29 Ekim 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 21

29 Ekim 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kullandığı malzemedir. Mahmut Ye- ide, Burhan Cahitde harp, Refik ye Vâlâ Nurettinde spor ehem:- eni roman ve hikâyede ekzo- e çeşnilerini vermekte gecikme- Wir. Hikmet Feridunun Asjantin ve a yol hikâyeleri, Kenan Hulüsinin z ikâyeleri, Sabiha Zekeriyanın ve babası romanı bunun güzel elerini teşkil eder. yahat romanı Mithat efendi za- İanberi aşağı yukarı ihmal edil- Bugünkü edebiyat romanı anımızın ve hikâyenin uzun za“ Mn üzerinde duracağı bir nokta var: mai istihaleler | k ve cemiyetteki zümrelerin ştirişini rrirler, bu gibi, geyler adıyle neşrettiği, fakat hep ma, sında uçup gitmekte irki tesbit etmişlerdir. obiyoğrafilk eserler de bizde yeni alini almıştır. Fikret Adilin it, adlı eseri buna güzel dir. filizlerdir. okta roman i yeknesaklıktan kurtulm uş klıktan kurtulan roman ve üşterek noktalar yok mudur? tenevvü içinde müşterek Fdır: Reel hissinin hemen umumi- nuharrirleri - pekaz istisna ile - bir surette armış olmasıdır. Muharrirlerin pekaz istisna ile Sİ uslüp merakından kurtulmuş olmaları- dır. Türk muharririnin reel hissini kav- ramış olması, kötü romantizim ve bece- riksiz bir santimantalizimden kurtulu- şunun alâmetidir. Realiteye büyük bir kıymet veren dünyada yaşıyoruz, bu, bizim dünya: mızdaki realitenin sevimli, güzel ve faydalı olduğu hakkındaki şuurumuzun bir ifadesidir. Tabiatı işliyen, tabiatla kavga eden, tabiatı emrine almıya çalışan, tabiatı müsbet ilim ve kanuniyet hududları için- de esrarsız bir alem olarak tasavvur eden bir cemiyetin ruhu bizi kaplamaktadır. Bugün basit bir hakikat hüviyetini taşıyan bu esrarsız dünya, meselâ bun- dan yirmibeş sene evvelki bizim cemi- yetin tasavvur ettiği esrarlı dünyadan nekadar farklıdır. Estetiğini bile uhre- vi hislerden kurtaramıyan bir insan topluluğu ile maverai hislere olanca kuvvetile tekme atan bir devrin este- tiği arasında ustalıkça olmasa bile, ma- hiyet itibarile büyük fark vardır. Objektif bir dünya tasavvuruna sahip olan bir muharririn bariz vasfı (Reel) hissini taşımaktır. Bu his ilmin hakimiyeti, müsbet telâkkinin üstünlüğü ve tabiata objek- tif bir şekilde hakimiyet arzusu ile baş başa inkişaf etmektedir. Diğer taraftan realiteyi kavramak, onu görmeğe tahammül etmek, onu i- zaha çalışmak, ümitli olmak demektir, İbtidai insan tabiatla karşı karşıya de- ğildir. İnsanın tabiatla doğrudan teması yenidir. İnsan ancak tetamülünün son merhalesinde tabiatla başbaşa kalmıştır. Etrafı cinlerle, perilerle, tabularla çevrilmiş; fakat ormanda yaşıyan mah- lüka nazaran Jâboratuvarında yaşıyan insan daha çok tabiata yakındır. (Realizim)i şuurlu bir müşahede kud- reti tamamlar. Bu müşahede kudreti, reel his, uslüp meselesinede müda- hale etmektedir. Sade uslüp merakı fikir öldüğü za- man ortaya çıkar. Fikir, eserin kanı ve kemiği olmak meziyetini kaybettiği za- man, yani söylenecek fikir, ortaya atıla- cak mesele kalmadığı zaman uslüp tek cankurtarandır. Beşerin böyle devirleri olmuştur. Bu devirlerde fikir ayıp sa- yılmıştır. İnsan hayatı sadece beş hassasile kavradığı kabul edenler için ruh ancak parça idrâklerden mürekkeptir. İnsan ancak (An)ın şuurunu kavrar, böyle bir insan için hayat bir fantezi- den ibarettir. Böyle bir adam için sanat ta sade- ce uslüptur. İlim, imtidat, kanuniyet böyle bir zekâ için birer fantezi sem- bolünden başka birşey değildir. Fakat dünyayı neden sadece felsefe cereyanının ışığı altında seyretmelidir? Her hayat telâkkısinin arkasında bir felsefe cereyanı, her felsefe cereyanının aydınlığında bir sanati hareketi vardır. Sanatı ister idealist, ister realist bir çerçeve içinde telâkki ediniz, mut- laka halis sanat sadece şekilden iba- ret değildir. Şekil, onun şartlarından biri olabilir. Her sanat hareketinde Aristotun tasav- vurlarının canlı ve kudretli olduğunu görmek mümkündür, Maddeye,gayesine uygun güzel bir şekil vermek icabeder. Devrimiz bu bahis üzerinde türlü türlü şekillerle karşı karşıyadır. Bunun için sanatta şekil meselesi çok ihti: lâflı bir mevzu halindedir. Sanatın şekli tekâmülü teknik va- sıtaların tekâmülüne benziyen bir seyir takıp etmektedir. Şüphesiz ki en iyi tayyare motoruyle en iptidai manivelâ arasında bir ben" zeyiş vardır. Buna mukabil motorda, merhale merhale bütün tekâmül safha- ları bir yekün teşkil eder. Teknik şart- larına iş hayatı, umumi surette hayatı anlayış ve zevkin yeni mikyasları sanatta şekil meselesini baştanbaşa değiştir. mektedetir. Meselâ, eski sanat vernik üstüne boya ve renk ilâve ederek kudretini gösterirdi. Yeni sanat vernik güzelli- ğini bizzat tabiatın sirrini * keşfetmeğe çalışmaktadır. Biri gerçekten kul işi, beriki yarartıcı hamledir, İnsan derisini boyamakla insan de- risini halk etmek arasındaki fark bir kültür ve dünya görüşü farkıdır. Bu rengin ve düzgünün rolü bir nevi idealizmin devamıdır. Çünkü bu telâkki de insanın ancak ilâhi eser üzerinde bazı tadiller ya- pabileceği, onu ilâhi örneğe göre tuva- letliyeceği kanaati hakimdir. Halbuki deriyi yaratmak, tabiatı yeniden inşa etmek demektir. Bu, ruhu yaşıyan insan, artık 15 inci Lüi biçiminde bir odanın kıvrımlı perdeleri, yahut Sultanahmet çeşmesinin nakışlarını müzelik bir zevk saymaktadır. Düz duvarın ve nakışla soysuzlaş- tarılmamış mermerin zevkını tadan, yahud beton bir dekor içinde hayatı görmeğe alışan insan için, sanatta şekil meselesi yeni bir hendese ve yeni bir davadır. Bizde, harflerin değişmesi, zihniyet- lerin değişmesi, dilin değişmesi, hayatı idrâk tarzının değişmesi sanatta şe- kil mes'elesinin de istikrarsızlığa doğ- ru gitmesine sebep olmuştur Bugünkü, şekle ehemmiyet vermi- yen sanat telâkkısi, böylece doğmuştur. ilm leei. ei ee eke vr yy m maa yay ri mm eş e EA

Bu sayıdan diğer sayfalar: