29 Ekim 1938 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 50

29 Ekim 1938 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 50
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— rana e e e eğ m a e vE ye onu herşeyile benimsemiş görünüyordu. Bir aralık Sermet, mağrur tanıdığı erkeğe karşı içinde kıskançlığı yutan p bir acıma duydu. Genç kadınla aralarında kalbi bir anlaşma olduğunu düşünerek bozuşmaları ihtimaliyle tit redi, Leke düşmemiş yüreğinde görüp tanıdıkları, hattâ hiç tanımadıkları için iyi duygular taşıyordu. Onlarda sevi- şen iki kalp, fakat sevgilerini karşılıklı bir bırpalanışla gizlemeğe mahküm bir ruh haleti sezer gibi oldu. Birden, mesut olmalarını, anlaşmalarını, arala- rındaki suitefehhümün kalkmasını can- dan istedi. Bu tehlikeli kadın bir başka erk ğin hayatına çekilip giderse dinle- neceğini, geniş bir nefes alacağını dü şüncü ve bu hissine kendi de güldu. Biran lüzumsuzluğunu kavrayama- dan onların münakaşalarına karışıyor- — Lâkin hanımefendi, Hakkı Ra: git bey size çok kıymet verdikleri için sözlerinizin üstünde bu kadar duruyorlar. saçlı, hâkim bakışlı erkek ga- rip bir gülümsemeyle genç adamın yüzüne baktı. Nahide, Sermetten tarafa hafifçe döndü. Bakışlarında ürkütücü ışıklar yanıp söndü. Dudakları nefis bir kıvrımla, ince bir azarı andıran manalarla aralandı: et kıymet verecek | t kıymet verecek... insan ruh- ları üzerinde ılık bir nefes gibi dola" şan bu ses, genç adamın maneviyatını olanca kuvvetiyle sarstı. Benliğinin hu- dutsuz yollarında binlerce ses, 'he birden dakikalarca bu üç kelimeyi tek- rarladı, durdu. Gözlerine değen koyu renkli bakış- larda neler vardı? O anda Sermet gözlerini yummak, yaşadığı yerlerin havasını değiştiren pi bk ka- dının ellerine kapana “Ölünciye kadar sana bağlı kalaca- ğım. Arkandan yürüyeceğim. Ateşe, ölüme, aşka ve ıstıraba kadar...,, de- mel: istedi. Gecenin, tayin edemediği bir saatin- de ayrıldıkları zaman Sermet, düştüğü şaşlıınlıktan henüz kurtulmuş değildi. O, ardından şürüklenip giden gönülle: rin buhranını hiçe sayarak, varlığı et- rafında dolanan hislerin ateşini farket- miyormuş gibi görünerek gecenin ka- ranlığına dalıp gitmişti. OÖtomobilinin uzak bakışlı sarışın bir göz gibi ışıldıyan lâmbalarına baka- rak caddenin bir köşesinde kalan genç adam, kendini ayakta tutabilen kuy- velte şaşıyordu. Niçin e ei tomobilin işin açan $0- förün arinda değildi ? Niçin, niçin onun arkasında bir aşk hümmasına tutulmuş gibi kendinden geçmişti 50 Rastgele sokaklara dalıp çıkarak neden sonra evine dönebildi. Orada en sevdiği üç şeyin karşısında kalbiyle yüzyüze geldi: Annesinin resmi, Kütüphanesi, Kedisi. Annesinin ince yüzünde sanki içli bir hetiranın dumanı tütüyordu. Kitap. İarı her zamanki dost bakışlarının kar- şılığinı boş yere beklediler. Kedisi, boynunu okşamıyan sahibinin huznü karşısında türküsünü kesti, Ve sabaha karşı genç adam masasının başında bin- bir hayale, vehme, karmakarışık his- lere şekil vermeğe çalışarak boş yere uğraştı Mahire uzun bir mektup yazarak bir gece içinde düştüğü perişanlığı anlatmak istedi, vazyeçti. Çünkü o, bu saçma şeye yine her zamanki gibi gü: lecek: «yenisi belirince bu da unutul- mıyacak mı? « diye eğlenecekti. Kendiside bunun böyle olmasını istiyordu. Onu o kadar erişilmez yük sekliklerde görüyordu ki, hiçbir zaman aşkına cevap veremiyeceğini, kalbinin derin o bnm açığa vurduğu za- man Igın, diye hakaret edeceğini, iğstebai bir bakış, kırıcı bir kahkaha ile uzaklaştıracağını düşünüyordu. üşünmemek, bir gecenin rü- yasını bir daha tekrarlamamak üzere utmak Jâzımdı. Kurtuluş ümidiyle beğendiği, karşılarında zaman zaman zafa kapıldığı üç genç kızı gözlerinin önüne getirdi. Fakat ne yazıkki on- lar da yaldızı, boyası dökülmüş, soluk birer resim çerçevesi halinde mana- sızlaşmışlardı. Nasıl olup ta onları ca- na yakın bulduğu, bir gün onlardan herhangi biri ile hissi bir anlaşma yo- luna sapacağını ve bir yuva kurabi- leceğini düşündüğüne şaşıyordu. Hiç sabahı buldu. İşine gittiği guldü. Dosyaların, imzalanacak kâğıtların yığını içinde bucalanırken telefonun zili öttü. Arkadaşı Mahir bu gece ba- yan Rasimle Reyhan'larda buluşacağını haber veriyordu. « Gelemem, imkânı yok, başım ağrıyor, kırıklığım var» gi bi sözlerle bu çağrıyı reddetmeğe ça- lişırken, birden elektriklenmiş gibi ye- rinde sarsıldı : — Biliyor musun ? Nahide hanım- efendi senin kim olduğunu sordu. — Kime? — Pek : şaşdın. Fakat hak veririm dostum. Çünkü onun gibi bir kadının alâkasını çekmek, gökten yıldızları ye- re indir iş birşeydir. Boğazına bir yumru takıldı. Artık karşılık yekami iyordu. Kulakları uğul- dıyor, gözlerinden ateşböcekleri gibi pırıltılı birşeyler uçuyordu. Bu, dızatında belki de gayet basit bip | cessüsten ibaretti. Fakat bütün b cak birşeymiş gibi ge üstü evine döndüğü - yüreğinde tatlı bir çarpıntı vardı tekrar görmek, bir kere daha gi nin yangınında eriyip kül olmak, buruk bir haz, bambaşka bir zeyk recekti i Fakat onu görmedi. Gecenin gi geç saatine kadar kapılarda kal kışları, en küçük seslerle çırpınan reği boşuna bekledi evilen, beklenilen, arzulanan rini bekleyip te bulmamak ne fi ra artık hiçbir şeyle imkânı yoktur. Kendisini toplantıya sürükliyen arkadaşının lunda, boş sokaklara dalınca ince isyanla ürperdi : — Artık bu gezintilere son verm istiyorum Mahir. Bıktım. Gece yaf rina kadar uykusuz, cıgara dum) kahkaha, espri, dedikodu ve ne yim bir sürü seremoni içinde büğ maktan bıktım, Artık evime çekilmü gündüzleri daha salim bir kafayla lışmak, geceleride bol bol oku istiyorum, — Seni anlıyorum. Ve bu isyi sebebinide keşfediyorum ai — Ne demek e — Anladığın şeyi — Ben birşey ayarini — Açayım öyleyse... deli gönlü yine dizgine vurulmaz bir hale ge ğini söylemek istiyorum. orsun — Zannetmet — Görürü — Evet görürüz ilerde... fakat & t et, Sen de yanarsın. ) — Demek yananlar o kadar çok — Evet, bir vira gelseler bir bf i yer işgal eder — Kim Enik e — Bayan Nahide ! — İsmini sormadım. — İsmini söylemek kâfidir. At r, aşk ve ıstırap arkasından gelir — Tehlikeli hire desene ?. — Farketmedin mi sanki ? > — Evet haklısın ama, ben bu heğie yenmeğe çalışacağım. Gerçi ben lı bir kadını görür görmez benimser bi olan, onun herhangi birşeyi için larca hayal kuran bir adamım. Fakat tık çocukluk, çılgınlık, gençlik gi ti. Daldan dala atlamak yasak. yaşayan, daima sevilen nd gi kalan öyle çocukça hisler ve hevesi talebelik hatıraları arasına, karışı

Bu sayıdan diğer sayfalar: