27 Eylül 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

27 Eylül 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(BA Yazan; “İskender Fahreddin AROS (Barbaros) kardeşler Berberistanın (Cerbe) adasında yerleşmişlerdi. Kanuni Süleyman, yüzbin kişilik bir ordu ve donanma ile (Rodos) kalesini fethetmeğe gidiyordu Başlangıç Barbaros kimdir? Fetih Sultan Mehmet (M. 1462) de Eflâk seferinden döndüğü za- man, İstanbula gelmeden, Midilli- nin fethine karar vermi Türk ordusu Geliboluya gelince, Açe- ovalı Yakup bey isminde bir genç | sipahi de Geliboludan orduya ka- Türk fethinden son- ö Yakup bey, Midillide kalan muhafızlarla be- raber orada yerleşmişti. Yakup bey Midillide kale mu- bafızlarından birinin kızile evlen- di. hak, Oruç, İlyas ve Hızır i minde dört oğlu dünyaya geldi. İşte Hızır bey yani Barbaros (11, Yakup beyin bu dört oğlundan biridir. Yakup beyin oğulları ikinci Be- yazıt devrinde yetişmişler ve ge- miciliğe başlıyarak Selânikle Ada- lar arasında ticarete koyulmuş” lardı. Aradan bir kaç yıl geçince Oruç ve İlyas kardeşler Mısır ve Trab- Tusşam taraflarına gidip gelmeğe başladılar. İshak - en büyük kar- deşi - Midillide kalmıştı. Hızır bey, kendi duğu bir gemi geliyordu. inin sahip ol. ... Bu tarihlerde Rodosta Sentcon beyleri hâkimdi. Kale dahilinde Fransız şövalyelerinden başka beş bini mütecaviz silâhlı asker var- dı. Şövalyeler Türklerden kork” tukları için, sön günlerde ada hal kını da silâhlandırmışlardı. İkinci Beyazıdın Rodos muha- sarası neticesiz kaldıktan sonra, Ada hâkimleri büsbütün şımar- mışlar ve korsan gemilerle etrafa saldırmaktan geri durmamışlardı. İşte bu sırada Selânikten dön- mekte olan Hızır bey, Sentcon &ö- valyelerinin meşhur harp galile- rine raslıyarak, deniz üstünde har- be tutuştu.. Ve esir edilerek Rodos zindana atıldı. Hızır bey Rodos zindanlarında uzun müddet esir olarak kalmıştı. O zaman Karaman valisi olan şeh- zade Korkut, Senitcon eleri- Je uzlaşarak, Hızır beyi tahliye et- firmeğe muvaffak oldu. Okuyucularımızı tenvir. İçin, verdiğimiz şu kısa malümattan da anlaşılıyor ki, Hızır bey korsanlığa başlamıştır. Meşhur Akdeniz harplerini ya- zan müverrih (Layn Povel) Bar- barostan bahsederken: «Midilli ad korsanlarile afih Hızır beyin m elinden kurtulduk tan sonra, bu mağrur şövalyeler- den intikam almak kastile korsan- Tığa başlaması pek tabii idi» diyor. Hızır bey Rodostan Antalyaya giderek şehzade Korkuttan yirmi kadar gemi istemiş ve bu gemiler. ie Akdenizde dolaşmağa başla maşti, TU) Oruç ve Hirir beylerin kummzi sakli olmalarından kinaye olarak, Av: vupalılar tarafindan kendilesine Bazba. on denilmiştir. Hatü Oruç bey daha evvel gehir olduğu işin Hzr bey öküncü Barbaros) diye anılırda, Rodos | zindanında kurtulduktan sonra | Bir müddet sonra ikinci Beya: ü ile Sultan Selimin e, şehzade Korkut Karamanda saklanmağa mecbur olmuştu. Sultan Selim Mi- sır seferine hazırlanarak, donan- mayı boğazlara göndermiş ve Ak- denizde tüccar gemilerinin bile İ dolaşmasını menetmişti. Bundan sonra Hızır bey de elindeki gemi lerle Akdenizin garp tarafına in- di ve (Cerbe) adasında yerleşti. İ Hızır bey bu adada büyük kardeşi Oruç beyle buluşmuştu. Hızır beyin maiyetinde yüz elli muharip vardı. O sırada Tunus hâkimi Mehmet sultanla anlaşan Hızır bey, Tunus sahilinde (Halk elvad) kalesinin zaptı sevdasına düşerek, Tunus sultanından bu ka: eyi istemişti... Genaimin taksimi suretile bu teklife muvafakat eden Sultan Mehmet, kalenin çok kısa 'dan feth ve zaptedildiğini görün ce, kendisine fevkalâde itimat ve leveccüh göstermişti, Bu tarihten sonra, Barbaros kardeşleri Berberistanda tanınmış görüyoruz. Birinci kısım Büyük türk donanması Rodos önlerinde... İ Simdi, Kanımi Süleyman dev rindeyiz. (M. 1522). Venedikliler Selim zamanında büyük harplere girişmemişlerdi 1502 senesinde Selim ile Venedik- liler arasında yapılan müsalâha- namede (Sent Mavro) adası bi- taraf kalmak üzere Draç ve Ke- lonya tekrar Türklere terkedil- Kanuni Süleyman, tahta çıkın- ca, Türk donanmasını bütün Av- İ rupa devletleri donanmasından çok daha mükemmel bir hale ge- tirmişti, Rodos kalesinde hâkim olan Sentcon şövalyelerinden | (Viller Adam) «Biz, Türklere bir karış yer ver- Kanuni Süleyman harekete getirmeğe kâfi idi. meyizln sözi Bu esnada düşmana el altından ihbaratta bulunduğu sabit olan kaptan Cafer bey idam edilerek yerine Yaylâk Mustafa paşa tayin edilmişti. Donanmaya: | © «— Rodosa gideceğiz.» Emri verilmişti Rodosun fethi için, üç yüz harp gemisi ile ayrıca dört yüzden faz- la nakliye gemisinden mürekkep büyük bir donanma hazırlanmıştı. Ikinci vezir Mustafa paşa donan- maya serdar tayin edilmişti Türk donanması haziranın on altıncı günü İstanbuldan Rodosa hareket ediyordu. O güne kadar bu derece büyük ve kalabalık bir donanma ile se- fer yapılmamıştı. Kaptan paşa da- ha önce Geliboluya hareket et- mişti. Kaptan paşa Gelibolu fır. donanmaya iştirak ede Karadan hareket eden ordunun başında da Kanuni Süleyman bu- lunuyordu. Kara ordusu yüz bin kişiden fazla idi. Kanuni Süleyman Marmariste zaman içinde Hızır bey tarafın- | Makbule hanımefendi simsiyah, pince kaşlarını toparlak topar- lak yukarı kaldırdı. Kıpkırmızı içücük, fakat etli dudaklarını üzdü, Uzun kirpiklerini biribi- rine yaklaştırarak siyah iri göz- lerini süzdükten sonra: — Bu şiirli aşk kelimelerini bir tarafa bırakalım Sacit... dedi. Aşk geçici bir şeydir. Eğer sami- miyetimizin uzun zaman sürme. sini istiyorsan bana aşktan bah- setme, İetikleri su ayrı gitmiyen canciğer iki arkedeş olalım, gel, daima beni gör. Beraber gezip to- zalım, En yakın, en candan ar- kadaşma olduğu gibi bana her şeyden bahset, Fakat aşk sözlerini ağzına alma, Aramızda sadece sa- mimi bir arkadaşbık olsun. Delikanlı gülümsedi: — Seninle samimi arkadaş ol. mak... Peki Makbule... Genç kadın beyaz küçük elini uzattı: — Aman Makbule ne, diyor- sun?.. Şu vücudun güzelliğine bak... Ne fevkalâde şey... — Allah vermesin... Bunun ne- resi güzel canım? — Yavrum... Sen ona erkek gözile hakamazsın. Kadın gözile bakıyoreun... Ve onun bir çok gü- zelliklerini göremiyorsun. Bu ka- 'dın bir erkeği çıldırtmağa muk- tedirdir. — Zannetmem... Zevk sahibi, bir erkeğe bu kadın hiç bir şey söylemez... Amma sana bilmem. Ne yapalım... Ben zevk sa- hibi değilim. Lâkin sen şu gözlere Bir kere bak Madeziz, manasız gözler. — Şu ağzın, dudakların yukari doğru kıvrılışına bir bak bari, — Diyorum ya.. Midesizsin. — Kuzum ismi me?. Bari onu söyle, — Canım ne yapacaksın?. İn sanı böyle sinirlendirme... Hem — O halde söz... Aşktan bah- | o kadın horlarmış. ilk kocası ta- #etme yok... Yalnız arkadaşlık. | hammül edememiş te bunun Sacit elini uzati boşamış, — Yalmız arkadaşlık!.. İ —Horlesım., Ben de onun gü- ıktılar. O günden sonra aralarında gayet samimi bir arkadaşlık — başladı. Her gün biribirlerini görüyorlar- dı, Her şeyden birbirlerine bah- sediyorlardı. Beraber geziyorlar, beraber tozuyorlardı. Hattâ iki erkek arkadaş gibi beraber eğle- niyorlar, sinemaya, tiyatroya, Ada- ya, Büyükdereye gidiyorlardı. Bir gün Bebek bahçesinde de- nize karşı yanyana oturmuşlardı. İlerideki masaya uzun boylu sa- rışın bir kadın geldi, Makbule ile selâmlaştılar. Sacit atıldı — Aman Makbule.. Kim bu?. Makbüle sert sert ona baktı: böyle telâşla soruyor. sum, — Fevkalâde nefis bir kadın. — Darılma amma. Aziz arka- iz şeymişsin. donanma ile buluşacak, harekâta buradan başlanacaktı. Donanma- ya da ayrıca:on bin denizci muha- rip verilmişti, Senteon beyleri Türk nun denizden ve karadan muaz- zam kuvvetlerle yola çıktığını ha- ber alınca şaşırmışlardı. Rodo: kalesi dahilindeki bin muhafız askeri, yüz yirmi bin. kişilik bir ordunun karşısında na- sıl mukavemet edebilirdi? Kanuni Süleyman, Fatih ordusu- si sebepler dolayısile yarıda bırak- | olduğunu biliyorum. tığı bu işi bir hamlede tamamıla- mak, Rodosu ve ona civar bütün | kaleleri zaptetmek istiyordu. Marmariste, Türk ordusunun meşhur muhariplerinden Mahmut, padişah: AM bep Kara | — zelliklerini uyanıkken seyrederim. — Aman Sacit, senden iğren- dim doğrusu... Bu işte pek alçak gönüllü imişsin... Horliyan bir kadını güzel bulmak!, Aman, tüylerim ürperdi doğrusu. — Ben onu bumu bilmem, Gü- zel kadın vesselâm. Makbule sinirli bir hareketle bir sigara yaktı, Bir müddet ko- nuşmadıler, — Makbule... — Gene ne var? Bir güzel ha- mmefendi daha mı teşrif etti? — Şu arkadaşına beni takdim etsene... Makbule sigarayı fırlatıp attı. Fakat bu sırada yanlış bir mi nevra ile sigaranın ateşi parmı nı yaktı. — Aman parmağım. Mahvol- dum! diyerek çantasını açtı, ko- lonyasını çıkardı. Sanki eli kesi miş gibi parmaklarını mütema- diyen sallıyordu. Bittim, Mahvoldum. öyle | bir yaktı ki... Ne dedin? Seni ona mı takdim edeyim?. Ben böyle şeyler yapamam, — Ne olur Makbule... Arkadaş- lik arasında... Sonra sana bir er- kek bildiğin «hanımefendi. Ben- denizi şu arkadaşımıza takdim eder misiniz?» dese ret mi eder — Amma senin fena bir fikrin Nafile uğ- Taşma, Takdim edemem. — Yoksa kıskanıyor musun? Elinin yanmasına rağmen bir igara daha aldı: A... Neden kıskanacağım?. Sen benim arkadaşımsın. İnsan — Ben, Senteon beylerini diri | arkadaşını kıskanır mı? Amma olarak yakalıyacağımı! Diyerek, kumanda ettiği gemi sile donanmanın önüne geçmiş O gün, Adalar denizi, gelincik tarlası gibi, şanlı Türk bayraklari- le donanmaıştı. Yedi yüzden fazla geminin san- Zevk- görülmemiş midesizliine kızıyorum. sizliğin bu derec: doğrusu, — Kıskanmıyorsan takdim et. Makbulenin cevap vermesine vakit kalmadı. Uzun boylu sar- gın kadın onların masasına yaklaş- cak direğinde dalgalanan aysyı | tı dızlı bayrağın aralarında küme küme dolaşan martiler, şimdiden Türk akıncılarına büyük zafer gü- | nünü müjdeliyorlarmış gibi, çırpı: | rarak cıvıldaşıyorlardı. (Arkasi var) Akdenizde Türk Akıncıları Tefrikamızın sonu yarınki nüshamızdadır. . — Aman ne iyi oldu Makbule... İyi ki seni gördüm. Melâhatı sora- caktım... Hiç gördüğün var mı? Diyerek söze başladı. Makbule ile pek teklifsiz konuşuyordu. Makbule onu masasına oturtmağa mecbur oldu. Sarışın arkadaşını Sacitle tanıştırdı. — Arkadaşım Nadide — Ressam Sacit bey. Nadide — Sizin portrelerinize bayılır 21 Eyini Perşembe İstanbal » 18,30 plâk meşriyati, 19,20 ajanş haberleri, 19,30 Türk musiki meş ziyatı: (Kemal, Niyazi, Azmi beyler ve Hayriye, Müzeyyen hanımla), 21 Se. Him Sin bey tarafından konferana, 21,40. üye ort. Varşova (1345 m) — 18 yayan temeli 19,40 keman, konseri, 20,151. şarkılar (piyano Tefekatile), 2050), por, Z1 yeni caz mask 21,25 imiz), Tahat, 2130 popüler, 22.30 plâk, 23 reklâm ve konser, 23,15 senfonik Kons ser, 24,05 dana ysk i Budapeşte (550,5 m.) 18.30. Beriha salan takim, 2020 operanın 50 inci yıldönümü münasebetle gala, zilamaresi, 23,45 çiğan mu 28 Eylül Cuma 2 İstanbul ; 18,30 plâk neşriyatı, 19.20, jana haberleri, 19,30 Türk musiki meş. ziyanı: (Ekrem, Ruşen, Cevdet beyler ve Vecihe, Nazan Feridun, Nedime has! nmular Övrük efendi), 21,20 jana ve borm haberleri, 21,30 yadyo orkest 8 tarahndan hafif musiki Bükreş (364,5 m.) — 13-15 güne düz mesriyan, 18 kayışık musiki, 19.İ5, radye orkestian, ZI keman kanseri, 21,45 Mme Florida popürisi tarafından saskılar, 22,15. piyano konseri Varşova (1345 m.) — 18.15 koro, Konser, 19,15 papüler İrmlyan musikisi, 21,13 senfonik konser, 23440 veklâm, ve kon | rım beyefendi Sacide yaklaştırdı. Sacit: — Emrederseniz sizin de bir portrenizi yapmak benim için de- rin bir zevk olur, dedi. Makbule sigarası sönünce bir başkasını yaktı. Biraz sonra da bir başağrısı çıkardı. Kalkmağa mecbur oldular. Erkenden evine gitti, Sacitten gayet soğuk ayrıl dala 3 İri gün sonra karşılaştıkları za- man Makbule her zamankinden çok fazla süslenmiş, kendisine, tur valetine, boyasına her zamankim. den fazla itina göstermişti. — Bugün beni Adaya götüre ceksin... Anmeme gideceğim, de. di. Sacit — Bugün mü imkânsız. devum var... dedi. Makbule atıl — Kiminle: Makkulenin telâşı Sacidin ho- Ran — Canım söyle. değil mi?, — Söylüyemem, — insan arkadaşından sir sak: Jar mı?, Şimdi. çıldıracağım... Söyle diyorum sana... Kiminle?. — israr etme Makbule. — Ay bayılacağım.. Söyl Makbule de bugün Sacidi her zamankinden şik bulmuştu. — Tevekkeli değil... Bu şike kl Sacit esrarengiz bir tavırla gö- kırpınca Makbule çileden zöi çıktı — Midesiz sende... Sacit susuyordu. Genç kadında buhran başlamıştı: — Küm bilir ne adi kadınların peşindesin... Rezil... Utanmaz... — Sacide arkadaşım kırıyor- sun. Ben arkadaş markadaş bik miyorum.. Haydi randevuna git. - Peki sana ne oluyor.. Dur ba- kayım. Makbule gözlerini | gösterme mek için telâşla odadan çıktı, ka- pıyı hızla arkasından çarpti, Sacit arkasından koştu. Yarım saat sonra odadan sesler geliyor." du: — Doğru söyle Saci yi çiyan gibi soğuk kadını güzel buk muyorsun değil mi? — Katiyen güzel değil... in öyle söyledin öyle ise?. — Eğer öyle söylemeseydim şimdi yalnız. arkadaş olarak ka hncaktık, Bir yıldız

Bu sayıdan diğer sayfalar: