11 Eylül 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

11 Eylül 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Oturmuş kendi işini kendi çözmüş- Öğrenmek, bilmek, bellemek iste- yen her aklı başında kişinin yaptı- ğını yapmış. Araya araya, ona bi- rakıp bunu alarak kendisi okumaya durmuş. Gerçi saman yitirmiş, bir yol yöntem çizemeden okumuş ama sonunda, işin listesinden gelmiş. Kim başka türlü yetişebiliyor ki? Ortaokul sıralarındayken roman yazmaya durmuş. Bir çok takma adlar bulmuş kendine. Ama şimdi bile -saklıyormuş- ne o takma ad- larını söylüyor, ne romanlarının ad- larıyla konularım.. Liseyi bitirince, şöyle enine boyuna, hem bizim, hem dünyanın edebiyatını öğreten, ken- disine birşeyler odeğil çok şeyler katacak olan bir öğrenim yapmak istemiş. Nereye gitsin? Elbette, a- dı üstünde 'Edebiyat Fakültesi"ne- Soluğu İstanbulda almış. Diploma- sını, resmini, sağlık raporuna uzat- mış karşısındaki adama. Adam sor- muş: "Hangi bölüme?" Hangisi var mı? Nezihe Meriç dudağını bükmüş, hafifcene bir omuz silk- iniş: "Edebiyat bölümüne.." demiş. "Ben edebiyat öğrenimi yapaca- ğım.." Adam anlamaz anlamaz kar- şısındaki dal gibi genç kıza bakmış. "Yâni" demiş "Türkolojiye mi?" Nezihe Meriç şaşırmış. Bu adam eğleniyor mu ki? Ne Türkolojisi? O edebiyat öğrenecek ayol! Böyle dünyanın en büyük, en ünlü sanat- çılarının eserlerini okutan, açıkla- malar yaptırtan, romanı, hikâyeyi, şiiri bir iyice belleten bir yer, bir fakülte onun aradığı. "Hayır" de- miş, "Ben Türkolojiyi istemem, e- debiyatı istiyorum!" Adam Nezi- he Meriçe bakar, Nezihe Meriç ada- na bakar, o söyler bu anlamaz, bu söyler o anlamaz. Sonunda adam demiş ki, "Kızım" demiş "anladım senin ne istediğini. İşte hani o se- nin istediğin var ya, öğrenmek, bel- lemek istediğin, işte ona Türkoloji- de okuturlar." Nezihe Meriç de, ne yapsın, boynunu bükmüş, razı ol- muş; Mehmet Kaplanlar, Cevdet Perililer, Ali Nihat Tartanlar, İs- mail Hikmet Ertaylanlar, eski ya- zılar, eski metinler, vezinler, şan- lar, banlar, hepsi var, hepsi iyi, hepsi boş da, bizim Nezihe Meriçin istediği yok. Yok ortalarda, görün- müyor. "Ola ki" demiş, "ikinci yıl- da çıkar karşıma. Öyle ya, biraz dişimi sıkayım." İkinci yıl olmuş, Nezihe Meriçin özlemini çektiği e- debiyat öğretimi gene ortalıkta AKİS, II EYLÜL 1961 yok. Eh, "cahil"liği, "taşra"lılığı da bu arada iyiden iyiye azalmış. Kendi kendine bir yol yöntem bula- bileceğine aklı kesmiş. "Hadi" de- miş "Hadi hosçakal sayın Edebiyat Fakültesi. Sayın bilimciler.. Ben aradığımı kendim bulurum..." Fa- külteyi bırakmış. Bir yandan Hey- belinde İlkokulunda, minik yavru- lara müzik öğretmenliği yapıp gözlemlerini çoğaltmış, bir yandan da o özlemini çektiği "edebiyat'ı a- ramaya koyulmuş. O kitap senin bu kitap benim.. İlkokulun üçüncü sınıfından dördüncü sınıfına geçti- ği zaman Hâlis beyin kitaplığından küçük Nezihenin eline geçen kitap "Goriot Baba". O yıllardan var Meriçte okuma isteği. Gene öyle, düzen bulmak için düzensiz bir o- kumaya yönelmiş. Yunandı, Lâtin - di, Fransızdı, İngilizdi derken ken- dine uygun bulduğu yönteme ulaş- mış Yıllar bu arada geçip gider. Ne- zihe Meriç, daha, Nezihe Meriç de- gil. Mühendis Hâlis beyin, biricik kızı. "Hayırlısıyla bir kısmet çıksa da.." Nezihe Meriç "kısmet" dedi- ler mi deli çıkıyor! Tosun gibi de- likanlılar, hem yakışıklı, hem dip- lomalı, hem hali vakti yerinde.. Ne istersin daha? Nezihe Meriç oda- sında, sözgelimi, Zolayı okuyor e sıra! Yıl 1948. Nezihe Meriç İlk hi- kâyesini yazarı "Bir şey". Ankara- da Salim Şengil "Seçilmiş Hikâye- ler Dergisi"ni çıkarıyor. Göndersem mi, göndermesem mi derken, hikâ- ye postalanır. Hemen ertesi ay, bir de ne görsün Nezihe Meriç, hikâye- si yayınlanmamış mı? Hem de, ö- vülür bir tanıtmayla. Bir korku- dur kaplar Nezihe Meriçi. etse mi, etmese mi? As daha bek- İtalya gezisi girer. Sekiz ay geri kalır çalışma. Sonra bir ikinci hikâye. "Püf Nok- tası", çıkar. Hikâyelerin işlenişi, konuyu ele alış, bakış açısı iyiden iyiye değişik, kendine özgüdür. Sa- lim Şengil, bir yeni hikâyeci bul- manın sevinci içindedir. Bir özel sayı der. Sekiz hikâyelik bir "Özel Sayı" çıkınca da, edebiyatımızda bir Nezihe Meriç iyiden iyiye beli- rir. Sonra ilk hikâye kitabı: "Boz- bulanık". Kısa zamanda ker ikinci baskısını yapan bu kitapla. Nezihe Meriç belirgin kişilikte, sağ- lam bir adanla Türk hikâyeciliğine adım atar. Atar ve doğrusunu söy- lemeli bir iyice gelir köşeye kuru- SANATÇI VE DÜNYASI lur. Kuruluş o kuruluş. Ardından, “Bozbulanık"dan çok değişik, ay- rı bir anlatımda, daha usta» yaptı- ğını daha iyi bilir bir çalışmanın ü- rünü olan Topal Koşma" gelir. Sonra Nezihe Meriç roman yazma- ya durur. İlk romanı "Korsan Çık- mazı"dır. Öncüde tefrika edilea bu roman yalanda Dost Yayınlan ara- sında kitap olarak yayınlanacaktır. Şimdi elinde bir oyun var, onu ya- zıyor. Sonra bir üçüncü hikâye ki- tabını hazırlıyor. Nezihe Meriçin hikâyesini deği- şik kılan nedir? Anlatımındaki kendine Oözgülük dışında. Biçim başkalığı dışında. Bu nokta» Nezi- he Meriçin sanatını anlamak, de- ğerlendirmek yönünden önemli. Ne- zihe Meriç, hikâyede salt bir olayı anlatmıyor. Bir olayın içinde kişi- lerin o olayla ilişkilerini söylemi- yor. Kişioğlunun yaşantısını söylü- yor. Görünenin dışındaki kişinin 6- lar, kişiler karşısındaki tepkilerini, etkilenme ve etkime güçlerini bil- mek, değerlendirmek işi bu çünkü. Nezihe Meriç bunu yapıyor. İyi ya- pıyor ama. Böylece de, Cumhuri- yetten bu yana, kendine özgü bir hikâye biçimi kuran ve sürdüren tek kadın sanatçı oluyor. Bu, yal- nız görünen gerçeği, değerlendir- meğe gitmeden söylemektir, o ka- dar. Ben, Nezihe Meriç kadar çocuk seven kişiye çok az rastladım. Bir çocuk gördü mü, içi titriyor. Sizleri bilmem ama evinde ulusal bayram- larımızı özel bir törenle, çocuklar- la birlikte kutlayan, bunun için 23 Nisan mı, 19 Mayıs mı, 30 Ağustos mu. Cumhuriyet Bayramı mı han- a ona göre evi bir baştan bir başa özenle süsleyen, gerçekden bir bayram olarak kutlayan başka ev görmedim ben. Nezihe Meriç bunu yapar. Evine, çat kapı, Konuk gelmiyor diye üzülür. "Olur bu" der. İyi sofra hazırlar, emek pişirir. Ne var ki, sizin de bir öv- meniz gerekir. Övmedinizmi, ken- di kendini över. Salim Şengile ba- karsanız, o bandan altı yıl önce a- cemilik dönemindeki yanık ekmek kadayıfı hikâyesini anlatmaya ba- yılır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: