28 Haziran 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

28 Haziran 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Haziran 1934 AKDENİIZDE : TÜRK AKINCILARI Yazan: Murat reis, Hamza beye sordi İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 98 “Şu bahsettiğin Venedikli hafiye kadını himaye eden kahraman kimmiş acaba... ?,, Venedikli hafiye kadın kimmiş Murat bey o akşam ta) min israrına öycüğe inmeğe karar vermişti, Geminin flikasma binerek sahile çıktı, Muradı karşılıyan halk arasın- da bir çok Karamanlılar da vardı. Karamanlılar, Muradın, Kar: man sahilini tarassut etmek üzere padişah tarafından gönderildiği De hükmetmişlerdi. — Eğer köylerimize taarruz eder ve köylülerimizin canını ya- karsa, vay haline.. Diyerek şimdiden Murada diş biliyorlardı. Murat reisi sahilde Hamza bey karşılamıştı. İki dost kahraman yav. konuşarak yürüyorlardı: — Bugünlerde buralarda Vene- dik korsanların: görenler var mı? — Hayır.. Fakat, on beş gün ev. vel bir korsan gemisinin uzaktan geçtiğini kendi gözümle gördüm. — Köylere musallat oldukları- mi işittim.. Doğru mu? — Doğrudur... Fakat, Venedik korsanlarile başa çıkılmaz. — Lârnakada imzalanan son muabedeye sadık kalmıyorlar de- mek...? — Venediklilerin imzalarına sa- dık kaldıkları vaki midir?! Bir sene içinde üç defa sulh muahe- desi yaplık.. Üçünü de kendileri ş yavaş iblâl ettiler. Bizde kabahat yoktur. — Bizde kabahat olmadığı hal de Avrupalılara karşı daima ken- dilerini haklı göstermeğe çalışır lar. Bugünlerde gene büyük kili selerde bir kaynaşma iyor. Papa büyük çanın ipini eline al- mış. Avrupayı ayaklandırmıya başlıyacak. — Bu havadi Murat reis? nereden işittin, — istanbuldan, — Benim kulağıma da buna benzer sözler aksediyor da... — Sen neler duydun bakalım? Papanın gene dünyayı karıştırma- ğa çalıştığını burada da söyliyen- ler var ra1? — Biz Adalara yakın olduğu- muz için, gelip geçen tüccar gemi- cilerinden daha çok şeyler işitiyo- Tuz. Güya Papanın İstanbulda ka- dın hafiyesi, padişahın sarayında konuşulan en mahrem meseleleri bile kolayca duyar ve Papaya bil dirirmiş, Murat reis hayretle dudağını büktüz — Papanın İstanbulda sayısiz hafiyeleri var Padişah bunların hiç birine ehemmiyet arma... vermez, — Niç * — Çünkü Türk devletinin takip ettiği siyaset açık ve meydanda: dır. Avrupalıları alâkadar edecek gizli bir mesele yok ki... Hem ben, İstanbulda hiç kimsenin böyle bi kadın hafiyeden bahsettiğini iş medim. Sen ndreden ve nasıl duy» dun? — Dedim ya. Burasi geçit bir Jimandır. Her milletten yolcu ge- işitiriz.. ehemmiyet verme çer, Buna benzer neler Eğer hepsi İ eğlenelim., Sarhoş olalım. Geçi Murat, Hamza beyin söz kes Al — Bu kadın hakkında başka malümatın yok mu? — Ne 0...7! Bu kadın'a fazla ar oluyorsun... Tanıyor mu- sun yoksa?... — Hayır. Bunu ilk defa sizden işitiyorum. Çok merak ettim. Bu haber acaba doğru mu? Sarayda» ki kadınları gözümi e ge tirdim.. Böyle yabancı ve bilhas- sa padişaha ihanet edebilecek bir kadın tasavvur edemedim. İsmini bilmiyor musun? — İsmini söylemediler.. Ancak, bu kadınım Türk kahramanların- dan birinin himayesi altında ya. şadığını anlattılar. Murat bey kaşlarini gatarak sordu: — Size bu kadar malümat ve- ren bu esrarengiz muhbirler ek. bette o kahramanın ismini de söylemiştirler.. Benden niçin sak- lıyorsun?. Bu sırada kale kapısından içe- riye girmişlerdi. Kale muhafızları burçların te- pelerinde ve kapılarda möbet bek- liyorlardı. Denize bakan büyük bir odaya girmişlerdi Bu odada güzel bir yemek sof- e nefis sakız şarapları hazır- lanmıştı. — Seninle bu gece adamakıllı hatıraları yadedelim. Biliyorsun ki ben seni eskidenberi çok se- verim? Diyerek ilk kadehi kendi elile doldurup uzatmıştı: — Heydi, şu nefis şaraptan iç bakalım! Murat bir bardak şarap içmek- te mahzur görmedi.. Kadehi ağzı na götürdü: — Çoktanberi içki kullanmıyo- | rum. Bunu senin hatırın için içe- ceğim isi birden içtiler... Murat biraz evvelki bahse ge- lerek: — Şu kahramanın adını öğren- meyi çok arzu ediyorum, Hamza- cığım! dedi, çünkü ben Venedik- Jilerle çarpışmağa karar verdim. Ve bu niyetle yola çıktım. Hamza bey göbeğini hoplatarak güldü: — Canım, sen hâlâ bu çocuk” luklardan vazgeçmemişsin! ken- dini (Otranto) kalesinde mi sanı- yorsun? Bir gemi ile Venedik kor- şi gikilir mı? — Oranın bırak, Hamza bey! Sen benim merak ettiğim noktaya sanlarına ke cevap ver: Şu Venedikli hafiye kadını himaye eden kahraman kimmiş... Bana onu söyle! — Bunun kim olduğunu ben de senin kadar merak ettim. Lâkin kimse bilmiyor. — Öğrenp ne yapacaktı — Derhal Sultan Beyazıda ar- zedecektim. Bizi içimizden vura- cak olan bu adamı, herkesten ev- vel ben yere vurmak isterim, (Arkası var) Hekim öğütleri (Baş tarafı 5 inci sahifede) © cak şey, hekime müracaat edip geç kalan âdetin sebebini tesbit et mek, ve icap eden tedaviyi yaptır maktır, Bülüğun erken zuhur etmesi daha mühimdir. Bu cins kızlarda) âdet, bazan 8 yaşında, bazan 6 yaşında, hattâ bazan daha erken zuhur eder; bunların memeleri büyür, ve kendilerini kemale gel- miş kadın gibi hissederler. Mi mafih bu çeşit kız çocukları, mağ ve ruhun kemale gelmesi nok- tasından, geri kalmışlardır. Erken bülüğa eren kızlar arasin. da birinin 8, diğerinin de 7 yaşın- da gebe kaldığı, tıp edebiyatın- da yazılıdır. Erken gebe kalan kadınlarda doğumun - kemik hastalığı olma- dığı takdirde - nisbeten kolay vu- kua geldiğini görmekteyiz, Kızların erken bülüğa ermesinin| sebebi nelerdir? | Bu hususta son zamanlarda bir | sek tetkikler ve araştırmalar yaz | pılmış ve mesele izah edilmiştir: Erken bülüğa sebep olan şey, ya yumurtalıklarda, yahut böb- reklerin üstündeki bezlerde (mah- fazayı fevkalkilye), veya guddei sanavberiyede husule gelen urlar- dır. Bu gibi erken bülüğa eren kız- ların akibeti muhteliftir: Eğer kendilerinde mevcut ur, habis tax biatte ise, bunlar ölmeğe mı kümdur; şayet erken bülüğ tevlit| eden ur, selim tabiatte ise, bunla- rın uzun müddet yaşadıkları va- ki Nitekim gene tp edebiyatına geçen ve Haller t hede edilen mihim bu hususta içrede Bern civarında 1751 sene- sinde bir kız çocuğu doğmuş. An- na Mummanthaler ismini vezdikle- ri Bu kızda, doğduğundan itibaren görülen büyük memeler ve iri kıl. lar nazarı dikkati celbetmiş. Kız | çocuğu iki yaşında tamamile bü- | lüğa vâsıl olmuş; ve dokuz yaşın-! da gebe kalmış, Bu kadın 75 ya- şına kadar yaşamıştır. İlk âdetin zuhuru, kızın mane- viyatı üzerine büyük tesir iera eder. Adetten haberi olmıyan ve böyle ir şey beklemiyen genç kız, nün birinde kendisinden kan gel- di rafından müşa- görünce, birdenbire korkar! ve ürker. Bu korkunun intibaları bazan her ay başında kızı rahat- ir, Onun için âdeti yaklaşan kıza, validesinin vaktinde münasip iza- hat vermesi, kendisinden kan ge- ve bunun tabii bir hadise| wi anlatması lâzımdır, va, ve bel ziya, çocuğun hastalığa! | karşı mücadelesinde en i fikleridir. Jimnastik, her türlü be- den hareketleri, yüzme, açık hava da gezmeler, çocuğun mektepteki sıkıntısını ve bazan da gayri sıh- hi olan hayatını tadil ve tashih edecek faydalı şeylerdir. Genç kızlar muntazaman 89 t uyumalı. zerine muzır tesir ettiklerinden dolayı, alkollü meşrubat, koyu kahve ve bol baharlı yemekler vermemelidir. kendilerine, âsap. Anneler, size tavsiye ederim: Genç ve hassas kızlarınızı terbiye! ederken, sertlik ve huşunetle ha- reket etmeyin; bilâkis her şeyi sevgi ve mülâyemetle telkin e Fakat hayalperest kızlarımızı dair) ma muntazam ve ciddi bir inzibat) | yasında Fazla hassas olmaktan müte- vellit ani bi de, ken: zaptedemiyerek çi- kıp gitmişti, Nişanlısı Neşidenin ve kaba bir babası biraz aksi adamdı. Kendi duklarını Nejadın yüzüne kar; öyle bir tarzda söylemi; edememişti . Ne sözleri tamir edeceği tiği halde onun da ağız açmadı ğini görünce artık çekilip gitmek- ten başka bir çare kalmadığına hükmetmişti, Neşide babasinin yaninda Ne- jadı çağırmağa cesaret edememiş, Amerikaya gideceğini haber ve- ren sının evine koşup onun bu hareketine mâni olmaya da ken- dinde kuvvet bulamamıştı. İşte Nejat böyle bir buhran halinde memleketten ayrılmış ve bir daha i i, Bu tam yirmi senelik idi. Şimdi tekrar Neş deyi görmek üzere idi. Ona ne diyecekti? Hemen hemen şunlari? «Neşide, izzeti nefis bir insana ler yaptırabiliyor. İş, yle bir çılgınlık bul yanı içinde ta Şiliye gitmeğe ka- yar vermiştim. Orada bakır ma- denlerini yeni bir sistemle işlet meğe başlamışlardı. Ben de, bi- irsin, Avrupada maden mühen- disliği tahsil etmiştim. Bir kaç sene içinde orada zengin olmak ve babanın yüzüme karşı fırlattığı hakaretin intikamını almak hül- «Yolculuk uzun sürdü ve fena biti, Falklana. adaları da müthiş bir sise tutulduk. Bir sabah vapurumuz kocaman bir | buz parçasına çarptı. Civarda bir adaya çıkabildik. Dört ay sonra oradan kurtularak Şiliye geçmek kabil oldu. Sana mektup. yazma- geç kalmıştım. Sıkıldım, sonra da bir şey yazamadım Bundan sonrası pek tabii bir surette geç ti. Çalışa çalışa zengin oldum. Vatana döner dönmez sizi sor dum. Evlenmişsiniz, iki çocuğunuz. olmuş, kocanız ölmüş. Sizi tekrar gördüğümden dolayı pek bahtiyar! Hazırladığı nutuk burada bitis yordu Fakat kalbinde başka bir emel vardı. Yirmi senelik gaybu- İ ibaretli, bet esnasında, pek çok zaman Neşidenin hatırası büyük bir şid | detle kalbinde y: halde son ya hafiflemişti tanımıştı, Bunlar pek hoşuna git mişlerdi. Bunlarda saadet değilse de biraz eğlence bulmuştu. İstanbula döner dönmez gene İiğinin havasını tekrar buldu. Es- i zamanların itiyadını tekrar ik- tisap edince Neşideyi hatırladı. Sa- de meraktan daha fuzlaş daha karışık bir hissin sevkile onu gör- mek istedi. Neşide kırk yaşında var yoktu, Bugünkü kadınlar için bu yaş ikinci bir gençlik demekti. Ayrılan hayatlarını tekrar birleş- tirmek kabil olmaz mıydı? Salondan girdi, Hayretler içinde durdu. Neşide, hatırasında sak- ladığı gibi, tıpkı o halde, karşı- sında duruyordu. Yüzünde ayni taravet, ayni yeşil gözler, ayni mahçubiyet ve cesaretsizlik, Ar- kasında açık renk bir esvap vardı. Nejat o kadar müteheyyiç olmuş- bu ki bir şey söyliyemiyordu. İp- tida o söze başladı: — Annem kendisini affetme- altında bulundurun! Dr, Ahmet Asım | Başka kadınlar da| izi rica ediyor. Biraz sokağa çık- mağa mecbur oldu. Fakat gelecek. Lütfen buyurunuz, size” gay getireyim, Neşidenin kızi idi, Nej cevap vereceğini bilemiyordu. Genç kız dolaşıyor, çay fincan- larını, ganoları getiriyor, alçak bi masanın üzerine koyarak Nejad yanına çekiyordu. Tıpkı annesiz nin sesi, tıpkı annesinin tebessü mü, ayni gözler, aynı Genç kız tatlı ve nazik bir sesle. güzel güzel şeyler söylerken Nejat etrafına bakınıyordu, Eski hati- Talar ve eşyalar ile dolu bir salon. Bir masanın üzerinde gördüğü bir resim nazarı dikkatini celbet ti. Dikkatle bakmağa başladı. Genç kız bunu farkedince: — Annem, dedi, Tanımadıniz. mı? Nejat, tanıdım dedi, Fakat has yatın değiştirmiş, sertleştirmiş ol duğu © çehreye hayretlerle bakı- yordu. Baktı, baktı. Sonra başımı kaldırdı, Neşide bu resimdeki dın mı idi? Hayır! Neşide karşı- sında idi, öteki resimdeki kadın e değildi! genç kıza cevap vere miyordu. Sonra onun da çenesi açıldı. Uzak memleketlerden, Amerika hayatından bahsetti, Oranın çirkin yerlerini büyük bir güzellikle ihata ederek anlatı du, Şimdi tekrar canlanan eski askının saadeti içinde, karşısı sahnelerini canlandırıyordu. Evet, hiçin olmasın? Genç kız yirmi yaşına yakın olmak icap ederdi: O da kırkı geçeli henü pek yeni idi. Birdenbire sustu, karşısındaki simaya, gizli bir keder ile, âdeta hülyaya dalmış zannetti ve ra hatsız etmekten çekindi. Nejat, çok geçmeden, gözle açık bir rüyaya dalmış olduğunu. takdir etti, Bir seraba kapılmıştı, | Düşündüğü şey bir çılgınlıktan Ayağa kalleti. Genç kız şaşırdı. Biraz daha kal ması için ısrar et ise gelecekti, gittiğini anlayıne kabil değildi, Gayet mühim bi için randevusu vardı, Hattâ bi daha ne vakit geleceğini bile söj i. Çünkü tatil zamanı bitmişti. va. Genç kiz onun neden böyle acele gittiğini hiç bir zaman anlı yamıyacaktı. Nejat sofada, ant de, kapının önünde artık eski sey diği genç kıza benzemiyeni ki na tesadüf edeceğim diye pek ko kuyordu. O kadın artık yalniz an Vefalilar yurdundan: Vefa irfan ocağın kurulduğu gündet bugüne kadar Vefada okumuş, $ okutınuş veya devam etmiş medi lunanlarla Vefayı seven arkadaş” ların 29 haziran cuma günü 14 te Vefa lisesinde veril müsamereyi şereflendirmeleri rica | alünur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: