4 Şubat 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

4 Şubat 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MUSİKİ Bale Serge Lifar Ankara'da Paris Opera Balesinin temsili, bu anat dalını pek az tanıyan An- karalılar için kaçırılmaz bir fırsattı. Zira birkaç yıldır. memleketimizde de bale çalışmalarına başlanmış ol- masına rağm evzuda sanat- severlerdeki umumı alâka —ancak filmler vasıtası ile edinilen intihalar- dan öteye gidemiyordu; henüz opera gibi veya konserler gibi devamlı bir bale faaliyeti yoktu. Bu arada birkaç yıl evvel meşhur İngiliz "Sadler's Wells" balesinin sanatkârlarım sey- retmek mümkün olmuştu, lakin, ve- rilen temsillerde daha ziyade çeşıtlı fıgurler gösterilmiş, her hangi bir eserin bütünü icra edilmemişti. sefer, program önceden belli olmadıgı halde zamanımızdaki bale sanatının en buyük' isimlerinden bi- rinin bulunması heyecan uyandır- mak için kâfi i Serge Lifar ıkı bakımdan, mükemmel bir dansör, hem de kud- retli bir koreograf olarak şöhrete e- rişmişti. 18 yaşında iken, Diaghilev'- le çalıştığı sıralarda ancak bir isti- dat addediliyordu. Bununla tatmin ol- mayan Lifar bir müddet sonra Diag- in iznini alar Torino'ya yer leşti ve devrin kıymetlı bale hocası Enrico Cocchetti'den dersler almağa başladı. Daha sonraları, 1926 yılında Diaghiley trupunda - at bu sefer baş rolde - yer almış Tchaikovsky'- mn iki eserinde, "Aurora'nın Düğü- nu ve "Kuğu Gölü" nde alkışlanmış- Bunu müteakip bir müddet Lond- rada Boris Kochno'nun yanında ken- dısını yetiştirmeğe devam etti ve ni- hayete ilk defa Stravinsky'nin "Re- nard" isimli eseri için kareografi ha- zırladı. Bu arada, Paris'de Beetho- ven'in "Prometheus" balesini hazır- layacak olan meşhur koreograf Ba- lanchine rahatsızlanınca bu vazife de Lifar'a verildi. Elde edilen netice ba- şarılı olmuştu. Böylelikle genç sanat- Opera- Tıyatrosuna premier danseur" ve —"maitre de ballet” olarak girmiş bulunuyordu. Lifar'ı diğer koreograflardan ayı- ran nokta ise, bale sanatındaki gele- neklerin, şekilciliğin onu tatmin et- memes ydı Koreografinin daima mü- ziğin ve. müzikteki ritmin baskısı al- tında bulunduğunu görerek, bale'de bu iki unsura, yani koreografi ve mü- ziğe hiç egılse müsavi değer veril- mesi gerektiğini duşunuyordu Hattâ belki de koreografi müziğe göre ha- zırlanacağına, müzik — koreografiye intibak etmeli, bunu ifade edecek şe- kilde bestelenmeli idi. İşte, sanatkar bu —tasavvurlarım — gerçekleştirmek hususunda ilk teşebbüsü 1935 yılında ele aldı. Lakin hazırladığı carus' koreografisinin müziğini - bu anla- yış çerçevesi içinde - bestelemeğe hiç bir kompozitör yanaşmamıştı. Neti- cede müziksiz olarak icra edilen "I- AKİS, 4 ŞUBAT 1956 carus" bale sanatında bir çığır aç- mamakla beraber, koreografinin öne- mini arttıran bir müşahede mevzuu teşkil etti. 1941 yılında Philippe Gaubert'in müziği üzerine hazırlanan "Le Cheva- lier et la Demoiselle" ise Lifar'ın en iyi eseri addolunmuştu. Bunu bir çok faaliyetler takip etti. Nihayet 1947 yılında sanatkar "Les Mirages" ile klâsik bale" ye tekrar dönmüş oluyor- du. Değerli sanatkârı ve arkadaşları- nı sadece bir temsilde seyretmek şüphesiz ki tatminkâr olmayacaktı. Buna mukabil program hayli zengin- di. Yegâne noksan orkestranın bu- lunmayışı idi. Piyano refakati hem zayıftı, hem de arzu edilen atmosferi yaratmaktan aciz kalıyordu. Müzik- le sahne arasında bir ritm birliği bul- Wolfgong A. Mozart Doğduğuna pişman ettik mak mümkün olamıyordu. Eserlerin koreografisi bızzat Li- far'a aitti. Oldukça mouern ve a- henk birliğinden ziyade sert, kesin hareketlerin hâkim olduğu bir anla- yış göze çarpmaktaydı. Giselle'de müzik; Adolphe Adam - Lifar'ın a- yak hareketlerı seyircileri hayran bı- rakmakla beraber, vücudun ağırlığı ve gövde hareketlerınde hissedilen tutukluk, sanatkârın bir hayli yaş— lanmış oldugunu düşündürdü. Nin Vyroubova, Giselle'den itibaren da— ima dikkati üzerinde topladı. Gerek dans tekniği gerekse ahenk ve ifade kudreti bakımından aranan bütün hususları bu değerli kadın sanatkâr- da bulmak mümkündü Debussynın Prelude al'apres mi- di d'un faune" ında piyano refakatin- den hiç bir şey anlaşılmıyordu Li- far'ın koreografisinde Faune'ın tek başına dans etmesi tercih olunmuş, Nymph'ler yerine sadece bir tüll bı- rakılmıştı. Önde oturanlar veya dür- bünle seyredenler sanatkarın mimik- lerine hayran kaldılar. Lâkin hare- ketler fazla ağır, sert; bu arada da pek çok tekrarlarla doluydu. Kore- ografi'de dans tekniğinden ziyade i- fade unsuruna önem verilmiş olmak- la beraber arzu edilen neticenin ta- hakkuk ettiği söylenemezdi. Programın şaheseri "Les Mira- ges" da ise her şeyi bir arada bul- mak mümkündü. Nina Vyroubova'nın kudreti yanında; muşak, — ritmik ve her bakımdan ıfadelı hareketleri i- le diğer bir erkek sanatkârın; Michel Renault'un mevcudiyeti seyırcılere Lifar'ı adeta unutturdu. Buna muka- bil koreograf ide de hiç bir boşluk yoktu. Her iki sanatkârda yaratılan cazıp kompozisyondan, sahneye ka- zandırılan derinliğe kadar hayali atmosferi tamamen ettirmekteydi. Son eserde - Lalo'dan Suite en Blanc - bütün sanatkarları toplu o- larak seyretmek mümkün oldu. Tem- sil nihayete erdiğinde seyirciler, ih- timal uzun bir müddet tekrar rast- layamayacakları bir gece geçirme- nin hazzı içindeydiler. şey tecessüm Konser Bir yıldönümü Geçen — hafta, cuma gecesi Büyük Tiyatro'da Mozart'ın 200 Üncü do- ğum yıldönümü dolayısıyla bir kon- ser verildi. Daha önce de aynı vesile ile muhtelif konserler tertiplenmişti. Fakat dinleyiciler ümitlerini daha zi- yade bu orkestra programına sakla- mışlardı. Zira oda müziği icralarının tatminkâr olduğu söylenem 200 üncü doğum yılında bu bü- yük besteciyi anmak için sürekli mu- siki faaliyetleri tertiplenecek olduğu takdirde Mozart'ın çeşitli eserleri a- rasında nisbeten az tanınanlara yer vermek her halde alâka uyandırırdı; çünkü otuz beş yıllık ömrü boyunca bestekar 600 geçen eser bestele- mişti ve müzikseverler bunların pek çoğunu tanımıyordu. Mozart'ı musi- ki tarihinin en büyük isimlerinden biri haline getiren eserlerin sayısı ise bu azametli yekünun pek ufak bir nisbetini teşkil etmekteydi. Lakin ye- ni icralara hazırlanmak şüphesiz ki oldukça uzun ve disiplinli bir hazır- lık devresine ıhtıyaç gösterecekti. İş- te, buna imkân bulunmadığı takdirde de tanınmış eserler arasından, icra edilecek olanların gen'le büyük bir dikkatle ve bestecinin çeşıtlı cephe- lerini aksettirecek şekilde seçilmesi gerekirdi. Orkestranın bu senem faa- liyetleri ise sadece birkaç Üniversite konserine inhisar etmişti. O de Mozart'a hazırlanmak için bol bol vakit bulunmaması için hiç bir sebep hatıra gelemezdi. Buna mukabil Mozart'ı dinleme- nmağa gidenlerin eline ol- dukça fakır bir program verildi. Kon- 27

Bu sayıdan diğer sayfalar: