4 Şubat 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

4 Şubat 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ankara modası New-York'ta — milletlerarası bir mo- da ortaya atılırken, Pariste ilk- bahar modası için tersiler harıl ha- rıl çalışırken Ankara da el ışlerı ile, ürk motifleri ile Avrı dasına yeni bir renk, yenı bır par- laklık vermek için sessiz sedasız ça- lışı ada Ismetpaşa Kız Enstitü- sunde, cıdclen ince ve cazip işlemeler yapılıyordu. Eski Türk motiflerinden, işlemelerinden ilham alan çok ağır gece elbiseleri, kaftanlar, tayyörler vücude getiriliyor! Geçen hafta ıçınde, sipariş atölye- lerinde humm ir çalışma vardı. Dar eteklikler, tırıl tiril kolalı beyaz gömlekler giyinmiş genç kızlar uzun masaların başına geçmişlerdi. — Ku- maşlarını önlerine açmışlar ve bir muadele halleder gibi, dikkatle bu kumaşları üzerinde çalışıyorlardı Karşılarındakı mankenlerden biri yah kadifeden şahane bir tuvalet gıy- mişti. Fakat bırer sanat eseri gibi pı- rıl pırıl yanan işlemeli takımlar do- lapların ıçıne gizlenmişlerdi. Bunların Meşhur kunduracı ve Paulette Goddard Gıdıklanır mısınız ? içinde en çok nazarı dikkati celbe- denlerden biri koyu kahverengi ka- dife bir kap ve elbisesi idi. Bu ge ce kabının kenarları su halinde sırm ile, en güzel Türk motiflerinden ıl- ham alarak işlenmi: şt Açık taba rengi organze bir ge- ce mantosu ıse, üzerinde en güzel “renkli Türk işi" ni taşıyordu Ova inciler ve eflatun, yeşil, bal rengi çi- çekler ve dallar, içi tafta ile duble e- dilen bu gece mantosuna bir rüya ha- li veriyordu. Beyaz yünlüden yapl mış bir kokteyl elbısesı Antep işi ile, tamamıyle bize has ava almıştı "Tel kırma ışlemelerı ise "gelin tali" kırılarak ışlenıyor ve piyasada bol bol me organze" lere en ağır ve nadide bır Avrupa kumaşı manzarası veriyor! Acele yetıştırılen isler arasında e çok zengin bir e- teği olan bu elbısenın bel kısmı inci, AKİS 4 ŞUBAT 1956 25 payyet ve hasırla gayet özgün renk- lerde işlenmişti. Bu elbiseyi giyine- cek olan kadın, muhakkak ki, bir peri kızı gibi uçaca Sipariş atölyelerinde ucuz organ- zeler, ucuz taftalar bol bol kullanılı- yor fakat bunlar daima başka ku- maşlarla astarlanarak tanınmıyacak hale getiriliyordu. Fakat sıparış atolyelerının kralıçe elbisesi muhakkak ki, ince bir man- ken üzerinde, ıhtışamla etrafı seyre- den kareli, koyu gri bir tayyördü. Haliyle ne kadar ıftıhar etse azdı. Çünkü bu tayyör, bu sene Ankarayı saran o meşhur pazenlerden yapıl- . Etek ve ceket "sof” denilen kek astarlıkları ile duble edılmıştı Bütün o parlak gece kıyafetlerine, a- ğır işlemelere rağmen bu sene Anka- ra en çok pazenleri, küçük ve rahat elbiseleri sevmişti. Sipariş atölyele- rinin kanaati şu idi: Ankaralı hanım- lar günden güne daha sade, daha pratik şe lde merakında idil giyinmek iler. Dans elbıselerı için bile lak satenlere, ince yünlüleri tercıh e- denler çoktu. Saadet ayaklarda başlar Do düşman ayaga bakar, derler. Bu söz her zaman doğru olmasa gerek. Kendisini dunyanın 1 numaralı kadın dostu ilan eden meş- hur İtalyan ayakkabıcısı Salvatore Ferragamo onların ayaklarına en çok bakan adamdır. Ferragamo ka- dın dostlarım korumak için onlara hatıralarla ve misallerle dolu bir ki- yazmak nıy etindedir. Dün, meşhur kadınlarına, artıstlerıııe ayakk bi yapan bu sa- natkâr ayakkabıcı diyor “"Saadet, huzur ve guzellık insa- nın ayaklarında başlar. Ben kadın- lara şunu katiyetle soylemek isterim ki, yürü için, insan azap çek- mek mecbıırıyetınde değildir. Dün- yanın en ince ve sivri topukları ile bile bir kadın rahat edebilir. Yeter ki, ayakkabı o kadının ayaklarının bçımıne, taban şekline tamamıyla KADIN ıntıbak edebilsin." gün, birçok ayakkabıcılar, dün- yanın dört bucağındaki ayakkabıcı- lar Ferragamo ayakkabı modellerini çalıp taklit ediyorlar. Benim "pat- ron" larımı stilimi, kullandığım de- ri ve kumaşları elde edıyorlar Fakat ne çare, birşeye, ben vaffakiye- timi ve sonra da servetımı teının e- den şeye: kadınları rahat ettirmek prensibime riayet etmiyorlar. u münasebetle gerek meslektaşlarıma, gerek kadın dostlarıma başımdan ge- çen hakiki bir hikâyeyi anlatmak is- terim: erikada, icrayı sanat etti- ğim devirlerde idi.. O zamanlar dün- yan zel ayaklı kadım Mary Pıckford Dolores del Rio ve bırçok tanınmış sanatkâr muşterılerım ara- sında idi. İşte o sıralarda, bir gü dükkanıma olgun, yaşlı bir kadın gir- di. Satıcılarımdan biri derhal koştu, e istediğini sordu. Fakat müş- terı bol bol vaktim var, müsaade e- biraz etrafı tetkik edeyım dedi. On dakika sonra bu acaip müşteriye yaklaştım ve ne istediğim bir kere Ferragamo ve Sophia Loren İki sanatkar de ben sordum. Fakat kadından aynı cevabı ald . Öğle vakti yaklaşıyor- du. Mağa kapatacaktık. Çaresız muşterının keyf ni bekliyord yakkabılar: zun baktıktan sonra birden bana döndü ve itiraz ka- bul etmez bir sesle: — Lütfen oturunuz Ferragamo dedi. Oturunuz ve ayaklarınızı ban gösterınız Şaşkın bir vaziyette oturdum, a- yaklarımı uzattım Kadın sınırlenmı ti: — Ayakkabılarınız bana vız ge- lir Ferragamo, dedi. Ben ayaklarını- görmek ıstıyorum Lutfen ayak- kabılarmızı çıkarır mdaki telılıkelı bır delı ıdı Dukkanda hemen hem Korktum ve ayakkabılarımı dım, sonra da çoraplarımı.. Mi gözlüklerini takmış ayaklarımı tet- kik ediyordu. Birden neşelendi:' Bravo Ferragamo! Ayakları-

Bu sayıdan diğer sayfalar: