17 Mayıs 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

17 Mayıs 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER bilmek için ısrarlarına karşı jan- darma "olmaz" diye diretmişti. A- ma Gülşah Billur, hayatından son derece endişe ettiği babasını muhak- kak görmek istiyor! Kolundaki tek zıynetı, kalın bir 'altın bileziği, çıkarıp jandarmaya uzatmıştı. Nitekim bilezik, biraz sonra ak- sakallı, zayıf ve uzun boylu ihtiyarı, adınla çocukların karşısına çıkar- mıştı. Kamber Delice bitkin bir hal- deydi. Kısa bir hoş-beşten sonra ba- ba- kız şöyle konuşmağa başlamış- lardı: "— Korkma baba, sizi serbest bırakırlar" ok kızım. Bizi — öldürecek- ler, bunlar Köy yolu yaptıracakları hıkayesı de yalan. Köy yolu yaptır- mak için seksenbeşlik ihtiyarı mı getirirler? Nerede kaldı yolda çalış- doğru yolda bile yürüye- yakında miyorum ti. Nihayet Gülşah Billurla iki çocu- ğun dedelerini ziyaret ettikleri ge- cenin sabahı, mo İbrahimin ahırı cıvarında kıpırdanmalar artmıştı. Süngülü jandarmalar bir oraya, bir buraya koşuşuyorlardı. Mahpuslar elleri iplerle bağlı olarak teker te- ker dış şarıya çıkarılıyor sonra da bir uzun ipin Uucuna y diziliyorlardı. Bütün köylüler böylece sıra haline getirilince kafile, jandarmaların ne- zâreti altında Mercan — Sürbahanın güneyindeki mezarlığın arkasındaki bayırdan, Zeyni Gediğine doğru iti- le kakıla götürülmüştü. — Kervan gözden uzaklaşırken arkada bağrı- şıp, çağrışanlar büsbütün — çoğalmış, kendilerini yerlere atanlar görülmüş- tü. Birkaç jandarma, Mercan Sür- bahandan çıkan yolu tutmuş ve gö- türülenlerin akrabalarının kendileri- ni takip edememesi için tertibat al- mıştı. 1938'de Bir devir o yüzden kapandı ya.. Gülşah Billur da bu kanaattey- di ama, bir türlü inanmak istemedi- ği hakıkatı bir de babasının ağzın- dan işitince dayanamamış, agla ma- ya başlamıştı. Bunun — üzerine iri kıyım, esmer jandarmanın bir pen- çeye benziyen eli ihtiyarın ensesi- ne yapışmış, onu ahırın kapısına doğru sürüklemeğe başlamıştı. Kam- ber Delice sürüklenirken, iki —ufak çocuğu Doğan ve Haydar Kılıcı işa- ret ederek "Şurada iki — öksüzüm var,gökte —Allaha, yerde sana e- manet ediyorum" diye haykırmıştı. Kamber Delicenin telaşı ne ölüm korkusundandı, ne yolda — çalışmak endişesinden. Düşündüğü tek şey, aha yumruk kadarken anasız, ba- basız kalan Doğan ve Haydarın akı- betleri idi. Istırap panayırı S ürbahan köyünde üç gün korku, endişe ve dehşet içinde geçmiş- Erzincan şehri Kervan giderken yokuşta tökez- leyip yere düşen Kamber Delice ön- ce sert, insafsız tekmelerle ayağa kaldırılmak istenmiş, sonra da ar- kalarından bakan kadınların ve ço- cukların gözleri önünde bir süngü darbesiyle öldürülmüştü ervan, Zeyni Gedıgınde kaybo— lana kadar gözyaşlarının bulandır dıgı bakışlar tarafından takip edıl— miş, sonra eriyip gitmişti. Facianın son perdesi Kervanın gözden kaybolmasından takriben iki saat sonra Jandar— malar, Zeyni Gediğinde yenıden go— runmuşlerd Ama bu sefer süngü- leri, kasaturaları bellerine takılmış ve üstelik yalnız olarak. Yavaş ya- vaş yokuştan inmiş, Mercan Sürba- hana girmişler, sorulan suallerin de hiç birine cevap Vermemışlerdı Gidenlerin arkasından göz ş dökenler, istedikleri şekilde hareket etmekte bırakılır bırakılmaz, de hal koşmağa başlamışlardı. Yü şi, demin jandarmaların kuşu nefes nefese tırmanmıştı. Ama Zeyni Gediğinin ardındaki bir çu- kurda gördükleri manzara hepsinin oldukları yerde çakılıp kalmalanna sebep olmuştu. Dehşetten nutukları tutulmuştu. Üzerlerindeki süngü ve kurşun yaralarından hâlâ kanlar a- kan kırk kırkbeş ceset üst üste yı- ğılmıştı. Yirmi sene sonra Aradan yirmi yıl geçtikten son- ra bugün bile Zeyni — Gediğin den geçenler o çukura korku ve deh- şetle bakarlar. Çukurda hâlâ bezı insan kemiklerinin durduğu söylenir. Ölü sahipleri ancak yakınlarının ce- setlerini oradan almışlar, geri lanlar ise, kimin nesi oldukları b- linmediğinden, kurtlara kuşlara bı- rakılmıştı.. Yıllara rağmen Mercan — Sürba- hanlılar Zeyni Gediğindeki o mahut çukurun civarından geçmek istemez- ler. Orayı uğursuz — sayarlar. Pek nadir olarak, bazı ihtiyarların o - vardan geçerken acele ve endişeli dur- dukları, ellerini kaldırarak Fatiha okudukları görülür. Ama Fa- tihasını bitiren hemen kalkar, ora| dan süratle uzaklaşır. İlk resmi müracaat B tün bunlar Doğan Kılıçın gözleri önünden, bu haftanın or- tasında bir defa daha gelip geçti. Dedesinin öldürüldüğünü bizzat gö- ren küçük çocuk büyümüş, okumuş Amerikaya giderek sekiz rnış, New England'da müzik Ve fe1— sefe tahsili yaptıktan sonra, yurda dönmüştü. İlk iş olarak da Erzin- cana koşmuş, Mercan Sürbahana geçmişti. Köyden yirmi yıl evvel ç an Doğan Kılıcı tanımamışlardı Ama dedesi Kamber Deliceden, ha lası Gülşah Billurdan ve diğer ak- rabalarından bahsedince — hafizalar tazelenmişti. Genç adam — görmüştü i. katliamın hesabının sorulmasını istemek hiç kimsenin aklına gelme- mişti. Mesele hâlâ — karanlıktaydı. Köylüler neden öldürülmüşlerdi, kim emir vermişti. Katliam — nereden icap etmişti, o sırada devam eden Dersim hâdisesi akisleri ile alâka sı var mıydı, yoksa sünni - alevi duşmanlıgının bir neticesi — miydi? Hiç, hiç bir şey bilinmiyordu. Hâdiseye hiç, hiçbir ışık duşurulmeh mişti. Bunun üzerine Doğan Mercan Sürbahanla birlikte civar köyleri de teker teker — dolaşmıştı. Bundan yirmi yıl evvel 1şlenen top lu cinayetin yerini yeniden görmüş- tü. Bu arada öldürülenlerin yakınla- rını da arayıp bulmuştu. İlk agızda tesbit ettiği isimler onbeş kişi civa rındaydı. Bunların bir çoğunun o- ğulları, torunları hayattaydı. İste- nilen malümatı veriyorlardı. Mese- lâ Sürbahanda İnco Halilin ço- cukları, Kizmikörde Kâzım Dede ve avanesinin yakınları, Muhacur kö AKİS, 17 MAYIS 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: