12 Şubat 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 18

12 Şubat 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hangi yılanınki Yılanların Öcü Fakir Baykurt bu sıralarda zengin olursa, hiç kimse şaşmasın. Zira, pek az roman yazarına onun nail olduğu bedava reklâm nasip olmuş- tur. Mecliste eseri tartışılıyor, Senatoda eseri tartışılıyor, gazetelerde eseri tartışılıyor, salonlarda eseri tartışılıyor. Bugün Fakir Baykurt ve Yılanların Öcü, günün konusudur. Yılanların Öcünü okudunuz mu? Herkesin ağzındaki bu suale müs- bet cevap verenlerin, roman etrafında koparılan gürültüyü -bir noktayı dikkat nazarından kaçırdıkları takdirde- anlamalarına imkân yoktur. Yılanların öcü şüphesiz ki güzel, cazip, alâka çekici bir eserdir. İyi ya- zılmıştır. Meziyetleri çoktur. Bir sıra romanı sayılmaz. Ama, gerek ko- nusu, gerekse onun ele almış tarzı itibariyle bir fevkalâdeliği de yoktur. Okumaya meraklı olanlar, gözlerini şöyle bir kapasalar, beş aşağı beş yukarı Yılanların Öcü tipinde asgari bir düzine eseri lizalaNıla can- landırabilirler. O halde, patırdı neden? Patırdı, Yılanların Öcü etrafında değildir. Patırdı, yüzlerine itibarlı milliyetçilik” maskesini takmış olarak ileri her hamlenin karşısına çı- an, onu daha beşiğinde ezmek isteyen, fena manasıyla muhafazakâr, inkılâplarımızı birer felâket sayan zümrenin, adına pek âlâ "Yobaz" denilebilecek takımın bir harp taktiğidir. Bunlar, Mili Mücadelede var- dı. Bunlar Birinci Cumhuriyetin kapalı rejim devresinde vardı. Bunlar, demokratik hayatın ilk yanışında vardı. Bunlar, Milli Birlik İdaresi devrinde vardı. Bunlar bugün vardırlar. Devrin müsaadesi nisbetinde seslerini pes veya yüksek perdeden akort etmişlerdir. Ama her devirde, faaliyette bulunmuşlardır. Seslerinin pes perdeden çıktığı devirlerde, faaliyetlerinin daha az zararlı olduğu sanılmamalıdır. Zarar derecesi hep aynıdır. Sadece, bunun tezahürleri farklı olmuştur. İşin esef edilecek tarafı, onların yüzlerindeki milliyetçilik maskesi- nin, toplumdaki bir çok iyi niyetli kimseyi yanıltmaya, şaşırtmaya mu- vaffak olmasıdır. Gerçi bu, öteki uç için de varittir. Bir takım komü- nistlerin, bolşevik edebiyatı şampiyonlarının ilerici ve ülkücü geçindik- lerini, genç aydınlar nezdinde itibar sahibi olduklarını saklamak doğru değildir. Zaten, bir toplumun seviyesi iyi niyetli aydınların kara yılan- ların öcüne âlet olmasına imkân verirse kızıl yılanların taraftar bulma- ması elbette ki düşünülemez. Şimdi mesele, bu gerçeğin hatırda tutulması ve koparılan gürül- tünün o istikamette değerlendirilmesinden ibarettir. Yılanların öcünü okuyan aklı başında kimselerin bunu bir komünist eser saymalarına imkân ve ihtimal yoktur. Bolşevik edebiyatı, ıstırapların ve sefaletin gözler önüne serilmesi değildir. Bolşevik edebiyatı bu lüzumlu, faydalı İşin bir belirli şekilde yapılmasıdır. Eğer yobaz sınıfi bu konuda bir zafer kazanırsa ve roman olarak okunan Yılanların öcünün piyes olarak seyredilmesini engellerse yazık olsun bizlere! 18 misyonunda Alman Prof. Hauzma- nn'ın, sınırlanan beş dakikalık konuş- ma dışında bırakılması teklifi | bile, bir Okurerci olduğu anlaşılan İmam Hatip Okulu öğretmeni Zeki Sofuoğ- lunun diliyle en sert şekilde karşılan- mıştı. Çünkü Prof. Hauzmann Köy Enstitüleri lerinin birçok ülkeler için örnek ku- rum olduğunu söylüyordu. En iyi sonucu Türkiyenin aldığım da, özel konuşmalarında belirtmişti. Almanca konuşacak olan Profesörün sözleri bir de türkçeye çevrilecekti. İki işin birden beş dakikaya sığdırılmasını İs- temek demek, Alman Profesörün ko- nuşmamasını istemek demekti. Oku- rerciler elbette Profesörün konuşma- sını istemiyeceklerdi. Zeki Sofuoğlu hışımla kürsüye fırladı: " Imaz! Bunlar bir takım giz- li maksatlarını bize empoze etmek istiyorlar. Buna çalışıyorlar. Banla- ra meydan vermemeliyiz" diye bağır- dı. Sofuoğlunun bu hışımlı çıkışı, Al- man Profesörün köy enstitüleri lehin- de konuşacağı zannına dayanıyor- du Beri tarafta, Halk Eğitimi Ko- misyonu Başkanlığım da bu arada ele geçiriveren, pek malüm ve meşhur Fahreddin Kerim Gökay ise: Tahsil mecburi olsun, ama beleş olmasın!" gibi dâhiyane bir fi- kir ile ortaya çıktı, sıkıntıdan buna- lan komisyon üyelerinin hiç olmazsa bu vesile ile gülmelerini sağladı. A- ma orta öğretimde başarısızlık yüz- desi 60-80 arasındaymış, bunun çâ- resi nedir, sorusuna K.G. cevap aramıyordu. Güzel Sanatlar Komis- yonunda ise Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer, üyelerin "affına sığınarak" söylediği başlıca derdi "tuvalet kâğıdına alt ihtiyaçla- rın bile kendi imzasından geçtiğin- den ibaretti. Devlet Konservatuvarı- mn bir Akademi hâline gelmesini iste- yen ve böylece adlarının başına birer " " ". Halil Bedii Yönetken, Cemal Tollu ise bu fikirlerini komisyona (o kabul ettirebilmenin mutluluğunu duyuyor- lardı. Haftanın sonunda Şüra çalışmala- rı henüz devam etmekteydi. Ama u- mutları, doğrusu istenirse, o solgun- du. Başı dertte bir adam T3ütün bu meseleleri, dâvaları (o ve çatışmaları belli bir açıdan yü- rütmek, çözmek zorunda kalan bir adam vardı. Bu, Milh Eğitim Bekanı Hilmi İncesuluydu. Kabine içinde en dertli yerlerden birine getirilmişti. AKİS, 12 ŞUBAT 1962

Bu sayıdan diğer sayfalar: