4 Şubat 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

4 Şubat 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yüksek topuklar Fiatlarla muvazi TOZ cidden güzel! Lütfen şimdi giyi- niniz ve benim nasırlı ayaklarıma ba- kınız. Bakınız ayakkabıcılar beni ne hale soktular. Fakat onlara kiızamam Ferragamo.. ü kendi ayakları da tıpki benimkiler gibi. Rahatlık mefhumunu bilmiyorlar. Şimdi şöh- retinize hak verdim. Lütfen bana bir çift pabuç yapar mısınız ? Greta Garbo'nun Ferragamo — bugün Floransada yer- leşmiştir. Onun için esas ayakka- bının elle dikilmesidir. Muazzam a- yakkabı imalâthanelerinde makine hemen hemen hiç mevcut değildir. A- merikada elle diken sanatkâr ayak- iskarpinleri kabıcılar bulamadığı için, İtalyaya dönmüştür. Bu, ona Amerikadaki müşterilerini kaybettirmemiştir. Windsor Düşesi ve Greta Garbodan Audrey Hepburn'a kadar bütün si- nema artistlerinin onda — kalıpları mevcuttur. Hepsi senelik ayakkabı- larım ona toptan ısmarlarlar reta Garbo 70 çift birden ısmar- lamaktadır ve —Ferragamo'nun ha- yatta en çok övündüğü —muvaffaki- yetlerinden biri de, nihayet, geçen sene, meşhur sanatkâra küçücük bir topuk giyinmeği kabul ettirebilmesi- Ferragamo son olarak taban kıs- mı şeffaf olan ayakkabıları icat et- miştir. Zaten altı dolgulu, mantarlı, çelik topuklu ayakkabılar, terlik bi- çimi iskarpinler hep onun icadıdır. Hakkı Usta'nın öfkesi Evet — muhakkak ki saadet ayaklar- da başlıyordu. Ankarada bu satır- ları okuyan bir kadın kolunun altın- daki paketi sıkıştıra sıkıştıra asabi adımlarla Selanik caddesinden çıktı, Meşrutiyete döndü. Küçük bir dük- kâna girdi, elindeki paketi tezgâhın üzerine atara 26 Topuklarım gene kırıldı dedi. Acaba tamir edilebili Ayakkabı tamırcısı iskarpinleri aldı, evırdı Hal(kıl usta d.ağılı— yor. Çuruk dedi. Bu topuklar değiş- mek ister.. — Etme, ayakkabıyı daha iki ay evvel, doksan liraya aldım. İtina ile gıydım 2 defa topuk tamir ettirdim, şimdi yeni baştan masraf edecegım bu iş nasıl oluyo 1 usta sinirlenmişti. Vakıa ayakkabıları o yapmamıştı, bir suçu yoktu ama bütün meslektaşlarının, ayakkabıcıların namı hesabına sinir- leniyordu. Müşteri daima ayakkabıcı ile karşı karşıya kalıyor, şikâyetleri- ni ona söylüyor, ondan şikâyetçi olu- Halbuki ayakkabıcı ne yap- Hakkı usta ayakkabıları eline aldı, bir kere daha tetkik ederek: Evet, dedi. Ayakkabıcı ne yap- sın? Bakın her şey mükemmel. Böy- le ince ve güzel işçilik değme Avru- pa memleketinde bulunmaz. Elmas gibi ayakkabı. Fakat malzeme çürük. Siz ayakkabıcılara değil, fabrikatör- lere gidip çatmaksınız. Sizin fazla paranızı alan biz değiliz, onlardır. u sözleri söylerken, yerdeki bir sürü kösele artıklarını gösteriyordu. Köseleyi alıyoruz, yarısını traş edıp atıyoruz. uki bu köseleler satışa çıkarılırken muayyen bir a- ğırlığa tabi olmalıdırlar. Hükümetin kontrolünden geçip vasıfları uygun olmayanların menedilmelidir. Deri . Kontrolör derinin Satılabilecek muayyen yerle- rini işaretlemen ve biz ona göre al- malıyız. Yoksa bir sürü para verip aldığımız köseleyi traşlayıp yarısını atmak, derinin ancak -bir kısmım kul- lanabilmek insanın ağırına — gidiyor ayakkabıcılar, ta- bii, masrafı muşterıye yukluyorlar Yapamayanlar ise çürük ayakkabı i- mal ediyor. Piyasadaki ucuz ayakka- bıların da sırrı budur. Köselenin ve derinin her yeri kullanılır ve seri ha- linde ayakkabı imal edilir. Bunların bir kısmı, şansa tabi olarak iyi par- çalardan yapılanlar, dayanırlar. İnce uzun kadın topuklarına ge- lince, bugün piyasada, bunların çok dayanıklılarını yapıyorlar. Bu husus- ta kadınlarımızın da biraz İhmali var- ır. Bu ince topuklu — ayakkabılar yağmurda, çamurda çarşıya, pazara giyilmek için yapılmamıştır, bu bir! İkincisi bu topuklar bozulmaya baş- lar başlamaz derhal kapak değiştir- mek icap eder. Bakım sayesinde bu ince topukların ömrünü uzatmak ka- bildir.. Sonra herşey bir tarafa, ayakka- bıcılık zenaatinin bu derece ileri ola- bileceği bir memlekette çürük malze- me yüzünden bu derece gerilemek ya- zık değil midir Meşhur İtalyan ayakkabı kralı, elle işleyen sanatkâr işçi arıyor ve bulamıyormuş. Bizde her sokak kö- şesinde, her mahallede böyle sanat- kâr işçiler vardır. Ne yazık ki, onla- ra unu, şekeri, yağı vermeden helva yap diyoruz. Sinema İngrid Bergman'ın ihaneti İngrid Bergman'ın ikinci aşk izdi- vacından bu yana tam yedi sene geçmiş bulunuyor. Bu zaman zarfın- da sanatkâr, yalnız kocası Rosselini'- nin idaresi altında film çevirmişti. İngrid Bergman'ın çevirdiği bu filmler ne kendisini tatmın etmişti, ne de başkalarını.. O, bu filmlerinde sırası ile balıkçı karısı, sosyete ka- dını, bir İngiliz seyyahı, 'bir milli kah- raman, hasta bir kadın olmuştu. A- ma hiç birinde eski sanatına ulaşa- mamıştı. Bu yüzden neşesiz hattâ huzursuzdu. Meslek aşkı onu yakıyordu. Niha- yet kocasını ikna etti. lerek bir film çevirdi.. Renoir idi. "Elene ve bu filmde İngrid Bergman birçok er- kekleri baştan çıkaran güzel bir ka- dın rolünde idi. Kendisim o kadar rahat, o kadar mesut hissediyordu ki arkadaşlarına: — Bu en güzel rolüm, demişti. Kendimi, sanat hayatına yem atılan bir küçük genç kız zannediyorum. Böylece rejisör Rosseliniye 1lk i- haneti yapmış o l yordu. Bu sak sık tekerrür edece Çünkü lngrıd Bergman kocasına ve evine çok bağlı idi, ama sanatından vazgeçemiyordu. Kocası ile onun sanat görüşleri bir hayli farklı idi. Paristeki yeni filmi ile o tekrar eski şöhretine ulaşıyordu. İngrid Bergman İlk ihanet !. AKİS, 4 ŞUBAT 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: