28 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

28 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

da yemek Kastamonu mektupları Kastamonu hamamların- âlemleri!... Belediye bu usule kat'i surette Kastamonuden bir manzara: bekleme yeri Kastamonu, 22 ( Hususi) — Belediyemiz son günlerde, beledi- yenin çalışkan hekimi Salim beyin teşebbüsile şehir dahilinde bazı icraatta bulunmağa karar vermiş- tir. Bu icraat daha ziyade sıhhi bususlara aittir. Şimdiye kadar, belediyenin elinde bir zabıtai belediye tali- matnamesi mevcut değildi. Geçen içtima devresinde İstanbul ve Ankara zabıtai belediyeleri tali- matnameleri bir encümeni mahsus tarafından tetkik edilmiş ve Kastamonu için bir talimatname vücuda getirilmiş ve vilâyet ma- kamınca da tastik edilerek mevkii meriyete konulmuştur. İşte Salim beyin teşebbüsile yapılacak icra- atın esası, bu talimatnamenin tatbiki işidir. Haber aldığıma göre, Salim bey esaslı bir sıhhi kontrola tabi tutulması icap eden, han, hamam, otel ve lokanta gibi yerlerde tali- smatname ahkâmınin temamen tat- bikını ve buna riayet etmiyenlerin cezalandırılmasını belediye encü- menine bildirmiş, encümen de bu gibi yerlerin sahiplerine tebliğat yaparak muayyen müddet zarfinda ona göre tertibat almalarını emret- miştir. Bu tebliğatın bir kısmı şudur: Hamamlarda soyunma odaları bir camekân içine alınacak, örümcek- ler bulundurulmıyacak ve temiz tutulacak, yerlere muşamba döşe- necek, çul minderler kaldırılarak yerlerine pamuk şilteler konulacak, helâlar sifonlu olacak.. Ve ilh. Bilhassa ve bilhassa hamamlar- da yemek yenmesi sureti katiyede yasak edilmiştir. Belediyenin bu talimatı ahkâmına Kastamonide her hamam sahibinin aşağı yukarı riayet edeçeğini zarnediyor. Fakat sonuncu maddenin tatbik edilme- sinin bir az müşkül olacağını biliyorum. Bakın, size Kastamo- ninin bu hamamda yemek yemek ananesini anlatayım: Gerek erkekler ve gerek ka- dınlar için hamama gitmek, Kas- tamonide bir hafta devam edecek bir seyahate hazırlanmak kadar mühim bir meseledir. Esasen ha- mam günleri de muayyendir ve bazı kaidelere tabidir. Hamam, üç gün evvelinden kararlaşmıştır. Pazarertesi, Çarşamba veya per- şembe günü hamama gidilecektir. Hazırlık başlar, turşular, pilav- lar, yeşil ezmeleri, pastırma ve sucuklar mayhoş meyvalar, meselâ can eriki, vişne gibi yemişler, simitler hazırlanır. Erzak bohçesi yemek bohçe- sinden daha şişkindir. Soğuma- yacak, sıcak yenecek yemekler, hamamın içine, külhan kapısının ağzına sıralanırlar. Orası, üstleri kapaklı sahanlarla âdeta bir ba- nihayet vermek istiyor Çay kenarında bir otomobil kırcı dükkânı andırır. Hamamda hiç olmazsa sekiz Saat durulacağına göre, sabahlayın kahve altı etmeden gidiler ve kahvealtı, öğle yemeği, bir de ikindi kahvaltısı için (yenecek erzak götürülür. Aile sekiz kişi- den filin mürekkepse yinecek şeyin mikdarı göz önüne getirile- bilir. Hamamların yemek salonları, göbek taşları ile boş bulunan yerlerdir. Yemek vakti oldu mu, kurnalar tıkanır ve herkes yemek meydanına oturur. Ayakta kimse kalmaz, bir taraftan keskin, pas- tırma ve sucuk kokosu, öbür tarafta, kuyruk yağında pişirilmiş, yemek, bu tarafta lahna turşusu, hele mevsim kış olur da, zenginin birisi de bir tarafta pastırmalı ekmek yerse... e O zaman hamamın içini şöyle uzaktan bir görüvermeli... Bugün bu yenen yemek kokuları, basık tavanlı hamamın her köşesine sindi mi, hiç olmazsa sekiz on gün, onu kendi haline bırakıp dezenfeksiyon yapmalı ki, bir daha içine girip yıkanabilesiniz, fakat aldırış eden lile olmaz, bu hal devam edip gider. Yani demek istiyorum ki, be- lediye bu tedbiri ile memlekette çok iyi bir şey yapmak istemiştir. Fakat illâvelâkin bunun tatbiki çok güç olacaktır. Bir defa, hamamda yemek yemek mennedildi mi, hamamın kapılarını kapamak daha iyi olur: Çok kimseler, hamama böyle katmerli keyif çatmak için gider- ler.. O mennedildi mi, hamamın mânası kalmaz!... Yemek adeti hemen hemen kadın hamamlarında olduğuna göre belediyenin bunu kontrol etmesi de bana müşkül görünmek- tedir. Belediye göya, hamamın içine, gizlice ve kimsenin fark etmiyeceği şekilde bir kadın gön- derecek, o kadın orada yemek yen- diğini görünce hemen çıkacak belediyeye haber verecek, bele- diye zabıtasıda derhal gidecek ve talimatnameye riayet edilmedi diye hamamı kapatacak. Kapatacak amma, zabıtai bele- diye memurları hamam içinde ye- mek yendiğini, kadınların içine girip te bir zabıt varakası ile nasıl tesbit edecek. Asıl düşünü- lecek mesele bu... Belediye, bakalım buna bir çare bulabilecek mi? Maahaza, belediyenin tetbirli davranacağı da şüphesizdir. Çünkü kadın hamamlarına kazaen giren erkek- lerin ıslak peştemallara sarılmış hamam tasları ile döğüldüğünü Kastamonuda bilmiyen yoktur.. »* veya lokantayı az, h: n çoğu yaşlı kimseler.. M. Venizelosun genç kâtibi Paris, 21 (Hususi) — Bagnolles Fransanın en şirin ve güzel kap- lıca şehirlerinden biridir. Bu ka- sabaya bir kaplıca şehrinden ziyade, bir âşıklar beldesi ismini vermek daha doğrudur. Şehir, aşk hislerini pek ziyade gıcıkla- yacak kadar şirin ve lâtiftir. Şehrin ortasında kâin küçük bir gölün üzerine Japon tarzı mimarisinde bir köprü vardır. Gölün etrafı, binlerce ve binlerce gül ağaçları ve bahçelerle doludur. Bu güllerden intişar eden güzel ve bayıltıcı kokular, bilhassa hava- nın serinlediği sabah ve akşam zamanlarında, iusanın kalbinde, tatlı tatlı heyecanlar uyandırır. Tabiat taralıudan bu derece bol güzelliklerle bezenmiş, süslen- miş olan bu aşk beldesi, maal- esef, ihtiyar, yaşı ilerlemiş erkek | ve kadınların ziyaretgâhıdır. Çünkü Bagnolles şehri Phlebite ve Varice hastalıkları tedavi eden kaplıcaları havidir. Bu iki hastalık ihtiyarlara mahsustur. Bagnollesin ziyaretçileri, dediğim gibi, alelumum ihtiyarlardan ve yaşı geçkinlerden mürekkeptir. Bunun için buraya düşen genç bir erkek kadınlar tarafından muhasara altına alınır ve onların elinden yakasını güç kurtarabilir. Bagnollesin bu seneki ihtiyar daimi müdavimlerinden biri de dostumuz, Yunan başvekili M. Venizelostur. M. Venizelos Phlebite hastalığın- dan muztarıp bulunduğu cihetle, bu sene de buraya geldi ve şehrin en büyük palası olan Grand otele indi. Yunan başvekiline uzun boy- lu, esmer benizlir M. Dimitri na- mındaki hususi kâtibi de refakat ediyor. M. Dimitri, Bagnolles kadınları arasında, Don Jouan rolünü oy- nıyan bir şahsiyettir. M. Venize- los, buranın 'diktatorü gibi olan Guisernesin emri üzerine bir şezlonga yaslanarak ve bacaklarını uzatarak hareketsiz muttasıl oku- makla: vakit geçirdiği (halde hususi kâtibi, kadınlar tarafından muhasara altına alınır. Akşam karanlığı basarken M. Dimitrinin en büyük endişesi, Yunan başvekilini erken yatırmak, palastan palasa sabahlara kadar dolaşarak O eğlenmektedir. Her halde M. Dimitrinini genç erkeği kıt olan bu memleketi, her sene Yunan baş vekilinin refakatinde ziyaret etmek suretiyle, taliin büyük bir lutfüne mazhar oldu- guna şüphe yoktur! EMLÂK SAHİPLERİ! Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor | Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı- sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan kurtulmak isterseniz İEMLÂKİNİZİN iDARESİNiĞ Bahçekapı Taşhan No, 20 - 21 - 22.de mukim UMUM EMLÂK ACENTESİNE kadınlar arasında çok rağbette.. Güneş, likör fabrikasının girin- tili, çıkımtılı üslubunun o kıvrımla- rını yaldızlıyor. Rüzgâr, dut yap- raklarında hışırtılı bir saz çalıyor. Uzaktan uzağa, otomobillerin korna sesleri duyuluyor. Arada sırada dutçunun sesi yükseliyor, kendiliklerinden dut koparanlara haykırıyor: — Koparmıyalım!, Dik ses ve gürültü burada ıssızlığı ürpertiyor; sessizlik, sanki tüyleri korkudan kabarmış hindi sürüsü gibi, derhal dut ağaçlarının dibine siniyor ve oradan, kulak kabartıp, yeni yeni duymağa baş- ladığı gürültülere, kendini alıştır- mıya çalışıyor. Şişlinin eteğine yapışmış olan bu köyü, bir kaç sene sonra tanımak kabil olmıyacak... Dört taraftan çekiç tiktakları işitilmeğe başladı. Tahta kulübelerin yerine, tek katlı tuğla köşkler yapılmış. Geniş bahçeler ortasında, iki katlı villâlar yükseliyor... * .* Bir dut ağacının altına uzanmış, büyük yelken bezine dökülen dutların pıtırdısını dinliyordum. Kulağına bir kadın sesi geldi. Dutçu ile pazarlık ediyor: — Bu Musa dudu değil — Billâbi Musa dudu! — Billâhi değil! Yeminler hayli uzadı. Nihayet dutçu baykırdı: — Hanım katır Emine misin nesin?.. Katır Emine? Bu tabir hoşuna gitti. Acaba bu Katır Emine de kim oluyordu. Biraz sonra su içmek üzere kahveye o girdim. Oradan, bir ibtiyar, beni dut ağacının altına çekip anlattı : — Vakti evailde arabacının Emine diye anılan bir kadın varmış... w Amma bunün kadar inatçı görülmüş şey değildir. Beyaza kara, karaya beyaz deyen takım- dan bir kadın. Emine arabacı Aliye vardıktan sonra isim değiştirdi. Kocası ona “Katır Emine,, demeğe başladı. Bu isim ona biçilmiş kaftan gibi uydu. Artık herkes ona “Katır Emine,, diyordu. Emine nekadar inatçı ise, ko- cası da o derece uysaldı. Fakat insan nekadar uysal olsa, her denilene “hayır,, deyen bir kadı- nın karşısında deli olur. Iste Emine de, kocasının her sözüne muhakkak “hayır,, derdi. Ağzından “evet, “doğru,, “hakkın var,, sözlerinin çıktığını duyan olmamıştı. Mütemadiyen “hayır,, “yanlış,, “haksızsın,, der ve dedi- ğinde ısrar ederdi. Bazen sesleri duyulurdu: — Bugün hava güzel.. — Hayır. — Aman karı işte meydanda, hava güzel. — Hayır diyorum sana! Ve bir az ısrar edildi mi, baş- lardı haykırmağa: — Hayır... Hayır.. Hayır... “. Bu hal tam beş sene sürdü. Beş sene arabacı Ali, karısının inadından allahın emrini çekti. Beş sene sonra artık sabrı tüken- di. Başladı kızmaya. Artık karısını dövüyordu. Fakat Emine oralı değildi. Her yediği tokattan sonra, eli ile yanaklarını tutarak bahırıyordu: — Hayır!.. Ali çileden çıkıyordu: — Beni katil edeceksin karı! — Hayırl.. Bir dut ağacının altında ihtiyar anlattı... — Seni geberteceğim katır! — Hayır.. Bir aralık Alinin aklından Emi- neyi boşamak geçti. Fakat bunu yapmadı. Bütün inatcılığına rağ- men Emine işten güçten anlayan, kocasına çok yardımı dokunan bir kadındı. Ali bazen içini çeker: — Ah katır, derdi, ben seni boşamasını bilirim amma... Emine derhal sözünü keserdi: — Hayır... * .. Sıcak bir ağustos günü Ali araba- sını yüklemiş Incirli köye gidiyor- du. Emine yüklerin üstüne otur- muştu. Yollar tenha idi. O zaman otomobiller bulunmadığından, ora- ları dağ başı sayılırdı. Karı koca arasında gene mü- nakaşa zuhur etti, Alinin bir sözüne Emine ber- mutat: — Hayır |. dedi. Alinin kafası fena kızdı: — Katır, sabrımı tüketiyorsun... Şu işte haklıyım, haklı olduğumu sen de biliyorsun.. — Hayır. Ali dizginleri bıraktı, arkaya sıçradı, Eminenin suratına bir tokat aşketti : — Haklıyım ulan; hakkım var.. — Hayır. Ali arabayı durdurdu, indi. Karısını da indirdi. — Ben şimdi sana gösteririm!. Kadını bir hendeğe oturttu. Sonra arabasına bindi, hayvan- lara çaldı kırbacı.. Uzaklaştı. Memnundu. Karısı lâakal bu yolu altı saate alırdı. Bir kere altı saat rahat edecekti. Kafasını dinleyecekti. Ondan sonra da karısına bu altı saatlik yol yüru- mek mükemmel bir ceza olacaktı. Ali köyüne avdet etti, hayvan- ları çözdü: — Ohi.. dedi, birkaç saat rahat edeceğim, kafamı dinliyeceğim... Tam bunu içinden söylerken, okkalı bir küfür savurdu. Ahırın kapısında kocaman bir yazı gördü. Katır Emine kapıya tebeşirle yazmıştı: — Hayır!.. aşağı .. Köye, sabahleyin gidiş ne kadar keyifli ise, öğle vakti dönüş o derece müziç oluyor. Okmeyda- nından koparak, Bomonti tepe- lerinden aşan rüzgâr, ahırından boşanmış bir hergele sürüsü gibi, tozu dumana katıyor... Selâmi İzzet Edremitten gelen carih burada tutuldu Edremitte Rıdvan isminde birisi bir cerh fiilinden dolayı”aranırken ortadan kaybolmuş ve tahkikat neticesinde kendisinin Istanbula geldiği tesbit edilerek ( polise yazılmıştır. Polis 2Zinci şube müdüriyeti Rıdvanı burada yakalamış ve dün Edremite sevketmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: