February 15, 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 24

February 15, 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ların ucunda birkaç karaltı vardı. O sirada, ay işıklı mavi denizin kıpırda: mışlarına, şarkısına benziyen bir musiki başladı. Gölgelerden biri, yüzünü ateşe dönmüş, kucağındaki, büyük hareket- lerle soluk alan bir göğüs gibi açılıp kapanan akordiyonu, suların, ayın rüz- Men gecenin, aşkın şarkısını söylü- ord Kıyıda duran bir delikanlı, duygulu başının, hisli yüreğinin coşkunluğuyle mall şarkısına uydu teşe bir deste kuru li attılar. ie yükseldi. Çatırtılar arttı. Kıvıl- cımlar, yıldızlar gibi kayarak uçuyor, denizde sönüyorlardı. Herkesin yüzü vx ye almıştı. m, kolunu Filizin beline doladı. ai yarı kapalı, vücutları, duygu- ları biribirine yakın, dönmiye başladı- lar. Bu, bir rüya dansına benziyordu. İnsanlar, rüyaları içinde, hayallerinin engin aynasında, böyle pürüzsüz, zevk dolu geceler yaşayabilir, görebilirdi. Filiz, Hasanin yumuşak gömleği al- tında kaygan bir sertlikle eline değen omuzlarını okşuyor, onun ayucunda saklı olan parmaklarını gererek, tır- naklarını batırmak istiyordu. Akordiyon, dinmiyen bir su gibi, şarkıdan şarkıya akıyor, onlar, uyan- madan dönüyorlardı. Beraber geçen her ân, aralarındaki göze ağaya his bağlarını kuvvetlendiriyor, beraber liğin zevklerindeki tada onları a yordu. Akordiyon dinip, ateşler sönünce- ye kadar dansettiler. Sonra ortalığı Halbuki şimdi, parlak dişli, canlı gözlerin sahibi genç erkek, ona hayatın 22 kaplayan derin sessizlik içinde, yalnız çakılların şıkırtısını duyarak, üzün uzun dolaştılar. Adanın öbür başında rüzgârla ürpe- ren sazlıklar görünüyordu. Bunlar, uzak- tan bakılınca, soluk renklerle yapılmış bir tablöya benziyordu. Oraya doğru yürüyerek, tablönun içine girdiler. Ba- caklarına, ince vücutlerile sazlar sürü- nüyordu. Kıyıda, üstü yıkılmış bir bina temeli vardı. Denize doğru uzanan taraçasının kenarına oturdular, Orada deniz ve ay- dan başka hiçbir yer görünmüyor, su- ların içinde oynayan ay ışıklarının kı rık billür çubukları sesleniyor, şıkırdı- yordu. Bir ruh beraberliğile yakınlaşı- yorlar, Filizin yüreğindeki tereddütlerin son kırıntıları eriyerek dağılıyordu. Birkaç gün evvel kulaklarına: kânsızl.. İmkânsız!.. ran sesler, şimdi suların dudaklarında mırıltılarla, yüreğini ok- şuyordu : — Ayrılmanız imkânsizl.. Ayrılma- nız imkânsız!.. Elleri, Hasanın a Filiz, ellerini bir daha vuçlarından çekemiyeceğini, açıkta ali bile, baş- ka hiçbir avucun sıcaklığına birakmı- yacağını anlıyordu. Buğu gibi başını kaplayan hislerle, ayrılmanın imkânsız- ER Hasanın dadüşündüğünü seziyor- Uzaktan gelen sesler, onları uyan- dırmasaydı, beraberliğin sonsuz âlemin- en ayrılmıyacaklardı. İkisi de, hisleri- nin dağılmasından korkarak, yavaş ses- le konuşuyorlardı - Bizi çağırıyorlar Hasan, Hasanl, Evet, gidelim... Taraçanın oturdukları köşesine &oi bir kere bakarak gülümsediler. Temeli; t taşları üzerinden atlıyarak, içi su de k lu bir havuzun kenarından geçtiler Sazlıklı yola çıktılar. ın beliren hayallerini Hümeyra, seslendi: y — Neredeydiniz çocuklar ? k Onlara doğru geliyordu: — Kaçtınız diye korktum... Gidiyo g ruz, biraz daha sizi bulamasaydık, trer , kaçırmamız ihtimalile karşılaşacaktık. y an'la Filiz, gülüyorlardı. Filiz: — Orası çok güzeldi... H ri göre Dedi. Hasan, ilâve ett ç — Dünyada Olu kanas unutmuş g tuk... Hümeyra, birân susarak, onlara baktı: a Benim elimde olsa sizin için bird saray yaptırırdım... n Filiz, eli epik saçlarını a okşayarak yürüyor — Biz orada biğyalimlula sarayı & içindeydik zaten, ti Masanın İsli geldikleri vakit Hümeyranın annesi, onlara darıldı ; — Hemen hiç birşey yemediniz, ço 2 cuklar!.. Vakıa gençler çok zaman ye meği unuturlar ama, doğru değil!.. ofranın üstünde yalnız parşömet li kâğıtlar, boş kutular, artmış yiyecek: ler kalmıştı. Birkaç köpek, ve kedi g hasır iskemlelere çıkmışlar, karınlarını g doyuruyorlardı. y Kahvenin büfesinde küçük bir ışık İM Somun güzel birşey olduğunu hatırlatıyordu...

Bu sayıdan diğer sayfalar: