24 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

24 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Düşük kadın milletvekilleri yemekte Mönü: Karavana, eri ami olarak ifadesinde belirtili- yord Bundan sonra "Delillerin Tetki- kine geçildi. Şöhretler geçidi ivanın hi ilk alınan, devrin örfi idare Komutanı Nureddin Aknoz oldu. Aknoz saten mevkuftu. hangi şartlar al- tında örfi idare Komutanlığına ge- tirildiğini o bildirdi. - Cumhurbaşkanı kendisine "Türkiye çok müşkül va- ziyettedir. Onu ikinci defa siz kurta- racaksınız" demişti. O da, kolları sı- vamıştı. Evvelâ Komünistlerden şüp- he etmişti, sonra şüpheleri Kıbrıs Türktür Cemiyeti üzerine çevrilmiş- ti. Bu yüzden Komünistleri de, Kıb- rıs Türktür Cemiyeti ileri gelenle- rini de hapishanelerde bol bol yatır- mışa. Hayır, nümayişleri Zorlunun ve Menderesin tertiplettiği hususun- da bir şey bilmiyordu. Ama anlaşıl- dı ki Başsavcı Altay Ezgeselin bazı bildikleri vardır. Meselâ Aknoz o ta- rihte hâkimleri onbeş günde bir ça- ğırır, talimat verir, işi komünistlere alarını emrederdi! Ya, Örfi İdare Komutanı buna ne yi du? red iyi yukarı Allah de- diğini b Aknozu, bir hayalet, Kemal Ay- gün takip etti. İstanbulun son "Kud- retli "ı ohakkında çeşitli söy- lentiler vardı. Aygiln, bütün arka- daşları gibi zayıflamıştı. Elbiseleri bol geliyordu. Süzülmüştü ve halsiz görünüyordu. Kuzu gibi bir hali var- dı. Yemin ederken gözüne gözlükle- rini taktı. Konuşurken elini önüne AKİS, 24 EKİM 1960 bağlıyordu. Budalalık olduğunu bile bile V.C nutukları atarkenki cakalı hali kaybolmuştu. Aygünü en ziyade alâkayla Eriş dinledi. Başını ileri uzatmış, eliyle sağ kulağını tutuyor- du. Aygüne göre düşükler hadiseden elem ve teessür duymuşlardı. İlk ifadesinde belirttiğine (göre Devlet adamları bunları bastırılabilecek hâ- diseler sanmışlar, sonradan mahalli alâkalıların gerekli emirleri vereme- meleri ve tedbirleri alamamaları yü- zünden facia meydana gelmişti. Ay- gün "Bizim alındığımız beş ay evve- le kadar" İstanbulda polisin kâfi bu- lunmadığını belirtti. Şem'i Ergin de aynı kanaatteydi. Menderes kabinesinin son Ulaştırma Bakanı olan, fakat Milli Savunma Bakanlığı zamanında Ordunun sev- gisini kazanan Şem'i Ergin cüssesi- nin heybetinden bir şey kaybetme- mişti. Yanakları kırmızı kırmızıydı ve sıhhatli görünüyordu. Onun fikri 6/7 Eylülün hafif bir nümayiş şek- linde başlatıldığı, fakat hâdiselerin çığ gibi büyüdüğüydü. Daha sonra sahneye çıkan Aleksandr Hacopulos ise bir şey bilmiyordu, bir şey gör- memişti. Bildiği, kendi anne ve ba- basının da tecavüze uğradığıydı. Yetkiner ise "Böyle bir anlaşmalı nümayiş tertibini Zorlunun arzuladı- Şını duydum" dedi. Zorlu, "Kimden duymuş?" diye ortaya çıktı. Kendi- sine bunun bir şayiadan ibaret bu- lunduğu hatırlatıldığında Meclisteki tavırlarını andıran bir edayla ve D. P. milletvekillerine karşı söktürdüğü demagoji ve palavra silâhını elinde sıkı sıkıya tutarak "Bunlar daha zi- yade Kıbrıs dâvasını müdafaada gös- terdiğini temerrüdün neticesidir" de- YASSTIADA DURUŞMALARI di. Halbuki bu, aslında -kendi tâbi- riyle- biç bir " gre e sının neticesinden ibaret Saat 15.45'ti. e duruşma- ya pazartesi günü devam olunacağı- nı bildirdi, Halk ayağa kalkmıştı. Muhafız subaylar düşük kafilesini düzdüler ve yola çıkardılar.Önde ene Bayar gidiyor, arkasından Menderes ilerliyor, onu Zorlu takip ediyordu. "Bay Yüzde On" geçerken titreye titreye yürüyen yaşlı, gözlük- lü, bembeyaz saçlı bir hanım oturdu- ğu yerde dizleri üzerine kapandı ve. hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu, Zorlunun annesiydi. Bir dinleyi- ci yanındakine döndü. "— Zavallı kadın.. Böyle evlât doğuracağına, keşke taş doğursay- dı!" Soruşturma Meşhurlardan biri alık etinde, buğday benizli kadın dönerkapıdan geçti, az ilerisinde- ki haki kaputlu nöbetçiye seri bir nazar atfederek sert ve acele adım- larla Nöbetçi (OAmirliğinin bulundu- ğu odaya doğru yürüdü. Kadın hayli güzeldi. Taze bir teni, mütehakkim edası vardı. Dudaklarını, kendisine son derece giden siklamen rengi bir rujla boyamıştı. Ancak bu zarif renk, güzel kadının dudaklarının sâ- dece dış kısımlarını çevrelemişti. Ü- zerindeki bej pardesü kendisine pak yakışmaktaydı. Güzel kadın, görünüşüyle taban tabana zıt bir hüviyetle Nöbetçi Â- mirliğinin kapısını vurmadan içeri girdi ve hiç bir girizgâha lüzum his- setmeden, karşısındaki yakışıklı pa- raşüt üsteğmenine oldukça sert bir ifadeyle; — Beni I Numaralı Soruşturma Kurulundan çağırmışlar.." dedi. Sağ ayağı üzerinde hafif hafif sallanan bej pardesülü, siklamen rujlu kadın belli ki, son derece sinir- liydi. Yakışıklı paraşüt üsteğmeni evvelâ, karşısındaki bu zarif, fakat kendinden fazlasile emin kadını te- peden tırnağa süzdü, sonra kibar bir eda ile: "— Peki hanımefendi... hüviyetinizi rica edelim Kadının cevabını beklemeden ba- şını önündeki kara kaplı deftere eğdi. Fakat güzel kadının, bu kibar ifa deye verdiği cevap gene sert oldu. Kadın elleriyle sinirli sinirli oynıya- rak: B O halde dedi — Hüviyetim yok benim" dedi. Paraşütçü üsteğmen bu beklen- meyen cevabı, başını defterden kal- dırmadan dinledi sonra başını hafif- çe doğrultarak şöyle dedi; 15

Bu sayıdan diğer sayfalar: