20 Temmuz 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

20 Temmuz 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Temmuz 1934 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: Akşam İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 118 güneşi ufukta dalgaların ardına düştüğü zaman, (Yorgiyos) un ayakları yerden bir arşın yukarda sallanıp kalmıştı! Rum tabibi asılıyor mu? O akşam dalgalar oldukça coş- kundu. (Marmara Kartalı) gittikçe yükselen dalgalar arasinda boca- yarak, cenup sahillerine doğru ilerliyordu. Yüzetta kamarasinda dalgın ve . Kendi kendine dü: Acaba su mahzeninde nüyordu: kendisini meçhul bir akibetin bek- lediği Yorgiyosu kurtarabilecek miydi? - Venedik dilberi bu ihtimali bir an için tahakkuk etmiş farzede- rek sevindi.. Faket, Murat böyle bir hadise karşısında Jüzettayi affedebilir miydi Jüzettanin zihninden bir şim- şek süratile geçen bu ihtimalin ta- hakkukuna imkân yoktu. Korsan (Andiriya) yı kaçırdığını eden bir adam - kim olursa olsun - elbette ceza görecekti. — Jüzetta Rum tabibi hakkında Murada bir şey söyliyemezdi. Bü- tün gemiciler Yorgiyosun cürmü- pü itiraf ettiğini görmüşler ve ken- inin derhal cezalandırılmasıni istemişlerdi. itiraf — Murat (Yorgiyos) w neden Pi- Teye bırakmamıştı? Gemide alı- koymakla bilâhare affetmek mi tiyordu? Jüzetta garip ihtimaller etrafında bir müddet zihin yor. duktan sonra yatağına uzandı. Coşkun dalgalar gemiyi çok hir. palıyordu. Tüzettanın başı dönme. Ze başlamıştı. (Yorgiyos) bir gün mazisini an- lattığı Romalı (Kostantin) den Jüzettaya bahsederken: «— O, kendisini yirmi sekiz de- fa ölümden kurtaran kuvvete bo- yun eğdi ve nihayet öldü.» Demişti. Jüzetta kendi kendine: — Ben de bir kaç defa ölümden kurtuldum.. Fakat, nihayet ölece- Zim, diyordu, yardım etsem de et- mesem de, benim için ölüm mu- kadder değil mi? Tüzetta her hangi bir ölüm ha- disesi karşısında kendisini teselli etmeğe çalışırken, Murat reis, dal- galarla boğuştuğu geminin güver- tesinde bütün ilam tertibatını ha- zırlatmış ve güverte nöbetçilerine lâzım gelen emirleri vermişti. Yorgiyos akşam güneşi batar. ken, geminin baş direğinde asıla- caktı. 3 — Haydi.. Getirin çabuk, o ha- ini Güneş batmadan canını ce- henneme gönderelim... Güvertede tayfalari getiren bu sesi kamarasında yatan Jüzetta bile işitmiş harekete Kara Ali yanındaki gemicilerle birlikte su mahzenine indi.. Rum tabibinin yüzünde teessürden eser yoktu. Kara Ali: Haydi, asılacaksm! Yürü... Diyerek bacağındaki gözdü. Yorgiyosun yalnız kolları bağ. kaydı. Kara Ali, Yorgiyosun kulağına eğil — Dua filân edeceksen et..! Beş dakika kadar bekliyebilirim, zenciri Rum tabibi başını salladı — Dua edersem ölümden kur- bulacak mıyım Kara Ali kendi kendine mirıl- dandız Ç — Bu adama dinsiz derlerdi de inanmazdım. Gerçekmiş.. Ve kolundan tutarak: Öyle ise yürü! Diye bağırdı. Dar merdi- venden güverteye çıktılar, (Marmara Kartalı) ndan o ak şam gurubun görünüşü çok hazin ve manalıydı. Yorgiyos güverteye çıkar çıkmaz evvelâ ufuklara doğ- Tu şöyle bir göz attı... Kızıllıklar arasmda dolaşan kara bulutlar gördü ve Kara Aliye: — Bak, dedi, bir taraftan ateş. Diğer taraftan halâs mabudu kar- gama dikildiler. ölüm beni tehdit ediyor... Halâs mabudu da kolla- mını uzatıyor. Hangisinin kucağına. lacağımı tahmin ediyorsun? Kara Ali güldü: — Ne onun. Nede ötekinin. İplerin ve daha sonra da dalgala- rın kollarma atılacağını zannedi yorum! Yorgiyosu baş güvertedeki dire- Zin dibine getirmişlerdi. Yorgiyos yürüdü... Türk denizcileri arasında garip âdetler vardı. Tayfalar gemide idam edilecek ker hangi bir düş- manın etrafında halkalanırlar ve üç defa: «Yeryüzünde yerin yoktu. Der- yada balıklara nasip oldun!» Diyerek, hep bir ağızdan bağıri- şırlardı. Murat reis gemicilerin âdetleri- ne iştirak ediyor, ne isterlerse yapıyordu. Murat bundan sonra: — Haydi., İpi çekmek zamani gel Diye seslenmi; (Yorgiyos) büyük bir soğuk .kanlılıkla direğin dibinde ayakta 'duruyordu.. Evvelâ bir arşın yük- sekliğinde yığılmış bir halat kü- mesi üzerine çıkardılar ve boynu- na bir yağlı ip geçirdiler. Murat bir aralık Pl ereiyalem kollarını — çöz halde, Rum tabibi son (nefesinde bile ne bir istavrez. çi karmış, ne de Allaha dun etmi Yorgiyosun tekrar kollarını bağ- ladıkları zaman bi in gemiciler Rum tabibinin hiç bir kuvvetten yardım dilenmediğini ve hiç bir mabuda tapmadığını anlamışlardı. Murat, Kara Aliye dönerek; — Urganı çek! Diye bağırdı. Kara Ali elinde- ki ipi şiddetle çekti. Yorgiyosun boynunda sarılı olan ip birdenbi. Te gerilmiş ve yukarıya kalkmıştı. Bundan sonra Yorgiyosun aya- Zının altındaki halatın ucundan çekmeğe başladılar. Halat bir ma. karadan sökülen iplik gibi çekil dikçe Yorgiyosun ayakları boş- lukta kalıyordu... Ve nihayet tam güneş ufukta dalgaların ardına düşüp kaybol. duğu zaman, Rum tabibinin ayak: ları yerden bir arşın yukarıda sal- lanıp kalmıştı! (Arkasi var) AKŞAM KITAPLAR ARASINDA Bizim Akdeniz (Baş tarafı 6 meı sahifede) Bitinin bakir güzelliği bozulma- miş olan bu yerlerde plân, geli- şi güzel inşa akınıni önlemeli Dağlarda devlet korkusu el tir. Ormanlara, yalnız devlet i letmesi, yahut kolayca mürakabe ve mesul edilecek olan büyük ser- mayeli işletmelerden başka hiç bir baltanın girmerine müsaade olunmamalıdır. Seyhan memba: ları gibi, köy tarlaları ile sarılmiş olan nehir başlarındaki köylüleri hemen kaldırmak zarureti vardır. Antalyayi ziyaret eden bir devlet adamımız, caddelerde ve bahçelerde akasya ağaci gördüği zaman — Bu ağaci Ankaraya bıraki- nız, demi; Türk Akdenizinin sicak kı rina inenler, düzlerde, bu ikli; yetiştirdiği hususi ağaç ve leri görmelidirler. Her sene bir çok genç mimar yetiştiriyoruz: Belediyeler, evle: Ti, ve bahçeleri mütehassis sa- natkârlara çizdirmek için rehber- lik etmelidirler. Tabiatin güzel- liği, inşa manzarası ve hayat manzarasi İle canlanır. Sokakla- rı duvarla kaplanmış, evleri kal- fa göreneğinin eline teslim olun- muş olan, bahçelerinde ve yol rında kapalı kadınlar ve şevksiz insanlar dolaşan bir kasaba ta biate hiyanet ediyor demektir. Vali Nazif bey Antalyada her kaza merkezi için senede bir gün ayırmıştır. Meselâ Alanya günün- de vilâyetin her tarafından halk oraya gider, orayi şenlendirir ve tanır. Anadoluda iç seyyahçılıkla Antalyada düşünülmüş olan bu kasaba günleri, Anadolunun en derin hüznü olan, büyük hareket” sizliği ve gurbet havasını gider- mektedir. Afyonun ılıcalari, — Tspartanın ve Burdurun bahçe ve gölleri, Antalya ve Alanyanın ılık güneşi, hurma, muz ve portakal bahçe- leri, pek yakın senelerde bu mın- takaya memleketin her tarafın- 'dan insan akıtacaktır. Hepsini yaşarken yapacağız; yaşarken göreceğiz. Milli kurtu luşun hudutsuz ıztırabını. çeken bu nesil, bu topraklarda ömrünü mesut bitirmeğe lâyıktır. Radyo 20 Temmuz İstanbul : 12,30-13,30 plâk neşriyatı, 18.30-19.20 plak © neşriyat, 19.205 19,30 ajans haberleri, 19,30-21,2 Türk musiki neşriyatı (Mesut Cemil Rüşen, Cevdet, Övrik beyler ve V. çihe, Nazan Feridun, Nedime hanı ar). 21.20:21,30 ajans ve borsa hu berker, /21,30-22,30 radyo orkestrası taralından çiğan ve hafif musiki Varşova (1414 m.) — 20.15 org konseri (Viyanadan), 20,40 plâk (kez man eserleri, haberler), 21,12 hafif or. kastra konseri, 2150 haberler, 22,12 popüler senfonik kanser, 23,15 dans plâklan, Bülereş (364,5 m.) — 19,05 karışık arkestra konseri, 20,45 plâk ile Resi nin (Basbier de Seville) operası, haber ler, Prağ (4702 m.) — 20,30 şör ve siki, 21,35 tagannili opera musikisi, 22 haberler, 22 filkârmonik orkesta konseri, 23 haberler, 22,15 yeni dans parçalan, Budapeşte (550.5 m.) — 21 opera grkeatranı, (Ludviş Rayler idaresinde). 22 neşeli neşriyat, 23.20 eazbant, 24 siğan takımı Viyana (5068 m.) — 21.25 Ak gam konseri, (Sehöcebr), 23,20 huber İer, 29,50 (Viemne, la perle de VEuroc pe Cenirele) isimli konferans, 24 taz gannili piyano konseri, 24,50 dana mü- sikis 21 Temmuz cumartesi İstanbul £ 1830-19 fransızca ders 19-19,30 pl neşriyatı, 19,30-21 “Türk. musiki nesriyası (Fahire, Safiye hanım ler, Refik ve Fikret beyler), 21-21,30 Faref Şefik bey taralından kanferana, 21,30-22,30 orkestra konseri, karışık meğriyar müştü. Şefkati sokağa çıktığı za- man bir feryat kopardı: — Hah, başima bir de bu gel dil Bizim otomobil Maçka caddesi bombuşlu. Yağ- mur kaldırım taşlarını parlatıyor, yüksek elektrik lâmbaları rüzgü- rin şiddetinden sallanıyördu. 48 Şefkati pardösüsünün yakasini kaldırdı, Civardaki karakola koş- tu. Evrakını gösterdi, hüviyetini anlatti, Otomobilinin çalınmış ol- duğunu haber verdi. Yazdılar, çiz- diler. Fakat Şefkati o gece pek fe- na bir uyku uyudu. Poker ziya- nindan sonra otomobil ziyanı ona kâbuslu bir gece geçirtmişti çaldılar. Uyanip ta pencereyi açtığı za- man hayretinden bağırdı, beri kalılırimın başında otomobili du- | ruyordu! Merdivenleri dörder dörder at- liyarak aşağı koştu. Arabanın ka- pisini açtı, içine baktı. Motörü iş- letti, Sesini dinledi, hiç bir ey ca- lınmamış, arabaya hiç bir fenalık yapılmamıştı, Şefkati biraz benzin kaybetmek suretile bu belâdan kurtulmuş ola- cağinı düşünerek sevinirken bu- runu hoş bir koku aldı. — O! dedi. İçeride güzel bir kadın kokusu var! Sonra bu kokuyu tahlile uğraştı: — Yasemin ile helyatrap karı şık... Biraz da Amber ilâve edil. içinde birdenbire bir merak uyandı, Meçhul bir maksatla oto- mobilini çalan ve içeride mahkük adresine bakarak sonra onu iade eden meçhul kadını gözünün önü- ne getirmeğe çalıştı Eğildi, muattar iki elin tutmuş olduğu volanı kokladı. Meçhul bir sey bir çok erkeklerin kalbinde büyük bir tesir yaptığı için bu ka- dını arayıp bulmağa karar verdi. ... Artık ümidini kesmeğe başla mıştı, Otomobil içinde kalmış bir koku meçhul bir kadını bulmağa hiç kifayet eder miydi? Bir gece, İpek sinemasında pek eğlenceli bir. filim seyrederken yanındaki koltuğa genç bir kadın. geldi. Şefkati hiç unutmadığı o lâvanta kokusunu duyar duymaz hayre Kadında pek cazip bir gü vardı. İnce kollarında zari zikler görülüyordu. Endamı da gayet mütenasipti. Yanında kırk yaşlarında bir de erkek vardı. Acaba kimdi? Âşıkı mı? Otome- bili çalarken suç ortağı mı? Hal lerinden kibarlıkları anlaşılıyor. du, Onun için Şefkatinin zihni bü- tün bütün karışıyordu. Dışarı çıktı. Sinema memurla rından bir dostunu buldu. Bu meç- hul kadın ile erkeği tarif etti. On- ları tanıyıp tanımadığını. sordu. Dostu hiç tereddüt etmeden: — Hekkı beyefendi ile karısı, dedi. — Emin misin? — Emin misin ne demek? Ga- yet iyi dostlarımdı — Beni kendilerine edebilir misin? — Hay hay. Oyun bitsin de. vs prezente iki insan arasında en iyi rabıta kabahat teşkil eden bir sırra vâkıf olmaktır, Şefkati, Hakkı O beye- fendinin karısı Perizat hanıme- fendiyi tanıdıktan sonra ken se; | Sahife 9 artık ona pek yakin hissediyordu.) Bu hanimin gece geç vakit bin, hırsız vaziyetine girerek garip ler görmesi Şefkati üzerinde bü-, yük bir teşir husule getiriyordu. Genç ve güzel kadın nefsine o kan dar hâkim bulunuyordu ki Şefka-, ti buna baktıkça hayretlere düşün, yordu. © Şefkati için Hakkı bey ailesine" sebeti takviye et- meşgale olmuş- tu. Gün geçtikçe genç ve güzel kadının cazibesine daha çok ka- pılıyor,her dansta onun kıvıl kıvıl kulan yeşil, gözlerini görüyordu. Yavaş yavaş Hakkı bey ailesi için Şefkati samimi bir dost mev- | külmi tutmağa başlamıştı. Şefk bu samimiyeti takviye i fırsat kaçırmıyordu. cek, nihayet Perizat hanı | işin içindeki sırrı kendiliğinden İ anlatmak mevkiinde kalacak ümi- | dinde idi. Aradan bir hayli zaman geçti, ir | itirafa yanaşmak niyetinde oldu- ğunu isbat edecek bir nişane gü- rülmüyordu. Şefkati ümidini kes. meğe başlamıştı. İ— Bir akşam, Perizat hammefem- | diyi ziyarete gitmişti. Genç kadın İ Şefkatiyi — Ah beyefendi, dedi, başıma geleni bilseniz! — Ne var hanimefendi? Cani- | mızı sikacak bir şey mi oldu? Ge- ce tuvaletini nin arkasında mı gördünüz? — Yek, öyle şey değil... Bizim Aleksandrayı tevkif etmediler mi? Meğer hırsız bir kızmış... Bir çok vakaları varmış... Düşünün, böyle hırsız bir dam döşambır ba-. na, neler yapmazdı Şefkati hayran hayran genç ka dinim yüzüne bakıyordu. O devam etti : — Sahih, siz Aleksandrayı bik mezsiniz. Daha o zamanlar tanış Perizat hanımefendinin hiç te mamıştık. Beş sene benim yanım: 'da kalmış iyi bir kızcağızdı. Düş- müş bir ailenin kızı idi. Evde ufak tefek münasebetsizliklerini göre düğüm için savmıştım. Tenteneli mendillerimi çalmıştı. Hele lâ- vanta şişelerine hiç dayanamaz- dı. Hani Yasemin ile Helyotrop biraz da Ambr karıştırarak yaplı öm bir lâvanta vardır, sizin pek hoşunuza gidiyor.. O da ku kokuya bayılırdı. Bunlar ne ise, Fal hihten hırsızlığa kalkı mak... Tevkif edil gazetede okuyunca tüylerim diken diken oldu... Hikâyeci Türke © Benebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kurup SG AYLIK 750 » 1480 > SAYLIK 400 » 800 » Posta lihacına dabil olırayan ecnebi bismrleketlar: Seneliği 600, alın aylığı 800, O; aylığı 1000 kuruştur Ares tekli İçin yirmi beş Kuruşluk pul göndermek Yâzımdır. “Rohinlabır : 6 — Ruzmzır : 78 nak Gömeç Öğle idi Akşam Yu E s4 9M das Bad Mİ 188 va 24$ 448 ağn 2m Tüareame: Bani civar İN, Acimüslk Gk. a LER

Bu sayıdan diğer sayfalar: