4 Şubat 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

4 Şubat 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Moda Milletlerarası moda B u sene Amerikan ilkbahar modası milletlerarası bir hava taşıyacak- tır. New-York'ta en tanınmış terzile- rin tertip ettikleri bir defile dünyanın dört bucağından ilham almıştı.. Bu defilede, en çok alkış toplayan kıyafet "Nehru mantoları" olmuştur. Hindistan Başbakanının umumiyetle giydiği düz hatlı, usun manto birçok cazip şekillere gırmıştı Fakat adı da- ime "Nehru mantosu" i Bu defilede en çok alaka celbeden şeylerden biri' de Mısır ehramlarından ilham alarak hasırlanmış bir eteklik- ti. Bu arada, işlemeli İspanyol bole- roları, şark motifleri ile işli gece el- biseleri, İngiliz İmparatorluğuna ait uçsuz bucaksız ülkelerden gelme çe- şit çeşit kıyafetler nazarı dikkati çe- kiyordu. Salona giren her yeni manken ön- ce hayret nidaları,'sonra alkışlarla karşılanıyordu. Moda öyle bir şeydir ki, bir çok cephelerden zamanın te- mayulunu gösterir. Amerikan terzile- ri, siyasilerin yapamadıklarım yap- mış, bir defilede bütün insanları bır- leştirivermişlerdi. Bu yeni Amerikan modası, cidden milletlerarası bir ka- rakter taşıyordu. Bu defilede yalnız şekil degıl renk de dünyanın dört bir bacağından ge- liyordu. Uzak çölleri hatırlatan kum rengi, Habeşistan kahverengisi (siya- a çok yakın bir kahverengi), uzak ülkelerden gelen beyazlaşmış yeşim- Bir "Nehru mantosu" Serpuşu nerede ? 24 K A DI N Hayatı Kolaylaştırmak B ir zamanlar, Anadolunun şark vilayetlerinden — birinde bulun- muştum. Orada hayat cidden güç- tü. Fakat dikkat ettım, insanlar hayatı kolaylaştırmak ıçın hiçbir gayret sarfetmiyorla Şarka gıdenler bılırler, oralar- da “geven" diye dikenli bir agaç ardır. Soba tutuşturmak için, hatta saç sobalarda doğrudan doğ- ruya yakacak madde olarak kul- lanılır. Çabuk tutuşur, çabuk ısı- tır, tuhaf bir kokusu vardır. Ama alışanlara, hoş gelir.. Kısacası makbul şeydir, alıcısı çoktur. İşte bu sebeple, fakir köylüler dağa çı- kar, eşeklerine geven yuklerler ve fırtına demezler şehire iner, ticaret ederler. Ama suhunet dere- cesi — 30 muş, köy şehire sekiz on saat çekermiş, köylü bunları na- zarı itibara almaz, 1 lira kazan- mak için bu işe katlanır. Araların- da kadınlar da vardır. Her s gelirler, yollarda çektikleri yor- gunluk yetmezmiş gibi, şehirde de sokak sokak dolaşır ve bazan çok geç kaldıkları için yüklerini yok pahasına boşaltır giderler. Ama muayyen Ur yerde pazar kurup müştereken satış yapmayı düşün- mezler. Her şey tesadüfe, şansa, kısmete bağlanmıştır. O memlekette evlerin çatısı yoktur. Her gün kar yağar. Kar durur durmaz herkes damlarını süpürmeğe çıkar. Yoksa su içeri sızar. Bu meşakkatli bir iştir. Ev- de, bir çoklarının bu işi yapacak adamları yoktur. tutarlar. Bu adamlara para verirler de ev- lerine çatı yapmayı akıllarından geçirmezler. Memleketin yunu, tıftıgı meş- hurdur. Köylüler güzel yün çorap- lar, eldıvenler örerler. Fakat bun- da muayyen bir satış yeri yoktur Yolda rastlarsanız alırsı- Bu memleketin insanları tembel midir? Hayır. Çalışırlar, fakat i- lerlıyemezler Daima çok emek eder, az şey elde ederler. Bu onlar için tabiidir. taşı cileri hayal alemlerine götürüyor! Birbirine karıştırılan renkler arasın- rengi, hatta beyaz ile kirli bir bej de- mekti. Bu arada, yeşile bakan tuhaf bir beyaz ve safran sarısı da nazarı dikkati celbediyordu. Bu defile, ke- limenin tam mânası ile, renkli bir A- rengi, lotüs çıçeğı mavisi seyir ordu. Jale CANDAN Büyük şehirlerden küçük şehir- lere gidenler, bu aksaklıkları der- hal farkeder ve hayatı kolaylaştır- mak için gayret sarf ederler. Fakat dikkat edecek olursak, bu aksak- lıklar büyük şehirlerimizde, hat- tâ kendi evimizde de mevcuttur. Bir ev kadını evinde çalışırken ne kadar boş gayret sarf edıyor, bunu bir düşünelim. Meselâ evin başlıca işlerinden biri yemek pişir- mektir. Kadın bu iş için erkenden mutfağa girer, fakat orada rahat rahat çalışamaz ki.. Tam işe ko- yulmuştur, kapı çalınır. Kadm te- lâşlanır, acele ile ellerini siler, ko- şar gelen sütçüdür. Kadın kap ge- alır, sütçü kapının önü- ne bırkaç damla süt damlatır. Ka- dın bu sefer koşar, bezi getirir, kirlenen yeri siler. Tekrar ellerini yıkar mutfağa girer. Tekrar kapı alınır. Bu sefer meselâ postacıdır. Kadın mektubu alır, tabii dayana- maz okur. Bu arada mutfaktaki üt taşar! Halbuki sütçü sütü ste- rıl şışelerle getirebilir, onu hiçbir yere dö apının önüne ko- yup, kımseyı rahatsız etmeden ev- velden oraya bırakılmış hoş şişeyi alıp gidebilir. Postacı da mektup- larını kapıdaki kutuya atabilir. Kadın mutfaktaki işini bitirir, çı- kar sütü alır, mektup kutusuna bakar, rahat rahat oturup mek- tubunu okur. Bu sütçü hikayesi evde boşu boşuna sarfedilen emeklerin kü- çük bir misalidir. Elektrıklı alet- ler makınalarla kadın evde mu- m bir gayret ve zaman ekono- mısı yapabılır. Bu sayede hem ken- disine, hem evine, hem cemiyete daha faydalı, daha verimli olur. Bizde eski bir zihniyet vardır: Oturduğu yerde ütü ütüliyene tem- bel damgasını vururuz. Halbuki, bugün birçok memleketlerde, ka- dının rahat ütü yapabilmesi için uzayıp kısalan ayarlı sandalyeler mevcuttur. İnsan oturarak ütüle- yebilir, yeter ki söküklerini de di- kebilecek hali olsun. Mesele budur. Az emekle çok şey elde etmek, hayatı kolaylaştırmak medeniye- tin ve ilerlemenin Ur şartıdır. merikan filmini hatırlatıyordu.. Bu arada, nazarı dikkati celbeden şeylerden biri de, bir çok elbiselerin arkasındaki süslerdi. Bir kadın ter- si "ilkbahar modasının düğüm noktası elbiselerin sırt ve arka kısmındadır" demişti Moda "kızılderili" lerden de ilha- mını almayı unutmamıştı. AKİS, 4 ŞUBAT 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: