15 Mayıs 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

15 Mayıs 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Alanına inen Fulbright'in, (oetrafını saran gazetecilere söylediği ilk söz : «— Bu, Türkiyeyi ilk ziyaretim değil. Daha önce, 1948 yılında Ful- bright Bursu hakkında incelemeler- de bulunmak üzere gelmiştim. O zaman bana gösterilmiş olan yakın- lığı unutmadım» oldu. Ama bu neşeli girişe rağmen, senatörün sinirli hali derhal belli oluyordu. İlk nezaket cümlelerinden sonra asıl önemli konuya, Kıbrıs meselesine geçildi ve soru yağmuru başladı. Gazeteciler soruyor, Ful- briğht te dudaklarının kenarına ta- kılı titrek bir gülümseyişle bu 5s0- ruları cevaplandırmaya çalışıyordu. Senatör, meselenin Birleşmiş Millet- ler tarafından ele alınmış olduğunu ve arabulucu oTuomioja'nın bir çö- züm yolu bulacağını umduğunu söy- ledikten sonra «— Başkan Johnson ve Kong- re, konuyla yakından ilgilenmekte, gereken önemi vermektedir. Ayrı- ca iki dostumuz, Türkiye ve Yuna- nistan arasında bir anlaşmazlık baş- gösterirse, oObuna da gereken önemi veririz» dedi. Amerikanın Kıbrıs meselesine müdahale edip etmiyeceği yolundaki bir soruyu oise yuvarlak o sözlerle geçiştirmeyi tercih etti «— İster Güney Asyada, ister Lâtin Amerikada ve ister Avrupada olsun yeni bir savaşın çıkmasına engel olmak istiyoruz.» Ancak basın mensupları bu ce- vaplardan pek tatmin olmamışlardı. Amerikanın tutumu, NATO ile ilgili sorular birbirini takip etti. Fakat Fulbright konuşuyor Geldim, gördüm, anladım! Fulbright'in cevapları pek değişme- de beliren yeni eğilimlerden, İkinci Dünya Savaşından beri Amerikanın yaptığı yardımlardan, batılı dostla- Londra Konferansının hâlâ ilk kısmındayız! Bugün Kıbrıs Meselesinde fiilen ve hukuken, Aralık Hâdiselerinden son- ra toplanan Londra Konferansının ilk kısmında (bulunuyoruz. Bu gerçeği göz önünde tutmak, atılacak adımların tayinini (o kolaylaştıracak- tır. Londra Konferansına Kıbrıs Anlaşmalarının üç teminatçı (devleti, İngiltere ile Türkiye ve Yunanistan, bir de Adanın iki cemaati, rumlar ile türkler katılmışlardır. Konferansta iki kademeli bir hedef güdülmüş- tür: Kıbrısta barış, ve güvenliği kurmak, sonra da asıl çözüm yolunu böy- zaruret olarak ortaya çıkınca bu iş evvelâ, teminatçı devletler adına İngiltereye bırakılmıştır. Fakat İngiltere kısa bir zaman içinde bunu sağlayamayacağını görmüş ve Londra (Konferansıyla buna bir çare aranılmasını istemiştir. Londra Konferansında bir anglo-amerikan tek- lifi ortaya atılmıştır. Bu tekliflin istediği, ingiliz kuvvetlerinin (görevini ani avrupalı, o olmazsa Com- birinci derecede bir anlaştırıcı rolü oynayacak ve avrupalı bir ara bulu- cu seçilecekti. Bu teklifi Makarios kabul etmemiştir. Makariosun red cevabı üzeri- ne Adada barış ve güvenliğin kurulması işi muallâkta kalmıştır. Gü- R ri i venlik Konseyine, akariosun (Birleşmiş Milletler e Teşkilâtını konuya karıştırmak arzusuna boyun eğilerek gidilmiştir. Ama - seyinden istenilen 0 onferansında aranılan şey olmuştur dada barış ve güvenliğin teinini, ondan sonra çözüm yolunun taraflar arasında görüşülmesi. Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin Adaya gitmesi Makariosun talebi- dir. Şimdi Makarios bunların görevlerini yapmalarına, barış ve güvenliği sağlamalarına mani olmaktadır. Zira Makarios Londra Konferansının, Güvenlik Konseyinin açık arzusunun aksine, Kıbrısta barış ve güvenlik değil, kaba kuvvet kullanarak türk cemaatini rum hakimiyeti (altına sokmak çabasında serbest el, serbest kol peşindedir. Bunu bulmayı ümit ettiği süre Birleşmiş Milletlerden bahsetmiştir, şimdi o taraftan ümidini kesince Sovyet Rusyaya dönmüştür. Orada da aradığını bulamayacaktır. Sovyet Rusya kendisine, Enosisin ilk fiili adımını atmak imkânını ver- meyecek, veremeyecektir. Görülüyor ki her şey dönüyor, dolaşıyor ve Londra Konferansının ikinci kademesine geçilmesi lüzumuna geliyor. Bu, ancak birinci kade- menin bir nihayete ermesiyle kabil olacaktır. Birinci kademe nasıl ni- hayetlenecektir?. İngilizler "biz yapamıyoruz" dediler. e Makarios ameri- kalılarla avrupalıları o istemedi. Birleşmiş Milletler bugün âciz haldedir- ler, yarın onarın da "lanet olsun" demeleri sürpriz sayılmayacaktır. Tür- kiye ise bir "genocide" hâdisesinin daha fazla devamına müsaade et- meyecektir. Her şeyin, barış ve güvenliği sağlamak için türk müdahalesine doğ- ru gittiğini görmemek imkânı var mıdır? uzun uzun yakındı! Fulbright, hiç bir şey söyleme- den çok lâf etmek zorunda olan bir adamın sıkıntısı içindeydi. Bu husu- su haftanın başlarında bir politika- göstermediklerinden o CI Senatör, oOAmerikan Kongresin- anlayış AKİS/13

Bu sayıdan diğer sayfalar: