25 Aralık 1965 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

25 Aralık 1965 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS Milyoner Gülbenkyan, elinde türk kamasıyla istanbuldan rarak, Mısıra geçtiler. Bebek Nu- bar için bir göçebe hayatı başlamış- tı. Ömrü Londrada Savoy Oteli ile, Pariste Ritz Oteli arasında geçiyor. du, 1900 senesinin noelini ilk defa büyüklerle beraber Ritz Otelinin lo- kantasında kutladı. Heves edip, is- tiridye vediği ve fena halde midesi bulandığı için o günü hiç unutmü- dı. Daha o yaştan boğazına düşkün olacağı helliydi. O sıralarda babası Lordrada Hyde Park Gardens'de bir ev satin aldı. Kızkardeşi Rita orada doğdu. Çocuklar çok sıkı bir tei- biye aldılar, bol dayak yediler. Nu bar, ailenin tek erkek evlâdı olduğu için, babasınm gözbebeği idi. Buna rağmen, meselâ yemek seçmesine veya herhangi bir itaatsizliğine hiç müsamaha etmezlerdi. Yaz tatille- rini Deauville'de veya Fransanın güneyinde geçirirlerdi. Kışın da Cap Martin'e giderlerdi Kalust Gülbenkyan çok meşgut bir adamdı. Ailesine ayıracak zama- nı azdı. Bu vüzden Nubar, babasını seyrek görürdü, kıymetlisi olması na rağmen, aralarında daima res miyet vardı. Kalust Gülbenkvan cok ciddi, vazife ve mesulivet hissi hâkim, inatçılık derecesinde pre siplerine bağlı bir insandı. Karısı dahil, bütün ev halkının ondan ödü patlardı. Tabii “çocuklar annelerin! daha çok görürlerdi, O, çok güzel, şefkatli, her zaman bakımlı bir kü dındı. Evde çifter çifter adamlar olmasına rağmen, çocuklarının sıh- ———— —— 25 Aralık 1965 sevgilerle hati, terbiyesi ile yakından alâka- dar olurdu. Bu alâkası, Nubar ko- caman adam olduktan sonra da de- vam etti, Nubarı Harrow'da Orley Form adındaki hazırlık mektebine verdi- ler. Bitirince Harrow'a girdi. Zaten doğar -doğmaz oraya yazdırmışlar- dı. Mektepte zihni başarı için bede- ni sıkıntının. faydalı olacağı fikri hâkimdi. İngilterenin en iyi aile çocuklarının okudukları mektep hiç bir konforu haiz değildi. Büyük ta- lebeler Küçükleri hizmetkâr gibi e Evsahibimin, bunları anlatırken, piposu sönmek üzereydi. Sustu. De- rin derin nefesini çekerek, ateşini tekrar canlandırıncaya kadar uğ- raştı ve ilâve etti: “— Beni yanlış anlamayın. Bu u sulün sadece faydasını gördüm. İn- san emretmesini bilmeli. Bunun için de, ilk evvelâ itaat etmesini öğ- renmesi şart.” Hayata atılış ubar, oOHarrow'du o hayatından memnundu. Babası onun okuldış: terbiyesini de ihmal etmiyordu. Bir tatilde oğlunu, mürebbisi ile bera- ber İsviçreye yolladı. İstediğini istediği parayı sarfet- Babasının bir tek sartı vardı: Yaptığı her masrafın, kuruşu kuruşuna hesabını tutacak- tu. Tatil üç hafta sürdü, Nubar bel ki ömrünün en güzel günlerini ge- çirdi, fakat akşamları o hesap yap- SOSYAL HAYAT mak yok mu, onun canını çıkardı O gün bugün, hesaptan nefret etti. Onaltı yaşına gelince, babası Harrow'da yaptığı klâsik tahsili kâ fi buldu, onu oradan alıp, Almanya: ya yolladı. 1912'de Bonn Üniversite sinin Tabii İlimler şubesine girdi Birinci Dünya Harbinin başlamasıy la Almanyadan ayrıldı. Trinity College'e alındı. Üç senede M.A. ve LL.B. derecelerini kazana rak mezun oldu. Bir sene de Hu kuk okudu. Cambridge'den çıkınca babasının Londradaki bürosunda başladı. İşe girdiği ilk gün masasının üzerinde asılı koca man bir yafta ile karşılaştı: “Ha vatta yegâne zevk çalışmaktır.” O gün bu levha genç Nubarır pek hoşuna gitmemişti. Bugün, elli senelik tecrübesine dayanarak: “— Tabii, hayatın yegâne zevki çalışmak değil. Ama insan ancâ yaptığı işten zevk alırsa, muvaffak olabilir” diyor. i Nubarın ayağı uğurlu geldi. O sene babası petrolden ilk milyon ingiliz lirasını kazandı. Bu tarihten itibaren baba - oğu! arasında büyük bir yaklaşma oldu. Babası dünyanın bütün petrol çet relerinde “Mr. “65” diye tanınan sevilen ve korkulan 'bir adamdı. O en faydâlısı oldu. beri babasına karşı duyduğu korku, yerini daha şuurlu bir savgıya, hay ranlığa terketti. Sevgisi dajma me safeli kaldı. Fakat aradaki bağ git gide kuvvetlendi. 'Kalust Gülbenk- yan için oğlu herşeyden evvel ge yordu. Hayatta en büyük arzusu, nu rahat ettirmekti. Tabii bu Hemi ta baba-oğul her zaman a vorlardı. Fakat altmışına gemiğ. başından bu kadar tecrübe geçmiş baba mı, yoksa toy oğlu mu daha iyi bilecekti? Üstelik, Gülbenkvan: lar Osmanlı âdetlerine göre yetiştik rilmişlerdi. . Oğluna karışmak bir babanın hem, vazifesi, hem de hak- Kı idi. Bu prensibe dayanarak oKalust Gülbenkyan, oğlunun herşeyine, en ufak teferruatına varıncaya kadar ka Gençliğinde bu alâka- a kızan Nubar Güilbenkyan, şimdi OE minnetle hatirlıvor. Benim ailemde de babamizla » 27 di

Bu sayıdan diğer sayfalar: