Atliydi'nin şimdiye kadar dilimize çevrilmiş “İlâm-ün-nasi Lilberamike” adlı kitabından tercüme edeceğim. Yal- nız Kitab-ül-Fahri sahibi gibi eski müellifler Reşidin kız kardeşinin adını Abbase olarak kaydettikleri halde yeni mâhazim onu Meymüne olarak göstermiştir. tlydi anlatıyor; Bir gün Reşit Cafere : — Ben kız kardeşim Meymüne- nin bulunmadığı meclislerden o ka dar hâz etmiyorum. Ben onu ya- nına çıkabilmesi için sana nikâh. Uiyacağım. dedi ve bunu da yaptı. Meymüne Caferi derin bir aşkla sevdi. Her gere Cafere çeşit çeşit cariyeler hazırlıyan bir kadın var- dı. Ona gitti, kadını paraya boğdu ve bir gece Cafere cariye gibi çı- karıldı. Sabaha yakın bu cariye Ca fere: — Ben Meymüneyim. Seni bü- tün kalbimle seviyorum. Fakat sen bu sevgime yabancı kalıyordun. Hem sen benim şer'an kocam de- su ihtiyar dünya , 3il misin, işte yanındayım, Cafer Meymünenin hümmalı ba şını göğsünde sıkarken ağlıyan bir sesle: — Eyvah Meymüne! Benide kendini de yaktın. diyordu. Reşi- din geniş itimadı önünde bu emri vâki senelerce devam etti. Rot Caferin parlak bir av alayı ve Bermeklilerin İrak topraklarında biribirine zincirleşe. rek devam eden mamür çiftlikleri» ni gördükten ve hapsedilmek üze- re gönderdiği bir Talibinin de Ca- fer trafından serbest bırakıldığını tesbit ettikten sonra içindeki şüp- he kurdu tahribatını arttırdı. Bir gün derdini karısı Zübeydeye açtı. Eminin annesi Zübeyde Memü- nun bir Türk olan annesini daha çok iltizam ettiği için Cafere karşı derin ve yenilmez bir kini vardı. Fırsattan istifade etti ve anlattı: — Sen o Caferi sarayımıza sok- tun. Fakat o senin kız kardeşine ihanet ett. Yedi senedenberi o- nunla gizlice buluşuyor. Mevmü- nenin ondan Üç çocuğu oldu. Birisi 6, birisi beş yaşında, birisi de öldü. Dördüncüsü de karnında... Yaşı- yan çocukları senden gizli tutmak için Medineye gönderdiler. Sen Caferi harimimize soktun, o gece gündüz serbestçe saraya girmek imkânını buldu. R eşit Zübeydenin bu tezviri- le zehirlendikten sonra bir denbire ayağa kalktı, Dışarıya çı- kıyordu. Zübeyde sözlerine devam ediyordu: — Sen şimdiye kadar Yabancı bir erkek görmiyen dünyanın en güzel bir kızını, Allahın halifele- rinden birinin kızını en güzel bir erkeğin yanına serbestçe çıkardın. Şimdi de ateşle odunu bir araya getirenlerin cezasını çekiyorsun... Röşit dudaklarını kemirerek Zü. beydenin yanından çıktı ve kendi odasına çekildi. Biraz sonra hade- me başısı Mesruru çağırdı ve şu emri verdi: — Çabuk bana yatsıdan evvel becerikli on işçi ile iki uşak ha- zırla... Mesrur katı yürekli ve kan içici bir adamdı. Yatsı zamanında iste- pilen adamları getirdi ve Emirül. müminine haber verdi. Reğit: — Hep beraber beni takip edi- niz, dedi ve sarayın öbür köşe- sinde bulunari Meymünenin datre- sine geçti, Yalnızca ve ansızın Mey münenin odasına girdi ve Meymü- nenin, karnı burnunda gebe oldu- ğunu gördü, na hiç birşey söylemedi. Yalnız kendisiyle beraber giren iki uşağa emir verdi : — Boğazlayın şunu... Mevmüne bir kuzu gibi boğazlandı. Bütün Azası kasaplık koyun gibi parça- landı. Oradaki bir sandığa pastır. ma gibi basıldı. Bütün mücevhe- ratı ve kıymetli elbiseleri de içine konarak kapağı çivilendi. Bundan sonra Reşidin kanlı sesi yükseldi: — Mesrur Mesrur! getir onları da.. Derhal içeriye kazma, kürekli on işçi girdi... Meymünenin odasının tam ortasmna suya kadar inen bir kuyu kazıldı. Sandık bir iple içine sarkıtıldı ve üstü toprakla örtüldü. Reşit bütün bu ameliyeyi bir kür- süden seyretti. İş bitmişti. Onları çikarttı, kapıyı bizzat kilitledi ve anahtarını Mesrura uzatarak: — Bunu befi senden isteyince ye kadar sakla, dedi. Sonra sara- yına döndü. Yerine oturdu. esrurla iş ve suç arkadaşları on iki adam karşısında el pençe divan duruyorlardı. — Mesrur, dedi. Bunları götür, ücretlerini ver, Mesrur bunları karanlık bir deh- lizden geçirdi. Esrarengiz bir oda- mın önünde durdurdu ve ücretleri- ni vermek için birer birer içeriye çağırdı. Bunlar ücretlerini alarak öbür kapıdan çıkıp gitmek üzere bu odaya giriyorlardı. Mesrur her gireni boğazladı ve hazırlanan çu- vallara koydurdu. Üstlerine de a- dır taşlar yerleştirdi. On iki çu- val gecenin zifiri karanlığında Diclenin homurdanan dalgalarına birer birer bıraktılar. Mesrur sa- bah olmadan Reşidin yanına dön- dü: — Emirülmüminin, hepsinin he- saplarını gördüm dedi. Reşidin programı tamamlanmış- tı. Üçüncü emrini de verdi: — Mesrur şimdi sarayın mey- danına geç ve orada gün doğma- dan evvel (Kubbeli Türkiyye) yi kur. Ne olacağını kimse bilmiyordu. Ertesi gün perşembe idi. Horasan umumi valiliğine tayin edilen Ber- mekoğlu Cafer muhteşem bir 2. layla burada kabul edilecekti. Facianın ikinci perdesini gele- cek yazımda açacağım. ORDUDA: Küçük Bir Çocuk Yangında Yandı Ordu (TAN) — Selimiye mahalle- sinde Hacı Mehmet oğlu Çapulacı Salimin evindeki sobadan çıkan steş neticesinde ev tamamiyle yanmış, be şikte uyumakta bulunan Salimin #ç aylık kız çocuğu kurtarılamıyarak kül haline gelmiştir. Yangın, yanı başındaki tüccardan Sofu oğlu Dur- suna sit üç katlı yeni tamir edilen içi yağlı boyalı eve de sirayet etmiş, onu da kâmilen yakmıştır. Zarar dört bin lira kadar tahmin edilmektedir. Yeni Cemiyetler Lâyihasına Göre Yasak Olan Cemiyetler Tesbit Edildi Ankara 30 (Tan muhabirinden) — Hükümetin Meclise verdiği yeni ce miyetler kanunu lâyihası, Meclis da- hiliye encümeninde görüşülüp son şeklini almış bulunuyor. Önümüzde ki toplantı günlerinde bu lâyihanm kanun haline gelmesi beklenmektedir, Yeni lâyiha, cemiyeti şu suretle tarif ediyor: “Kazanç paylaşmaktan başka bir maksatla ikiden ziyade şahsın bilgi- lerini ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde ortaya koymalarından mey - dana gelen heyete, cemiyet denir.,, Lâyihaya göre, bir cemiyetin ni- zamnamesinde şu hususların açık bir Burette yazılması lâzım gelmektedir: Cemiyetin adı, merkezi, uğraşacağı Mevzu, küranların isimleri, meslek- leri, cemiyete girme ve çıkma şart- ları, şubeler ve salâhiyetleri, umumi heyetin kurulma ve çalışma şekille- ri, salâhiy»tleri, azanın en çok vere ceği iştirak hissesi (ki, bu miktar 100 lirayı geçemiyecektir), ve hesap işle- rinin ne suretle görüleceği... Siyasi cemiyetler, nizamnameleri- ni doğrudan doğruya Dahiliye Vekâ letine göndereceklerdir. Lâyihaya göre, şu maksatlarla co- miyet kurulamağ? 1 — Devletin hükmü tamamiyeti- ni ihlâle çalışan cemiyetler, 2 — Teşkilâtı Esasiye kanunumuz da yanlı devlet rejimne aykırı olan “ cemiyetler, 3 — Kanunlara, umumi emniyet ve asayişe, umumi edeplere ve ah- lâka muğayir bulunan cemiyetler, 4 — Siyasi veya milli birliği bo zan cemiyetler, 5 — Din, mezhep ve tarikat esas- larına dayanan cemiyetler, 6 — Yerlilik ve yabancılık gibi va- tandaşlar arasında ayrılık uyandıran cemiyetler, 7 — Her ne şekil ve nam altında olursa olsun mıntakavi maksat gü- den veya unvan taştyan cemiyetler, 8 — Aile, cemaat, ırk, cins ve si- nıf esasına veya adına İstinat eden ce miyetler, 9 — Her ne maksat ve suretle olur sa olsun gizli tutulan maksat ve ga- yesini saklıyan cemiyetler, Cemiyetler, askeriiğe hazırlayıcı talim ve terbiye işlerile meşgul ola- mıyacaklardır. Ancak Vekiller He- yeti, bu işlerden bir kısmı ile meşgul olabilmek salâhiyetini münasip gör- düğü cemiyetlere verebilecektir. Kanun talebe cemiyetlerini de, ay- ri bir madde halinde zikrederek bun ların ne suretle kurulup, ne gekilde çalışabileceklerini tayin etmektedir. Buna göre, talebe cemiyetleri bulun- dukları mektebin, fakültenin, ensti- tünün idaresine karşı, maksat taşı- mıyacaklardır. Bu cemiyetlerin, her ne şekilde o- lursa olsun, siyasetle iştigalleri de ya sak edilmektedir. Bir de, uluorta her cemiyete “Mil ti,, kelimesini kullanmak yasak edil mektedir. Bir cemiyet, ancak Vekil- ler Heyetinin müsaadesile adının ya- nına “milli,, kelimesini ilâve edebile- cektir, Cemiyetlerin merkezlerine her ne- vi silâh sokmak ve depo etmek mem nudur. Ancak, avcılık maksadile te- şekkül eden cemiyetler müstesnadır. —————a FİNİKEDE: Bir Sahtekâr Suç Üzerinde Yakalandı Finike, (TAN) — Bir müddet ev- vel İnönü vapurunndan çıkarak ye. gâne otelimize gelen ve “Türkiye Cüm huriyeti umum gazeteler muharriri Hasan Yazar,, olduğunu söyliyen bir adam, buna herkesi inandırdığı için hüsnükabul ve hattâ hürmet görmüş, yakında saylav olacağı hissini de ve- rerek herkese terfiler o vadetmiştir. Ayni gün, İstanbulda çıkan bir ga- zete namına abone yazmış, ertesi gün Elmalıya otomobille hareket et- miştir. Fakat, bu adamın bir müddet evvel Manavgatta Sıtma mücadele müfettişi hüviyetile gezerken tevkif edildiği ve dört ay evvel Antalya ha pPisanesinden mahkümiyetini bitirip çıktığı, asıl isminin Maksut Cemil ol duğu anlaşılmış ve tevkif edilmiştir. Maksut Cemil, gazeteye abone yaz mak bahanesile hâkimi de dolandır. dığı için muhakemesi başka yerde gö rülecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: