5 Haziran 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

5 Haziran 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAFTANIN İÇİNDEN Millileştirme, devletleştirme, v.s. Türkiyede şu anda, tozkoparan bir fırtına devam ediyor. Afişler, pankartlar, makaleler, açık oturumlar ve niha- yet duvarlara, yollara yazılan yazılar. Elle tutulan konu petroldür. Türkiyenin petrolleri üzerindeki ipoteğin kaldı- rılması arzusundan doğan kampanya yayılmış, kuvvetlen- miş, milli bir heyecan halini almıştır. Fakat bu arada, çe- şitli ve çok farklı mefhumların birbirine karıştırılması ne- ticesi, hatta bu sayede, asil ve temiz hisler bambaşka mecralarda kanalize olmak istidadını göstermektedir. Bu gayrette olan grupların, her yerde olduğu gibi Türkiyede de bulunduğundan hiç kimsenin şüphe etmemesi lâzımdır. "Türkiyede Komünist Parti mi var ki komünist bulun, sun?" demagojisi, bırakınız genç ve aydın kütleleri, en ba- sit izan sahibini bile kandıramayacak kadar yavan bir saf- satadır. Şunu mükemmelen bilmek lâzımdır ki Türkiyede bir komünist faaliyet vardır ve bir takım kriptolar bu fa- aliyetin parçası olarak çalışmaktadırlar. Her önüne gelene komünist damgası yapıştırmak bir şeydir, böyle yapanlar var diye her komünisti temize çı- karmak bir başka şeydir. Saf salon sosyalistleri bu hatayı biraz gafletten, biraz dalâletten işlerlerken kendilerini büyük sermayeye adamış olmakta çıkarı bulunan ve bazı- ları yüksek mevkilere bile tırmanmış olan takımın kral- dan fazla kralcı tutumu tozkoparan fırtınanın başlıca se- bebidir. Bu toz fırtınasının mutlaka ortadan kalkması ve önce şu petrol konusunda milletin, gençliğiyle ve aydınıy- la, berraklığa kavuşturulması lâzımdır. Tabii bunun için en iyi yol Mecliste bir an önce bir genel görüşmenin açıl- ması ve Hükümetin, iktidar partilerinin, Muhalefetin fi- kirlerini açıkça söylemeleridir. Bugün, her kafadan bir ses çıkarken ve millileştirme devletleştirme gibi kelimeler bol bol telâffuz edilirken bun- ların mânalarını bilmek gerekir. Bir defa, millileştirme başkadır, devletleştirme başkadır. Petrol devletleştirilince, artık onun millileştirilmesi diye bir konu ortada kalmaz. Zira her devletleştirme, ister istemez bir millileştirmedir. Buna mukabil, petrolün millileştirilmesini istemek, onun meli devletleştirilmesinden yana olmak mânasını taşı- . Petrol millileştirilir, yani yabancı şirketlerin türk petrolleriyle ilgileri kesilir, türk petrolünü türk resmi ve özel sektörü ortaklaşa işletirler. Millileştirme ile devletleştirmenin bu basit tarifini yapmadan bu iki mefhumdan ikisinin de aşırdığı temsil ettiğini ve bugünün Türkiyesinin gerçeklerine, yahut ihti- yaçlarına uymadığını anlamanın imkânı yoktur. Kelimeler bakılınca kavuşturulduğunda görülecektir ki Türkiyede ne İktidar ve ne de Muhalefet petrollerin devletleştirilmesin- den veya millileştirilmesinden yanadır. Büyük Muhalefet Partisi, C.H.P., sözcüleri vasıtasıyla ifade etmiştir ki arzu- lu. Petrol Kanununun Türkiyemizin menfaatlerine daha fazla hizmet eder bir şekle sokulmasıdır. Yoksa C.H.P., Petrol Kanununun prensibine, yani Türkiyenin petrolleri- nin bir taraftan devlet, diğer taraftan yerli ve yabancı ser- mayenin kurduğu şirketler tarafından işletilmesine karşı AKİS, 6 HAZİRAN 1965 Metin TOKER değildir. Nitekim İhtilâlden sonraki İnönü Hükümetleri- nin gayretleri bu yönde olmuştur ve şurası bir gerçektir ki bunlardan sonuncusu daha bir süre iktidarda kalsaydı petrol konusu, 'bir siyasi, hatta ideolojik istismar vasıtası haline getirilmeden mantıki hal yoluna sokulacaktı Ama, şimdi bir hükümet düşününüz ki başlıca yöneti- cilerinden biri Türkiyenin kendi petrollerini işletmeye muktedir bulunmadığını iddia ediyor. Bir hükümet düşü- nünüz ki bir Bakanı "Nesi varmış, Petrol Kanununun? Virgülüne dahi dokundur tmayız" diye bağırıyor. Bu tutum karşısında, tıpkı Turhan Feyzioğlunun Mecliste sorduğu gibi "Birader bir anlayalım, sen bizden yana mısın, ondan yana mısın?" diye sormak gençlerin, aydınların, milletin tümünün hakkı olmaz mı? Bu sözler bir şirket avukatı ta- rafından söylendiği takdirde dahi başarılı bir taktik sa- yılmaz. Zira gerçek, bu değildir. Bir defa, imkânları temin olunduğu takdirde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı kolları sıvayabilir ve Türkiyeyi petrolsüz bırakmaz. Niha- yet Amerika, bu sanayiin ileri olduğu tek ülke değildir ve dünyanın nice başka ülkesi ihtiyaçlarını başka yerlerden sağlayabilmektedir. Kanuna gelince, Türkiyenin menfa, atlerinin bu kanunda bazı değişikliklerle çok daha iyi ko- runutabileceği artık Sağır Sultanın duymuş olduğu bir basit gerçektir. Bunlar ortadayken Hükümetin bir kaç sorumlusu çı- kıyor, gerçekleri bu kadar çok değiştirerek bizim olmayan menfaatleri savunuyor durumuna düşüyor. Onlara baka- rak ve en ziyade türk müşavirleri tarafından yanıltılan şirketler bambaşka bir havanın Türkiyede estirilebileceği; zehabına kapılıyor, uyuşma temayülünü bir kenara bira-" kıyor. Tabii bu milli bir tepki yaratıyor ve tozunu kripto- ların sağladığı fırtınanın içinde, bakıyorsunuz karşınıza, mevcut durum ve düzenle hiç ilgisi bulunmayan klâsik sloganlar çıkmış: Emperyalistler, amerikan ajanları, sö- mürücüler, kapitalistler, burjuvalar... Memleketin sağlam kuvvetlerinin hâkimiyeti altında bulunan Türkiye, petrol- lerinden daha makul, yani daha fazla menfaat sağlamanın mücadelesindedir. Bunu başka türlü göstermek sol ucun yararınadır. Ama mücadeleyi âdeta zorla o sahaya itmek Hükümetin, yerli ve yabancı sermayenin faydasına mıdır? Türkiyede yabancı sermaye düşmanlığı yoktu. Türki yede Amerika düşmanlığı da yoktu. Ama basiretsiz bir amerikan politikası bunlardan ikincisini kendi elleriyle yarattı. Şimdi birincisi, önünde kılavuz olarak kargalar bulunan yabancı sermayenin ta kendisi "tarafından onun yanına eklenmek üzeredir. Biz, elbette ki yabancı serma- yesiz bir Türkiye istemiyoruz. Ama Türkiye mi, yabancı sermaye mi sorusu önümüze kondu mu cevabımızın ne ola- cağım tahmin etmek için fazla bir zekâya ihtiyaç yoktur. Türkiye yabancı sermayesiz olabilir. Türkiye Amerikasız da olabilir. Herkes için akıl, böyle bir seçim lüzumunu ya- ratmamaktır. Yarattıktan sonra bunu istismar eden kriptoya kızmak neye? Onun işi, bu!

Bu sayıdan diğer sayfalar: