17 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

17 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 75 Hazine Yola le Fakat Murat, Giden Altı Yüz Bin Altının Yerine Yenisini Toplamayı Kurmuş ve Tedbir Almıştı Seferber ordunun ültimato. munu getiren yayabaşı, o ordu kadar kuvvetli saytlabilirdi.. Sa. ray da ayni telâkki ile onu karşı. ladı, ikram ve ihtiram gösterdi. Lâkin kendisinin huzura çıkması. na ilk ağızda müsaade edilmemek ve getirdiği kâğt kızlarağası ta. rafından alınmak İstendi, Yaya. başı, iki şerbetle üç syran arasın. da çevrilmek arzu edilen dolabı sezdiğinden kızlar ağası Mustafa; ya karşı yüzünü ekşitti: — Bak ağa, dedi, ben Sofya. dan buraya seni görmek için gel. dan padi- iy sözüm var. irdiğim arzuhali de bizzat şev. hünkâra takdim etmeğ mecburum, Onun için çene yı ma, boş yere yorulma. Önüme düş, beni bünkâra buluştur. Y svabasıyı gücendirmek Sof. adaki orduyu » kızgın kız- gın - İstanbula getirmek demek. ti, Bu sebeple Sultan Murat telâ. şa düştü, şehzadeler dairesine çı. karak ordu mümessilini huzura kabul etti, Heyecan içindeydi, ye. niçerilerin kendisini harp meyda. nına davet etmiş olmalarından endişe ediyordu. Hattâ yayaba- muvaffak olamıyarak yanıbaşına koydu, ke. keleye kekeleye sordı — Kullarım beni m yoksa hazine mi? Yayabaşı, onun derin “bir andi. şe içinde bulunduğunu apaçık , gördüğünden rikkate geldi — Hayır padişahım, dedi, efen. dimize zahmet teklifine kimsenin haddi yoktur. Zaten sultanımın sefer zahm, atlanmaları ha- zinenin şu dar zamanında kolay değildir. Fakat kullarınız vlüfe a- Yamadıklarından O muztariptirler, Bir senelik mevacibimiz gelme. dikçe gidemeyiz diyorlar. Bu sözler Sultan Muradın telâ. şını giderdi, aklını başına getirdi ve pek büyük bir sıkıntıdan kur- isterler, larımın ulüfeleri tamamen veril sin! Er ün altı yüz bin altın sandıklara konuldu, hazine me- murlarile birlikte Sofyaya gönde- rildi (0), B iç hazine için mühim bir Ziyandı, şuradan buradan para toplıyarak o ziyanı kapamak gerekti. Halbuki her saraylı, he: nedim ve her müsahip, padişaha ortak geçiniyordu, irat kaynakla. rını onunla bile emiyordu. Sul, tan Murat, altı yüz bin Jiralık bir hazineden ayrılmanın içine getir- diği acı le bu tufeylilere göz da. ğı vermek, saraya akan altın ır. mağından kendi keselerine kanal açanlar korkutarak ırmağı yol boyunca eksilmekten kurtarmak istedi ve ilk hamlede cüce Nasu. hu hırpaladı. Cüce Nasuhu - cüce Cafer gibi « okuyucularımız elbette hatırlar. lar. Bu iki hilket garibesi, Salo. yu denizde yakslıyan Karakadı ile Deli Cafer tarafından o fetlan kıza armağan edilmiş ve Sultan Muradın da şehzadeliği sırasında hoşuna gittikleri için kıymetleri birden yükselivermişti. Murat pa. dişah olduktan sonra onlar mem. leketi haraca bağlıyan güruba katılmışlardı, yağma Hasanın bö. reğinden bi mıya girişmişlerdi. Cafer arkada. şına nisbetle biraz kanaatli dâvz randığından o kadar göze batımı. yordu. Lâkin Nasuh, “Kara Meh. metler ve Şeyh Şücalar derece. sinde dile düşmüştü, yaman bir sülük şöhreti kazanmıştı, Sultan Murat, o küçük odamın pek büyük işler başardığını, ha. zineler düzdüğünü bilmez değildi. Fakat Safonun cücelerinden biri bulunmak haysiyetile ilişik etmi. yordu. Karısının son. yıllarda on- lara ilgi göstermediğini gördü. ğünden içine bir müsadere hevesi düşmeğe başlamıştı, Cüceleri ve bilhassa Nasuhu tepeleyip malını almak düşüncesi sık sık kendini yeni başten kafasında canlandı. ğından bir saz âleminde fırsat dü. ; € in ta sürülmesini emretti Müstebit relerde bir adam n. Herkes onun ir, tanıyan ve tani. mıyan tekme savurur. Kirk bin akçelik bir zenmetle kayrılması padişah tarafından emredilmiş ol. masına rağmen; Cüce Nasuh, raydan çıkar çıkmaz bir tez mevzuu yapıldı, aleyhine birçok iurnaller verildi, nihayet Yediku. le zindanına attrılıdı. Nesi var, nesi yoksa hazineye alındı. Baş. defterdar Okçuzade Mehmet Çe. lebi ile Anadolu defterdarı Sinan da Cüce Nasuhun rüşvet Yasıta. ları ve ortakları olmak tühmetile hapsedilmişler ve bütün malları, mülkleri ellerinden alınar puls muhtaç hale getiril; hale getirilmişlerdi (2). B w işler cereyan ederken - rüşveti mübah saymış ve 'mış olan - ulema takimi da bitbirlerini yiyip (duruyorlardı. Anadolu “kazaskeri meşhur şair Baki ile şeyhislim Bostarızadenin münakaşaları bir tükürük ve bal. gam yarışının en gülünç nümune. Jerindendir. Şeyhislâm Bostanza. de Mehmet, hıncına mağlöp ola. rak şalr Bakiyi de “Meyhaneler beytülharem, piri mugan şeyhül. harem” aramı yazbitmdam dolayı küfür ilham. etmek ve idam ettirmek istemişti. Baki e. fendi de: “Bu bostan oyukları benden ne isterler? Kırk senedir devleti yerler yetişmez mi?” diye alıp tutmağa başladığından İş bü. yüdü, dedikodu çoğaldı. Şeyhis. nün geçmediğini ve ra. ğı şair Bakiyi devireme. ni görünce büsbütün gazaba geldi, “O, mansıbında kalırsa ben fetva işlerini bırakırım, başka bir saltanata giderim” diye söylen. meğe başladı, onun tarafdarları da: “Zulüm olmıyan, kâfirler hi. mayo olunmiyan bir diyara git. BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 12346671 NKÜ BULMACA s0 180010 SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI 1 — Bir zamir - Bir uzvumuz - Cildin İni pilot, paraşütçü. — Akar - Zemin « Bir harf, 3 — Bir sayı - Teknik, ilim - İçilir. 4 — Bir uzvumuz - Bir balık - Başa gi- : Bir harf - Bir ticari tâbir - Bas- 'mâktan emir. Bir harf, 10 — Tarihi bir gehir - Bir resim *tâbi- ri - Bir zamir, Bozkırda Gekiklara Yardım Bozkır, (TAN) — Sene başından» beri 60 çocuğa öğle yemeği vermek- te olan himaye heyeti bu çocukları giydirmiş ve yardımını genişi maksadile bir piyango tertip eylemiş- tir, söylenişlerie etrafa velvele ver. dihlerimden: Brsktarm Mrt bet” ca isyanı çıkmasını önlemek İçin şeyhislâmı da, şair Bakiyi de a7- letti, Fakat saltanatın revnakı artık kalmamış (gibiydi, Oharp işle ri fena gidiyordu, halk perişandı, ahlâk sukut etmişti. Büyük bir hercümerç. büyük bir karışıklık müjdeleyen bu yıkım emareleri arasında değişmeyen bir kuvvet vardı: Safonun, güzelliğini ve küvvetini kaybetmiyen bir hâlet vardı; Sultan Muradın zevk düş. künlüğü!,, (Devamı var) (4) Hayrullah Efendi tarihi — Ki- Türkkuşu Başöğretmeni $ Izmir, 16 (A.A) — Dündenberi şehrimizde bulunan Türkkuşu filosu, yarın sabah sekizde İzmirden hare- ketle Kemalpaşa — Ahmetli — A- r — Mmegöl — Buldan tiz bir uçuş yaparak Ödemiş — Ba dır — Tire ve Torbalı yolu İle şehri- mize döneceklerdir. Izmir pazar gü- plânörcületinin | Gaziemirde yapacağı büyük alan te- zahürlerine harsevtle ve faaliyetiş hazırlanmaktadır. Hava Kurumu şeh rimiz şubesi halkın Gaziemire kadar 17-6.939 RR Ri TÜRKKUŞU FİLOSU İZMİRDE eee ökçen İzmirde tayyaresinden İniyor.. melerini r temin e- ucuz ve rahat bir şekil temin için hususi katar decektir. Ordu Vapuru Davası Dün ağır ceza mahkemesinde, ge- çen sene Hamidiye kruvazörünün üs- tüne düşerek batan Ordu vapuru kap tanı Mahmudun muhekemesine de « vam edildi. Müddelumumi iddlasım erek bersetini İstedi. Muhake- me karar için talik edildi. » Diploma Bir Vasıta mıdır? Bir Gaye mi? (Başı 5 incide) lu bulunan başka başka işlere muhte. lif sanatlara vaktinde sülükleri temin edilmiş, hem de daha olgun memur. lar yetişmesi olacaktır. Aksi halde, memur olacak. ların mekteplerde boş yere dirsek rütmelerine, maarif ve üniversite teşkilüty masraflarının nafile yere tezayüdüne mahal bırakmamak için genç yaşta bir kaleme “çirağ,, edil. mek süretiyle yetiştirilmeleri daha EST MAZİ Diğer taraftan bir çok memuriyet mansıpları buzün gittikçe ihtısaslaş. maktadır. Bu itibarla meselâ mali veya iktisadi bir müessese yalnız pratik bilgisi bulunan bir tecrübeli şehadetnamesizi yine meselâ yüksek ticaret mekteplerinden mezun tec. rübesiz bir gence tercih edememek. te haklı görmelidir, Çünkü birincide | yalnız pratik bilgi vardır. Hakiki randımanın İse, bir işin yalnız tat. bikatını bilmekle değil, nazariyatla tatbikatın birlikte yürümesile kabil olacağı şüphesizdir. Bu da ihtisas diplomasını icap ettirecek memuri- yet mansıplarınm gittikçe fazlalaş- imkânları hazırlanmış | gaye ittihaz etmiş bir gençlik mev- cut mudur? Eğer mevcutsa bu kötü cereyanın önüne geçmek için mut- Ink ve yegâne çare, müsabaka imti- hanlarında şehadetnameli ile şeha- detnamesizi karşı karşıya mı getir. mektir? Buna mâni olmak çin bütün İtakyidatı kaldırarak meselâ ilkmek- tep mezunu ile yüksek mektep mezu- nuna ayni şeralti haiz nazarile mi bakmak icap edecektir? Şüphesiz ki istenilen ve vermesi söyle dursun, tahsil mefhumunda ve mek- tebin mevcudiyetinde mâna bırak. mıyacak derecede aksi bir tesir ya- pacağı çok daha muhtemeldir. Bina- İenaleyh bü hususta daha mâkul ted. birler alınması her şeyden evvel ha- yırlı olur. İ Tahsil çağların cephelerde siper- İde veya esarette geçirmiş olan va. tandaşlarımızın mağdur olmamaları. nı, müktesep haklarının tanmması. nr, Yürekten dilemiyen hiç kimse yoktur. Onların bu haklarının müda- faasi da bir vicdan boreudur. Ancak, bu vicdan boreunu ifa ederken tah. İsilin, şehadetnamenin aşikâr olan lü. tulan hünkâr, hemen emir verdi: — Yarın hazine çıksın ve kul. , Dün ve Evvelki Gün Çıkan Kısımların Hulâsası Vaktiyle yeniçeri isyanlarından tüccarın mal- larını korumak için yaptırılmış bir hanın boğru- mu,. Bu han, Mercanyokuşunun bir köşesinde y« di. Zamanla harap olmuş, yıkılmış ve enkazı kal- dırılarak oraya bir bodrum palas yapılmıştır. Bodrum palasta Ahmet ağa, karısı, © kaynanası ve beş çocuğu barınmıştır. Ahmet ağanın büyük kızı Mürüvvete, karşı konaktan gözlüklü bir e- fendi bir bohça çamaşır vermişti, Kız, bohçanın babasından o saklanmasını, anasından istiyordu. Ahmet ağa ayyaştı. Evde ne bulursa, rakı parası için satıyordu, Kız, soyundu bohçadaki çamaşırı elbiseyi ve ayakkabıyı giydi. Ev halkı Mürüvve- tin etrafın aldılar, Hayretle onu seyrettiler; Mü- rTüvvet, kocaman bir kız olmuştu. Kendisini gös termek İçin sokağa fırladı, Mahalle çocukları et- rafını aldılar. Konak sahibi perde arasından Mü- rüvveti görmüştü, Karşılıklı gülümsediler, Ar tık mahzenle konak arasında esaslı bir münase- bet başlamıştı. Konağın perdeleri evvelce pek seyrek olarak açılırdı. Fakat şimd Paşa babasının tükenmez servetine tevarüs miş olan Doktor Memduh Şerif bey, evhamlı, dar, bedbin bir adamdı, Mesleki bilgisi, vaktiyle mektep sıralarda yarım yamalak öğrendiklerin. den ibaret kalmıştı * Paşa Çocuğu olduğu için, okuduğu mek. teplerde fazla sıkıştırılmamış, o da fazla çalışmak mecburiyetinde kalmamışlı. Servete güvenmekten gelen bu tenbellik, Memduh Şerif Beyin yakasi- nı, mektepten çıkışından sonra da birakmadı. Hele babasının vefatından sonra, yani yirmi beş seneden. beri, . babasının sağlığındayken, ve onun zorile gir. diği işi de bırakmış, - tenbel ruhunu, ebedi meske- nete tamâmen kavuşturmuştu. rahatsız ediyordu. altın kaybettiği gün bu düşünce Altı yüz bin Oo mek vacip oldu. Özbek Hânı Ab. dul Hân sağ olsun” yolunda bed a | makta olduğunu göstermektedir. i (9) Selinikii tarihi — S: 108 — Tep. TEFRİKA No. 3 Canını ve parasını çok sevdiği için, setih bir adam olmamıştı. Haramdan korktuğu içki, zararından Sakındığı için de sigara içmezdi. Fakat, hiçbir şey- den zevk almadığı halde - bilinemez niçin - hayatı çok severdi. Yegine emeli, çok yaşamaktı: Ve çok yaşıyamamak korkusu, onu, geçirdiği altmış bir seneden fazla yıpratmıştı. Yapılacak başka hiçbir işi bulunmadığı için, ken. di kendisile çok meşgul olmuştu. Altın bir gözlüğün kalın, parlak camları arkusında, donmuş iki yuvar. Jak mürekkep lekesini andıran gözlerinin bakışları, dargın, dalgın, fakat yumuşaktı, Hafif rüzgürli ha. valarda sokağa çıkarsa, kutuplara giden bir seyyah ihtiyatile giyinirdi. Evhamla incelmiş, süzülmüş, kurumuş yüzünün bol çizgileri, birer bıçak yarası kadar derindi. Onun huylarından birçokları, kızlarına da sirayet etmişti. Üç kızı da, kendisi kadar evhamlı, titiz, ve sinirliydiler. Mecbur kalmadıkça, birbirlerinden başka kimseyle görüşmezlerdi. En büyükleri Güzin, henüz on sekiz yaşına bas. mıştı, Ortancaları Pervin, on ikisinde, en küçükleri Nermin ise, henüz dokuz yaşındaydı. Hiçbirisi de, babalarının gözlerinin önünden ayrılmamışlardı, bu müteassıbane şefkat, biçare çocukları, babalarinın küçük birer nümuünesi haline getirmisti. Memduh Şerif Bey, onları okutmamayı tercih et. mişti, Mektopler hakkında çok fena kanaatler besliyor. du. Tahsilin, diplomanın, sade muhtaç insanlara lâ. zım olduğuna kanidi: “w Benim kızlarım, ne avukat, ne de diplomat o. iscsk değiller... diyordu. Ben, koskoca bir diploma aldım da, neye yaradı? Senelerce, aksi hocuların ağız kokularını çektiğim- le kaldım. Hele şimdiki mekteplerin hali malüm. Hocalar, kendilerine emanet bırakılan çocuklara, kendi ellerile sinema seyrettiriyorlar. Hattâ o par- mak kadar kızlara, cinsi münasebetlerden bahse denler bile var. Onlara sorarsanız, kız çocuklarının bütün bı işleri bilmeleri, bilmemelerinden faydalı imiş. Zi. ra, eğer her tecessüsleri zararsız, ve usulü dairesin. de derslerle giderilmezse, teklikeli olurmuş. Onlar, meraklarını kendi kendilerine gidermiye kalkışırlar mış. Benim, böyle acaip telâkkilere aklım yatmaz: Çocuk çocukluğunu, kız, kızlığını bilmeli, Hele, içlerinde kızlarla oğlanların bir arada oku. dukları o dershanelerin hall ne? Ben oralara, gül gibi kızlarımı değil; kedimi emniyet edemem! Gazeteler cayır cayır, muallimlerini vuraf talebe. lerden, talebelerini vuran hocalardan bahsedip du. İzum ve ehemmiyetine tecavüz etmi. kkı yokt sonra da, kapının önünde: “— Acsba kızım sağ salim dönecek mi?” diye do. kuz doğurt! Aaah... Bunlar, benim işime gelmez. Herkesin kı. Zı, dizinin dibinde gerek. Hem bugün, böyle, anala- rının, babalarının dizleri dibinde oturan kızlar, mumla aranıyor. Benim kızlarımın kısmetleri, o dip. lomalı haylâzların kısmetlerinden daha parlak ola. caktır; Gözü açılmamış tetlemiz bir ev kızını kim almaz? Kaldı ki, benim kızlarımın, çok şükür, koca eline bakmıya ihtiyaçları da yok!” Bu zihniyette bir babanın daimi nezareti altında yaşamak, kızcağızların üçüne de, ebedi birer mah- küm durgunluğu vermişti: Sokağa nadiren gez- mek için ve ekseriya öteberi almak mecburiyetiyle ve mutlaka babalariyle birlikte çıkarlardı. Fakat, hiçbir işleri olmadığı halde, hepsi de, her sabah şafakla beraber yataklarından kalkarlardı Uçü de, koca konağın sahipleri değil, hizmetçileri gibi idiler. Orta yaşlı bir hizmetçi kadının nezare. tinde, o koca konağı, hemen her günsilmek, süpür- mek, temizlemek ,onların ihmal edilmez vazifeleriy. di. Mutfaktaki aşçı kadının yanında, ev kadınlığı stajı görmek te, hergünkü vazifelerindendi. Geri kalan zamanları, konağın içinde icat ettikleri acaip oyunları oynamakla, veya, babalarına atkı, süveter vesaire örmekle, dikmekle geçerdi. En büyükleri Güzin, zaman zaman kardeşlerile birlikte çocuk ke. silen bir ana gibi idi: O küçüklerine iş verir, iş gös. terir ve Hatice dadı ile birlikte onlara nözaret eder. di. Fakat Güzin, küçük kardeşlerinden daha sinirli bir kızdı: Hattâ zaman zaman, odasına kapanır, yü- reğini daraltan sebebi belirsiz sıkıntıyı dağıtmak için, hıçkıra hıçkıra ağlardı. Doktor Memduh Şerif beye gelince, o, evde bü. lunduğu zamanların çoğunu, adına: “— Yazıhanem!” dediği odasında geçirirdi, . (Devami var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: