5 Mayıs 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 17

5 Mayıs 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

re göre halletmeğe mecburuz. Böyle bir işe girişmedikçe, daha uzun yıl- lar bu mevzuun rahatsızlığını çeke- ceğiz demektir. Nasıl öbür meseleler, bir parti politikası ve menfaati za- viyesinden değil de, batılı manada bir demokratik nizamın yerleşmesini ve İşlemesini temin zaviyesinden ele muhtaçsa, din mevzuundaki davranışımız da, böylece her türlü parti düşünce ve münasebetlerinin üs tünde görülerek işlenmeğe lâyıktır. Bunun için, din mevzuunu bütü- nüyle ele alacak, meseleyi ilmi ger- çeklere göre inceleyecek, memleket ralitesi ve ihtiyacıyla bagdaşabılecek tedbirler ve sistemleri tesbit edecek bir din kongresine ihtiyaç vardır. Meselenin başka türlü hâiline inan- mak ancak safdillik olur. Misaller Bir — kaç küçük ve canlı misal, ilk- okullardaki çocuklarımıza, birbi- riyle çatışan bilgilerin nasıl ogretıl— mekte olduğunu gösterecektir. Din dersinde çocuklarımıza şunla- riöğretiyoruz: "Ben müslümanım. Dedem, atam müslümandır. Soyum sopum — müslü- man gelmışl müslüman ,yaşamış- l 'ar, müslüman gitmişlerdir" Şimdi çocuğumuz, din dersinde öğrendiğine göre, dedesinin, atasının, bütün soyunun sopunun müslüman gelip, müslüman yaşadıklarına, müs lüman olarak da öldüklerine inana- caktır. Bu sebeble kendisi de müslü- mandır. Dedesi, atası, suyu, sopu gibi o da, müslüman olarak yaşayacak müslüman olarak ölecektir. İyi mi? Sonra çocuğumuz din dersinden muz bu dersde, elindeki kitaptaki sı- raya göre neler öğrenir: Önce Arap Yarımadası'nı öğrenir. Sonra Arap- ların soylarım, yaşayışlarım ogremr Mekke ve Medine şehirlerim öğrenir. "Hazreti Muhammedden önce Arap- ların ahlâkının çok bozulmuş" oldu- ğunu öğrenir. Sonra da, Hazreti Mu- hammedin hayatını öğrenir. O'nun Kureyş Kabilesinin Haşimoğulları so yundan — geldiğini Ööğrenir. İleride, sırasıyla Arapların putlara taptıkla— rı bir sırada, Hz. Muhammedin, ' raplardan bir Allaha yürekten inanıp bunu ağızlarıyla söylemelerini istedi- ğini", hicreti, yapılan savaşları — ve islâm dininin kısaca nasıl Araplar a- rasında yayıldığını öğrenir. ocuğumuz tarih dersinden de çıktıktan sonra, şöyle bir neticeye varabilir: Benim dedem, atam, so- yum, sopum müslüman doğmuş, müs lüman yaşamış, müslüman olarak öl- , Müslümanlık Arabistan- ortaya atıl- mış, ilk olarak da Araplar müslüman olmuşlar. Öyleyse benim dedem, a- tam, soyum, sopum — Arap'dan gel- meymiş!. İkinci bir tarih dersinde, AKİS, 5 MAYIS 1956 Ahmet Özel Bu devrin adamı çocuğumuz, “"Müslümanlığın — Orta Asya Turkleri Arasında — Yayılışı" bahsini de okur. Bu dersden de Muslumanlıgın Araplar tarafından ortaya konan bir din olduğunu, Türk- lerin ancak 8. yüzyıllarda müslüman- lığı kabule başladıklarım, 9. ve 10. yüzyıllarda binlerce Türk'ün toptan müslüman — olduğunu, 'afalarımız 0- lan Oğuz Türklerinin de bu yüzyıl larda müslümanlığı kabul ettiğini onlar müslüman gelmemişler, dan müslüman olmuşlardır. Ama din dersinde öğrendikleri?. Bu çatışmayı çocuğumuza nasıl açıklayacağız ? angisine yanlış, hangisine doğru diyeceğiz? Bir söy- liyen çıkar mı? lyı hazırlanmamış bir programa öre ve tamamıyla politik mülahaza- larla ilköğretim müfredatı içine alı- nan din dersleri çocuklarımızın kör- pe zihinlerinde tereddütler uyandır- tan, karışıklıklar yaratmaktan başka işe yaramamaktadır. Yarab- bi, bakın ders diye neler öğretiyor- ar : “"Bir. zamanlar — yeryüzünde hiç bir insan, hiç bir canlı yoktu.. Allah Önce Adem Babamızı yarattı. Ondan da bütün insanları çoğalttı." imdi öğrendi mi çocuğumuz, dunyada insanların nasıl yaratıldık- ları Gelelim gene Tarih dersine. Ta- rih dersinde de çocuğumuza denir ki: "İnsana — benzeyen ılk yaratıklar, sönük, daha ziyade hayvana İ can!ılardı Bun- basık ve kalındı. Yüzbinlerce, belki milyonlarca yıl sonra zekasını ışletebılen nesiller tü- DİN redi. laylar meye Korkunç ve öldürücü tabiat o- karşısında korunmasını — bil- arı insanlar yok oldular. Ze- işletebilen, — korunmasını A- insanlar ise - hayatta kaldılar Çocuğumuz inansın?. Gene din dersinde, çocuğumuz öğ renir ki, Gökyüzü yedi kattır. Tabi- at dersine girer, merak bu ya, öğret- menine sorar: Gökyüzü kaç kattır? Tabiat-bilgisi dersinde, gökyüzü kat- lara ayrılmamıştır ki? O dersde tam aksini öğreni Dın dersınde bir de şunlar öğreti- bunlardan hangisine K dere — inanırım. tım.. Meleklere inanırl manlıkta — inanmak şarttı Şeytana inanı- Müslü- Prensipler — çiğneniyor Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve halen tatbik edil- mekte bulunan, "İlkokulun Eğitim ve Öğretim Prensıplerı vardır. Bu prensipler 17 maddede toplanmıştır. Bunun en önemli maddelerinden biri 12. maddesidir: "Okul, öğrenciye bilimsel metotla- ra göre çalışma yollarını öğretecek; onu tenkidi düşünmeğe — sevkedecek; gündelik hayatında, hareketlerını düşünerek ve — mu, akeme — eder zenlemeyi onda bir alışkanlık halme getirecektir." Bu prensiple, çocuğumuza öğret- tiğimiz yukardaki cümleleri, insaf e- dınız bağdaştırmak mümkün mü dür Bu misalleri, daha çoğaltmak, da- ha enteresanlarım bulmak her zaman kabildir. Ama bu kadarı bile, bize kâfi bir fikir yerebilir. Okullarda ya- pılmakta olan din öğretiminin nasıl esas prensiplerle, müsbet bilgiyle ça- tıştıgını goruyoru Bu çatışmanın sebebi nedir? Din dersleri, öğretim sistemimizin ana karakterı gayesi, prensipleri dikkate alınarak, duşun - lerek hazırlanmamıştır. Bir yasak savma mahıyetınde konmuştur. Esas mesele, "tâviz" verir — görünmektir, Göz boyamaktır İdarei maslahatçılık tır. Ortaokullara konacak din ders- lerinin, ilkokullardakinden daha fark li olacagını mı sanıyorsunuz? — Yal- nız şu misaller bile, bu memleketin koskoca maarif sıstemındekı siste- sizliği göstermeye yetmez mi? Din bahsinde hakikati görmenin zamanı gelmiştir demek, bunu günlük ve ge- cici tedbirler olarak değil, ilmin ışı- ğında ele almak lüzumuna inanmak ve bu lüzumu ısrarla belirtmek — di- ne karşı durmak mı olur? Görüyor musunuz, 1laik esaslara, göre kurulmuş bir düzen içinde din dersleri nasıl yama gibi kalıyor. Hangi sebeble olursa olsun, ço- cuklarımızın kafalarım yaz boz tah- tasına çevirmeye kımsenın hakkı yok- tur! Bu derece kom tezadlara düşmüş bir Maarif teşkılatından Ü- midvar olmak ise, yazık ki, mümkün değildir. Hele "Hulefayı Raşidin dev- rine" hasret çeken bir bakan da ba- şında oldukça.. 17

Bu sayıdan diğer sayfalar: