1 Temmuz 1936 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 32

1 Temmuz 1936 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TANGONUN ÖLÜMÜ — Başı 5 inci sahifede — — Söylesene şark.. garp cenüp diye senelerce Anadoluda dolaş» mak daha mı m mii birkaç kuruş ile diya diya ürt işin yoksa?.. İalanbala döndağünde elde avucta on para yok.. Bıbadan kalma birka konak da bakımsızlık yüzünden sizlere canım, aç EV. ömür... eskimiş. harap olmuş.. sonra ? eyli susmuştu. Mektep sıralarında il. dertleştiği ânları ve aralarında geçen (oObirçok batıraları düşündü... Sonra sırf teselli maksadile : — Bu seyahatlar; dolaşmalar mektep sıralarında iken ho reyi kazın ayağı öyle n mi ya? i kendine gelmişt — SE Allah aşkına Şeye dedi; teselliye muhtaç değilim. Biliyorum, bu istemeden söylediğin sözleri ne için sarfediyorsun “ Yorulmuşlardı. İkisi de, parmakla" rını yakacak kadar küçülmüş sigaralarını yola fırlattılar. Önlerinden geçmekte ol- dukları Taksim sıra kabvelerinden birine girdiler Doktor Ülyi kalpağını, gümüş saplı kamçısını bir masa üzerine koydu; arka» daşının karşısında bir hasır sandalyeye oturdu. Sigaralarını yenilediler. Beyaz ince saplı tiryaki kabvelerini içtiler. Ülvi etrafını nazar ları ile iyice süzdükten sonra mahalle, mektep ve meslek arkadaşı Seyfiye, bu ş görünürdü amma, bir zavallı fincanlariyla gelen ei Mir hakkındaki düşüncelerini anlat H İSTANBUL . İZMİT - — Seyfil dedi. Ben biliyorsun ki saraya mensup bir adamın sulbünden husule gelmiş, onun kanını taşıyan bir insanım. in en sadık bir bendesinin ço- cuğuyu İçini e derin çekti. Sigarasına yapıştı. Avurduna dolan karşıda ufak (o kubbesi mescidin üzerinde gagalaşan iki kum- dumanları, görünen bir ruya doğru üfürüp — Evet.. maalesef böyleyim. Sonra tekrar kahvenin köşelerinde pinekleyen, tavla atan, domina oyniyan birkaç müşteriyi gözden geçirdi. Din. lenmekten korktu, Ve daha yavaş bir sesle devam etti — Babam (......) mutasarrıfı idi. Mektebi bali bitirdiği annesinin anlattığına göre" pederi sara zaman “ Şşısı imiş. ai benim başıma gelen, o zaman babamin başına gelmiş. Onu derhal saraya almışlar.. ve is. emiye istemiye, babasının biricik ar- zusunu yerine getirmiş.. Saray muhi- tinden daima uzak yaşamak isteyen babam, bir kere bu mülevves muhite girdikten sonra, çıkmak istememiş. eni temin ederim ki babam, et- rafinı iyi gören, ve hatta yaşadığı devrin müsadea ettiği nisbette de hüriyetperver bir insanmış.. Fakat dikkat ediyor musun ei büriyet. perver b insanmış Bakana e er KANDIRA YOLU mefküreci — Başı 9 uncu sahifede — men orada değil mi imiş ! Beni görünce bir sevindi ki Yorma Bai Arkadan başs ladı mutat muhavereler — Nasıl, kasabamızı inin mi ? Hele bu akşam sana Kandıranın kaşar» larından, yoğurtlarından bir tattıralım, yarın da bol bol gezdiririz! Önce ir dinlen bakalım, bir acı kahvemizi ıç Otard uk çardağın altındaki kahveye. Birkaç dakika içinde heman kalabalık laşmıştık. Doğrusu ya, Kandıralılar mi. safir seven insanlar. Fakat şu da var ki, ben burada ii de yabancı gibi Si yle Adamcıl v bir muhit i bir çoğunun çocukları o İstanbuldaki liselerde okuyormuş: ir ayağımız Kandırada ise, Bizi lay da İstanbuldadır, diyorlar. Kültür olan bakımından Kandıralılar, ayni durumdalar. kaşarhaneleri, mallarını İstanbula bağlı sahada da kaşar yapan Balıkpazarına yolluyor. Odunculukla meşgul olanlar, Karadeniz oyolile gelen yelkenlilerini aze lar... İstanbul, Kandıranın adeta dış pazarı, Bu kadar ihracat yapılan yerden, bir ben ithal edilmişim, çok mu Ertesi sabah, Kandıra pazarının ku rulduğu güne rastlayormuş. çarşıyı, meydan yerini görmeyin. Bir kalabalık, bir kalabalık ki... Köylerden yoğurt ge tiren kadınlar, merkebinin sırtına za» hire yükleyen ihtiyarlar, manifatura eşyası satanlar vesaire, vesaire. Biz buralardan geçerek ani garp farafına indik. Oradan bütün eşil gözlerinde Kekeç teessür yi e .V ilimde, ll Lünübini 5 ve hatta bizleri saraya satmış bir adamdır. Bir ekmek için.. bir aç mide için benliğini feda eden bir in tam manasile sandır. Çünk saraydaki çalışma odasında firenkçe bir gazete bulunduğundan, iki i biz sultani tahsilini yaparken, uçuk sene müddetle sürgüne gitti. Ondan sonra tekrar saraya intisap edebilmek için yapmadığı rezalet kalmamıştır. Ve niha- yet, eski alaydan yetişme dayı zadele- rinden Hacı Eşref paşanın tavassutu ile, yeniden bu menhus vazifesi başına gelmiştir. İşte babamın sukut Ne olurdu Seyfi babam Bindelnie kalsaydı da.. oraların saf bavası.. masum skaler içinde e İK Seyfi arkadaşına güldü: — Maalesef, dedi, o temiz muhitte de yaşayanlar arasına korktuğun, nefret ettiğin duyuşlar, hisler; rüzgârlı bir havada söndürülmeye olun miyan bir yangın sirayeti ile yayılıyor... Doktor Ülvi acı acı homurdandı. Hic söndürmediği aney baş pars mağı üzerinde ezdi; — Babamın, saray etili ait bir çok hatı-alarını idrak etmişimdir. Evet Seyfil para boldu, iş rahattı. Fakat kalpler kırık.. gönüller heyecanda, ruhlar tefessüh etmekte idi. Babamın yaşayış tarzını; acı günle- rini çok iyi hatırladığım içindir ki ben, hanedan denilen sefiller arasında yaşa: mak; onlarla ayni çatı altında, onların rakı, şarap.. kadın.. kız âlemlerile geçen sarhoş hayatları arasına karışmak istes miyordum. ( Arkası var ) Kandıra gözüküyor. Çünki, abasilelek eğri ve taşlık bir yüz üzerine kurul. muş. Fakat, geldiğimiz yerin manzara- sina, bele serinliğine diyecek yok, Me- ğer, burası Kandıranın mesiresi imiş. Adı Namazgâh. Büyük bir ağacın göl gesinde oturduk. Önümüzde durgun sulu bir dere. İçinde sandalla geziliyor, adeta küçük bir Göksu... Akşam setin- liği başlamak üzere. Peyzajın güzelli. ğine kuşların cıvıltıları gi Ufuk- ta mite RE şose: mel! mak bir EV tok bir ia ve yaşamak endişesi olmadan gezmek, eğlenmek. İşte, bugünkü seyyahın ideali! Buna, biraz da macera katmak lâzım değil mi? Bazan evet, bazan hayır! Güzel bir bayanla karşılaşmak, evet, fakat bizim etle safası nevinden olursa, hayır!

Bu sayıdan diğer sayfalar: