Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ULUS N ( Yabancı basında okunuklarımız) Dünya Ekonomisi selâha doğru gidiyor illetler Ce - M miyeti kad- rosu içinde çalı - şan “enternasyo - nal iş bürosu”, milletlerarası — iş meselelerinin tet- Yalnız tek karanlık nokta silâhlanma yarışıdır ciddı bir ehemiyet atfetmektedir. 1936 nisanında 1.165.265 kişi olan sendika azâlarr aynı yılın ilkkânununda 4.314.170 şe çıktı. kiki ve bunların tanzimi imkânla - Tribün de Nasyondan î Buna muvazi ola- rak şimdiye kadar ancak büyük en- ( ta rını araştırmakla ” uğraşır. Enternasyonal iş bürosunun başında bulunan B. Harold Bütler'in dünya iktısadi vaziyetiyle sosyal şart - lar hakkında 1936 da neşretmiş olduğu rapor büyük bir alâka uyandırmıştı. Bu raporda dünya iktısadi vaziyetinde ha- fif bir salâh alâmeti müşahede edildiği kaydedilmekle beraber bunun aldatıcı bir tezahür olması ihtimali hakkında da endişe izhar ediliyordu. B. Bütler'in bu seneki raporu müna- kaşa edilmez bir realitenin müşahede - siyle başlamakta ve ilk fasıl “kalkınma- nın ehemiyeti,, başlığını taşımaktadır. Filhakika, bütün bir sıra memleketler- de üretim 1929 seviyesini aşmıştır. İş - sizlik mütemadiyen azalmaktadır. Dün- yanın ekonomik muvazene ve istikrarı elde etmiş olduğuna henüz kimse kani değildir ve milletleraarası ticari müba- deleler hâlâ çok aşağı bir seviyede kal- , maktadır. Fakat kalkınma alâmetleri de /— boldur: Başlıca grda maddeleri ve ham- maddelerin fiatları yükseliş halindedir. Deniz münakaleleri sıklaşmaktadır. 26 eylül 1936 tarihli — İngiltere - Fransa - Amerika arasındaki üç taraflı mali an - laşma, enternasyonal ticaretin engelle - rini ortadan kaldırmak hedefini güden verimli bir elbirliğinin mebdei olmuş- tur. Birleşik devletler ve Fransa gibi bazı memleketler ekonomik silâhsızlan- manımn ilk tedbirlerini almışlardır: kon- tenjanların kaldırılması, gümrük tari - felerinin indirilmesi. Diğer bazı mem - leketlerde aynı yola gitmeye hazırlan - maktadırlar. Rapor diyor ki: “Bunlar, na göre, Almanyanın hammadde edin - mek hususundaki tezi ciddi bir temele istinad ktedir: ddelerin kolaylıkla herkesin elde edebileceği bir hale gelmesi için, mliletlerarası müba- delelerin, ticaret ve maliyenin normal şekle girmesi kâfi olacaktır. B. Bütlere göre bu meselenin sömürgeler bakımın- dan mütalaası biraz fazla mübalağalan- dırılmıştır. Dünyada yapılmış en yeni sosyal in- şa tecrübelerinden bahseden rapor fran- sız hükümeti tarafından tahakkuk et - tirilmiş olan eseri hususi bir dikkatle mütalaa etmektedir. Fransız tecrübesinin ehemiyet ve genişliği gözden kaçmaya çok müsaid- dir; çünkü bu tecrübe, önceden hazır - lanmış bir plân dairesinde vukua gel- memiş ve hususi bir ideolojiye bağlan- mamıştır. Biribirini tamamlayıcı bir se- ri natamam tedbirler yüzünden, bu tec- rübe, mantıki ve simetrik bir manzara göstermemekte ise de, milli hissin de - rin bir uyanışına cevab vermektedir. Bu milli uyanış, birkaç ay içinde geniş şümullü bir reformlar serisinin muvaf- fakiyete iysali için gerekli hamleyi te- min etmiştir. 1936 mayısından ilkkânununa kadar, meclis, fransız parlamento tarihinde e- şi olmıyan bir lejislativ program kabul etmiştir. D iğer taraftan, B. Bütler, fransız sendikalizminin — genişlemesnie ' düstrilere inhisar eden fransız patronları genel kon- federasyonu orta ve küçük iş vericileri de kendi içine alarak genişledi. B. Büt- ler'e göre, bütün bunlar fransız sosyal organizasyonunda esaslı değişiklikler - dir. Fransa isbat etmiştir ki demokrasi- nin teşrif ve icraf metodları, hâdiseler icabetirdiği zaman seri ve kati bir şe - kilde harekete geçmeye mani teşkil et- mez. Neticede, B. Bütler, demokratik dev- letlerle otoriter devletlerin ekonomik ve sosyal hayatı organize etmek için baş vurdukları metodları ve zihniyetle- ri kıyaslamaktadır. Ekseriya metodlar biribirlerine benzemektedir, fakat elde edilen neticelerde esaslı farklar vardır. “Bazan devletin faaliyetinden mülhem olduğu şey bütün milletin refah ve kül- türünü arttırmak endişesidir. Bazan da devletin gayesi politik ve askeri bün - yesini kuvvetlendirmek gayesini güd - mekte ve vatandaşların refahı ikinci derecede kalmaktadır.,, B. Bütler, sos- yal adaletle harba hazırlanma arasında uzlaşma imkânı bulunmadığına kanidir. 'Gerek ekonomik, gerekse moral bakı - mından bunlar biribirine taban tabana zıd şeylerdir. r Rapor şöyle bitmektedir: “Kollektif emniyet yalnız bir poli- tik tasavvur değildir. Bunun bir realite olabilmesi için, temel taşı sosyal ada - Jet olan milli ve enternasyonal bir e - konomik nizamı icab ettirir. altı yıldan beri devletleri mütemadiyen otarşiye ve ekonomik milliyetçiliğe doğru sürükleyen temayüllerin tersine döndüğüne dair ilk alâmetlerdir.,, B. Bütler'in, çizdiği iç açıcı tablo da tek karanlık nokta silâh yarışıdır. harb malzemesi imalini işsizlikle mücadele için meşru bir yasıta telakki eden na - zariyeyi şiddetle reddetmektedir. Hattâ bazıları, silâh endüstrisinin nafıa işle- rinden telakki edilebileceğini söyliye - cek kadar ileri gitmektedirler. Silâhlan- ma ile nafıa işleri arasındaki esaslı fark, birinciler milli servete hiç bir şey ilâve etmediği halde ikincilerin verimli ol - masıdır. Devletin, harb endüstrsini in - kişaf ettirmek için katlandığı fedakâr- lıklara muvazi olarak halk kütlelerinin hayat seviyesi devamlı surette düşmek- tedir. Diğer taraftan, silâhlanma yarışı- nın sebebiyet verdiği politik sıkıntı ve €. -alı harb tehdidi sermayeleri hare- ketsizleştirmekte,yabancı memleketlerde envestisman yapmayı imkânsızlaştır - makta ve enternasyonal sahada işlerin kalkınmasını kötürümleştirmektedir.” Hakikaten organize ve milletler cemi - yetince garanti edilmiş bir sulh bu teh- didi ortadan kaldırmadıkça, ekonomik ve sosyal terakki ancak mütereddid ve zayıf olabilecektir. Enternasyonal iş bürosu reisi, ütler, hemen bütün dünyaya şa - mil bir karakter almış olan otar- şi temayüllerine de şiddetle muhaliftir. Dünyada endüstrinin coğrafik genişle- mesi buhran yıllarında büyük terakki - ler gösterdi. Buna mukabil ,endüstriyel memleketler, ziraf memleketlerin satın- alma kabiliyetinin kifayetsizliğini mü - şahede ederek, kendi ziraatlerini inki - şaf ettirmeye koyuldular. Ekonomik in- firad sahasında en çetin gayretleri nas- yonal - sosyalist — Almanya gösterdi. »1936 eylülünde kabul edilmiş olan 4 yıllık plân, otarşi prensipinin zaferi uğrumda bir hamleydi. B. Bütler al - man devlet adamlarının beyanatlariyle meşlhiur “yağdan önce top” dövizini zik- red'yor ve Almanyanımn' gösterdiği infi- röl ersnsunun umumt kalkınmaya eri- gel v 01 ettiğini müşahede ediyor. O- | Biblografya Konya Konya Halkevi tarafından, memle- ket neşriyatına cidden örnek sayılacak bir intizam ve mükemmeliyetle neşre. dilen bu derginin şubat tarihli altıncı sayısı çıkmıştır. Bu sayıda şu yazıları görüyoruz: Naci Fikret Baştak: Hitit medeniyeti ve Konya, Fehmi Turgal: Selçuk tari- hinin devamı, şikârı tarihi, Hicri Gön- cel- Müzekki'n nüfusun dil bakımın- dan değeri, Abdülkadir Erdoğan: Kon- ya ile ilgili en eski bir selçuk vakfiye- si, Sultan Veled divan:ndan bir not, Ferid Uğur: eski Karaman vilâyetine aid kanunlar, H. F. T.: bu nüshadaki Selçuk tarihine aid iki ek. Çağlayan Antalya gençleri tarafından çıkarı- lan bu mecmuanın 12 inci sayısında şu Selim Refik: Sabir, Hâmid Salih Asyalı: Mukadderat, Zi- ya İlhan: Safahat şairi oldu, Nevfel Türeli: Alanya tarihi, M. H. Öner: Kadın gözleri, Nihad Su: sabah, Cemil Fikret: Kadın Kim?, Ziya İlhan: Ate- şin babası ve birçok genç imzalı şiir- ler, yazılar vardır: Fikir hareketleri 1 mayıs tarihli 184 üncü sayısı şu yazıları ihtiva ediyor: Georges Guy- Grand: demokrasinin ana fikirleri, G. Mosca: Makyavel'in “prens” i, Hü- seyin Cahid Yalçın: Meşrutiyet hatı. raları, Henri Söe: tarihte tekâmül fik- ri, François Delaisi: ticaret haberleri, Lucien Romier: iş adamları, Hüseyin Cahid Yalçın: matbuat hayatı; türk hukukunda devlet fikri, Will Duraüut; filozoflar, hayat ve mezhebleri, Clavi- jo: Timurun sarayında bir ispanyol se- firi. Kitablar arasında, lehte aleyhte, B. Karlo Colli geldi İstanbul, 1 (Telefonla) — İzinli bu- lunan italyan büyük elçisi B. Karlo Gol- li bugün şehrimize döndü. | CDil Köşesi ) Ş “ Şehirden biraz uzakta septik ku- yular yapmalı.,, — Açık Sözden — “Septik kuyu,, tâbiri karşısında hay retle duruyorsununz, Acaba kuyunun. da septiği olur mu? diye beyhude dü. şünmeyiniz. Muharrir, antiseptii diye. cek yerde kelimeyi yanlış kullanmış. Önce bunun bir tertib hatası olduğuna hükmetmek istedik. Fakat daha aşağıda şöyle bir cümleye rastlayınca şüphemiz kalmadı; “Deniz suyu septik midir?,, ** “Muhakkak bir işkenceye veya ci. nayete kurban gittiği ümitleri kuvvet. leniyor.,, — Kurundan — Bir insanın cinayete kurban gittiği de ümid edilir mi? Ümid kelimesi iyi bir şey için kullanılır, çünkü bu sözde temenni mânâsı da vardır. “Tahmin,, demek lâzımdı. DA “Ameliyat yapıldığı zaman ameli. yat salonu ücreti altında yalnız üç lira alınır.,, — Kurundan — “Ücreti altında,, ne demektir? “Üc. reti adı altında,, mı denilmek istenmiş? * * * “Bütün bunlar bizdeki anadan doğ- ma körlüklerin bak.msızlıktan hasıl ol. muş bulunduğuna kanaat verir.,, — Açık Sözden — Anadan doğima körlüğün bakımsız. lıktan nasıl hasıl olabileceğini varın dü şünün, Anadan doğma kör, esasen doğ. duğu zaman kördür. Bakrmsızlık yüzün den çocuk iki gün sonra kör olsa bile bu körlüğe anadan doğma denilemez. Bugünkü konser Halkevi Başkanlığından: Bugünkü pazar günü saat 20,30 da başkanlığı ydan " halk evimiz salonlarında cumur filarmonik orkestrası ta:- ” konseri verileceği bildiriliğ, Konser ser- besttir. 2-5 - 1937 Güneş - Dil analiziyle etüdlerden: Sin - (syn) ve omo - (homo -) üzerine ( Başı 1. inci sayfada ) sem suret, boybos, v.b.)” Çuvaşçada da- hi aynı anlamla sın vardır. Bundan anlaşılıyor ki, sın - sin ön- ce her şeyin fizik varlığına, 'Güneş - Dil prensiplerince (fizik) varlığın ayrı ayrı şeyler olarak tecellisine delâlet et- miştir. Yakutçada gördüğümüz et sin (vücut) ve hân sin (kan) tabirleri bir arkaik anlayışı aksettiren dil tanıkla - rındandır: fizik varlık ayrı ayrı şeyler olunca srn (sin) dil işaretiyle anlatılır. dı; canlı varlıklara gelince, onlarda iki cevher ayırt edilmekte, birine “et sin” öbürüne “han sin” denilmekte idi, (Ya- şıyan varlıkların “kan sin,, inden “can,, ve daha sonra “ruh” anlamları, gittikçe daha abstre olarak çıkmıştır.) Şimdi aynı sözün başka tiplerine ge- çelim; * 3) san; arabın şân şeklinde aldığı ve azimüşşan terkibiyle Allaha verdiği bu türk sözünü daha moral bir mahiyet kazanmış buluyoruz. San kişinin “tefer- rüdü” dür, başkalarından ayrı “biri,, olmasıdır; her kim, başkaları ar d Yazan: Ahmet Cevat EMRE kil iki mağna ile tefsir olunmuştur: 1) sıcak, 2) daimi (saman sayın — sıcak yaz, daimi yaz); halbuki burada “sıcak- lık,, mefhumu yoktur, yalnız “bir dü - züye devam eden,, mefhumu vardır. Kelime “yaz,, a tatbik olunduğu için Rus olan lügat müellifi yanılmıştır. Germencede sin - nahti “ebedi gece,, ne ise yakutça saman sayın “ebedi yaz” da odur; ikisinde de “bir düzüye, aynı olarak devam eden,, (gece, yaz) ifade olunmuştur. Gene yakutçada taze kımız hakkın- da kullanılan samay ve samal sözleri #“taze ve lezzetli” diye terceme edilmiş ise de, bunda da kımızın vasfı bu söze isnat edilerek aynı hataya düşülmüştür. Burada samay ve samal'ın mağnası (kı« mızın) “ta kendisi, hakikisi,, dir; bu sözler de sam teminden “ayrılık” anla- miyle türevlerdir. Türkçede, aynı temden baş konso - nun düşmesiyle de türemiş sözler var- dır: 9) öng, ön (Lehçelerin çoğu) — “yüz: her şeyin görünüşü”. Bu ke- kendi varlığını tanıtabilmiş ise, “san” lr olmuş; bu moral telakkinin de “var« lık” ve “bir,, anlamının yeni, daha yük- sek bir manzarasından başka bir şey ol- madığı aşikârdır. “San” sözünün kazandığı moral an- lamdan “saygı” ya ve “sayı,, ya geçil- miş; san — 1, saygı, şeref hürmet 2. sayı, adet olmuştur. “Sayı” anlamın- dan zihin fonksiyonuna, düşünmeye ge- çilmiş, bu da san - sana- ile ifade olun- muştur. Öbür yandan “san”, bağzı lehçeler- de, vücudun kısımlarına, uzuvlara delâ- let ederek fizik ile moral arasındaki mü- nasebeti noktalıyan bir dil olgusu teş - kil etmiştir. 4) söm; bu şekliyle aynı söz yine fi- zik ve arkaik bir anlamla yaşamaktadır. Osmanlı lehçesinde “massif” demek o - lan bu sözün Altay ve Kırgız lehçele « rinde mağnaları, sin ile san sözlerinden anlaşılan mağnalardır: “şekil, süret; parça, mağdeni çubuk”, v.b, Hattâ bağ- zı yerlerde “para birimi” olan “ruble,, mağnasına da gleir. Sagaycada ise somu “şekil, suret,, dir. Bu anlamlar gösteri- yor ki som araştırma konumuz olan sö- zün bir türüm variyantıdır; orijinde varlıkları ayrı ayrı, şekilleri ve cevher- leri ile anlatmak için kullanılmıştır, ve bu telâkki “bir” ve “sayı, mefhumunu tesise ve ifadeye hizmet etmiştir, Bu som- teminden türeyen Osm. somun daha bariz surette varlığı “bir” ve “birim: ünit&” olarak anlatır. Ya- kutça somogo dahi “tam, bütün” ve pârça: birim,, ifade eder, Mogolcada sumun, buryatçada humun - homon ise *“ok,, demektir ki belli başlı silâhın bi - rimidir. - Bu som - şekliyle sözün ka - zandığı ifade kabiliyeti, görüldüğü gi- bi, varlıkları “bir,, ve “bütün, tam,, ola- rak göstermektedir. Sin ve san şekille- rinden ise daha ziyade “suret, şekil: benzerlik,, ve “boy: cesamet,, tebarüz etmektedir. 5) Kamu (Osmanlı), kamuk (Uygur, Orhon), kamık (Altay), kamuğ (Çağa- tay); bu şekliyle aynı söz en bariz ola- rak varlığı “bütünlük” le ifade eder; en çok “halk” ı zihni suretini davet eder; bunda artık “parça,, anlamı yoktur. 6) hep; bu şekil bütünlüğü daha “abstre” ve “mutlak,, olarak ifade eder; artık bununla hiç bir muayyen maddi varlık zihinde uyanmaz; fonetik bakı- mından ise keltçenin haf - hef - temle- rini andırır. 7) Yeme, yime; uygurcaya ve Orhon yazıtlarına mahsus olan bu şekil de bü- tünlük ifade eden, tasrif edilmez bir sözdür. Ya (begleri yeme — bütün bey- leri) suretinde muayyen varlıkların cümlesini, ya (yeme ne tilese — her ne dilerse) suretinde mutlak olarak bütün- lük ifade eder. — Aynı söz, bizdeki “hem” gibi, dahi mağnasını da anlatır: (bu etkü karımas yeme obramas bu iyilik eskimez, hem zayi olmaz). Fone- tik inkişafı, V. ğ ana kökünün “g” un- surundan “y” gelişmek suretiyle olmuş- tur. 8) saman; yakutçada görülen bu şe- limeden gelen önge (var, ünge, öngö) “başkası,, delâletiyle öng sözünün,, kendi, öz, şahıs, mefhumunu ifade etmiş olduğu anlaşılıyor: öz ve özge, baş ve başka denildiği gibi. Slavcada dahi “yüz,, manasına ge- len “litso,, sözü “şahıs,, da ifade eder, Bu kelimenin (Rad. I, Teleutçede) (kendisile eşya mübadelesi yapılan) “dost” mağnasına gelmesi de gösteri - yor ki “biri” anlamı bundan çıkmıştır, Slavcada da drug (rus.) “dost”, drugoy “başkası” dır. Demek ki, bizim buğgün “biri, başkası” dediğimiz yerde eskiden öng, önge derlerdi. ç 10) omon, omol (yakutça, Pekars.) — bir şeyin sureti, şekli, çevresi, çeh- resi, benzeri; izi; omono — bir az ben- zemek; 11) emeş (Rad. I. Şor.), ebeş (Al - tay) “küçük bir şey, parça kırıntı”. 12) ama (Yakut, Pekars.) “alelade olan ; (başkalariyle) bir olan” (ama con — gens ordinaires; ama kisi — alelâde insan); 13) omak (muhtelif lehçeler) “ka « bile; biribirine benzer fertlerin toplu - luğu,,, 14) ime (Uygur.) — yeme “hep, bü- tün”. Not. Yakutçada ve daha bazı lehçe - lerde işaret ve tayin unsurları olarak “sa, su, s-” kullanılır; bunların tetkiki ayrı bir etüt konusu olacaktır. 15) Kon-; türkçede konmak bugün- kü mağnasiyle fert için de küllazılırsa da “göçer konar” tabiri ancak bir boy (aşiret, kabile), bir grup hatira - geti- rir. Konak “menzil” de kollektif bir is- timal anlatır. Yakutçada hon — kon - mak olduğu gibi “su birikmek” mağna - sını da anlatır. Konut: kent “şehir”, kom “han, köy, çiftlik” dahi kollektif meskenlerdir. Türkçenin verdiği prensipal kök ve tem tipleri, görüldüğü gibi, çok zengin- dir, Hindöröpeen dillerin bütün tiple - tinden türkçede mümessiller vardır. İki dil ailesinin verdiği tam tipleri o derece biribirlerine benzerler ki in - san onları yanyana tetkik ederken bir lisan grupundan öbürüne geçtiğini fark edemez. 'Türk lehçeleri arasında yürütülen araştırma, etüt konumuz olan sözlerin gerek fonetik, gerek semantik inkişaf - larını vuzuh ile aydınlatmıştır. Türk lehçeleri etüt dışında bırakılmış olsa, bir çok cihetler karanlık kalır. Bu etüt- ten de anlaşılıyor ki Avrupa etimolo- jistleri ancak türkçenin verdiği zengin malzemeyi alıp tetkik ettiği zaman ken- di dillerinin kaynağı “türkçe” olduğu- nu anlıyacaklardır. Acele Satılık - Yemek Odası Yeni ve zarif bir yemek masası, bir büfe, bir ve mükemmel hbir divan acele satılıktır. Talip olan- larımn Havuzbaşında Kızılay karşısında Ragip apartımanı kapıcısına müracaat- 1--1821 dresuar, ları.