10 Eylül 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

10 Eylül 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nafıa Eski zamanda, büyük valdenin konağında bir Nafıa kadın varı Eteği belinde, kotozu başındı anahtarları clinde, konakta beş aşağı, beş yukarı dolaşan Nafıa, hanımdan, bütün halayıklar kor- | karlardı. Hatta büyük valde bile, Naha kadınin fikrine itiraz ede- mezdi. Ta, çocukluk - devirlerimizden beri, Nafıa kadımın tam bir | iyha kadın, işgüzar bir ev | hanımı — olduğunu düya — düya, ize de kanaat gelmişti. Büyük yaldenin ölümünden sonra da . onağın Umuru — hususunu gene Almdin alsikilk. n Zaman geçti. Konak — satıldı. | Büyükçe bir apartımana geçtik. Bittabi. yerleşme faslına Nafa kadın memür edildi. O zaman, koca bir konağı çeviren bu hatu- iz olduğu- . Konak dayalı idi. Orta hizmeti ile, mutfak kurulmüş bir. makine işliyordu. Bu köhne düzenlik içinde, | Nafıa kadın becerikli görünüyor- | du. Fakat hayat tarzı değişip de, köhne üsüller. kalkınca, işgüzar kâhya kadının, elleri böğründe kal | dı. - Apartımana bir perde çivisi mıhlattıramadı. Elektriklere cere- yan verdiemedi, terkosu açtıramadı, kapının önündeki su birikintilerini kurutamadı. Onun için, her yı ması lâzım gelen şey müşkildi Biz: Haydı şunu yap, haydi bu- 'vn yap deyince, afallayıp kaldı. Tahaf Üeğü mi, v& zaman aa Hadan bahsedilse, hatırıma bizim Nafıa kadın gelir. Cumhuriyetçi Bir gazeteci arkadaşı miz enlattı. Sözüne it olmadığından, vak'anın sıhhati hakkın- da, kaydı ihtiyat tavsiye ederiz. Dostumuz karşısına üç musevi almış. Demiş ki: — Bana “cumhuriyet- perver olduğunun esba- bını kim daha iyi anla- tırsa, ona mükellef bir: ziyafet çekeceşim. Söyle bakalını Salamon. — Ben cumburiyetper- yerim, çünkü bu idare bizi himaye ediyor. — Sen söyle Levi. — Ben cumhuriyetper- verin, çünkü bu idarede haksızlık yoktur. Yok de.. Badik Ahmet, hapisha- nei umumide idi. Amma keyif için oturmuyordu. Hayır. Hapsetmişlerdi. Sebebi pek mühim de- gildi. Hafif bir klefteci lik vak'ası, Mahaza, Badik Ahmet, kotese atıldığından mem nundu. Karısından kurtulmuştu. Badik Ahmet için, ka- zısının dilinden ve elin den kurtulmak, saadetti. Gündüzleri âlemi ka İese koyan Badik, gece- deri — falakaya maşa- yiyordu. Rahata kavuştu. Bir hafta senra gardi- yan haber verdi. Badik “Ahmet karın geldi. yatiyor, | Selâmi — Sen söyle Bohor. N Z Ahmet yerinden fırla: — Ben, çekeceğin zi- N dez yafete konmak için cum — Aman yok de... So huriyetperverini. — Eyvah .. Aynasıztandım... kağa çıktığımı söyle 1. Vade Yumurta Otello Denizlinin müuhterem —mebusu | Hayvanat dersi bitmişti. Mual- | — Muhsin bey üstüne alınmasın Haydar Rüştü bey anlatlı : Adamın biri, alacaklısına gelip para istermiş: Bir gün, borçlunun keât — Yahu, demiş, ne gelip gi- dersin? Ko z — Beş on kuruş alacağım var, almağa geliyorum. Kâtip: — AÂzizim demiş, sen bu. pa- rayı ahirette alırsıni , ada- Adamcağız — boynunu — büküp gitmiş. Biraz sonra Böğefendi gelmiş, kâtibine sormuş : — Beni kimse aradı mı? — Alacağını istemeğe gelen adam aradı efendim. Beyefendi fena halde kızmış: — Birader ne deye vade tayin ettin sankit.. lim bey, çocukların dersi iyi anla- yıp anlamadıklarını kontrol etmek için : — Anlamadığınız bir şey varsa sorunuz | dedi. Küçük bir el kalktı : | — Ne var yavrum? | Ben bir şeyi ânlıyamıyorum. | Söyle. — Tavuklar, rafadanlığın ölçü- sünü nerden biliyorlar?. | Hesap Muallim, Bohoraçiye sorar: — Farzet ki beş İiran var.. Çocuğun gözleri dört açılır. — ... Bu beş liranın ikisir den istesem, sana ne kalır? — Beş lira efendim. — Nasıl olur, ikisini ben isti- yorum. — Ben vermiyorum ki efendim! sen-| Bu vak'a, çok eskiden, Otellonun Kuşdili - tiyatrosunda - oynandığı zaman cereyan etmişti. Otello, Dedemonu — boğdu, sonra ye'sinden, semayi göslerip | haykırdı. — Bir gök gürültüsü yok mu? Makinistin sesi duyuldu : — Oyunun sonunda gök gür- bir iki teneke vururdum. Sabah, 24 Agustos 1929. Hamm elendinin gene bubranı tuttu . — Ağlayarak — haykırmağa başladı: — Çabuk — doktoru. çağırımız ölmek istiyorum! söylememiştiniz... Yoksar Fevkalâde yemek - pişirdiğir söyledikleri için o kadınla evlen- işti. Boğazına düşkündü. On beş gün sonra karısı sordu: — Yediklerinden en — ziyade beğendiğim bangis — Kut sardalyası. Sebebi Murat, o akşam da mektepten berbat bir balde geldi. Gömleği yırtılmıştı. yüzü gözü tırmık içi DeD DA için Annesi kaşlarını çattı: — Ben sana hemen kızma, kavga etmeden evel yirmi beşe kar say, demedim mi?. — Definamma, Alinin annesi, 'on bzçe kadar saymasını tembih etmiş, ben ne yapayım? Mazeret arkadaş, tatil günlerinin bittiğine müteessif oluyorlar, dert- lesiyorlardı. — Gene mektebe kapanacağız. — Bu bir şey değil. Pazar gün- leri futbol maçlarına gidemeyeceğiz. — Ben giderim. — Ne mazeret bulup izin ala- | caksın. Büyük babanı geçen sene dört kere öldürdün. — Evet amma büyük annem gene evlendi. Barbunya Haylı gezmiş, haylı yorulmus- tum. Bir dere kenarına geldim. Oturdumi. Biraz dinlendikten son- ra, ötede balık tutmağa çalışan el eli — Meri rim. — Merhaba beyim! * — Ne yapıyorsun? — Balık tutuyorum . — Ne balığı tutuyarsun ? — Brbunya. D AYoL bu derede barbunya yoktur. — Yalnız barbunya - de; biz bahk yoks. Büsecimleyik bunya da tutabilirim. 'bar- Kış... — Rüzgâra çare... Dikkat | Elektrikçi telleri taktı, cereyan geldi. İş telin ucunu bağlamağa kalmıştı. Fakat siz işe bakımız ki, menfi ve müspet cereyanın nere- den geldiğini unutmuştu. - Bir an düşündü, sonra çırağına seslendi: — Salamon. — Efendim. — Şu tellerden birisinin ucunu tüt bakayım.. | Çırak tellerden birini tuttu. — Bir şey hissetmiyor musun? — Hayır. — Pekalâ. Yalnız dikkat et, öbür tele dokunma, ölürsün ha! Vakıt artistlerimizden biri | Sevimli oyundan sonra odasında, yüzünün | boyalarını temizliyordu. Yani, sokağa göre boyanıyordu. Kendi | kendine söylendi: Biraz çabuk olmalı yedide randevum var. Bu aralık saat sekizi çalınca nefes aldı: — Oht. Daha vakti in gözüne görünme, sana fena kızgin. —Neye?.. gece seni öpmedim ki. — İyi ya boş yere anahtar deliğinden bakmış | oldu. | işte. Bir saat Geliyor... — Ask mektuplarınızı yakıp isının...

Bu sayıdan diğer sayfalar: