30 Ağustos 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

30 Ağustos 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kendisini dey aynasında — göremiye- cektir ama, bunu telâfi etmek orta- ya tekrar taze, sıhhatli ve dinlenmiş bir yuzle çıkmak elindedir. Yeni rejim aze, sıhhatli ve dinlenmiş bir yüzle ortaya çıkmanın birinci çaresi güzellik entitüsüne — koşmak, cildi temizlemek değildir. Bunun bi- rinci çaresi alçak kalorili bir yemek rejimi takip etmektir. Teni rejim, doktorların tavsiye ettikleri gram- larla tespıt edilmiş yarı açlık da de- ğildir. Yeni rejim, insanın kendisini alçak kalorılı gıdaları yemeğe, ter- cih etmeğe alıştırmasıdır. Bu tak- dirde, miktar üzerinde fazla titizlik gostermek lüzumu da kalmıyacaktır. Tabiatte bol bol mevcut olan sebze- ler, meyveler, ızgara etler az kalori temin eden fakat insanı mükemme- len besleyen gıdalardır. Unlu madde- ler yağlar, yağlı balıklar, alkol, ye- üzerine dokulen soslar yüksek kalorılı gıdalar jime göre, alçak kalorılı gıdalardan doyasıy yiyen insa samanda güzel bir cilde ve sıhhatı— ne kavuşacaktır..Ama tabii — hileye kaçmamak şarttır. Sebzenin üzerine bol zeytinyağı döken veyahut hattı zatında çok yağlı bir eti ıskara yapıp yıyen kimse muhakka i yeni reli- iayet etmemektedır Alçak ka- lorılı gıdalara alışmak, onları diğer- lerine tercih de doğrudan doğruya bir eğitim meselesidir. Bu rejime riayet eden anne kızına da iyi alış- kanlıklar vermek bakımından — çok iyi bir iş yapmış olacak ve kısa za- manda parlak bakışlara, duru bir te- ne, sıhhatli bir görünüşe kavuşacak- Güneş banyosu iyi şeydir Ama — doktor . tavsiyesiyle! 26 C E Mİ Y E T unus Kadınlar Birliğinin davet- lisi olarak Tunusa giden üç ki- şilik Türk heyeti yurda döndü. Yur- da dönünce de Ankara ve İstanbul- da yapılan basın toplantılarında Tu- nusa dair intibalar — nakledildi. Bu heyette, üyelerinden Mükerrem Ka- mil Sumun söylediğine göre heyet ü- yeleri Tunusta, "Tunuslular bizi di- nimize bağlı sanmadıklarından" ha- nımlarımız her gittikleri yerde "mer- habadan sonra kelimei şehadet getir- meye, fatiha okumaya, bu suretle de Tunuslulara müslüman olduğumuzu ispata çalışmış" lar! "Anca u su- retle Tunuslularla aramızdaki buzlar erımış'" ve bizim heyetin üyelerinin unutamayacakları sevgi tezahürle- rine mazhar" olun undan böyle, Emnıyette pasaport işlerine bakan alakalıları ve bilhas sa Daışişleri Bakanlığı mensuplarını ikaz etmek gerek. Bir daha Tunusa her hangi bir maksatla heyetler yol- lanırken gidecek heyet üyelerini din bilgisinden bir imtihana tabi tutsun- lar da Tunustaki kredimizin düşme- sine vesile olmasınlar! Sofya Milli Operası Bale Trupu gel- i, geliyor, temsıllerıne başladı başlıyor derken nihayet k ba- rajları aşıldı, baleye hıç bır şekılde uygun olmayan derme çatma sahne yoluna kondu ve Sofyalılar terliye terliye temsillerini verdiler. Ama on- lar temsillerini verinceye kadar ge- çen günler içinde de, tiyatroya taşı- na taşına hal olan seyircilerin pek çoğu, defalarca karşılaştıkları "bale tehir olundu" yolundaki cevaplardan sabırları tukenmış olarak biletlerini verdiler ve paralarını geri aldılar. Sabrı tükenmeyenlerin adedi beş yü- zü bile bulmuyordu. Üstelik ilk ak- şamki temsilin geç başlaması, lüzum- suz bir takım konuşmalar da sabırlı seyircilere bir hayli sıkıntılı saatler yaşattı. Seyirciler bu bale bir başla- yıp bitse de, bir anevvel evımıze git- sek diye adeta ecel terleri döktüler. Zira şimdi lstanbulda her eğlencenin arkasında “"eve gitmek için nasıl va- sıta bulacağız?" derdi ve — endişesi yer alıyor. 3. Enternasyonal İstanbul Tenis Turnuvaları sıcaktan bunalan spor severlerin başlıca sığınağı oldu. Kort- lar adam almadı. Üstelik müsabaka- lar boyunca seyircilerin hemen her set için kendi aralarında girdikleri bahislerden dolayı ortalıkta, — tenis topundan çok banknot matbaasında yeni basılmış ellilikler, yüzlükler u- çuştu! Bir Türk hanımı tarafından yak ışıklı tenisçi Contreras'a uğur ge- tirsin diye verilen mavi boncuk da turnuvanın en çok 1lafı edilen hedi- yesi oldu. Contreras her maça çıkı- şında mavi boncuğu eline alıp öpü- yor sonra da itina ile cebine yerleş- tiriyordu. Ancak tenis — turnuvasını takip eden bir takım sivri dilliler son aylar içinde bu mavi boncuklar- dan bir hayli dağıtıldığım ve hemen herkesin "Mavi boncuk bende" de- diğini söylemektedirler! übnandaki Baş Konsolosumuz L gazetecilerden hiç hazzetmiyor. Bu güne kadar Lübnana giden gaze- tecilerden bir teki bile sayın Baş- Konsolosun yüzünün güldüğünü gör- medi. Daha da doğrusu, Baş Konso- losun yüzünü gören de yok. Baş Kon- solos Beyrut sayfiyelerinden birinde üç aylığı 60 bin lira olan bir villâ kiralamış. Konsoloshaneye hiç uğ- ramadığı gibi, evinde de kimseleri kabul etmiyor. Son aylar içinde çok çalışıp yorulduğundan olacak, kendi- ni tam bir istirahate çekmış' ondrada yerleşmiş olan Kıbrıslı Türklerden Yusuf ve eşi Mruim İstanbulda yaz tatıllerını geçiriyor- lar. Şereflerine muhte partiler veriliyor. İtalyan stili ayakkabılar yapan bir fabrikanın sahibi olan Yu- suf — bey, "müşterilerim arasında Prenses Margret ve artist Belinda Lee gibi meşhurlar da var" diyor. Londradaki evini bütün Türklere a- çık tutan koyu vatanperver ayakka- bı fabrikatörü, "Londrada her fır- satta ve elımızden gelen propaganda- yı yapıyor! Or. Fabrikatör Türkiyede yapılan mitingleri ve "Ya Taksim ya olum parolasını da pek beğenmiş. "netıce"" diyor da başka bırşey demy Son günlerde İstanbulda son dere- ce sempatik bir İran heyeti mi- safir olarak bulunuyor. Beş kişilik heyetin başkam olan İran Parlamen- tosu mensuplarından bay Dadfar, he- men her rastladığı Türke "İmar reketlerinizi çok takdir — ediyorum. Paktı da gittikçe kuvvetle- niyor, Paktın merkezinin Ankaraya nakledilmesi lazımdır yollu nutuk- lar çekiyor. Böyle — konuştuğu içiş de, Istanbullular tarafından değilse bile Hiltoncular tarafından el üstün- de taşınıyor! yrsler marka otomobillerin tele- vizyon reklâm prodüktörü, tet- kiklerde bulunmak Üüzere İstanbula geldi. Ancak bu zatın etrafım alan gazeteciler merak içinde. Prodüktör acaba neyi tetkik edecek? Zira Tür- kiyede ne televizyon var, ne de Cry- sler otomobil fabrikası! H apse girerken çok popüler olan Bölükbaşının, hapisten çıktıktan sonra niçin popüler olma- merak eden bizzat kendisiy- miş. Onun için gündüzleri aleyhinde yazı yazan gazeteleri dolaşan ve a- leyhinde yazan muharrirlerle oturup saatlerce münakaşa eden Bölükbaşı, geceleri Boğazdaki muhtelif içkili lo- kalleri dolaşıyor. Yanından hiç eksik etmediği bir doktor hanımla olan ar- kadaşlığı da göze çarpacak — kadar samimi... AKİS, 30 AĞUSTOS 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: