18 Mart 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 15

18 Mart 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

XXIII Mlenersi 15 a 1961 günü görüyorum ve kaderin cilveleri me tuhaf hisler uyandırı- B.K. tarihi kararı vermek için toplandığında oyların nasıl dağılmış bulunduğu sanı- İyondu? — Gürseli şaşırtan kollar — 16 a gin İsmet Paşanın evine gelenler ve İsmet aşanın teşebbüs üsleri hakkını e İsmet Paşaya söylüyor — — MEME 16 Eylül güni Adnan Menderesi ben son defa, 1961 yılının o unutulmaz 15 Eylül günü, Yassıadadaki oda- sında gördüm. Saat 13.30'a yaklaşıyordu. İki metre üzerine ikibuçuk metrelik odanın pence- resinden alabildiğine mavi bir deniz görünüyor ve deniz çok ilerde, aynı rengin daha açık to- nundaki bir gökle birleşiyordu. İki kurşuni harp gemisi inanılmaz kalınlıkta duman çıka- rarak ortalarda dolaşıyordu. Daha beride bir hücum botu, dümdüz sular üzerinde, sakin ya- tıyordu. Odada göze ilk çarpan, beyaz bir madeni yataktı. Hastahanelerde veya yatılı okullarda bulunan cinsten bir karyola.. Karyola, odanın hemen yarısını, fütursuz kaplıyordu. Sol duva- rın dibinde bir kanape vardı. Kanapeye, gelişi güzel gazeteler serpiştirilmişti. Daha ilerde, du- varla pencerenin meydana getirdiği köşede bir masa duruyordu. Odanın eşyasını bir dolapla bir koltuk tamamlıyordu. Karyolanın yanına konmuş olan bir oksi- jen âleti ve onun kenarında duran beyaz bluz- la iki kişi odaya bir hastahane havası veriyor- du. Yatakta Adnan Menderes; Türkiyenin bu, harikulade kadere sahip "sabık başbakan"ı ya- tıyordu. Menderesin başı sağu kaymıştı. Daha zi- yade siyah renkteki saçları dağılmış, traşı u- zamıştı. Kendinden tamamile geçmişti. Gözleri pek hafif aralıktı ve terden ıslak yüzü kirli irin sarısıydı. Üzerinde mavi çizgili pijaması bulu- nuyordu. Ceketinin Önü açılmıştı. Koluna bir pazubent sarılıydı ve karyolasının yanındaki âletten oksijen veriliyordu. Burnunda, bunun çatallı ucu vardı. İlk bakışta, koma halindeki bir adamı hatırlatıyordu. Zayıflamıştı ve çiz- gileri çekilmişti. Çökmüş, bitmiş, sönmüş bir insan olduğu derhal hissediliyordu. Bir kaç saat evvel Celâl Bayarın, hakkındaki idam ce- zasını dinlerkenki metin, hatta vakur halini görmüştüm. D.P. İktidarının iki başı arasında bir kıyaslama yapmaktan kendimi alamadım. Hayır, Bayar başka topraktı, infazının gerekçelerini Genel Kurmay Başkam ü hiç kimse niçin kurtaramazdı .', Menderes o günün sabahında, şafak henüz sökmeden, biriktirmiş olduğu uyku haplarını toptan yutarak intihara teşebbüs etmişti. Bü- tün gece dar odasında, hemen hiç durmadan, bir duvardan ötekine yürümüş, mütemadiyen sigara içmişti. Saat dörtte, odada nöbetçi bu- lunan subay, bir kısa müddet sonra âkibetini öğrenmek üzere Yüksek Adalet Divanının kar- şısına çıkacak olan eski Başbakanın bir garip uykuya ansızın ve hiç beklenilmedik sırada daldığını farketmişti. Subay, anormal bir ha- disenin cereyan ettiğini anlayarak derhal ko- mutanlığa koşmuştu. İlk yetişenler, garnizon hastahanesinin doktorları olmuştu. Onlar derhal, Menderesin- midesini yıkamışlardı. Sonra, İstanbuldan mü- tehassıslar, bu arada meşhur Sedat Tavat cel- bedilmişti. Menderes kurtarılmıştı. Beni ve diğer gazetecileri odaya götüren Ada Komutanı Tarık Güryay şöyle dedi: — Doktorlar henüz tam' teşhis koyama- dılar. Bu, ya fazla miktarda uyku hapı almak- tan, ya da, geçirilen bir korku şokundan olur- muş. Tahlilin neticesi alındığında vaziyet an- laşılacak. Kendisi içerde. Yatıyor. Baygın hal- de. Gözlerinizle göreceksiniz ya.. Gösteriyoruz ki, adına kuyruk dediğimiz o aşağılık insanlar gene beyaz ata bindirip adamı ucurmasınlar, ve- ya kendisini Öldürdüğümüz, yok ettiğimiz yo- lunda haberler yaymasınlar." Bir zamanların kudretti adamına, Adnan Menderese tekrar baktım. Ne kadar hazin, fa- kat ne de ibret verici bir manzaraydı, bu. Şu soluk, kansız dudakların ucunda bir zamanlar Türkiye gibi bir memleketin, türk milleti gibi bir milletin kaderinin asılı kalmış olduğuna inanmak Öylesine güçtü ki.. Kaptan, gemisi ba- tarken, tayfalarının başında bulunmak «cesare- tini dahi gösterememişti, buna mukabil, teşeb- büsünü de kuvveden fiile çıkaramayarak bu a- cıklı ve perişan tabloyu yaratmıştı, 173

Bu sayıdan diğer sayfalar: