30 Ağustos 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

30 Ağustos 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYA Teşkilât Size bir mektup var eçen haftanın sonlarında bir gü Ankarada, bilhassa hava- darlıgı dolayısı ile bazı İktidar mil- letvekillerince pek — sevilen Vakıf apartmanının, Üüzerinde Devlet Ti- yatroları Umum Müdürlüğü tabe- lâsı bulunan kapısından sırtında meşın çantası ile bir posta müvezzii irdi. Günün en sıcak — saatleriydi. Postacının gomlegı ter içinde kal- mıştı. Ağır ağır merdivenleri — çık- mağa başladı. Birinci kata gelince, çantasından çıkardığı Devlet Tiyat- TosU Müdürlüğüne yazılı zarflardan mürekkep bir tomar mek- tubu — odacılardan birine — teslim etti ve tekrar merdivenleri tır- manmağa başladı. acı, er Za- man olduğu gibi mektupları ev- rak — kalemine — götürdü. Orada mektupların resmi olanları alındı, hususi olanları da sahiplerine dağı- tılmak üzere bir kenara ayrıldı. Ka- lemdeki memur resmi zarfları teker teker açıyordu ki birden durakladı. Elinde kısa, ama çak kısa bir mek- tup vardı. Memur bu bir kaç satır- lik mektubu gözlerine inanamıya- rak tekrar ve tekrar okudu. Mektu- bun ifadesi gayet açıktı. Umum Mü- Muhsin —Ertuğrula, — vazifesine son verildiği — bildiriliyordu. Tİmza Milli Eğitim Bakanı Celal Yardım- cıya aitti. Memur bir an şaşkın dur- duktan sonra, mektubu derhal ami- rine götürdü r ceketimi giderim ğitim Bakam Celal Yardımcının topu topu iki üç satırlık mektu- bu, memleketimiz sanatına tam elli yıl emek vermiş bir ihsanın sanat ve hizmet hayatına, son veri- yordu. Hem de tek cümle tek kelime ile olsun teşekkür edilmeden. Celâl Yardımcının yazısında teşekkür edil- mediği gibi, işe son — verilmenin se- bepleri de izah edilmiyordu. Bu kı- sacık yazıda Muhsin Ertuğruldan istenen tek şey vazifeyi bırakıp git- mesiydi. Nitekim hemen o akşam Esenboğadan İstanbula hareket eden bir uçakta Devlet Tiyatroları Umum Müdürü de yer alıyordu. Emir yeri- ne getirilmişti. Muhsin Ertuğrulun şu dünyada bir tek ceketi vardı, onu da alır giderdi. Nitekim gitti de. Aslında Muhsin bu kabil ayrılma- lara alışıktı. Bundan bir kaç sene ev- vel de gene böyle bir bakan gelmiş. iki satırlık bir mektupla Muhsin Er- tuğrulu işinden uzaklaştırıvermişti. Uzaklaştırıvermişti ama, Muhsin o zaman da tıpkı bu kere yaptıgı gibi ceketini giymiş İstanbula gitmişti. Kaybeden de Muhsin değil Bakan ve Devlet Tiyatroları — olmuştu. Tarih tekerrürlerle doluydu. Muhsinin bi- rinci gidişinde [stanbul yeni bir ti- yatro kazanmıştı. İleri görüşlü bir banka, Muhsine mali imkânlar sağ- 28 T . R O lamış, o da İstanbullulara kolay ko- lay unutamayacakları Küçük Sahne- yi kazandırmıştı. Bu sefer de öyle olacağı, Muhsinin tiyatrosuz kalma- yacağı muhakkaktı. — Ancak geride kalan, kaybedecek olan Devlet Tiyat- roları olacaktı. Zira Muhsin onları bu sefer bambaşka bir hava içinde bırakmıştı. Büyük sanat adamının iki seneden beri — üzerinde titizlikle çalıştığı ve bir hayli de gerçekleştir- diği bir plânı vardı: Bölge Tiyatro- ları. Muhsin Ertuğrul bu tiyatrola- rın yaşayıp gelişmelerini en bü yük gayelerinden biri haline getirmişti. Şimdi bu tiyatroların hali neye vara- caktı? Muhsin Ertuğrul Yüze kapanan kapı Elli yıl böyle geçti Muhsin Ertuğrulda tiyatro sevgisi a ilk okul çağında başla- mıştır. Bu sevgi Muhsin Ertuğrul- un kendi ifadesine göre ilkokulday- ken teneffüs zamanlarında, ramazan geceleri gidilen temsillerden arta ka- lan Minakyan, Holas, Binemenciyan, takhtlerıyle başlamıştı Daha sonra ikan bezini çivitle bo- yayarak dekor yapıp içinde, "Os- manlı Dram Kumpanyası" temsille- rinden arta kalan sermayeyle arka- daşları temsiller verirlerdi. Bir in- san için bu yıllarda tiyatroya gönül vermek, tıyatrocu olmak adeta na- musuna leke sürülmesi kabılınden bir şeydi. Ozamanların şer'iye mah- kemelerinde oyuncu makulesinin şa- hitliği dahi kabul edilmezdi. İşte Muhsin, böyle bir zamanda tıyatro ya gonul kaptırmış ve yaşadığı, çağ- da tiyatroyu da, tıyatrocuları da sa- yılan, itibar edılen bir sevıyeye ge- tirmesini bilmiştir. i adıy- la Ertuğrul Muhsin, Harıcıye Vezne- darı Hüsnü Beyin oğludur. 1892 yı- lının 15 Şubatında İstanbulda doğ- muştur. Tefeyyüz mektebinde, Da- rüledepte, Soğukçeşme rüştiyesinde, Mercan İdadisinde okumuştur. Mer- can idadisinde okurken arkadaşları ve hocaları tarafından sevilen, çalış- kan bir öğrenciydi. Bir gün birden- bire ortadan kayboldu. Neden sonra arkadaşları arasında bir haber yayıl- dı; "Muhsin sahneye çıkmış". Evet Ertuğrul Muhsin sahneye çıkmıştı Burhanettin Bey -Tep trupunda, 1908 yılında, ilk defa, Şarlok Hol- mes" piyesi oynanıyordu ve bu pi- yeste Muhsin, 'Bob' rolünü almıştı. İlk gece sahneye çıkarken arkadaşı Rap Salahattın Muhsine şöyle diyor- du; "Korkacak bir şey yok, yanlız dediklerimi yapacaksın, yüksek ses- le konuşmak, halka bakmamak, kar- şısındakini dinlemek, tabii olmak kâ fi". Bu öğütler hiçte boşa gitmedi. Bu ilk oyundan sonra Muhsini Odeon Tiyatrosuna — devamlı kadroya aldı- lar. Burada Ertuğrul Muhsinle Vah- ram Papazyana bir oda verilmişti. Papazyan o senelerde Italyadan yeni gelmişti, durmadan Muhsine Avru- paya gitmesini, iyi aktör ve tiyatro- cu olmak istiyorsa bunun şart oldu- ğunu söyleyip duruyordu. Zaten Muhsin çoktan kararını vermişti. İş- te o günlerde verilen kararla, Al- manyada, Rusyada, Bulgarıstanda Stockholm'de ve daha bir çok yer- lerde filmler — çevirmesi, rejisörlük yapması ve sanat aleminde kendini tanıtması gerçekleşti. Muhsin yıllar sonra Devlet Tiyatrolarının başına getirildiği zaman, genç tiyatrocula- rın muhakkak Batı memleketlerine gönderilmelerini — istemiş ve bunda muvaffak ta olmuştur. 1911 senesinde Muhsinin, Pariste Kartiye Latenin kuytu bir sokağın- da, eski bir otelin tavan arasında bir yandan yaşamaya çabaladıgım diğer taraftan da o günün meşhur oyun- cularını seyredebilmek için — canını dişine takıp uğraştığını goruyoruz O yıllarda Mounet ully'nin Ham- leti oynadığını seyreden Muhsin bu oyunun tesirinden — kurtulamıyarak, aradan yıllar geçtikten sonra bir gün Küçük Sahnede bir kadın Ham- letle bu piyesi sahneye — koyacaktır. Ertuğrul Muhsin — Pariste günlerce mücadeleden sonra Antoihe Tiyat- rosu müdüründen provalarda bulun- mak Üüzere izin almıştı. Ama neye yarar ki bir zaman sonra parası ye- tişmediği için Pariste — daha fazla kalamıyarak İstanbula döndü. Muhsin İstanbula geldikten son- ra bir müddet, Behzat ve 1. Galip Arcanın bulundugu tiyatroda çalış- tı. Bu sırada Antoine İstanbula gel- di, Muhsini yeni kurulan Darülbe- AKİS, 30 AĞUSTOS 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: