3 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

3 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Baba-Oğul e a Nakleden: Selâmi izzet İhsana veri.) rem. Me see iradesini felce Ölecek ve arkasında (kimsesiz uğratmış, hiddetini söndürmüştü ?. aç, çıplak bir çocuk bırakacaktı O adam, hayat sigortasından bah; öyle mi?, Biçare İhsan! setmişti, Doğru, Hasan da kaç ke- Halbuki, onu kurtarması için re, oğlu namına hayatını sigorta) “evet, demek “evet ben öldür ettirmeği düşünmüştü. Amma pa-| dümi,, demek ve yağlı bir ipe bo - halıydı. Bir gün müracaat etmiş,| yun uzatmak kâfiydi. şeraiti öğrenmişti. Çok pahalı gel Ha ipte can vermek, ha verem mişti, İstenilen Parayı kabil de.) den can vermek... Bunların ara - gil veremiyeceğinden, ( bir daha! sında fark yoktu. Hiç değilse, ö- bunu düşmmemişti. İşte şimdi İh -| teki bir işe yarıyacaktı, Oz dilimiz “Türk dönenmesi,, Bir toplantıda yüreği otlu bir Türk genci, sözüne “Türk dönen- i mesinin,, adınıanarak (başlamış da o oturuma başlık eden kendisi- ni “Uzun söz dinliyemeyiz,, yollu bir karşılıkla susturmuş. Kulağımıza gelen bu duyum doğru ise yazık ve acıdır. Bu kut- lu çağda hangi söz vardır ki. bu ulu dönenme ile ilişiksizdir? Bu söz, içimizdeki (sönmez yalazm ölmez bir közü, kurulu”! şumuzdaki hızın ayrılma bilmez bir kaynağıdır. Türk - İran hudutlarında Neler gördüm? Yazan: Erzincan mebusu Aziz Samih Bu şeyhler umumiyetle İZ cahil, sefih ve müraidir “Dut yıkanmaz, siz dut yemesini bil- miyorsunuz, ben size dut satmam! ,, ağ sanı zengin ve Mes'ut etmenin ça « resi ayağına gelmişti, gin ve mes'ut olacak.. Buna imkân var mıydı? Evet, vardı. Fakat (herkesin 5 e: we Ben öldürdüm!., Demeğe nasıl imkân bulacaktı? İtiraf etmek, alnına durup du- rurken leke sürmekti. İnkâr et- mek, yok yere mücadele etmekti . O gelen adamı ele vermek —Ali Nakinin dediği gibi— vaziyetini bütün bütün © müşkülleştirmekti. Ya, ona karşı elinde ne de lil vardı? Amma. söyliyecek olursa, adliye Ve zabrta tahkikata girişir, mese - leyi meydana çıkarabilir, onun €- linde olmıyan delili onlar bulabi: lirlerdi.. Fakat o adamı ele vermesi mu- vafık mıydı?. Belki o sefil, alçak, katil herifin hakkı vardı. Kaya Hasan hastay - yarm (ölecekti... O Arkasından aç, çıplak bir çocuk bırakacağına zengin, merat bir evlât bırakması | daha iyi değil miydi? , Ciğerleri öksürükten parçala - nan Kaya Hasan, kendi kendine, hızir sesle konuşuyordu: — Hakkı var, ben nasıl olsa ölüme mahkümum.. Veremden gi- Kaya Hasan derin derin düşü» İhsan zen.| nüyordu: “Acaba hastalık beni sahiden mahküm etti mi?,, Döktor istedi. İyi yürekli, temiz kalpli, güler yüzlü bir doktordu... Hastalarını teselli etmesini, avundurmasını pek iyi bilirdi. “Nasıl olsa ölecekler, bu yetiş-i miyormuş gibi, onlara: Haydi ba- kalım, pılıyı pırtıyı toplayın! de - meğe ne lüzum var.,, Kaya Hasan, damdan düşer gi- bi sordu: — Doktor, rica ederim bâna doğru söyleyin. Ben veremim de - ğil mi? Doktor güldü: — Sen mi?.. Yok canım... Yor. gunsun... Hapishane de tabif asa- bını bozdu... — Ya... Demek mahvolmuş bir insan değilim. — Sen mi?... Yok canım.. Açık havaya, bol yiyeceğe ( ihtiyacm var... Meselâ şöyle adâlarda ok) i san... Adalara hiç gittin mi? — Bir iki kere gittim.. Demek ciğerlerimi parçalıyan, göğsümü i yakan bu öksürüğe rağmen yaşıya bilir miyim? Daha yaşıyacak mı- yim?.... — Yüz sene yaşarsın... Seni ha- rap eden derdi sen kendin biliyor Vadinin kenarları sert ve dik. i Fakat çalışkan köylüler bu yamaç- lara duvar örüp set yaparak bah-! çeler vücude" getirmişler. Dut, | kaysı, erik pek bol. Tavilede 450 evde 2500 nüfus varmış. Hu- dut bu güzel vadinin memba ta- | raflarından geçecek. Fakat ci- vardaki İran köyü ile tarla hudut-; ları, bahçeleri karışık. Uzun bir münakaşayı icap ettirdi. Tavilede (Avser) yani subaş denilen kaynağa gittik. Buz gi- bi su, serin hava, lâtif manzara iştaha averdi. Yemeğimize bir ye- miş ilâvesi için ahaliden birisin- den parasile dut istedik. Bir'se- pet getirdi. Arkadaşlarımızdan vehimli birisi dutların çeşmeden deki inanın öz adıdır. yıkanıp getirmesini köylüden iste- O sözü dinlerken saygı duyma») di. Köylü güldü. Dut yıkanmaz yanların ve onunla ( başlıyan bir! efendim, dedi. Arkadşımız ısrar barçayı yarıda bıraktıranların ya-| etti. Köylü somurttu: O sözü dilediğimiz yerde göğ“ sümüzü gere gere söyleyebilmek içindir ki ellerin (o aşamadığı en- gelleri aşmış, yatların deviremiye- ceği pürüzleri ulusça devirmiş bu- lunuyoruz. Denlemek gerektir ki yükseliş akınımızı ondan özlu ve (gerçek anlatacak söz, ne dilde, ne de ya- zıda yer bulamadı. O, yağıları yenmiş bir koşunun başında geçen bir bayrak gibidir. Onu duyanların boynuna borç © lan o sözü söyiyeni çapmak değil dir; o sözün karşısında (oyükün- mektir, O, içimizdeki tini, yüreğimiz- nıldıklarını © anlatmak öyle bir, O — Siz dut yemesini bilmiyorsu- borçtur ki hepimize düşer. nuz, size dut satmam. İçinde bu kutlu söz bulunmıyan o Dedi ve sepeti aldı gitti, hiç bir savlak bayık sayılamaz ve| Biz de arkadşımızın sözünü kır. böyle biryarğının — yerini bulup! mış olmamak için sustuk, duttan | bulamadığından 5 kuşkulanabili - da mahrum kaldık. re Bu civarda şeyhlerin mebzuliye- Bu günün anlağı, dünün anla. ti ve itibarı çok ziyadedir. Büyük yışımdan ancak (bu bakımlardan! bir otel kadar bir bina yapılırken | ek LE | gittik. Bizi gene odaya aldı, fakat i i taştan birer piramit yaptırıyorduk. | sandalyeler getirtmişti. o Bizim şeyh tarafından kabulümüz halkın bize karşı hürmetini arttırdı. j Biz hududun münasip yerlerine j Bunlar ekseriya iki metre yüksek» j liğinde çamurlu harçla yapılıyor ve amelesini civar köylüler teda « | rik ediyordu. 1 Bu amele içinde büyük vücutlu birisi Elice postahanesine © bana | müracaat ederek İstanbula para | göndereceğinden ve nasıl muame- le yapılacağını sordu. Postahane- # ye götürdüm. Parasını teslim etti, Makbuzunu aldı. Bu münasebetle konuştuk, kendisinin elmas taciri olduğunu Bombay, Londra ve Berlinde $u“ beleri bulunduğunu fakat son za» manda iflâs ederek buralara ka. dar düştüğünü ve duvarcılık yapa rak yol parası toplayıp o Tahrana gideceğini anlattı, Güldüm, Bunu bir lâtife olarak arkadaşlara an - latttım.. : Ni Hayrete düştüm. Bu adam | i i i i Herkeste bir omerak uyandı. Yüzbaşı Vilson Abdürrezzak adlı bu adamı çağırdı. o Londra şehiri hakkında izahat aldı. Bu imtihan da Abdürrezzak kazandı. Vilson la İngilizce bile konuştu. Belebef diyorum.. Hiç değilse iskeletim bir işe yarasın.. Ve ilâve ediyordu: — Doğrusu iyi o para veriyor.. Yüz sene, tamam yüz sene geceli gündüzlü çalışsaydım, bu paranm çeyreğini kazanamazdım. Düşündükçe korkuyordu. — Amma bana katil (o diyecek- ler! Kaya Hasan katil!. Adam sen de, daha şimdiden söylüyorlar. sun, itham edilmek... İşte hastalı. ğın bu... Fakat söz aramızda, yap- tığ işi hiç te kurnazca (o yapma» mışsın.. Kaya Hasan doğruldu: — Peki doktor... Teşekkür ede az Artık size ihtiyacım kalma- K, Doktor çıktı ve koridorda gar diyanlardan birine: — Şu adamı bir an evvel mu - Artık olan oldu. Katil diye tanın| hakeme etseler, bir gün sizin oi. drm. İş işten geçti.. nizde ölecek, dedi. Beraet etse, hapisten çıksa ne 0- Gardiyan sordu: ?. İş arayacak ve her yerden — Çok mu hasta? acaktı. & Kapıları yüzlerine — Can çekişiyor. tacaklar., Kaya Hasan düşünüyordu: ,7> Haydi defol.. Hapishaneye #it, hâkimleri kandırdın o amma, bizi kandıramazam, senin yerin ir, diyeceklerdi. Ne iş bulacaktı. Ne de ekmek.. “Bu doktor hastalığımı anla - madı.,, d Hilmi Şefkati çağırttı. Avukatı izin aldı ve umumi ko nuşma yerinde, Kaya Hasan dos en lekel aç ka -! tunu gördü. Yaklaştı ve sordu: n bir adam, katille itham edilip| & — Size bugün cok ciddibir şey serbest bırakıldıktan sonra, nere *| soracağım. Ciddi ve benim için de iş bulabilirdi, mühim. Eğer ilam edilmezsem, - olacaktı? Ya oğlu?.. daha ne kadar zaman yaşıyabili- ar tesellisi vardı. Oğlundan | rim?. ayrı olmıyacaktı, Onu bağrına bas — Sen mi? kıracak, sevip okşıyacaktı. O hal -| © — Evet Öleceğimi histediyo- de Ali Müşfik, eski hastasına bir rum, Ne zaman ölürüm? iş bulurdu. Yollarda taş kırar, ha-| © — Çok hastasın! mallık ederdi, Yapamıyacak hiç — Bu hastalığa karşı koymak bir iş yoktu., için, rahat, huzur ve para lâzım. — Evet amma, bunun için her! Yani bulemıyacağım seyler lâzım şeyden evvel hayatta olmak, ya -! değil mi? samak lâzımdı. Yaşıyacağma «| Oo— Evet, min miydi? Bunu, Ali Naki açıkça| © — Bunlaramalik oleam bile, söylemişti. Hastalık ciğerlerini sö-) kurtulabilir miyim? » Hem de ne hastalık! Ve (Devamı var) ayrılır. raşt geldim. Şeyh için imiş. Her : . kes ve her şey bedava, Bi tersinde herhangi b rn dü YONE, değiliz. kabi Alebcede iken Şeyh Cemalettin (Hakimiyeti Milliye M.N. Bu söyde geçen ve Tarama der - gisinden alınmış olan sözleri bugün kullanılan dilde karşılıkları : Otlu — Ateşli Dönenme — İnkılâp Oturum — Celse Duyum — Haber Köz — Şerare Yat — Yabaner Uluşça — Milletçe Denlemek — Dikkat etme) Çapmak — Ret ve cerhetmek Yükünmek — Hürmetle eğilmek Tin — Ruh İnan — İman Barça — Cümle Savlak — İddia Bayık — Kati Yargi — Hüküm Anlak — İz'an Onnar — Razı İstanbul Yedinci tera Memurlu- ğundan: te Berlini iyi tanıyormuş. OO da Berlini sordu. Sokakları hakkında izahat aldı. Bunda da Abdürrezak kazandı. Bu adamın talisizliğine hep dık. Zavallı altın halkalara lantalar oturturken şimdi gü on kuruşa çamurdan duvar isminde birisi geldi. Çok kibar, güzel, yakışıklı bir adam. Yüzü sivilcelerle dolmuş. Bum lara ilâç istedi. Bizim doktoru « muz da bir merhem yaptı, verdi . Sivilcelerin sebebini sorduk, De - di ki: “Biz müritlerimizin her ma- ina tasarruf ederiz. Fakat onlar yordu. da bizden ara sıra teberrüken eş- Aliçeden sonra hududün gali yaması alırlar... Meselâ bir yere binde Gülamber kasabası var. Bu: misafir gideriz. Çıkarken görürüz ki atkımızı almışlar, Biz aratmağa başlayınca ev sahibi teberrüken aldığını söyler. Bir gün gene bir köye gitmiştik. Hava çok sıcaktı. Güneşten şemsiyem beni muhafa - za ediyordu. Dönüşte şemsiyemi aradım. £ (Teberrüken) dediler . Mecburen güneşte döndüm.. Cil - dim pek ince ve güneşe tahammül. süz olduğundan dönüşte yüzümün derisi soyuldu ve bu sivilceler çık- ti.,, Bu şeyhler umumiyetle ca! hil ve mürai ve sefih şahıslardır. Bunların herkesi kabule mahsus rasrde yılanlariyle (meşhur dı i Hattâ Derviş Paşanın hudut güzel seyahatname (yazmış o kâtibi Hurşit Efendi Gülanberde her duvar deliğinden birer rıla başı göründüğünü kaydetmişti İran cihetinde de Âvra ve daha şimalde Merivan nah leri vardır, Avraman dağları ve yüksektir. Şehir Zor o Bu civarda gerek bizim ve İran tarafında (oturan ve balk Caf Bir borçtan dolayı mahcuz ve bir odaları vardır. Şeyh orada bir aşiretine © mensi adi paraya çevrilmesi mukarrer otele) hasırın üstüne oturmuş, boynu bü- P ait karyola, yatak, yorgan ve saire) kük, gözler kapalı, elde tespih, 4 — 7 — 934 çarşamba günü sa) mürakabeye dalmış halde görür itibare; n i er, ee el > Tamamiyle bomboş odanm iki tarafına birer hasır atılmıştır. Zi «! maralı Sadet oteli önünde birinci yaretine gelenler buralarda diz! açık arttırması icra kılmacağın - çöker oturur. İşte şeyh müritlerine dan taliplerin yevm ve saati mez-| hu dekor içinde görünür. Halbuki kürde mahallinde hazır bulunacak| harem dairesi genç kız ve kadın - memuruna müracaatleri ilân olu-| larla ve içkilerin, yemeklerin en nur, (859) nefisiyle doludur. Biz Şeyh Cema- leddin Efendiye iadei © ziyarete Muhtelif tayfalardan omü: lardan bir kısmı da bu A ve Merivan Caflarıdır. Avraman Cafları 4500 © ve Merivan Cafları 3000 h turur yazın Sent, Sakız ve civarlı rına giderler, (Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: