28 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

28 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— — Seni rezil, utanmaz, arlan- maz senil.. Hele bir daha ka- dınlar erkeklerle müsavi değildir del.. Darılmayın amma hanımlar sizin giyinişiniz bana çok garip geliyor. Garip dedim ya, şapkanız bir garabet nümunesi.. Hele son moda olursal. Bir türlü anlayamadım gitti. Başınızı örtmek için mi, yoksa açmak için mi giyiyorsunuz? Örtmek içinse yarısı açık kalıyor. Yalan mı?.. Aynaya bakın.. Nasıl bir tarafta bir parça kumaş, bir yanı temamile açık; saç, baş mey- danda.. Hele bir de tüy diktiniz mi, bir kat daha acaipleşiyor. Gelelim omantonuza, kürkler “niye kollarınızın dirseklerinde?.. - Birsekten soğuk alırım diye mi korkuyorsunuz?.. Ben size öğre- teyim.. Insan dirsekten soğuk alıp » bastalanmaz. Öyle olmamış ol- saydı; ben dirseği yırtık. caket giymekten şimdiye kadar zatür- reye yakalanmış ölmüştüm bile. , “Ellerinizde muhakkak bir çanta. Mübarek nesne tıklım tıklım dolu. — Sanki seyyar güzellik müessesesi © imiş gibi; pudralık ve sürmelik, allık, morluk, hepsi içinde. Tabii . bunlardan başka bir de küçücük mendil. Avuç içi kada bir şey.. Sorması ayıp olmasın; sizin de biz erkeklerinki: kadar bir burnunuz var. Nezle dedikleri illete siz de bizim “gibi “tutulabilirsiniz. Bize - çarşaf kadar mendiller az geli- yorda; siz bu mendil yavrularile nasıl iş görüyorsunuz , bir türlü > sakıl erdiremedim.. Mantonuzu biraz çıkarsanız da > şu robunuzu görsem!.. Güzel, © oyakışmış; . zaten güzele ne © yakışmaz ki. Fakat niye üze- * rinde renk renk parçalar var?. üsler mi?.. Hoş, Ya Hanım- fendiciğim ; bunu görüp biz meselâ, kahve rengi ceketimizin yakasına yeşil bir parça, beline Kırmızı bir kuşak, omuzlarına da “biraz dantel ilâve etsek nasıl olur?.. Gülmeyin, palyaço kılığına girmiyoruz, sizi taklit ediyoruz.. © Çoraplarınızı geçelim; onların “ “otuz beş kuruşluğunu kendi giyip Çevir Yemeğin 80- nunda sofraya ekşili lâpa geldi. Ekşili ve bi- berli olduğu için İzzet'e yedirmek istemedik. Fakat afacan oğlan durur mu? İstedi : — Anne, bana ondan ver, ba- kayım iyi mi? — Iyi değil. — Öyleyse ver bakayım iyi değil mi? |iyinmenize dair| İl! Kü ç ü khanım, piyano çalıyordu. Geçen gün, daima notalarını aldığı dükkâna girdi. ç Bir çok nota karıştırdı. İstediğini bu- lamadı. Satıcıya sordu: — Beethoven'in yeni notaları yok mu? j Vl — Yoktur (; / efendim, hepsini 7 aldınız. — Malüm, am“ ma yakında ye- nisini bestleyip çıkarmıyacak mı? Gördün ya iki kişi, Biz sana geldik doğru.. Çabuk bitir bu işi; Haydi nikâh memurul.. Gölgede 45 derece | — Bu manzara karşısında soğuk duruyorsun... — Amma yaptın | Askıdaydık onbzş gün, Fazla bekletmesene!.. Yapalım hemen düğün; Evlendiler, desenel.. Kadın — Artık sana söyliyecek sözüm kalmadı. Erkek — Peki, amma kısa kes! Di İşte resim, pul, defter.. Birer imza atalım. Bu kadar üzme yeter.. Çöpümüzü çatalım.. — Karısına ne hediye vereceksin? — Çok ihtiyacı olduğu bir şey vermek istiyorum. — Yazık ki, çarşıda akıl satılmıyor. sizinkiler | için altı lira veren zevciniz düşünsünl!.. Inelim ayakkabıya!.. Minimini, ne güzel.. Derisi ne kadar ince, altındaki kösele cıgara kâğıdın- dan birkaç defa kalın zannederim. Biz iki parmak köseleli papuç giyiyoruz.. Bir ayda muhakkak altları eskiyor, sizinki bu kadar ince olduğu halde nasıl oluyor da bir günde patlamıyor?.. Yahut kaldırım taşlarile mukavele yap- tınız da onlar, kadın papuçlarını eskitmiyorlar mı?.. OÖkçelerin yüksekliğinden bahsa lüzum yok; sebebini biliyorum, erkeklere yetişebilmek için.. Fakat boşuna; çatlasanız, pat- lasanız, ne yapsanız yetişemezsiniz, yetişemezsiniz. Jsmet Hulüsi — Beş sene evvel açıkta yıkandığım Saçları dökü- lüyordu. Saç dökülme- sinin ne demek olduğunu, saçları döküledler bilir. Evvelâ berber Sonra doktora gitti. Nafile, Dün gördüm. — Keman çal- mıya başladım. — Neden? — Saçlarım dökülmesin, deye, dikkat ettim, bütün musikişi- naşların saçları uzun |, IMSET mahküm olmuştum. — Sonra? — Sonra bir daha korkudan yıkanmadım ! — Birinci kat odalar 5 lira, ikinci kat 4 lira, sonra herkat yarımşar lira eksik... — Sekizinci katta bir oda verinl İm“ I i Karısı ağır hasta idi. Doktor çağırttı. Doktor son bir muayeneden sonra kocasını bir kenara çekti: — Fena, dedi... Daha bir kaç saatlik ömrü kaldı... Sabırlı olun, Adam içini çekti: — Tam yirmi senedir evliyim doktor bey... Bir kaç saat daha sabrederim!.. Niyet Gaf Imset anlatıyordu : j — Eski evimden çıkıyorum. Lâlelide bir ev tutuyorum, oraya taşınacağım. z Sordum: # — Buna sebep ne? Imset ellerini havaya kaldırdı: — Ne olacak azizim, dedi, 26 sene evvel Aksarayda doğdum, hâlâ ayni evde oturuyorum, şöyle yavaş yavaş ben de Şişlinin yolunu tutayım.. Hesap ettim, 26 senede Aksa- raydan Lâleliye çıkabildiğine göre Çarşıkapıya kadar gelmesi için bile ömrü kifayet etmiyecekti. Yaramış Doktor içeri girip de orta« lığın altüst, kanapelerin kırılmış, masanın devrilmiş olduğunu gö- rünce, gülümsedi: — Maşallah, maşallah, çocuk- lara verdiğim kuvvet ilâcının yaradığı, tesirini gösterdiği anla- şılıyor | e Takip Kadının peşine takılmış yürüyor, yalnız söyleyecek söz bulamıyor. Nihayet sordu : — Affedersiniz (o hanimefendi, geçen yaz Adada değil miydiniz? — Hayır, Adaya hiç gitmedim. — Ne iyi tesadüf, ben de hiç gitmedim! Inat Kadınlardan bahsaçıldı. Herzaman pa- rasızlıktan bahse edilmez ya, bas zan da kadınlare dan bahsedilir. Dostlardan biri dedi ki : — Kadınlar çok inatçı mah» ; luklar. — Nasıl? — Ben karımı zorla otuz yaşına bastırdım, o beş ! senedir orada ayalg gerdi, ilerlemiyor! için

Bu sayıdan diğer sayfalar: