30 Ağustos 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

30 Ağustos 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sahibi olan iki kardeş ve anneleri, genç kurtarıcıyı beraber çay içmeğe davet ederler. Sanin güzelliği karsı- sında zaten büyülendiği kızın ve an- nesi ile kardeşinin davetini red ede- mez. Ama bu arada da saatler geç- mekte ve Sanini götürecek olan a- raba yola çıkmaktadır. Tabii Sanin ister istemez —Frankfurtta kalır Memleketine dönebilmesi için bulmak ve yeniden arabada yer a- yırtmak lâzımdır. İşte bu birkaç gün- lük mecburi kalış Sanin ile Cemma kızın adı Cemmadır arasında he- men her gencin hayatında — görüle- bilecek bir yakınlık doğurur. Ancak Cemma nişanlıdır. Nişanlısı son de- rece kibar tavırlı, hali vakti yerin- de bir mağaza şefidir. İlk günlerde Sanine o da yakınlık gosterır Ama aradan geçen günlerin Sanin ile Cemma arasında doğurduğu yakın- lık gerek Cemmanın nişanlısım, rek Cemmanın annesını düşürür? Bu İle evlenmeği iyiden koymuştur. Nihayet Cemma nişanı- nı bozar ve bin bir türlü güçlükten sonra da annesini ikna eder. Sanin için yapılacak şey, Rusyaya dönüp oradaki arazisini satmak ve geri ge- lip Cemma ile evlenmektır İşte Sa- nin tam hu etler - içindeyken Frankfurtta eskı bır arkadaşı ile karşılaşır.. Obur, şişman ve kendi şahsından başka hiçbir şeyi düşün- meyen bu arkadaşı Sanine yardım etmek ister. Onu karısı ile tanıştırır. Polovozun karısı Marya Nikolayev- na kocası üzerinde mutlak bir hâki- miyet tesis etmiş, son derece zengin, güzel ve kendini beğenmiş bir kadın- dır. Saninle karşılaşır karşılaşmaz hu genç çocuğu evlenmek üzere ol- duğu Cemmadan ayırmağı kurar. A- ma Saninin aşkı öylesine saf bir aşk- tır ki, bunda kolay kolay muvaffak o- lamaz.. Ancak pek genç ve saf bir delikanlı olan Sanin, Maryanın türlü desiseleri karşısında nihayet çileden iyiye çıkar. Maryanın peşine — takılır ve Cemmayı unutur gider. Cemma, sev- diği Sanin gelecek diye — beklerken Sanin, Maryanın peşinde bir kere da- ha Avrupayı dolaşmağa çıkar. Artık Maryanın kölesi olmuş, Cemmayı u- nutmuştur. Bu böylece yıllarca sü- rer. Sonra Marya her erkek gibi Sa- ninden de bıkar ve bir gün onu da bırakır. Banin bir kere daha Cem- mayı arar ama artık iş işten geçmiş, aradan geçen yıllar pek çok şeyi de beraberinde almış götürmüştür. Ro— man bu minval üzere devam eder gider. Böylesine basit ve tekrarlana tekrarlana — bayatlamış bir konuyu Turgenyevin kaleminden okumak o- kuyucunun — dimağında — bambaşka zevkler uyandırıyor. Zaten Turgen- yevin büyüklüğü de buradan gelse gerektir. Nihal Talaza Taluyun us- ta kalemiyle tercume edilen Bahar eli, hemen her okuyucunun zevkle okuyabılecegı bir roman ola- rak tavsiyeye AKİS, 30 AĞUSTOS 1958 şayandır. MUSİKİ Bale Bulgar balesi Sof ya Milli Operası Bale Trupunun İstanbul Açıkhava Tiyatrosunda ilk temsili vereceği gece, temsilin başlıyacağı saat olan 9'a doğru ti- yatronun kapısına gelenler, kızgın ve şaşkın insanlardan meydana gelen bir kalabalığın - toplanmış olduğunu gördüler. Tiyatronun demir kapıları sımsıkı kapalıydı. İçerisi zifiri ka- ranlıktı. Kulaklara, Bulgar trupu- nun gumruk muamelelerı tamamlan- madığı için temsilin yapılmayacağı sözleri — geliyorduysa da, faka bas- mış seyircilere izahat verecek, Özür diliyecek, gerekirse bilet paralarını iade edecek tek bir sorumlu kişi yoktu. Hiddetli seyircilerden birkaç tiyatro bekçisinin etrafını sardılar ama, adamcağız ne yapabilirdi? Temsili tertipliyen İstanbul Hem- şehriler Cemiyeti mensupları, kur- tuluşu sırra kadem basmakta bul- muşlardı! Ertesi gece faka basanlar, tedbir- li davranıp temsilin verilip verilmi- yeceğini, biletlerin satıldığı Lüks Si- neması gişesinden soranlar oldu. Temsil saatinden iki saat önce bile telefon edenlerin aldığı cevap, o gece de bale temsili verilmeyeceğiydi. Oy- sa, müracaat edenlere cevabın verılmesme rağmen, — Sofya Milli Balesi ilk temsilini o gece verdi. Bir kazanç değil Bale — meraklısı İstanbullular, Sofya Balesini görmekle, büyük birşey kazanmış olmadılar. Sofya Milli O- perası Balesi, dünyanın en, zayıf ba- le topluluklarından biri olarak şöh- ret yapmıştı. İstanbuldâki temsilleri bu şöhreti doğruladı. Üç saat kadar süren temsil, ço- ğunlukla, bir "kötü zevk" gosterısm— Program, den başka bırşey değildi. yirmi kadar ük parçadan mey- dana gelmıştı Bunların arasında, derli toplu bir bale eseri olarak üs- tünde durulması gereken, sadece "Bahçesaray" dı. Bu eserin de bazı akşam birinci perdesi, bazı akşam üçüncü perdesi oynanıyor, eserin ta- mamını görmek istiyenlerin İki üç kere Sofya Balesi temsillerine git- meleri gerekiyordu. Fakat eserin sa- dece bir veya iki perdesini gormek tamamı hakkında (hiç de iyi olmı- yan) bır fikir edinmeye yeterdi. "Bah- çesaray"ın, konusu, bir şark masa- lına dayanıyordu. Fakat — Asafiye- fin, modası geçmiş Batı Avrupa sa- lon musikisini andıran sönük ve ba- yağı partisyonunun konuyla — hiçbir bağı yoktu. Eserin koregrafisi de çiğnene çiğnene sakız olmuş hare- ketlerden meydana gelmişti. Bulgar dansçılar, — Açıkhava ti- yatrosunda dekorsuz oynadılar. Za- ten, perdesiz bir tiyatroda dekor ne işe yarardı? Geçen yıl gelen Keita Fodeba Afrika —Balesi, — dekorlarını perdesiz bir açıkhava tiyatrosunun sahnesinde de bir mâna taşıyacak ve artistik bütünü bozmayacak şekilde hazırlamıştı. Sofya — Balesinde böyle bir kaygının olmayışı İstanbuldâki temsıllerıne buyuk bir denksizlik ve- riyordu. Karamanov idaresin- deki orkestra cansız, sönük, alelade bir topluluktu Dansçılardan hiçbi- rinde ortanın üstünde teknik olma- dığı gibi, aralarında "sanatçı" ola- rak bir gelecek vadeden tek bir dans- çı da Sofya Balesinden iki dansçı Herşey alelade 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: