8 Şubat 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

8 Şubat 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

riç, Adalı Rumlar halen sakindiler. Foot'un Ankara seyahatini hoş kar şılamamakla beraber seslerını çıkar— mamışlardı. Ama Makarios'un bir İngiliz gazetecisine Verdıgı beyanat hayayı elektriklendirdi. Meşhur papağ Ingıltere Hükümetinin halen görüşüne tamamiyle — bağlandığını söylemekteydi. Bu haber Adada ça- bucak yayıldı. Uzun zamandır sesi çıkmayan Grivasın tekrar faaliyete geçeceği söyleniyordu. Maltadaki 600 komando acele Adaya — getirilmişti. Geçen haftanın sonunda İngiliz asker. leri bir haftalık alış verişlerini bir- den yapıyorlardı. Tatlı dilden ümidini kesmiyen Hugh Foot Pazar sabahının 7 sinde radyo başına koşmuş EOKA - ya yeniden şiddet tedbirlerine giriş- memesini ihtar ediyordu. Kıbrıstaki durum ciddiydi. Görünüşe göre defne dallı Valinin Adadaki balayı bitmişti. İki cephede harbe başlamak ihtimali kuvvetliydi. Bu Foot plânının dosya- sında uyuması demekti. Hükümet istese bile... oot Plânı üzerinde Ankarada ge- çen hafta uzun uzun görüşülmüştü, İngiliz Dışişleri Bakanı Lloyd, b mesele için, avdetim bile bir gün tehir etmişti. Mutad üzere — konuşmalar hakkında en ufak malümat verilme- di. Türkiye Dışişleri Bakanlığı görüş- melerin "müsbet" — olduğunu söyle- mekle yetinmigti. Selwyn Lloyd, An kara temasları için "faydalı" diyor- du. Kabine,üyeleriyle temaslarda bu- lunduktan ve MacMillan seyahatten döndükten sonra Lloyd, İngiliz Hü- kümetinin görüşünü açıklıyacaktı Sızan haberler dununun Makarios un korkuları hilafına degışmedıgını göstermekteydi. Türkiye taksim te- zinde israr ediyordu alk efkârının en ufak bir tavizi bile kabul etmiye- ceğini haklı olarak ileri sürmekteydi. Birleşmiş Milletlerdeki kararın ruhu- na uygun bir şekilde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere arasında konuş- malara başlamaya hazırdı.- Selwyn Lloyd evvelâ muhtariyet, sonra tak- sim demekteydi. Hem ü hükümet arasında yapılan görüşmelerin bir netice vermiyeceğini tecrübeler gös- termişti. Kıbrıslı liderlerle — konuş- maktan başka çare yoktu. Daha a- çık bir dille Makarios'u muhatap olarak kabul etmek zaruriydi. Meş- hur papazın Adaya dönmesi bu yolda atılmış İlk âdım olacaktı. "Musibet" e “faydalı" -görüşmelere rağmen, iki tezı uzlaştırmak mümkün Bu durumda İngiltere ne yapacaktı? Zorlunun, İngilterehih Turkıyeye da- nışmadan bir karara Varmıyacagı ve Bağdat Paktı müttefikini bir "old bitti" karşısında bırakmıyacağı yo- lundaki beyanatına: Foreign Office in Verdiği sert cevaba bakılırsa, Kra— liçenin Hükümetinin Kıbrıs mevzu- unda kararlı olduğuna hükmetmek lâzımdı. Londra, Kıbrıs hakkında ka- rar vermenin kendi üstüne düşen, bir vazife olduğunu söylüyordu. Bu hu- susta ne Türkiyeye, ne Yunanistan'a bir veto hakkı tanınmamıştı! Sehyyn oyd . Fatin Rüştü Zorlu konuşma- AKİS, & ŞUBAT 1958 değildi.. ları devam ederken yapılan bu açıklama hiç de hayra alâmet de- ğildi. Türkiyeye tezini kabul ettirme- ye çalıştıktan sonra, İngiltere — de- mek ki Kıbrısta tek başına bir karar alabilecekti. Şımdılık İngiliz Hükü- metinin en korkusu, — Adada mücadelenin yenıden başlamasıydı Kıbrıstaki elektrikli hava yatışma- dıkça. herhalde hiç bir şeye teşeb- büs etmiyecekti. Ama Vali Sir Hugh'. un iyimserliğini paylaşan Majeste- lerinin Hükümeti, Adada gittikçe ar- tan gerginliğe rağmen balayı» devri- ni yeniden ihya edebileceğini umu- yord Makariosun Adaya dönmesiy- le başlıyacak olan yeni plânın tatbi- ke konması buna bağlıydı. ısaca, Kıbrıs meselesi bu haf- ta da kritik bir manzara arzediyor- du. "Geri dönülmez karar" beklen- medik bir anda alınabilirdi. Türkiye- de ve Adada endişeli günler devam etmekteydi. Tek ümid, Ankaradaki ikametlerinin Sehwn Lloyd ve Hugh Foot'a Türk Milletinin Kıbrıs mese- lesinde ne kadar azimli olduğunu öğ- retmiş olmasıydı. Majestelerinin Hü- kümeti . France . Soir muhabirinin bir Türk gazetecisinden işittiği söz- leri hatırlamalıydı: "Geçen Ekim- de seçim kampanyasını takip etmiş- tim. En ufak. köylerde bile Kıbrıs meselesiyle ilgileniyorlar, bundan he- yecanla bahsediyorlar. Hükümet ıste— se bile bu akıma karşı koyamaz Dış politika Üç meçhullü muadele haftanın ortasında Ankarada, hâlâ bir çok insan kendi kendine bir suali sorup duruyor, fakat bir Foster Dulles Yüze — duramıyor YURTTA OLUP BİTENLER türlü cevabını veremiyordu: Dulles niçin gelmişti ? Amerika Dışişleri Ba- kanının uçağı Ankaradan çoktan kalk mış, hattâ Washington'a konalı yıl olmuştu, ama meseleyi bir türlü çö- zememıştık Bağdat Paktı toplantısı hakkında ne hayaller — kurulmuştu! Ankara Konferansı bundan evvelkile- re benzeımiyecekti. Koskoca Ame- rikanın koskoca Dışişleri Bakanı bin- lerce kilometre yolu sadece nasihat vermek için göze almamıştı ya... O talıkta bir sürü lâf dolaşmaktaydı Amerikanın Pakta katılacağı — veya ve Bağdat Paktının birlrştiri- leceği, Sam Amcanın büyük bir ikti- sadi vardım programım müjdeliyece- ği rivayet edilmekteydi. Halbuki ü- midlerin hiç biri gerçekleşmedi. Zâ- ten Dulles Ankaraya hareket etme- den evvel, Müslüman kardeşlerinin faz la hayale kapılmalarını önlemek için ümid kırıcı konuşmalar yapmayı ih- mal etmemişti. Buna rağmen Pakt üyeleri hayal kurmaktan vaz geçme- mişlerdi. Bir türlü Dulles'ın sadece vaaz vermek için Ankaraya geldiği- ne inanamıyorlardı. Dindar Dulles'- ın vaazdan başka birşey getirmediği nihayet anlaşılınca hayal sukutu bü- yük Hakikat ortaya çıkınca, Zaferin kurnaz başmuharriri hemen yeni bir "gizli komünist taktiği" açıkladı. Hakikaten, nihai tebliğin yayınlan- masının ertesi günü muteber gazete şöyle diyordu: "Modern propagandada, sureti haktan görünerek, meselâ — Bağdat Paktının üzerine hayali ve hattâ lâ- huti evsaf yığmak bazen doğrudan doğruya hücum etmekten daha te- sirlidir. Çünkü azami derecede müba- lâğalı neticelerden dem vurarak zi- hinleri buna göre alıştırmak — her- keste tıpkı büyük piyangoyu kaza- nacağına 2 100 inanmış bir adam- da olduğu gibi, geniş hayal dünyala- rı acar. Ve binnetice, ölçü diye bir şey bırakmaz, bunu muteakıp, hâdi- senin kendısı tam hakikat ölçüleri dahilindeki matlup neticeleri ver- di mi, bu neticeler, hayalhaneleri ge— nışletılmış insanlara küçük ve hemmiyetsiz görünür ve bu, pek tabıı olarak sukutu hayal vak' alarına se- beb olur.." İşin komik tarafı şuydu ki bu "mübalâğalı iyimser" havayı bir kaç gün evvel yayan Zaferin ta kendisiy- di ve üstelik dehşetli başyazar bizzat uydurduğu yalanları tekrarlanmayan— ları gene "gizli komünist"likle suç- landırmıştı., Zira bunlar, hiç milleti sevindirecek haberler vermıyorlardı' Kim bilir üstad belki de bu "taktik sezme kabiliyetini vaktiyle — emek verdiği meşhur Aydınlık mecmuasın- da geliştirmişti. Pazarlık I Ik günün falsolu seslerinden son- ra, geçen haftanın ortasında Bağ- dat Paktının muzlim ve gayrimüs- lim üyeleri, herşeyı güllük güneşlik gösteren bir tebliğ — neşrediyorlardı. Sanki 'Kıbrıs meselesi mevcut değil- 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: