June 1, 1939 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 13

June 1, 1939 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m mir Cena, Ami örl, boyuna 2.0 ime gü Htemiştim, nu zorla kat son : çıktı... iretlerini kil, Bu. başladı, başımı rak edir edim. niydim?. dağınık İ gayet güzeldi. O ekseriya, ük bir azabın ğe ezilmiş, çiğnenmiş gibi adetâ inleyor Biraz hava ilmi ve İerahlaması igin ; yanındaki pencereyi açtım. o Penbe : g üneşi profilini yaldızlıyordu. Ağar- gış perişan saçlarını elinin asabi bir ha- reketile tekrar sıvayıp bastırdıktan sonra, yavaş bir sesle anlatmağa başladı: * — Onu ben, yalnız güzel, çok güzel olduğu için seviyordum.. çünkü hiçde iyi hoylu bir kız değildi. Nezaket maskesi alında gizlediği mizaçsızlıkları tahammül edilmeyecek derecede İdi, Arkadaşım olan dayısını hiç saymaz, evlerine gelen misa- firlere canı istemzse çıkmaz, benden bile bucak bucak kaçardı. Bütün bu hallere eklenen birde avare ve havai ruhu vardı, Lâkin her şeye rağmen, onu çılgın bir muhabbetle sevmekte idim. Beyu orta idi. Beyaz teni üstünde sarı saçları okadar parlak dururdu ki, bunun güzelliğini ifade edebilmek için altın yaldınn benzetmek bile kifayet etmezdi Daha ilkbahar içinde idik. Havalar bir sürü genç kızla önümüzdeki kıra geliyor, bende penceremden bütün eğlencelerini sayredi- yordum, Bazan kol kola girerek sahile doğru iner piyasa ederler, bazan ağaçla- rın altına oturup konuşurlar, gülüşürlerdi. Bir gün arkadaşımı ziyarete gittim, Fa- kat evde bulamadım. Kemalâi, ilk defa, beni şaşırtan bir samimiyetle karşıma çı- karak, dayısının biraz sonra geleceğini söyledi ve geri ii mani ol İşte o günden & daima artan bir dutlukla kiieimine inn; Sanki, eskiden yanıma sokulmayan, vahşi gibi uzaklarda duran o değildi. Evime bile ge liyor, uzun saatler havai suhbetlerile gön- : İlmü avutuyordu Lâkin her görüşte onu, fazla teklifsiz ve fütürsuz buluyordum. Belkide bu de- reca havai meşrep oluşu, şımarık arkadaş- larının aşısı İdi Hiç münasebet almazken kendisini 15- laha karar verdim. Sırası geldikçe birçok söz, söyledim; bir sürü masihat ettim; ha- yatta iyi ve fena yolları, bu yolların en- camını misallerle anlattım. Fakat beyhude idi. Bu derece maddi, bu derece basit ve yavan bir insana güç tesadüf edilirdi. Sözlerimi dudak büküşile karşılıyor ve onları pek sıkıcı bulduğunu tavırlarile anla- tıyordu. Bir gün ona dedim ki: — Siz hayatı olduğu gibi kabul ede bilirsiniz.. fakat hayat sizi olduğunuz gibi kabul etmeyecektir. Kın tozlu kirpiklerini kaldırdı. Göz- lerinin bir saniyeden fazla sürmeyen dü- günceli bakışlarıyla yüzüme baktıktan sonra aşını çevirdi. Bu kızın, insanı Gyz öldüren bir zehir be şüph selem e ru bir gün, Ra ulu belasi pek ölkeli buldum. Bana anlatmaktan çekindiği bir sebepten dolayı Kemalitla kavga edip darıldıklarını öğren- im. Fakat bu dargınlığın acısı benden çı kıyordu. Zira Kemalâtı yeniden kaybet- miştim. Ne benim evime geliyor, nede onlara gidince yanıma çıkıyordu Sonsuz bir eşkencenin altında ezilmekte idim. Şu hale nihayet vermek için elimde hiçbir kuvvet yoktu. Bir sabah onun yal bir fikir beni yerimden fırlatmıştı. şeyi göze alarak oma dayısile barışması için rica edecektim. Koştum yolunu kesti izinle birax görüşmek isteyorum bir tavırla: — Şimdi mi? diye sordu. — Evetl. — İmkân yok. Zira arkadaşlarıma söz verdim.. Bekliyorler — O halde bizden el Bekleye- yim... — Peki, akşam üzeri,.. Ayrıldık. Akşamı nasıl ettiğimi Heyecanım o derece galipti ki, bet işinde idim. bilmiyordum. adetk nö- Kemalât odama geldiği zaman, İçine büzülüp oturduğum koltukta hâlâ hare- ketsiz duruyordum. Beni uyoyor zannile biran kapının önünde tereddüt etti. He- men doğrulup : — Geliniz, sizi bekliyordum!. dedim. Elini uzattı. Fakal kor haline gelmiş olan avuçlarımın temasile ürpsrerek: — Ateşiniz var.. Keşke rahatsız etme- eye dedi. ayır, dedim. Rahatsız olmadım. . Mes'ui ut oldum... Güldü ve gösterdiğim yere oturdu. Odam dağnıktı. eşyayı kızıl bir renge boyuyurdu. Oturduğum koltuğu çok yakınına çe- kerek gözlerimi çehresine dikdim. Neka- dar güzeldil. Arkasına yayvan bir topuzla topladığı altın rengi saçları kend sine bir kat daha yaraşmıştı. Onu bir müddet böyle seyrettikten sonra yavaş bir sesle dedim ki: — Sizden bir ricam var.. Lâkin, ev- velâ beni kırmayacağınıza söz verin.. men o müşteki tavrını takındı: — Ne olduğunu bilmediğim birşey için hiçbir söz veremem., — Böyle m Kemalât,. Biraz samimi olunuz.. Size ne derece candan hitap lm görmüyor musunuz?.. m siz dalma muammalı sösler Güneşin son aşıkları söyleriz. — Hayırl. Bu sözümde muamma yok.. Fakat arzumu adli sol emin olmalıyın... 'eki.. Emin olabılirsiniz.. Geniş bir nefes aldıktan sonra daha yavaş devam eltim — Dayınızla artık barışmalısınız.. Bu lâzımdır. Omuzlarını sikti. Püfler gibi avutla- rını şişirerek: e bu imkânsız, dedi. — Niçin 7. — Kabahatlı olan ben değilim.. — Ne zararı varP, Küçük olduğunuzu unutmayınız. — Peki amma, bu işle alâkadar olma- nıza sebep nedir izi tekrar ii görmek!., — Gülmeğe başladı Çapkın bir dudak büküşle : — Bu okadar mühim mi? dedi. — Elbet. — Anlayamıyorum... — Açıkca söylememi ister misiniz ?.. — Şüphesiz.. — EN dinleyiniz « viyorum Kemalât!.. iz billür bir kahkaha çır- ladı, O, ellerini yüzüne kapamış, katıla katıla gülüyordu — Niçin gülüyorsunuz? dedim. — Sevginize |, Öyle şedit bir öfke ile sarsıldımki, muhakkak bir intikam almak arzusuna ka- pıldım. Onu ayaklarımda süründürmek için yanıyordum. izmetçi kıza bir kahve söyledim. Kemalât, yatağımın baş ucunda duran bir resimli mecmuayı gözden geçiriyordu. — Okumak sever misiniz ?, Size bir roman vereyim m. Başının bir yeni memnün olacağını bildirdi. Camlı dolabı açtım, Kitabı seçmek bahanesile biraz oyalanarak rafın üzerinde dizili duran küçük şişelerden birini alıp cebime koydum. Bu, çok sert bir uyku ilâcı idi, Damla ile kullanılıyordu. Sonra, rastgele bir kitap çekip dolabı kapadım. Bütün vücudum titreyor, gözlerim ka. rariyordu, Fakat artık kararımdan döne- mezdim.. Hiçbir kuvvet bu cürme mani olamazdı. Kitabı uzatarık hakkında birkaç söz söyledim, Memnun görünüyordu. Alıp khan e ve aralarından oku- mağa b Çek çile dışarıda hizmetçi kı- zın ayak sesi peyda olmuştu. Hemen kal- kıp dışarı çıktım. Kız kapıdan girmek üzere idi. Elinden tepsiyi alıp onu sav- dıktan sonra titreyerek şişeyi çıkardım ve saymadan fincana birkaç damla akıltım. Kemalât beni kahve tepsisi ile gö- rünce yerinden fırlayarak : Ben sizi se — Siz niçin zahmete giriyorsunuz ?, de ayakta bila duramıyorsunuz? De- Hıkikaten sendeliyordum Bir külçe iğ koltuğa yığıldım. 14

Bu sayıdan diğer sayfalar: