19 Kasım 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 11

19 Kasım 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÇOCUK ANDERSEN'DEN BİR MASAL İmparatorun Yeni Elbiseleri Uzun seneler evvel, iyi giyinmeye meraklı bir hükümdar yaşardı. Hükümdar memleket menfaatlerine kıymet vermez, askerlerini ihmal e- der, güzel san'atlara alâka göster- mez, yalnız elbiselerini göstermek için sık sık merasimler tertipler, geçit resimlerinde hazır bulunur ve- ya seyahatlere giderdi. Geri kalan zamanını nazırlar heyetinde değil, elbise dolapları arasında geçirirdi. ükümet merkezi, büyük bir şe- hirdi, Bu şehir, pek çok seyyahın uğrak yeri idi. Bir gün, kervanla beraber şehire iki dolandırıcı geldi. İndikleri handa, kendilerinin doku- macı olduklarını ve dünyada eşi gö- rülmemiş nefis kumaşlar imal ettik- lerini anlattılar. Bu kumaşlar yal- nız renk, sağlamlık desen ve çeşit itibarile emsallerine faik değil, ay- nı zamanda sihirli hususiyetleri ha- iz bulunuyorlardı. Meselâ işgal et- tiği mevkie lâyık olmayan veya ak- lından sakat bulunan bir insanın bu kumaşları gözlerile görebilmesi ve- ya ellerile hissedebilmesi kabil de- gildi. Hükümdar, şehire böyle iki ma- rifetli dokumacı geldiğini duyunca, imal ettikleri kumaştan kendisine elbise diktirmek hevesine kapıldı. Dokumacıları çağırtarak kendilerine bol para verdi, hemen birer tezgâh tedarik ederek çalışmağa başlama- larını emretti. Aradan birkaç gün geçti. Hü- kümdar, dokumacıların ne yaptık- larını öğrenmek istedi. Fakat ku- maşların lâyık olmadıkları bir mev- ki işgal edenlerin gözüne görünme- mesi, kendisini — düşündürüyordu. Dokumacıların bulundukları mahal- le gitmeğe cesaret edemediğinden, yerine — vezirlerin en namuslusunu göndermeğe karar verdi. İhtiyar vezir, dokumacıların 0- turduğu odaya girdi. Adamlar yan gelmiş keyıflerıne bakıyorlardı Tez- gâhlar ise, bomboş duruyorı Ve- zir tezgâhlar üzerinde ışlenen hıçbır şey göremeyince, adamları tembel- liklerinden dolayı haşlamak üzere ağzını açtı. Fakat daha ilk kelime- yi, söylemeden, bu kumaşların eh- liyetsizlere ve akli —melekelerini kaybetmişlere görünen neviden ol- madıkları hatırına geldi Dokumacılar, ıhtıyar vezirden tezgâhlara yaklaşmasını ve kumaş- ları yakından tetkik etmesini rica ettiler. Renkler ve desenlerin hü- kümdarı memnun edecek kadar gü- zel olup olmadığını sordular. Za- vallı vezir, gözlerini hayretle açmış, tezgâhları seyrediyor, fakat hiçbir şey seçmeğe muvaffak olamıyor- du. Dokumacılar vezire "Hiçbir şey AKİS, 19 KASIM 1955 söylemiyorsunuz? Nasıl buldunuz ? " diye sorunca adamcağız kendini to- parladı ve "Gayet güzel, mükem mel" diye cevap verdi. Gozluklerını duzelterek tezgâha doğru eğilip de- vam etti: "Ne zevkli desenlerınız var. Hele renkler!.. Çok beğendiği- Ve iyi çalıştığınızı ımparator hazretlerine arzedeceğim Dokumacılar, veziri iyi işten an- ladığı için tebrik ettiler ve İmpara- tora vereceği müsbet haberden do- layı teşekkürlerini bildirdiler. Renk- lerin ve dokumaların hususiyetleri hakkında, hükümdara nakledilmek üzere, tafsilat verdiler. İhtiyar ve- zir söylenenleri dikkatle dinledi ve saraya dönünce İmparatora aynen anlattı Birkaç gün daha geçti. Hüküm- dar, dokunan kumaşları teftiş et- mek üzere, namusundan emin oldu- ğu diğer bir veziri gönderdi. O da, geri döndüğü vakit, birinci vezirin anlattığı hıkayeyı tekrarladı ehirde herkes dokumacı- ların imal ettıklerı marifetli kumaş- lardan bahsediyordu. Nihayet hü- kümdar dayanamadı. Kumaşları bizzat gidip görmeğe karar verdi. Daha evvel dokumacılarla temas e- den iki vezir de dahil olduğu halde, aray erkânım yanına aldı. Od daya gırdıgı vakit, iki dokumacının ü- zerlerinde hıçbır şey bulunmayan tezgâhları işletir gibi yaptıklarını ördü. Kumaşların gözüne gözük- memesinden ayret ve üzüntüye düşerek bir an duraladı. Daha evvel odayı ziyaret eden iki vezir, hemen miidahale ettiler 'Efendimiz, dedıler Ne fevkalâ- de kumaşlar değil mi? Ne ince de- senler... Hele renkler"?.. Ve sözleri- ni teyıd için, elleriyle tezgâh üze- rindeki muhayyel kumaşları gös- terdiler. Imparator kendi kendine şoyle düşündü "Hiçbir şey görmü- orum. Bu ne feci bir hakikat!.. A- caba aklımdan bir rahatsızlığım mı var? Yoksa, layık olmadığım bir mevkii işgal eden bir parazit mi- yim? Benim için bundan büyük bir felâket tasavvur olunamaz." Fakat dışarıya hiç renk vermiyerek yük- sek sesle kumaşları beğendiğini ve san'atkârları takdir ettiğini bildir- ütün saray erkânı imparatoru tasdik etti. Herkes kumaşların mü- kemmeliyetinden bahsetmeğe ve İm- paratoru tebrik etmeğe başladı, Sa- ray mensuplarından biri, bu ku- maşlardan dikilecek elbiselerin Im- paratora fevkalâde — yakışacağını, hele resmi geçid günü bu kıyafet- e halk arasına çıkarsa bütün el- çilerin ve Avrupa krallarının kıs- kançlıktan çatlayacaklarını söyledi. Bu fikri> hazır bulunanların hepsi beğendi. esmi geçid günü, dokumacı- lar elbisenin hazır olduğunu müj- delediler. Hükümdar, en asil zabit- leri yanına alarak dokumacıların 0- dasına gitti. Adamlardan biri kolu- nu kaldırarak hükümdara birşey gösterir gibi ya ı1: — "Efendimiz, işte ceketiniz.” Diğeri de aynı ha- reketi tekrarlayarak muhayyel bir pantalonu — işaret etti. Elbisenin Hind kumaşından çok daha hafif olduğunu ve bütün bir gün gayet rahat taşınabileceğini de hükümda- ra bildirdile Zabitler, hiçbir şey görmemekle beraber, agızlarını a- çıp dokumacıları ele vermeğe cesa- ret edemedii Neticede, Imparator elbıselerı giymeğe karar verdi. Üzeri kıle— Ti çıka rdı. Dokumacılar, hukum ra evvelâ — pantolonunu ve son gomlek yelek ve caketini gıydırır gibi yaptılar. Herkes elbisenin ha- rikulade mükemi olduğunu ve göz kamaştırdıgını müttefikan be- yan eyledi. Hükümdar, her ne ka- dar göremiyor ve cildinin üzerinde birşey hissetmiyorsa da, etrafında- ilerin hayranlık ifade eden nazar- larına aldandı. Hep beraber, mera- sim yerine gitmek üzere saraydan çıktılar. İmparator saray — koridorların- dan geçerken uşaklar ve nöbetçiler ve sokaklardan geçerken halk, taşı- dığı kıyafetin fevkaladelı_gm yük- sek sesle ifade ediyordu. İmparato- run pelerinini tutarak peşinden ge- len mabeyinciler de, aynı, kanaati izhar ediyorlardı. Hükümdar, ar- tık hakikaten şahane bir kıyafetle ı:iıerasımı idare edeceğine inanmış i. Tam bu sırada, küçük bir çocuk avazı çıktığı kadar bağırdı "İm- paratorun üzerinde elbıse yok.. Çı- Tıl çıplak sokağa çı ocuğun babası, artık kendi he- sabına herşeyin mahvolduğunu an- lamıştı. Açık konuşmaktan çekin- medi: " y sızın korktugunuz hakikati küçük ve bir y ru olduğu gibi nasıl soyledı"" dıye arkasındaki halka seslendi. Çocu- ğun ifade ettiği hakikat, derhal bü- tün halk tarafından — benimsendi. Herkes kralın çıplak dolaştığını haykırmağa başladı. Hükümdar, bu hadiseye çok kız- dı. Halkın doğruyu söylediğim an- laması, hiddetini daha fazla arttırdı. Fakat artık olan olmuştu. . Görünüşü kurtarmak ve paniğe uğ- ramamak — lâzımdı. Geri dönerek, mabeyincilere elbisesinin eteklerini çamura sürtmemelerini emretti ve azametli adımlarla merasim yerine doğru yürüyüşüne devam etti. l11

Bu sayıdan diğer sayfalar: