29 Ocak 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

29 Ocak 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tedrisat Muhtelit mi, muhtelif mi? gün, Anakara Hukuk Fakültesinin miner odası bir hayli kalabalıkta. Dinleyicilerin ekserisini, —münevver in- sanlar teşkil ediyordu ve — konuşulan mevzu da oesasen onları alâkadar ederdi. Konuşan eski Milli Eğitim Ba- kanı Hasan Ali Yücel idi; şunları söy- lüyordu: «— Bugünkü Türk cemiyetinin han- gi cephesini alırsak alalım; ilmi, iktisa- di ve sosyal hayatta, kadını bir kıymet olarak erkekle beraber çalışır görürüz. Terbiye, bir cemiyetin kıymetlerin yetişmiş yetişecek nesillere nakli demektir. Ter- biye okul denilen müsseselerde verilir. Bazı kimseler, meselâ çocukların buluğ çağını ileri sürerek — muhtelit tedrisat frenlemesini bilmektedir. Fikir adamları <<Fıkır Klübü» tara- fından <«orta öğretim muesseselerınde muhtelit tedrisat» mevzuunda bir nazaraya davet edilmişlerdi. Fakat bu münazara, talebelerin karşılıklı zıt iki tezi müdafaa edip, hakem huzuruna çı- karması şeklinde — olmuyordu. Bilâkis, fikir adamları, tecrübeli ve iteri kişiler, bu mevzuda fikirlerini — açıkça ortaya koyuyorlardı. Hasan Alı Yucel toplantıda ılk SsÖZ alırsak, burada muhtelit tedrısatııı müs- pet neticeler verdiğim görür demiş ve ıddıasını teyit eder mahiyette misâller getirmişti. Toplantıda konuşan her fikir ada- mı bir noktada birleşiyor ve muhtelit tedrisatın lüzumlu olduğunu söylüyordu. Her fikir adamı bu kanaati ve muhtelit tedrisatın lüzumunu — belirtirken kendi htisas şubesini ön plânda, esas ittihaz ederek konuşuyordu. Psiko-seksüel — bakımdan — muhtelit tedrisat bizim gibi geri kalmış millet- lerin medeniyet seviyelerinin yükselme- sinde iteri bir hamle olacaktır. Her ne kadar bu mesele dar bir zamana sığdı- rılmaması lâzım gelen bir meseleyse de, her ne kadar muhtelit okullar mesele- sinin psiko-seksüel — tarafını bir büyük kongrede incelemek icap etmekteyse de kısaca şu söylenebilir ki, üniversiteleri- mizde mulıtelıt tedrisatın başlaması ile. çalışma gücünün» ğilik kompleksi yaratacağı faraziyesi de 28 KÜLTÜR Albert Gabriel (İstanbulun — Fahri Hemşehrisi) A radan geçen zaman, kırk yılı aşan müddet, zarfında — birike birike odenmesı ımkansız lıale gelmiş olan geçen hafta içinde, College de France'ın eski hocaların- dan Albert Gabriel'e İstanbul şehri- nin fahri hemşehriliği diplomasını tevdi etti. Bu diplomayı alanı da ve- reni de tebrik etmeliyiz Böylece İstanbulun fahri hemşeh- risi olan Albert Gabriel zaten uzun yıllardan beri İstanbulun, tabır ca- izse, filk hemşehrisi ve büt Tür kiye'nin, yine tâbir caizse, iîır va- tandaşı idi. Bu kıymetlı âlim o kadar bizden olmuştur ki yalnız İstanbul ve Ankara'nın fikir ve sanat muhit- leri ile az çok teması olanlar arasın- da değil, Edirneden Erzuruma, Bur- sa'dan Adana'ya kadar Osmanlı ve Selçuk Türk mimari abidelerinin asılleştırdıgı her şehirde, her kasa- bada evver tabaka — içinde onu tanımıyan veya bıç olmazsa adını bilmeyen yok gibidir. Albert Gabriel'in aramızda bu kadar tanılıp sevilmesinin baş sebe- onun, her şeyden evvel, hakikaten sevımlı ve insan — olmasıdır. şahsında Gasp ve Şark artık pek nadir rastlanan güzel imtizacını, hakiki Fransız kültür in- celiğinin canlı bir örneğini görmek mümkündür. Sanat tarihi gibi sahası hudutsuz bir ilim şubesinde kendisine çalışma mevzu larak Türk yapı sanatım seçmesi hakikt ilim ıçın oldu ka- dar, ve öyle olduğundan ot rü, bi- zim için de pek mesut bir hâdise ol- muştu Albert Gabriel üzerinde çalışaca- ğı bu yeni mevzua yaklaşırken, her e) '5 .. -. z ları hakkında, bir kısmı hattâ bazı Şarklı — âlimler arasında revaçta olan, peşin hükümleri bir ta- miştir: yapı başladıktan sonra kendisinde Türk- lere karsı bir sevgi uyanmış ve tet- kikleri genişledikçe bu sevgisi büyü- ü Anadolu'da Türk âbideleri üzerine vücuda getırdığı dan doğmuş yüksek değerli mahsul- Avni BAŞMAN Türklerin mimaride dehasını, yapı sanatında nasıl orijinal bir id- rake sahip olduklarım, başka şahit aramağa lüzum kalmadan, bu cild- lerden görüp anlamak kabildir. İl- me hizmet ederken, dolayısı ile, kül- büyük unsurların- tanıtmağa da ş olan büyük dostumuz Gabriel'e ne kadar — teşekkür etsek lerdir. zdır. Albert Gabriel Üniversite ve Col- lege de France hocalıklarından e- mekliye ayrılmış olmakla beraber İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitü- sünde çalışmalarına devam etmekte- dir. Vaktiyle İstanbul Üniversitesin- de yıllarca hocalık etmişti. Dört yıl- dan beri Ankara — Üniversitesinin Fahri profesörüdür. mı büyük dostumuzun hoşla- nacağı bir şekilde bitirmek için Maa- rif Vekâletinden bir ricada buluna- cağım. Anadoludaki Selçuk abidele- rinin en muhteşem örneklerinden biri olan Sultan Banı bir an önce tamir edilip eski haline getirilmezse bir kaç yıl zarfında büs bütün çö- küp gidecektir. Böyle bir akıbet biz- ler için pek büyük bir ayıp olacağı y Si de Harun — mükemmel mümkün olacağını yakından biliyo- rum. Şimdiye kadar, anlaşılması güç sebeplerden, savsaklatılmış olan bu yardım isinin en kısa zamanda müs- bet bir neticeye bağlanarak Sultan Hanının tamirine başlanması, emi- nim ki, hepimiz gibi büyük dostu- muz Albert Gabriel'i de sevindirecek ve ona en az İstanbul fahri hemşeh- riliği kadar makbule geçecek bir he- diye olacaktır. Zira son yıllarda en çok düşündüğü ve üzülerek düşün- düğü mevzuu günden güne harabe- leşen SULTAN HANIdır (Bizim — gazetelerde — kendisinden Profesör Gabriel diye — bahsedildiği halde ben bu yazımda onu yalnız kendi ismi ile zikretmeği tercih et- tim. Bundan kendisinden 1 için kayd edeyim ki böyle yaparken Fransız adetine göre hareket etmek- ten aşka — bir. — sey inmedim. Fransada ttp fakültesi hocalarından başka unıversıte hocaları isimlerinin Hlanm sör» denilmesi Şfatla —birlikte zikri adet olmuştur.) AKİS, 29 OCAK 1955

Bu sayıdan diğer sayfalar: