28 Ağustos 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

28 Ağustos 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AŞ NM AM MAAŞ 28 Ağustos 1934 AKŞAM AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan! İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No: 157 “İçeriye girdiğimiz zaman, cehennem zebanilerile karşılaşmış gibi titremiştik. Evvelâ genç kadının göksünde çöreklenip yatan büyük bir yılan gördükl,, (Tekfur sarayı) nin esrarıl Murat reis, bir çok kimseleri ölümden kurtarmak ve gayipten haber vermekle meşhur olan sr- bırbaz (Yani) ye koşarak: — Karımı sen ölüm döşeğinden caldırmıştım, dedi, fakat onu iki günden beri kaybettim, Nereye ne olduğunu bilmiyo- Tadın yüzünü görmemişti. — Her zaman başın daralınca beni ararsın! Diyerek yanına ©- turttu. Se — Karla dargın mıydın? | — Hayır. , — Aranızdan kara kedi geçme- dimi? —Beyazi bile geçmedi. günlerde aramız çok iyi — Nereye gittiğini tahmin edi- yorsun? — Bunu bilseydim size gelir Son bir ufak kâsenin içine bir mikdar su koydu.. Sağ elini suyun üstünde üç defa sağa sola salladı. Ve gözlerini kâsenin içine dike- - ledi: ne çabukta gör- 'düm. Karın eski bir saray harabe. 8i içinde oturuyor! Murat gok heyecanliydi.. Sihir- bazın omzunu tutarak sordu — Bu eski saray İstanbulda mı?) — Evet. Evet İstanbulda... Hem de senin oturduğun yere yakın bir semtte, — Ve kâsedeki suyu derhal pen- Gereden döktü. — Haydi, gi Zaylarda ara! Karini eski sa- —Ben onu iki gündür ariyorum. — Camie kalp olunan kliseleri, ve yeni çerilerin yatakhaneleri o- lan eski Tekfur sarayını araştır. Karını kendi elinle bulacaksın! Murat kapıdan çıkıyordu. Yani Murat reisi çağırdı; — Tekfur sarayının zemin ka tında gizli hücreler vardır, oğ Bazı kadınlar bu hücrelere iltica ederek çile çıkarırlar ve üç üç gece burada yalnız su yarak Allaha yalvarırlar, ederler.. Ne haceti varsa, bu gün içinde hasıl olur. Ve ümitsiz bir tavırla başını sallıyarak: — Fakat, üç gün üç gece bura- a çile çıkarmağa muvaffak ol kadınlara ender tesadüf e: İkinci günü akşama doğru hücre- erden deli gibi dışarıya fırlarlar ve üç günü tamamlıyamazlar. Ya- hut ta orada ölüp kalırlar, de: Murat dudaklarını bükerek si- irbazın evinden uzakalşmıştı. Acaba Jüzetta hakikaten (Tek- fur sarayı) hücrelerine mi iltica ... Murat reis (Tekfur sarayı) nin kapısı önünde durdu. İki tarafın. da (Teodasio) nun yaptırdığı iki büyük sur iki katlı (Tekfur sarayı Bizansın işgalinde harap olmuşsa da zemin katında- ki odalarda bir takım işsizlerin gecelediği muhakkaktı. in mermer direklere izi at ettirilmiş, müteaddit kubbe we kemerli on yedi metro uzunlu. arasında! | unda bir divanhanesi vardi. Bu divanbane şimale bakan altı bü- yük mermer sutuna dayanan ke- merlerle müzeyyendi. Divanhanenin kemerleri yıkıl mamıştı ve divanhanede yeniçeri #ımarcıları yatıyorlardı. Divanhanenin üstündeki katta. Yirmi üç metro uzunluk, on metro arz ve altı buçuk metro yüksek- iğinde bir salon vardı. Bu kısım da lâtif ve renkli tuğlalarla örül- müş kemerli müteaddit pencere- lerle diğer divanhaneden çok farklı bir şekilde inşa edilmişti. Binanın cephesindeki balkon di- sarya doğru çıkmış büyük kemer- ler üstüne oturtulmuştu, Cenuba bakan yüzünde de zarif cumbamsi bir çıkıntı vardı, Sarayın bu katı, etr çeviren ifasından yüksekti, Vak- tile üzeri «beşik örtüsü» denilen şekilde bir sakaf ile kapanmıştı. Tekfur saryının en ziyade gi surların 7e çarpan ciheti, haricen olan tez. | yinatı idi. (1) Murat reis, Balat (2) ta yerle- şen eski ve ihtiyar rumlardan bi- rini yanına alarak sarayın zemin kalına inmiş İhtiyar yum, elindeki meşaleyi sağa #ala uzatarak yavaş yavaş anlatıyordu: — Geçen sene sonbaharında da buraya genç bir kadın iltica elmişti. Kocasile beraber onu hücrelerden de yatarken bul- muştuk. Murat reis korkunç dehlizle- Tin arasından geçerken, ihtiyar Tumun çehresine vuran kızıl alev. erin arasından yüzündeki çi lerin münaların okumağa çal şıyordu. Murat ihtiyarın arkasından yü- Türken: — Kadın emeline muvaffak ol. muş muydu? Diye sordu. Ihtiyar başını sallıyarak gül dü: — Hayır... Yanma sokuldu umuz zaman, vücudu buz gibi | (1) Tekfur sarayının. köseindeki burçtan Ayvansaraya doğru olan sar. lam 613 te kayser Heraklins tarafımı dan yirmi üç büyük kule ile tahkim irilmisti. (Cornellius Gürlr) in meş. hür albumunda Tekfur sarayının en. eski ve hakiki resimleri yardır. Sera yım bitişiğindeki (Tour du Tribunal) 'dedikleri( mahkeme kule) min. üst tarafı diğsr kuleler gibi hisar peçeli ve muhteşem imis. Bugün bu kulenin yal miz temeli tasları mevcutur. Saray, (Architecture civile) enimarisi tarzinda. inan edilmiti. (2) — Müvesih (Cantömir) © gö. ze: Tekfur sarayının isminden we (Pa İation) kelimesinin tahritnden doleyi bu. civara , Balat tesmiye Müverrh, Tekfur. sarayının. zumenda (To - Kiriye) yani eefendiz kelime sinden muharref olduğunu söylemekte dir. (İstanbul). tabirinin. de rumen (Es » tan - Polin) den alinarak (İs tan - boul) sekiine girdiğini ve (Kay. edilmiştir. ser) in (CİFSAR) den alındığı gibi, bu kelimelerin muhakkak surette © bu ösrikaleleri geçirdiğini idin etmektedir. (Palais de Const Propbyragönâte) dedikleri bu sarya (Tekfur sarayı) de, melezinin sebebini de ayni müverik şu saretle izah ediyor: eletmbulun fet binden evvel, türkler Bizans impa: torlarına (meknleketin hâkimler, 5 hipleri demek olan) İstanbul Tekfürü derlerdi Eski türklerin imparatora (Teki) demeleri bire» (Tekfur) kelimesinin türkçeden alındığını ve bilâhare rumca (To - Kiriyo) kelimesi karıştırıldığı. Radyo 28 Ağustos salı tanbul < 18,30 plâk neşriyat, 19 Mesut Cemil bey tarafıdnan çocuklara l, 19.30 Türk musiki mepriyat tüyo saz heyeti ve Rifat bey Belma, Mehlika hanın), 21.20 ajans ve boren haberleri, 21,30 Cemal Reşit, Laşi İzzet Nezih, Mesut Cemil beyler dan klâsik mask, Varşoya (1345 m.) — 19,05 hahf musiki, 20,30 üniversite, 20,45 plâk, 21415 senfonik orkestra konucr Budapeşte (550,5 m) — 21 Tiem- pet karti, 21,50 Kaberler, 22.10 gi ban “takma 7520 Badayeğe kene orkestra 24,30 dane mink, Viyana (507 m) — 20035 Viyana 21,10 Mozartın eserlerinden | 0 musiki temsil 23.10 Ji konser, 23.30 san haberler 23.50 komser, 24445 gece konser, 29 Ağustos çarşamba İstanbul 19.30. Fra a ders, 19 Monoloği Şehir tiyatromu artitlerinden Muammer bey. 19,30 Türk müsiki neşriyatı; (Ekrem, Ruşen, Cevdet, Mus- tafa beyler ve Vecihe, Semiha kanım lar). 21,20 Ajans ve borun haberleri, 21,30 Stüdyo caz ve tang3 orkestrası. Varşova (1345 mi) — 2112 or kesira kameri Çtagannili), 21.80 haz berler, 22,12 orkestra, 23,15 dane mu> sikisi Bükreş (364,5 m.) — 19,05 vala musikisi, 20,15 Romen musikisi, 21,15 Romen müsikisi, 21,45 feni bahisler İ 22 tasünmü, 22,30 çife piyana Sie ma dern musiki, 23 haberler, 23,40 kah vehane musikisi Prağ (470 m.) — 20,10 Düs kon- ser, 21/25 mandolin kuartet konseri 22,40 klerinet triyosu, 23,15 plâk, Budapeşte (550,5 7.) — 21 yat 79, 21,50 Manditş caz takımı, 22,40 haberler, 23 çigan otkestram, 2345 opera orkestrası Viyana (507 m.) — 20,15 Sele burgtan naklen (Rosenkavelcier) isimli Halıcıoğlu spor kongresi Halıcıoğlu spor klübü umumi Kölipliğinden: Klübümüzün sene- lik kongresi yapılacağından mu- kayyet âzanın 31/8/934 cuma gü- nü saat 19,30da teşrifleri olunur. SENELİK 1400 krup 2700 İkaruş SG AYLIK 750 » 1450 > SAYLIK 400 » 800 > JAYLIK 180 >» Posta alihadma dahil gimayan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1000, üç aylığı 1000 kuruştur. “Ares tebdili için yirmi Veş Kuruşluk pul göndermek iâzamdır. Cemeziyelevvel: 17 — Ruzıkuzır: 116 5. rank Gözen Öğle İlidi Akşam Yata E BAS MAR SS 908 AR haz va BAS 8 1957 1,8 2 Tlarobane: Babel civarı İN omü sk, e 180. soğumuştu Bir kaç adım ilerilediler. Murat sol elile kalbini yordu. Ihtiyar Balatlı sözünü şu cüm- le ile tamamladi: — Kadın kendi kendine mi ök müştü., Yoksa hücrelerdeki haşe- rat tarafından j tutu.) | zehirlenerek mi öldürülmüştü. Bunu birden bire anlıyamamıştık.. Hücreden içeri girdiğimiz zaman, cehennem 26 | banilerile karşılaşmış e. meğe başlamıştık. gibi Gözümüzün önünden korkunç hayaletlerin uç- tuğunu hissediyordu, Genç ka- dının cesedini kaldıracağımız si rada, kocasının feryadı bizi büs- bütün şaşırtmıştı. Evvelâ, cese: göğsünde çöreklenip yatan büyük bir yılan görmüştük... (Arkası var) le dersiti, Meliha, dedim. Oğlu Feridi alsak... Zavalli cuk kimsesiz kaldı. Tahsilini 3 #iremiyecek... Ne kadar yazık olacak. Çok istidatlı bir genç. İleride adam olacağa benziyor. Karım razı oldu. Çocuk ta on beş gün sonra bizim eve geldi. — Yirmisinde var yok. gelmez bizim gönlür zaptet- ti. Halinde öyle bir kibarlık var ki... asıl sadede gelseniz... — Şimdi efendim, şimdi. Te- lâş buyurmayınız. Bizim Meliha, yavrucağı pek sevdi. Gözlerini yü- Züne dikip onu öyle bir seyredişi var ki. İçinde derin bir şefkatin kaynadığı belli. — Rica ederim, esasa gelini Bana vakayı anlatınız. Bu tahlil romanlara bırakımız. Amma bunun çok ehemmi- yeti var, avukat beyefendi. — Sizin için belki amma, be- nim için hiç ehemmiyeti yek. Kı rnızın sizi ne yolda aldatmı hislerle mecburiyet olduğunu bilmekten bir . Bunlarla muharrirler uğraşırlar. Siz bana yalnız va! yı hikâye ediniz, diyorum. — Aman acele etmeyiniz avu- buna ne kat beyefendi. Karım beni zerre kadar anlatmamıştır. böyle bir şey söyledim mi? Eğer beni aldatsa idi buraya ne diye geleyim? — Talâk davası... Yok öyle şey canım! Sözle- riniz münasebetsiz olmasa idi kahkaha ile gülecektim. Karım kırk yaşında; Ferit yirmisinde. Kendisinin oğlu yerinde bir ço- cuk. Ben elli yaşındayım. yirmi üç yaşında bir kızın dostu olabilir miyim? Ben size Meliha on sene evvel çok güzel bir kadındı. Amma şimdi sokağa giksa kimse yüzüne bakmaz, Ben buraya Feridi kendi evlâtlik etmek için geldim. Siz ba- na bu işin nasıl olacağını anlatı- niz. Çok uzun muameleler var mı? Avukat nihayet rahat bir nefes aldı. — Pek kabil, dedi ve lâzim ge- len muameleyi tarif etti. Avukatın yanından çıkan müş- teri sokakta gülmemek için ken- disini zor zaptediyordu. Kendi kendisine söyleniyordu: Hay kur- naz herif, hay komedyacı herif, ne güzel rol oynadın. Karım be- ni aldatmadı diye koca bir avu- katı sen nasıl aldattın! Adamı böyle bir şey söylediğine de söy- liyeceğine de pişman ettin! Eğer avukata: Evet, beyefen. di, iyi keşfettin. Kırk yaşındaki karım evlâdı yerinde bir delikan- da iile beni aldattı, o çapkın kendisine baba gibi göster: insaniyete böyle mukabele etti. Bütün bu ahvale rağmen ben ge- ne o çapkını evlât edinmek isti- yorum! demiş olsaydım hiç şüp- hesiz benim çıldırdığıma hükme. decekti, Adam hem bunlari zihninden geçiriyor, hem biraz sonra duya cağı acı zevki hayalinde canlan- | dırarak keyifleniyordu. ireceğini gözlerinin getiriyordu. Karısına her vesile" ile oğlumuz şöyle yaptı, öğlüumuz. şunu istedi demek Meliha hanım için ne müthiş birer iğne ole Alacağı bu intikamı di kahkahayı salıveriyordu, Adımla: rını sıklaştırdı. Eve vardığı zamani öğleyi geçiyordu. Kapıyı ça- larken lâkayt bir adam suratıni öksürdü, ye- Sofra kurul bir gazete oku- muştu. Meliha yor, Ferit piyanoyu tıngırdatı- yordu. Söze başladı: — Feritçiğim, on aydanberi zimle beraber bulunuyorsun, bu müddet zarfında seni daha yar kından tanimak imkânını bul' dum. Senden son derece memnu- num. Zannederim ki bu filerime Meliha da iştirak eder Ferit bir: tebessümle teşekkür etti, Meliha hanım tasdik makamın- da başını salladı. Hasılı, yavrum, seni evlât edinmek istiyorum. Ne dersin? Delikanlının sapsarı kesildiğini gördü. Meliha hanım elinden ka- #ığı bıraktı. Havluyu dudaklarına götürdü. O biç bir şey farketme- miş gibi devam ediyordu, — Sen bizim evimize hayat ve meşe getirdin. Şimdiye kadar Al lah bize bir evlât nasip etmedi — Teşekkür ederim efendim Lütfünüz beni cidden mahçup ediyor... — Lütuf değil yavrum. Biraz holkâmlık... Görüyorsun ya, biz artık iki ihtiyarız. Hakikat bu, çocuğum. Ben ellisine geldim. Meliha kırk ya- şında. Senin annen demek. İkin- ci gençliği bile arkada bıraktı. Meliha birdenbire ayağa kalk- ti. — Nereye gidiyorsun, Melih: imdi gelirim. — Rica ederim, azıcık dur. Beni Feritle yalnız bırakma, Kendisini kandırmak için sen de bana yar- 'dım et. Sana da ihtiyar dediğim: mi kızdın? — Neye kızacağım, canım? — O halde, haydi, Feride söy- le, sana artık anne desin! — Söylerim, merak etme. O kadar acelesi yok. — Bilâkis, çok acele. Avukat bugün öğleden sonra bizi bekl. yor. Hep beraber gideceğiz. Sonra Feride döndü: — Haydi Ferit, sen bari baş- la: Anneciğim, beni evlâtlığa ka- ör musun, de, Delikanlı, kıpkırmızı, ne söy bilemiyordu. — istemem! İstemem! di şiddetle haykırdı ve bir ok gi dışarı fırladı. Arkasından bir ta» banca sesi işitildi. Ferit koştu. İh- tiyar adam yanında bir uğultu his- sediyor, bir çukura yuvarlanıyor gibi oluyordu. Ferit çılgın gibi içeri girdi. Me- liha hanım artık hayatta de Hikâyeci TAYYARE GEMiYETİNE YARDIM VATAN BORCUDUR

Bu sayıdan diğer sayfalar: