30 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

30 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; 30 Milim 1932 Tefrika No. 108 SEBA M BEL “Eğer yarın sabah Süle (Yehova) duamızı kabul ELİKESİ | Yazan: İSKENDER FAHRETTİN yman mabede gelmezse etmez, memlekette kıtlık olur ve hepimiz açlıktan kırılırız !,, Belkıs, Beni İsrail şairlerinin eserlerinden teselli ararken, cariye- nin sözünü hatırlamıştı. Süleyman acaba kimi seviyordu? Beni Israil hükümdarı, sarayın- daki üçyüz cariyenin içinden seve- cek bir kadın bulamamış mıydı? Seba Melikesi bu haberi teyit | edecek yeni bir şey duymamağa azmetmiş ve sarayda dönecek dedikodulara kulağını kapamağa karar vermişti. Belkıs, Firaun'un kızı öldükten sonra, Süleymanla daha müsait ve serbes bir hayat yaşıyacağını ümit ediyordu. | Süleyman gönlünü yeni bir kıza vermişse, Belkıs, büyük bir inkisarı hayale uğrıyacaktı. Saatler geçtikçe, Seba Melike- sinin âsâbı geriliyor, Süleyman'a karşı kalbinde hissettiği temayülü kökünden koparıp atmak isti- yordu. O güne kadar daha samimi ve lâubali olmalarına mani olan Firaun'un kızı öldükten sonra, Belkıs, Beni Israil hükâmdarile evlenmekte bir mahzur görmi- yordu. Zaten, bu fikri, melikenin ka- fasına sokan Rodit te ona hergün | bu tavsiyede bulunuyordu. Belkıs, şimdi, Rodit'i ne kadar çok aramıştı. Bu işleri kuvveden file ondan başka kim çıkarabilirdi? Süleyman gibi zeki ve hassas bir erkeği bile parmağında oyna- tan Jerüzalem dilberi, asıl rolünü eyniyacağı sırada saraydan nasıl uzaklaştırılmıştı? Acaba ona bu tekmeyi vuran kimdi? Belkıs hiddetinden yerinde otu- ramiyordu. Kendisine sıksık soğuk şerbet geliren cariyeleri haksız olarak tekdir ediyor, tokatlıyordu. O gün cariyeler Melikenin da- iresine girmekten çekiniyorlardı. Melikenin hizmetini gören genç kızlar (Belkıs) ten çok korktukları | için, kapısının önünde titreşip duruyorlardı. Melike elini çırptığı zaman on cariye birden içeriye (giriyor, Belkıs bunlardan hangisine bir iş emrederse o kız odada kalı- yor.. diğerleri yerlere kadar eği- lerek dışarıye çıkıyorlardı. O sabah Melikeye bu haberi | veren cariye kaç saattan beri İ vardı? çıkar gibi göründüm ve yavaşla- dım. Hükümdar: “Kalpsiz yaşa- | yan insanlar ne kadar mesuttur- larl,, diye bağırıyordu. Belkıs gittikçe yükselen bir sesle sordu : — Hiç bir isim işitmedin mi? | Hükümdar acaba kimi seviyor ? Genç kız kendi şüphesini söy- ledi : — Geçen sene asılzadeler ara- sında genç bir kadın görünmüştü. Hükümdar bu kadını çok beğendi... Ona ikidefa ziyafet verdi.. Kimse görmeden evinin bahçesine gitti.. görenler oldu.. — Bu kadın şimdi nerede? — Buradan (Zahle) ye kaçtı. Kocası orada idi. — Kendisinin burada ne işi — Akrabasını görmeğe gelmişti. Evelce, Hükümdar, onun evli olduğunu bilmiyordu. Saraya al- mak istemişti. Süleyman'ın tema- yülünü görenler, genç kadını kocasının yanına gönderdiler. — Hükümdar bu göz yaşlarını onun için mi döküyor zannedi- yorsun? — Evet, Melikeml — Şimdi bana bunu haber vermeğe mi geldin? — Hayır, yalnız bunun için gelmedim.. — Ne istiyorsun? Genç cariye, Melikenin ayak- larına düştü: — Beni affediniz, Melikem! Size yalvarmağa geldim. Şimdi, mümkünse, hükümdarın yanma gidiniz ve onu teselli ediniz! Eğer, yeis ve kederi yarına kadar devam ederse, bu, memleketimiz için bir felâket demektir. Cariye ağlamağa başladı : — Bir felâket.. Melikem! Çün- kü, yarın sabah Büyük Mabet'te yapılacak mahsul duasına hüküm- dar bu halde iştirak edemiyecek. O mabede gelmezse Yehova hal- kın duasını kabul etmez ve gele- cek sene memlekette müthiş kıtlık olur.. Hepimiz açlıktan kırılırız ! (Arkası var) Trabzonda bir pazar açıldı Trabzon 26 (Hususil— Hayat masrafını ucuzlatmak üzere Tra- bzon belediyesi tarafından Mum- bane önünde bir pazar mahalli açılmıştır. Halkın büyük bir kıs- mı sebze ve meyve ihtiyacını bu İ pazardan temin ediyor. neden meydanda yoktu? Acaba, cariye bu haberi Bel- kıs'e kasten mi söylemişti? | , Belkis bu muammayı bir türlü halledemiyordu. Cariyenin böyle bir haber uy- durmakta ne menfaati olabilirdi? Belkıs odasında otururken, ayni | cariye telâşla içeriye girdi. | — Melikem! -dedi- hükümdar | şimdi odasında ağlıyor... Belkis'in, sevinçten, bir çocuk gibi gözleri parladı.. Genç kızın üzerine atılarak; — Hükümdar ağlıyor mu? Diye haykırdı. Genç kız riyasız ve ciddi bir tavurla izah etti; — Biraz evvel yanına girdim. Elile dışarıya çıkmamı işaret ediyor ve hıçkırarak ağlıyordu. Bir kaç adım geriledim... Odadan EMLÂK SAHİPLERİ! Emlâkiniz Yin vee Emlâkinizin kiralarını muntaza- men tahsil edebilmek Emlâkinizin varıdatını temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi ahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon: 20307 | | İ | | i | i | Akşam Denizdekihazine Egypt vapurundaki altınlar | nasıl çıkarıldı? Italya dalgıçları, Manş denizinde 1921 senesinde, 120 metro derin- likte batan ingiliz vapurundaki altınları çıkar- mak suretile, büyük bir muvaffa- kiyet kazanmışlardır. Egypt vapuru 1922 senesinde Bombaydan İngiltereye gelirken, | Manş denizinde sise tutulmuş ve Ve onunla bir bardaktan şarap | | içtiğini | ve Scine namındaki fransız yük vapuruna çarparak derhal bat- mıştır. Batan vapurda 291 tayfa ve 42 yolcu vardı. Müsademe gece karanlığında vuku bulduğundan tayfa ve yolculardan 102 kişi bo- | gulmuştu. Vapurla beraber, Hidistandan Inğiltereye gönderilmekte ( olan 4,540 kilo sikletinde 1089 altın çubuğu ve 40 ton sikletinde 1229 gümüş çubuğiyle 165,000 sterlin lirası ve bir çok kıymetli mücevherat ve eşya denizin dibine batmıştı. Bu hazineyi denizin dibinden çıkarmağa bidayette bir İngiliz | ez al sonrada bir İsveç ve Fransız dalgıç şirketi teşebbüs eylemişler ise de vapurun 120 metro derin- likte batmış olmasından dolayı, muvaffak olamamışlar ve bu işten vazgeçmişlerdir. 1930 senesinde bir Italyan dal- gıç şirketi, bu hazineyi denizden çıkarmağı üzerine almış ve üç sene süren mesaiden sonra bun- dan bir hafta evvel buna muvaffak olmuştur. Italyan dalgıç şirketinin bu işe tahsis ettiği dalgıç vapurunda, ilk sene bir infilâk vukubulmuş ve dalgıç vapuru taifelerile bera- ber havaya uçmuşlardı. Italyanlar bu ilk ademi muvaffakıyetine rağmen ümitsizliğe kapılmamışlar Astigolio namında yeni bir dalgıç vapuru techiz ederek bu işe tah- sis eylemişlerdir. Dalgıçlar 120 metro derinliğe dalarak Egypt vapurunun battığı yere kadar indikleri halde, hazi- nenin saklı bulunduğu çelik lâv- halar ile örülmüş (kabinelere girmekte akla, hayale sığmayacak müşkülâta uğramışlar, vapurun bazı aksamını dinamitle havaya uçurmaya mecbur olmuşlardır. Manş denizi ekserya dalğalı olduğu cihetle, dalgıçların 120 metro derinliklere kadar dalmaları daima mümkün olamamış, inildiği zaman da altın çubukların üstü yosun tuttuğu, ve bir satıh teşkil edecek kadar yan -yana dizildiği cihetle, bunlar hiç görünmemiştir. Hattâ bir aralık hazinenin vapurda | bulunmadığı zannedilmiştir. Hazinenin mahfuz bulunduğu tahmin edilen yerden kancalarla ilk olarak çıkarılan demir çek- mece içinde on milyon frank kıymetinde Hindistan kâğıt rub- yeleri zuhur etmiştir. Fakat o gün deniz pek dalğalı olduğu cihetle, ameliyatın tatiline mecburiyet hasıl olmuş ve iki gün sonra yeniden işe başlanmıştır. Bu defa Italyan dalğıçları, daha talihli çıkmışlar ve kancalar ile çıkarılan üç sandık içinde, yosunlar arasından, 30 altın çubuğu çıkar- mışlardır. £ Çıkarılan “çubukların altın olduğu görülünce Italyanlar derhal dalğıç gemisinin dire- ğine Italyan bayrağını çekmişler “yaşasın ltalya, o nidalarile denizi çınlatmışlardır. İlk olarak | çıkarılan 30 altın çubuk 20000000 frank o kıymetindedir. o Mütebaki hazinenin de denizden çıkarılma- sına devam edilmektedir. Egypt namndaki | | beş yaşında olan büyük “hâlam rinden M. de Tille başka bir eve taşınmış; galiba metres- / lerile yaşarmış. Fakat, kadına | rahatsız j Musam Fransız hikâyesi Bu hikâyeyi o zaman 'doksan anlatırdı. Kendisi üçüncü Napo- leon'la bir ziyafette mazurka dansetmiş asilzadelerdendi ve asilzadelerin esrarlı hayatıma dair bir çok şeyler bilirdi. (Onun için bu aşağıki hikâyenin de esassız olamayacağını sanıyorum. Fakat, ben, bililtizam vak'a kah- ramanlarının isimlerini zikretmi- yorum. Öyleya: Çoluk çocukları vardır da aleyhimde dava açarlar.. Hükümdarlık o müddeiumümile- karşı şefkatini, merbutiyetini ve mali alâkasını hâlâ devam ettiri- yor. Gel gelelim, Madam de Tille, kocasından hâlâ aşk iste- mekte... İstemekte ama, nafile... Adam, her gece ondan ayrı... Bunun üzerine, genç kadın inki- sara düşmüş. Kocasını aldatmağa karar vermiş. Kendisi de, güzel bir kadın... Tutmuş, hassa alayın- dan bir zabitle işaretleşmiş, anlaş- Kadın, yakalanmağa ve koca- sını rezil etmeğe ehemmiyet ver- miyerek zabiti eve almağa başla- mış. Hattâ, yatak odasına bile sokuyor... Zabit, bazen gece yarısından biraz sonra çıkıp gidiyor; bazen de sabahleyin erkenden, henüz güneş doğmadan evi terkediyor; ekseriya sabahleyin kışlada vazifeye yeti- şiyor.. Geceleri erken gittiği za- man ise, bazı içtimalara devam etmekte. Bir kış akşamı, gene güneş battıktan sonra, Regis ismindeki bu zabit Madam de Tille'nin evine girdi. Birlikte yemek yediler. Tam sofradan kalkmışlar, kahvelerini içmişlerdi ki, tık tık tık kapı vuruldu. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi? Kadın endişeyle sordur — Kim ©? Kapının öte tarafından, kocası- nın sesi. Ne mülâyim, ne tatlı, ne müşfik. — Benim!.. Aç yavrum! Madam, tiril tiril titremeğe baş- lasa da yeridir elbette.. Yatak odasının öte tarafındaki tuvalet odasına âşıkı olan zabiti tıkar.. Kılıcını, kaputunu, şapkasını da arkasından.. Tuhaf şey.,. M. de Tille geceleri hiç gelmez- ken işi ne?... g Baskın mı veriyor?.. Halbuki, sesinde ne hiddet, ne şiddet.. Bilâkis, pek tekrarlamakta: — Açsan a, yavrum.. Bekletme dışarısı soğuk... Bayağı yalvarıyor! acındırmak istiyor... Elden ne gelir? Nihayet, kadın kapıyı açtı. — Beni affet yavrum... Seni ettim... Fakat kendi yerimde rahat değilim... Çok ta işim var... Sabaha kadar çalışa- çağım... Yazılarım başımdan aşkın.. Encümende yeni bir lâyiha hazır- layoruz... Işi benim başıma sardı- lar... Haydi sen yat! Yat!.. Ben, şuracıkta oturup çalışacağım... Seni hiç rabatsız etmem... Uyu- yuşunu dinlerim... Adam, hattâ, cevap bile bek- lemeden, masanın başına geçti. Kaz tüyünden kalemile cızır cızır yazmağa koyuldu. Genç kadının vaziyetini düşü- nünl... Yatağa yattı. Uyuyor tak- lidi yaptı. Fakat uyumak ne müm- sakin bir sesle Kendine ahakâr bir k kün... Kocasının Gülan di yor... Adamın kalemi boyuna işliyor... - Lâkin Ogenç kadın korkuyor... Sakın âşıkı tuvalet odasında bir gürültü çıkarma- Sakın, kocası meseleyi da müthiş bir intikam alamağa gelmiş olmasın?... Hü- lâsa, yürek çarpıntısı içinde... Ne müthiş ceza... Ne müthiş intikam... Ne müthiş işkence... Nihayet, sabahın yedisine doğru şafak söktü... Pençerden giren huzmeler, yazı masası üzerinde duran lambanın ışığım soluklaş- tırdı. Hâlâ, kadın, yatakta ölüm terleri döküyor. Tiril tiril, Saat yediyi vurunca, müddei- umumi kafasını hafifçe arkaya döndürerek : — Yüzbaşı M. Regis! - diye, içeriki odaya seslendi.- lütfen azıcık buraya teşrif buyurur mu- sunuz ? ia Hiç kimse görünmediği için, kadının kocası tuvalet odasının kapısını kendi elile açtı. Zabit, sapsarı. Yüzü acaip işmizazlar içinde.. — Müsterih olun.. İçeri girin efendim.. Yollar şimdilik henüz tenha.. Sizi bütün gece burada tuttuğum için affınızı rica ede- rim.. Lâkin, bu, sizi kurtarmak- lığun için zaruriydi. Ve ben, sizi kurtarmak istedim; çünkü zevcem size karşı büyük bir alâka gös- teriyor... o Müsaadenizle vaziyeti anlatayım... Vaziyeti feahatle anlattı: — Zati âliniz, zabitlerin hüküm- darımıza karşı kurdukları cemiyeti hafiyeye mensupsunuz... Halbuki, fesat arkadaşlarınız, bu gece, emrim üzerine içtima halindeyken, tevkif o olundular. Halbuki, siz, burada kapalı bulunduğunuz için cürmü meşhut vermediniz. Kur- tuldunuz; hürsünüz... Sanırım ki, bundan sonra, siyasete karışmaz- sımz.. Hükümdarımıza sadık kalır- sanız maziniz unutulacaktır. Bunu zevceme karşı gösterdi- giniz hüsnü alâkayla medyunsunuz. Halam, hikâyenin mabadini de anlattı. Regis, müddeiumuminin ayaklarına kapanrak ona teşekkür etmiş. Güzel kadın, kocasının bu civanmertliği karşısında hıçkırmış. Zabit, artık aileye bir daha giti . ve Mme..de Tille'nin sekiz erkek, sekiz de kız çocukları olmuş... Tifo serumu Çok tesirli yeni bir serum bulundu Amerika sıhhiye idaresi insanı tifodan koruyan yeni bir serum bulunduğunu ilân etmiştir. Milyon- larca insanın ölümüne sebep olan bu müthiş hastalığa karşı yeni serum gayet tesirlidir. Bu serum küçük domuzlardan istihsal edil- mektedir. Manşı geçmenin garip bir usulü Cherbourg 27 (A.A)— Makinist Kerambrun, pedallı bir kano ile Porthanddan Cherbourg'a 15 bu- çuk saatte geçmek suretiyle Manş denizini kat etmiştir. Kayıkla devri âlem Wellington, 28 (A.A.) — Ingiliz yat amatörlerinden Mr. U. C. Valentine 6 metre 80 santimetre boyunda bir balıkçı kayığı ile dün Aucklanda hareket etmiştir. Mumaileyh, kayıkla Atlas Okya- nosunu ve büyük Okyanosu ge- çerek İngiltereye dönmek niye- tindedir. e

Bu sayıdan diğer sayfalar: