31 Ocak 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

31 Ocak 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mr flo İÇTİMAİ BAHİSLER: Evlilik Hayatında Saadet Temini İçin Neler Lâzımdır? ÇE erinmek için en münasip yaş nedir? Erkekler, umumiyetle evlenme işini otuzundan geriye bırakma - Malıdırlar. Evlilik ie kadınlığın &- dealini gerçekleştirmek istiyen, ya Mİ ana olmak istiyen her normal Kız da azami yirmi yaşında evlen- melidir. Bu yoldaki fenni deliller, Teddedilmiyecek derecede kuvvet- Midir. İngiltere gibi memleketlerde Vasati evlilik yaşının 25 olması bi- Yolojik esaslara karşı gelmek sayı- br. Kadınların ötüm istatistikleri- be bir bakılırsa biyolojik esaslara karşı gelmenin neticesi derhal gö- 2 çarpar. KK veya erkek daha evvel evlenmiş bulunuyorsa, i- kinci bir izdivaçta bahtiyar olma- Bin imkânları ne merkezdedir? Evvelce evlenen taraf, ilk izdi- Vacından hoşnutsuzluğa uğramış bulunuyorsa, ikinci izdivacında me Sut olmesi kuvvetle muhtemeldir. Fakat, ilk izdivacında son derece bahtiyar olan kimsenin ikinci izdi- Yacından memnun olması beklen - mez. Birinci ihtimale göre, ikinci defa evlenen kimse yeni hayatını mesut etmek için tecrübe kazan - mıştır. Gideceği yol, bir iniştir. Fa- kat ikinci vaziyette gidilecek yol, bir yokuştur. Ve bu yokuşu tır'« manmak son derece güçtür. Bu ka- idenin bozulduğunu katiyen gör- medim. Demek bir dul kadınla ev- lenmeden, yahut bir kadın dul bir erkekle evlenmeden evvel, bayat arkadaşi yapacağı kimsenin daha önceki hayatını derinden derine tahkik etmelidir. ransada olduğu gibi birta- kım tavassutlarla hazırla- Ban izdivaçlar mu, yoksa alâkadar tarafların serbest intihabile yapı- lan İzdivaçlar mı daha mesuttur? Serbest intihap ile yapılan izdi- vaçların daha mesut olduğu hiç şüphe götürmez. Gerçi hâl£ biricik meziyeti, yorulmak bilmez gayret Olan birçok kaynanalar gelinlerini seçmek İsterler. Birçok babalar da damatlarınm, kızlarının bütün mu. habbetini inhisar altma almasını İstemezler, Bununla beraber, göze çarpan mühim bir nokta, ana ve babanın kendi tecrübelerinden istifade ede- rek Toman okuyarak, tiyatro ve film görerek izdivaç hakkında fi- kir edinen çocuklarından daha isa- betli hükümler verdikleri muhak- kaktır. Yöiaçlar geciktirmek âde- ti, tahil vakalardan fazla medeni ananeye ve iktısadi şartla- ra dayanmıyor mu? Hiç şüphe yok. Evlilik hayatının çok uzun süreceğini nazarı dikka- te alarak bazı sinikler, onu müm- kün mertebe geciktirmekte fayda umarlar, Fakat siniklere güven - mek caiz değildir. Normal erkek ve kadın için erken evlilik biyolo- Jik bakımdan çok iyi olduktan baş ka, bahtiyarlık bakımından da da- ha çok isabetlidir. Genç sevişme- lerin hatırası çok uzundur. Hattâ bu hatıralar hiçbir vakit unutul - maz, Daha olgun yaşm sevgileri, gok fanidir, vdeki kadın mı yoksa yeni kadın mı daha bahtiyâr bir €v kurar? — Eski kadın, sıhhati koruma kaidelerine pek te vâkıf değildi Bununla beraber sile hayatına ait bilgisi dolayısile, bugün bu bilgiyi ihmal eden hemşiresinden daha Şok muvaffak oluyordu. Fakat bu Poktayı istatistiklerle ispata im - kân yoktur. Ge talik nisbeti Yükselmiştir, fakat talâkın nisbe- ten yeni bir bid'at olduğunuda w- Dutmamalıyız. CR YAZAN: ) Anthony Ludovici * # İngiliz Mütefekkirlerindenj CAL EEEİ , N . / Sinema yıldızları arasında evliliğin saadet getireceğine en çok inananlardan Edit Şölver K adınların hürriyete * kavuş- maları ev hayatından daha az hoşnut olmalarına salk olmus mudur? — Bu vaziyet, ancak kadın hür. riyeti ile meslek ve iş hayatındaki neticelerinin karakterlere yeni bir istikamet vermesi, zevkleri değiş- tirmesi ve iptidaf tabii sevklerin tesirini tadil etmesinden sonra an- latılabilir. üksek tahsil, kızların evlen me kabiliyetini eksiltiyor mu? — Yunancanın şaz fiillerini bil. mek şüphe yok ki, muntazam bir ev kurmuya yardım etmez. Bu b kımdan suale müspet cevap veri lebilir. Sonra; yüksek tahsil gören bir kızın 23 yaşını ikmal odin kadar evlenmesine imkân olma için ayni suale ikinci bir defa müs- pet cevap verilmesi mümkündür. Fakat yüksek tahsil, bir genç kızın kafa terbiyesini yükseltir ve onu belki de daha iyi, daha az inatçı bir hayat arkadaşı yapar. İki noktat nazari telif için yüksek tahsil gör- arın tahsil müdde- mkündür. Ea bir kadının çalışması, ev ilik hayatı namına iktisadi istifadeden başka bir fayda temin # edebilir mi? — Hayır. Zevcenin ayrıca ev | haricinde çalışması doğru değildir. Kadının evini bırakıp ayrıca çalış- ması, zevcelik haklarından tama- | tifade etmemesi demektir, emine karışan bir kadının ev. lilik hayatı aksak kalır. Hattâ bu gün piyoloji ilminin verdiği aydın. lık sayesinde bu İzdivacın hiç te iz- divaç sayılmıyacağını anlamıya başladık. Belki, böyle bir izdivaç, kadın hesabına erkeği rahata k vuşturmaktan başka bir şey değil- dir. S izdivaçlardan daha az mı bahtiyar oluyoı — Hiç şüphe yok. Boşunma ve ayrılma İstatistikleri bunu, hiçbir tereddüde yer vermiyecek katiyet- le ispat ediyor. Çünkü evin saadeti kadının hoşnutluğuna bağlıdır ve | normel bir kadın, ana olmadıkça, hoşnut olamaz. Bilâkis, çocuksuz kadm, en müthiş ıstırap içinde ya. gar. Belki kendisi de ıstıraplarının ve betbahtlığının derin sebeplerine 'a- kıl erdiremez, Belki, bunu kocası- nın şü veya bu kusuruna atfeder, Hakikatte çocuksuz kadın, haya- tının bu derin eksiği yüzünden muztariptir. mile ocuksuz izdivaçlar, çocuklu ( YELEKTEN MABAAT) Telgraf İşleri Hakkında (Başı 8 tinetide) yacağına göre, bunu telâfi için civar büyük telgrafhanelerin, oralar için geceleri telgraf kabul etmeleri siste- mini kabül etmek gerektir. Meselâ Üsküdar telgrafhanesi pazar günü ka palı olan Çamlıca merkezi hesabına gelen telgrafları alıp tevzi etmelidir. Eğer Adalarda olduğu gibi buna im- kân yoksa o gişeyi kapamamanın yo- Tunu bulmalıdır. Ben, muhtelif hüdiselerde bilhassa yazlıkta otururken, böyle telgraf a hp vermek yüzünden ciddi müşkülü- ta uğradım. Çok defa, gece telefonla İstanbul muhabere merkezinde na - muma telgraf gelip gelmediği tırmıya mecbur oldum. Bir iki gün evvel de yine buna benzer bir vaka karşısında kaldım. Birini taziyet için, akşam dokuzda Büyükadaya bir telgraf çekmek icap etti. Telgrafhane Ada merkezinin ge ce kapalı olduğunu ileri sürerek tel gralı almadı. Ertesi sabah çekmek ü- zere alması teklifini de reddet tesi sabah getirilmesini veya ertesi gün çekilmesi hakkında imza veril Telgrafı götüren adam olmadığından tabi geri! döndü. Ertesi gün öğleden sonra saat birde telgrafı çekmek için yapılan müracaate de; — Öğleden sonra Ada merkesi ka- palıdır, cevabını verdiler ve bu su- retle telgrafımı ocumu saat de kuzdan, pazartesi sabahıma kadar çe- kemedim. Bütün bu kapalı ve açık olmak vaziyetlerini benim gibi halk | ta bilmez. Gerçi böyle bir hâdise ü- zerine öğrenir amma İşi bozulmak pahasına... Onun için dediğim gibi günün veya haftanın şu veya bu sa- ş:|pasım 3 - 2 kazandıkları bir maçla (SPORDAN MABAAT) Hava Kupası Maçında (Başı 6 merda) dar mütereddit ve şahsi hücumlar la bir şeyler yapmak istediler. Kır- kıncı dakikaya doğru akıllarını baş larına aldılar, Açıklarla çalışarak hü cumlarına biraz vuzuh vermek yolü nu tuttular, v Son gol: Beşiktaşın galibiyet golü 40 ıncı dukikada çıktı. Galatasaray kalecisi nin hatası, daha doğrusu talihsizli. dile elinden kaçırdığı topu, Şeref ye- tişerek boş kâleye attı. Maç bittiği dakika vaziyet değiş- memişti. Beşiktaşlılar, Tayyare kü- &ldılar. Tayyare kupasına girmiş © lan diğer takımlara da birer kupa ha tıra olarak verildi. Memlekette : Erzurumda, Kış (HİKAYEDEN MABAT) Gerda'nın Dulluğu (Bası 6 mekle) Taş gibi kaskatı odunu yaran keskin çelik darbeleri, ormanda tırak! tırak! diye akisler uyandırı- yordu. Havaya bir taze ağaç ko- kusu, bir usare kokusu yayılıyor- du. Baltalar durmamacasına iş gö rüyorlardı. E ik bir zafer nidasile balta- yı yere âttı. Koca ağaç hey betle titriyor, sendeliyordu. Faka tereddüt ediyor, nereye düşeceğini belli etmiyordu. Fakat çok devam etmedi, çat öte öte bir ta- rafa doğru eğilmeye başladı. Erik kütüğün altında kalmamak yana kaçayım dedi. Koşarken aya- ğ: takıldı. Boylu boyunca yere se- rildi. Göz kırpacak kadar bir za- man zarfında koca orman imp toru on on beş tonluk gövdesile ye ri sarsarak genelin üzerine yıkıldı. Birger kardeşinin çı; , hak edemediği kütü ak ona koştu. Ağır ki zor kaldırıldı. Olüm teri, beli ezilen adamın alnında boncuklamıyordu. anında idi. Papaz da ye- , Erikin dudakları son'ne- fesinin acısiyle eğri büğrü sağa 80 la kayıyordu. Fakat berrak bakışı tanyerine bakıyormuş gibi gülüm süyordu. Son kuvvetile kıza “kazan dım, vaadin! tutacak mısın?" dedi. Gerda tişmiş peden tırmağa kadar titriyordu. Böy lece nikâhlandılar. O upuzun yati- yor, kız da üzerine devrilmiş bu- Yunuyordu, Nikâh âyini için okuna caklar okunduktan sonra Gerda ko casının dudaklarını öptü. Erik'in göz kapakları, usullacık gözlerinin üzerine kaydı. Ve artık bir daha a- çılmamak üzere kapandı. Tekrar Eski Karısını Aldı Sporları Çok Heyecanlı Oluyor Erzurum, 30 — Kış mevsimine gi" reliberi Erzurumda her hafta yapıl. * makta olan spor günlerinin en wüt-: tesnası dün büyük bir heyecanla ya.f pildr ve dünkü spor hareketlerine 2003 Sporcu iştirak etti. Erzurumda yapı- lan kış sporları tenevvli itibarile Tür ; ede ilk defa yapılmıştır denebilir. Erzurumdan daha evvel kış sporları İyapan bölgelere nazaran Erzurumun gösterdiği muvaffakiyet büyük tak. dirlerle karşılanmıştır. mahzurunu ortadan kaldırmanm da bir çaresini bulmalıdır. O zaman tel. atinde telgraf alınmıyan merkezler graf servislerimiz ideal bir sekil alır. Maria İsviçrede kiş sporları istasyonunda "Garp Gephesinde sükünet var, meli - il imilel fevkalâde bir şöhret ka mış olan Erieh Remargut, Üş buguk se- nadir boşanmış olduğu eski karısile' tek» lanmilatir, İmamasanan pa yağ ve pis malzeme kullanan lokantaları birer birer cezalandıran Eminönü kay- makamına berkes dua ediyor. Pi- yasada eskimiş lokantacı ların Istanbulun yemek derdi hak- kında bazı güzel düşünceleri var. Onlara göre, herkes lokanta aça- mamalarıdır.Herkes berberlik yapa madığı gibi, önüne gelen de ahçı- lık edememelidir. Bana, mesleğin- de eskimiş, devirler yaşamış, tec- rübeli bir aşçıbaşı tavsiye ettiler. Kendisini, şimdi çalıştığı büyük bir müessesenin geniş mutfağında, kep i elinde, kazan karıştırırken bul- Ateşin karşısında terliyen alnını İ sildi, arkalıksız bir iskemlede bana yer gösterdi. Ocağın duman ve is- lerinden uzak bir köşede oturdum. Biraz sorira sigaraları yakmış, tatlı bir muhabbete dalmıştık. şçıbaşı ziyaretimin sebebi- ni öğrenince, dudakların büktü. Alnı üzüntü ile kırıştı. Ade- tâ içini çekerek: — Aşçılık ta rezillik oldu, dedi.. Baksanıza, her önüne gelen tence- renin başına geçiyor.. Bu, bir mes- İek, bir sanat mıdır? Kimse dü- şimmüyor?.. Adım başında bir lo- kanta, kepçenin sapını tutan her- kes aşçı. — Kaç senelik aşçısın dedim. — Tamam 35 sene. İstanbula geldiğim vakit küçük bir çocuk- bum. — Nerelisin?.. — Bolulu... Boludan başka yer- de aşçı çıkmaz ki.. Amma, eskiden böyle idi. Şimdi, kırk yıllık piyaz- cılar da. başımıza aşçı kesildiler.. Aşçılık Bolululara vergi idi. 'Bolu- lu kalkar İstanbula gelir, yıllarca çalışır, Oğlunu getirtir, kardeşini, akrabasını getirtir, yanında yetişti. rirdi... Bütün Bolu köyleri İstanbu la kaynaklığı ederdi. Fakat, €skiden yemek işinin bir âdabı, er kânı vardı.. Yemek, mühim birşey- di... Evlerde, konaklarda yemek bir ailenin en başta gelen düşün- cesi olurdu. Şimdi, yemeğe ehem- miyet veren kaldı mı?.. Zenginler de öyle, Fakirler de... Yemiyorlar, içmiyorlar. Süslerine, püslerine sar fediyorlar.. Karın doymayınca süs kaç para eder?.. Uzatmıyahm, in- sanlar şıklaşıp yemek işini bir ke- nara bırakınca, aşçılık ta iflâs et- ti. Bolulular da işsiz kaldı. şçıbaşı, şimdiki neslin ağı tadiyle yemek yemediğini iddia ediyor, bunu şöyle anlatıy — Nerede eski aşçilar?.. Ağır nın tadını bilmek icin iyi yemek lâzım... Ortada iyi aşçı kalmadı ki, İyi yemek olsun.. Fakat yiyecek i- çecek şeyler de pahalı.. Eski evle- rin mutfak masrafları ile bugün- küler arasında çok fark var... Hali vakti biraz yerinde olan mutlaka bir erkek aşçı tutardı. Iyi para a- lırdık.. Geçmiş zamanda bir paşa yardı, fanır' mısınız?, Hani sarkısı İ YAZAN: REŞAT FEYZİ ! “Yeni Türk matfağının müstakbel üstatları: Bugünün genç kızları, ev kadını olmak için böyle çalışıyorlar İSTANBULUN İÇİNDEN : Bir Aşçıya Göre Ağzımızın Tadı Gittikçe Azalıyor ——..za ima ; : anana eee bile çıkmıştı. — Evet, tanı . — Onun bir aşçıbaşısı vardı. Allah için aşçı idi, Ayd tan lira maaş alırdı. O zaman yir- mi altın lira ne demek?.. yirmi ak — Paşa yemeye meraklı miy- dı?. — O da söz mü?. Koca mutfak- ta kuşun sütü bile bulunurdu. Sof- ralar, tablalar hadsiz, hesapsız. Yi yen, içen belirsiz.. Saray gibi.. Sa- ray dedim de aklıma geldi.. Bir ta rihte İstanbula Alman İmparato- ru misafir gelmişti. Sarayda yedi, içti, yattı. Türk yemeklerine ba- yılmış.. Bu yemeklerin kim fara- fından yapıldığını sormuş. Aşçıba- şıyı görmüş, pek beğenmiş ve aş- çıbaşıyı beraber götürmek istemiş. Uzatmıyalım, aşçıbaşı Alman Tm- paratoru ile birlikte Berlinin yolu- nu tuttu. şçıbaşı, biraz durdu. Ocâk- ta çıtırdayarak yanan ©- dunlara baktıktan sonra : — Yalnız aşçı diyip geçmeyiniz, dedi. Aşçılar da öyle idi. Oyle aşçı lara ayrılır. Nasıl doktorlar dahi- liyeei, operatör, gözcü diye ayrıh- yorsa, ahçılar da öyle idi. Öyle ahçı bilirim, 30 sene yalnız puf böreği yapmıştır. Pilâvcı, börekçi, tatlıet hep ayrı ayrı aşçılardır. Şimdi böy le mi?. Üç gün çorba pişiren, dördüncü günü her yemeğin hak- kından geliyor, Yeni yetişenler de titiz o davrunmıyorlar. Ne ol sa yiyorlar. Eskiden öyle ev er- kekleri vardı ki, yemeğin tuzu bi- raz eksik olsa, koca bakır sahanı tutunca odanın ortasına fırlatırdı. Aşçıbaşı, başını iki tarafa sallıya rak gülümsedi, ağır ağır sözlerine devam etti: Şunu anlamıyorum, zayıflık moda imiş. Zayıf insan ne olacak? Herkes yemekten içmekten kesildi. Bu çok fena.. İnsan yemeli.. Eski evlerde erkekler de, kadınlar da, okkalı, göbekli insanlar olurdu. Kimsenin hatırına zayıflık gelmez d. Can boğazdan gelir, diye söz vardır. şıbaşıya son bir sual ola- rak, alaturka veya alafran- ga yemeklerden hangisinin iyi ol- duğunu sormak istedim, Adeta kı- zar gibi kaşlarını çattı: — Alaturka yemeklerden ne za- rar gördük, dedi.. Mideyi yorar- mış, ağır olurmuş... Bunlar lâftır. Yalnız bizim yemeklerimizde mal- zeme İyi cinsten. ahçı da usta ol- malı. Bu ikisi bir ayara geldi. mi, yemeklerimizin tadına doyum ol- maz. Alafranga yemek, dediğiniz, suda haşlanmış şeylerdir. Ataları, mız alafranga yemek ile mi büyü- düler, beslendiler?.. Bizden çok ya ve hastalık nedir, bilmezler» Aşçıbaşı coşmuştu. Yerinden kalktı. Ocağın başındaki çırsiklara bağırdı: — Kapakları aralayın.. Yemek» ler tasacak..

Bu sayıdan diğer sayfalar: