6 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

6 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

IiDEAL ERKEK Hakkı anlatmağa başladı: — O zamanlar Pakizeye deli gibi futkundum. Amma bu yalnız bir ta- raflı bir aşktı, Çünkü Pakizenin ba- na aldırış bile ettiği yoktu. Halbuki ben onun gözlerinin bebi ne ba Kavken sanki içimde bir kalorifer ka- sanı varmış gibi, damarlarındaki ka- nın sıcak sıcak aktığını hissederdim, Pakizenin güzel bumu kafdağında idi. Çürikü benim gibi etrafinda hiç değilse daha 10-15 uzaktan tutkunu vardı. Kâfirin harikulâde güzelliğile beraber hadsiz hesapsız parası da dil- lere destandı. Kocası öleli beş sene ol- muştu. Daha böyle yıllarca -hem de bu güzellikle- bir rahibe hayatı yaşı- yamazdı ya... Elbette evlenecekti. Bu- nun için kimsenin Pakizeyi kaçırma- ğa niyeti yoktu. Fakat o garip bir İnadla etrafındaki erkekleri yan çizip geçiyordu. Halbuki ona tutkunlar 2- rasında çok güzel, zarif gençler var- dı. Bana âdeta merak olmuştu. Acaba Pakize ne tipte bir erkekten hoşlanı- yordu? Onun hayalindeki güzel er- kek nasıl bir adamdı? İdeal erkeği ne çeşit bir mahlüktu?... Bunu dehşetli merak ediyordum. Nihayet bir gün talih bana yardım etti. Bir çayda idik. Pakize de vardı, Bir gazete muhatriri geldi. Şehrin maruf kadınları arasında bir anket yapıyormuş.. Pakizeye de bazı sualler sormağa başladı. Kulak misafiri ol dum. Gazete muharriri sordu: Sizin ideal erkek... Bence erkek İnsanın yaradılışından beri «kuvvet timsalisdir.. bana nazaran ideal erkek «Herkülsdür. Yahud «Her- kül; kadar küvetli bir erkek... Öyle sayıf, çelimsiz erkekleri erkek diye te- Yâkki etmem bile.. erkek tam müâna- sile, yani bütün kuvvetile erkek olma- lıdır. Bunun için bence ideal erke- ğin evvelâ sporcu olması, çok güçlü kuvvetli olması şarttır. Benim haya- dimdeki erkek şöyle bir tutuşta 120 ki- loluk gülleleri kaldırmalıdır.. Bunu işitince beni derin bir hü- gündür aldı. Çünkü kuvvetten yana benim kadar fos insan az bulunur. Halbuki ben herhalde, ne olursa ol- gun Pakizeyi elde etmeğe karar ver- miştim, Ertesi günü baktım, Genç kâ- dının bütün âşıkları gazetede Pakize- nin beyanslını okur okumaz spora başlamışlardı. Hepsi Pakizenin gözü- ne girmek için biran evvel pazularını kalınlaştırmağa, adalelerini sertleştir- meğe Uğraşıyorlardı. Birdenbire aklıma dehşetli bir fi- kir geldi. Pakizenin köşkünün tem karşısında oturuyordum. Hemen oda- ya kapandım. Bereket versin, mektep- te iken «elişleri. derslerinden hep «10; numara alırdım. İşte elişlerinde- ki bu kabilyetim imdadıma yetişti. Derhal mukavvadan dört çift gülle yaptım. Uzaktan bunları gören mu- kavvadan olduğunu katiyen anlıya- maz, hakiki, demir gülle zannederdi. Bu yalancı gülleleri bahçeye çıkar- dım. Kendim de soyunup sırtıma bir sporcu mayosu geçirdim. Gözlerim de hep Pakizenin nhunda.. baktım, Bizimki orada. men eğildim. Güllelerin en bi i nü, sanki çok ağırmış gibi, imlıya çi uya havaya kaldırdım. Uzaktan bu gülleleri gören mutlaka 200 kiloluk filân sanırdı, Fakat ben bu 200 kiloluk görünen gülleleri bir tutuşta havaya kaldır- mıştım. Karşıki balkondan bir alkıştır kop- tu. Başımı çevirdim. Baktım. Paki- ze: — Bravo.. mükemmel. diye alkışlı- Ben, sanki yaptığım işi gayet ehem- miyetsiz addediyormuşum gibi: — Bu alkışa değmez ki... dedim. bunların dahe büyüklerini kaldırıyo- rum, Pakize gözleri hayranlıkla ve hay- retle açılmış: — Vallahi aşkolsun... dar büyük gülleleri kaldırmak!,. Bra- YO... Ertesi günü daha büyük bir çift gül- le yaptırdım, Ve gene mayom sırtım- da bu gayet büyük gülleleri havaya kaldırdım... Pakizenin balkonundan bir alkış, genç kadın: balko- ia dedi.. bü ka- — Harikulâde.. diyordu kül kadar kuvvetlisiniz... Heyecandan &deta sarsılmıştım. Pakize gazete mulharririne ideal er- keği de bu tabirlerle medhetmişt:... Herkül kadar kuvvetli erkek... Ertesi gün bahçe kapısının rezele- rini güçbelâ söktüm. Sonra kapıyı iğreliden tekrar yerine taktı; Akşam üstü Pakize balk karken güya bahçeye çıkar ya tım.. bahçe kapısını şöyle bir çektim. Tabii iğreti kapı yerinden çıkıverdi Pakize balkondan seslendi: . Siz Her- — Fakat siz ne kadar kuvvetlisiniz?. 'Tutunca kapıyı yerinden çıkarıyorsu- DUZ... Buna da gayet sakin cevap verdim: — Yaas.. evde kapı kalmadı... O balkondan bahçeye, bizim alçak duvarın tâ yanına gelmişti. — Doğrusu, dedi, müthiş kuvveti- nize hayranım... Artık Pakize ile aramız bal şekerdi. Günden güne samimileşiyorduk. O be- »im müthiş Kkuvvetime zaman geç tikçe hayran oluyordu. Mühim bir aşk zaferi kâzanmama ve belki de bu güzel, bu zengin ka- dınla evlenmene pek &z zamen kal- Diye balkondan seslendim... Biraz, yorum... — Evde kim varsa hepsini İstan. bula göndermiştim. Zaten Pakize ile yalnız katmak için bu plânı sabahtan tam, Pakize içeri girer girmez sordu: — Yoksa evde yalnız mısınız?. — Evet. daha iyi değil mi?, Ne ze- mandan beri sizinle başbaşa kelmak için zaten can atıyordum... — Amma çayı bahçede içsek... Son» ra içeri girer biraz piyano çalarız.. — Peki.. dedim. Ve «sonra içeri girer, piyano ça- lariz> başımı fena halde döndürdü. Çay masasını bahçeye kurduk. Amma siz diyeceksiniz ki: «Canım bir genç bekârla, bir genç dul başbaşa bahçe- de çay içer mi? Etraftan görenler de-- dikodu yapmazlar mı?.». çünkü Pakize ile benim köşkü den tamamile uzakta ve karşılıklı 1d. Etrafta köşk möşk yok.. bunun dar çekinmiyerek bahçede, çardağın altındaki masanın etrafına geçtik. Çaylarımızı içmeğe başladık. Uzakta bizim yalancı gülleler otur- duğumuz yerden gözüküyordu. F& kize bir aralık: — Bir tecrübe edeyim., şu gülleri | yerinden oynatabilecek miyim?. De- mez mi7. Kan tepeme çıktı, Pakize bir kere güllelere değse onların mukavvadan olduğunu anlıyacak, hepsini gayet ko- laylıkla havaya kaldırabileceğ, benim de uydurmasyondan sporculuğum, yalancı kuvvetim meydana çıkacak- tı. Hemen atıldım: — Aman çok ağırdır.. beliniz filân çıkar... Hasta olursunuz, Allah ver- mesin!,.. Pakizeyi güç hal ile güllelere do- kunmaktan vaz geçirtebildim. Bir aralık biz muhabbete dalmışız. Müt- hiş bir fırtma çıktı. Bu sırada nasıl oldu bilmiyorum, gözlermiz bizim gül- lelere ilişti. Fırtına bizim o koca gül- leleri uçurmağa başlamıştı. Mukav- va gülleler havada uçurlma gibi uçu- yordu. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilmiyordum, Hiç bir maksadım olma» dığı halde koşup onları tutmak isti- yordum. Koşarken büyük güllelerden birine bastım. Ayağımın altında ezil- di... Pakize kahkahalar arasında ayağa kalkmıştı, Ben de işi pişkinliğe vur- maağ çalıştım: — Demin «sonra içeri girer piyano çalarız demiştiniz, hazır fırtma çık- fi.» girelim mi?.. dedim. o: — Yok, dedi, teşekkür ederim, ben eve gidiyorum... Sizin de vaktinizi iş- gal etmiyeyim.. belki spora çalışacak- O günden sonra bir daha Pakizeyi görmedim. Galiba seyahate çıktı... (Bir yıldız) 6 Mayıs 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 a 'Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkilâb dersle- ri Üniversiteden naklen Hikmet Ba- yur tarafından. 18,350 Plâkla dans musikisi. 19,30 Spor müsahabeleri: Eşref Şefik tarafından. 20 Sadi ve arkadaşları ve Halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından Arabca söylev. 20,45 Sa fiye ve arkadaşları tarafından Türk r.üsikisi ve Halk şarkıları; Saat âya- Tı. 21,15 Orkestra, 21,45 Bayan Kır nlayın iştirakile tangolar. 22,15 Ajans | ve borsa haberleri ve ertesi günün programı. 22,30 Plâkla sololar, ope- ra ve operet parçaları. 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 22 «Küçük Ma- rat», opera 3 perde (Mascagni) nin. Romüde Kirali operadan nakil Stros' burg (349) 21,15 Operet: «Boo: i Sottens (443) 21 Brahms Kolonya (456) 21 Orkestra Prag (470) 22 Radyo orkesir koro. Tuluz (328) 21,30 Liszt festiva Lüksemburg (1293) 22,30 Senfonik orkestra, Varşova (1339) 20,30 Keman konseri. Oslo (1154) 21 Piyano ve & man. Peşte (549) 23,45 Piyano k seri, Sottens (443) 22,40 Viyolansı Konseri. Bükreş (364) 21,30 Senfonik konser, Varşova (1339) 21 Operet. Frankfurt (251) 2i Danslar gece Hamburg (332) 21 Danslı su; r na (507) 22 Muhtelif oper Tundborg (1250) 23,30 Viyana V Dans Musikisi Marsilya (400) sant 24 - Peşte (549) 0,15 - Londra (kısa dalga) 18,30. 7 Mayıs 937 Cuma İstanbul; Öğle neşriyatı — 12,30 Plâkla Türk muskisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâb ders- leri üniversiteden naklen Hikmet Bayur tarafından, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Sanatkâr Naşidin iş- rafından bir komedi, 20 Türk musiki heyeti, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45 Vedia Riza ve arkadaşları tarafından 'Türk musiki- si ve halk şarkıları: Saat ayarı 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30 için kimsenin görmesinden zerre ka- | Plâkla sololar, opera ve operet parça- ları, 23 Son. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Nec- det, Taksim: Nizameddin, Beyoğ- Ju: Kanzuk, Yenişehirde Baronak- yan, Bostanbaşında İtimad, Gala- ta: İsmet, Kasımpaşa: Vasıf, Hes- köy: Halıcıoğlunda Bürbut, Emin- önü: Beşir Kemal, Heybeliada: Halk, Büyükada: Haih, Fatih: İs- mail Hakkı, Karagümrük: Ah- med Suad, Bakırköy: Hilâl, Sarı- yer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki €c- zaneler, Aksaray: Ethem Pertev, Beşiklaş: Süleyman Recep, Ka dıköy: Pazaryolunda Rifat Muk- tar, Modada Alâeddin, Üsküdar: İmrahor, Fener: Emilyadi, Beya- md: Kumkapıda Belkis, Küçükpa- zar: Hasan Hulüsi, Samalya: Ko- camustafapaşada Ridvan, Alem- dar: Çemberlilaşta Sırrı Rasim, Şehremini: Topkapıda Nazım. 7 r J İstediğiniz gidi BIR OTOMOBİL almak veya Ağ çi Mi 0) ğa n İNT Lİ Bİ VEM bd tarafından Türk musikisi | Sahife 11 KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 41 Kubilây, Ihtiyar Lamayı aslanların ağzına attırırken, hakanın kâtibi yere kapanarak yalvardı:- Onu affediniz, ulu hakan! O, masumdur.. Diyor ve baş Lânuya çok acıyordu. Panta, Çinin en çok OX her- kes tarafından sevilmiş bilgini dendi. O, bir harem cariyesi yüzünden bu kadar ağır cezaya çarpılacak bir | adam değildi. Vahşi hayvanlar, şikârm evvel kavuşmak içir duvar narak, korkunç seslerile bağrışıyor- | lardı. Muhafızlar demir kapıyı açma İ ga çalışıyorlardı, Seyirciler Pantayı parmaklıkların önünde görünce tit- | remeğe başladılar. Bu sırada Kubilâyın önüne bir genç diz çökerek — Onu Çinlilere bağışlayıniz, ulu hakan! dedi, Lâmayı $ olarak idam ediyorsunuz! Kubilây başını gence çevirdi — Sen misin, Şansi? Şefaat için geç kalmışsın! Kapıdaki hakan buy- İ Tuğunu okumadın mı? Ben Lâmanın bugün idam edildiğini, ölümünden önce ilân ettim. Şansi hakanın $#ır kâliplerindendi Çin asılzadelerinden tanınmış bir ai- lenin oğluydu. Kubilâyın bu gence çok teveccühü ve itlmadı vardı, Şansi bir çok siyasi işlerde hakana mühim yararlıklar gösterm Hakanın kâtibi ayni zamanda da çok cesur bir gençti. Kubilây ava gi- derken onu yanından gyırmazdı, Şan- si Çinde meşhur bir kaplan avcısı ola- rak tanınmıştı. Şansi tekrar hakanın dizlerine ka- pandı: — Pantayı suçsuz olarak idam edi- yorsunuz, ulu hakanım! Lâma tama- mile masumdur.. o, büyük bir şeyla- İ nün itirasına uğramıştır. Çinde li- mış beş yaşında bir bilginin, başkası- na sit bir kadına göz attığı işitilme- miştir. Yarın bu hakikat meydana çi- kacak ve Pantanın arkasından siz de ağlıyacaksınız! Kubilây birdenbire şaşird: da ayakta duran ihtiyar ve: süne bakarak: — Şansi neler söylüyor, Semga? dedi. Sen ne dersin bu işe?.. Semga bahadır: — Hakan buyruğu memleketin dört köşesinde ilân edildi.. hükmü geri al- mak için, yeni bir buyruğa lüzum var- dır, hakanım! dedi. Eğer kulunuzun fikrini tekrar soruyorsanız, Pantanın öldürülecek bir adam olmadığını tek- rarlamaktan başka bir şey söyliye- mem! — O hâlde sen de Şansinin fikir ve dileklerine iştirak ediyorsun demek!, Ben de onun ölüm cezası görmesine taraftar değilsin, öyle mi?. Semga bahadır birdenbire yere diz çökerek Kubilâyın iki dizini birden öptü; — Sansinin söyledikleri doğrudur, hakanım! Eğer Panta aslanların âğ- zında. can verirse, bu faciayı bütün müverrihler Panlanın kanı ve Çinli- lerin göz yaşlarile kaydedecekler. Pan- ta doğduğu gündenberi hiç bir kimse- ye fenalık yapmamış ve kötü gözle bakmamışlır. Nerede kaldı ki, efen- dimizin gözdesine göz diksin:.. Kubilây Semga bahadırı elile tutup kaldırdı: — Sen de bilirsin ki, ben, kendisine çok itimad gösterdiğim kimseden fe- İnalık görürsem, yabancılardan yüz misli fazla fenalık görmüş gibi müte- essir olurum. Şi-Yamaya da itimadım var. O halde ikisinden birisi yalan söy- Tüyor!.. Hangisine inanmalı? Gemga ilâve etti: — Çinlileri Japonlardan fazla tec- rübe ettiniz, hakanım! Şi-Yama, Ti- yen-Fonun yerine geçmek ve bu suref- le gözünüze girmek istiyor dersem, ne yalan söylemiş ne de mübalâğa etmiş Turum. Şansi de şu kelimelerle Semganım sözlerini tamamladı: — Şi-Yeme İle Pantayı yanyana getirdiğiniz zaman, hangisinin yalan söyliyebileceğini yüzlerinden ve göz- İerinden okumak mümkündür, haka- nım! Biraz önce Panta vasiyetname- du: <Dünyaya beni geti: anamı ve her anayı kdis ederim, Fakat, beni ölümle vakitsiz karşilaşı tıran, gene bir kadındır. Şeytanlara, meydan okuyan böyle ruhlu kadınları dalma telin ediniz rdan kaçınız!» En çok yâlan insanlar bile, ölürken h #mişlerdir. Panta bütün öm“ rTünde bir Kere yalan söylememi ve şüphesiz ki ölürken de yalan lemiyecektir. Ona merhamet ediniz, hakanın! Bu esnada saray erkânı arasında, bir gürültü koptu: — Ah.. Panta ölüyor.. — Pantâ parçalanıyor. Demir pürmaklıkların iç tarafında dolaşan asla n biri kapıya bir- denbire atı bir hamlede Pant nın sol kolunu Omuzundün Şansi ve Semgi.. İkisi de: — Panta masumdur, nu aifedini: hakanım! O- e düşmüştü. ar akıyordu. ki bundan sonra par lar o homurdan: atmadan - geç Semga bahadır bu manzarayı gö“ rTünce dayanamadı: — Onun ne kadar masum ve gü nahsız bir adam olduğunu aslımlar da anladılar, hakanım! Kendisine acıyorlar.. ve yarına sokulmuyorlar, Dedi. Kübilây, Lâmanın gire e kan fışkırdığını görünce: — Büyük kapıdaki buyruğu indir“ #inler.. onu affediyorum ? Diye bağırdı. Saray halkının yüzlerinde âni bir değişiklik - göründü... bütün kederli zi sevinç içinde gülüyor, her- — Var olsun ulu hakan! Sadalarile Kubilâyı alkışlıyordu. Vahşi hayvanların ağzıma derisi soyulmuş koyun etleri atılıyordu, Parmaklıkları derhal kapamışlardı. Kubilây saray muhafızına: , — Pantanın yarasını çabuk tedavi etsinler; Ona affedildiğini tebşir et! dedi Saray muhafızı hakanın hususi t9“ biblerile beraber Lâlnanın yanına Koş“ tu. Tabibler Pantanın yarasını ilâç- layıp sararken, saray muhafızı da kendisine affedildiğini söylüyordu. Panta yerde yatıyordu. Bir aralık gözlerini açtı.. can acısından kıvranı- yordu. Bir insanm durup dururken omuz başından kolunun kopmas! ne demekti? Bu bıçakla kesilse belki bır kadar feci olmuyacaktı.. bir aslan pençesi ile koparılan Pantanın kolu şimdi vahşi hayvanların ağzında do Jaşıyordüz. Panta saray ruuhafızma hazir haz zin baktı: — Şi-Yama muzaffer oldu. ben mağlübum... Kolumu koparan; beni kolsuz birakan odur, Panta fazla bir şey söyliyemedi.. Onu kucaklıyarık odasına. götür ül y Kubilây vahşi hayvanat bahçesin- den hareme geçliği zaman, bütün Pe- kin sokaklarında Pantanın affedildi gi ân ediliyordu. Çinliler bu ikinci buyruğ karşısın. da hayretlerini gizliyemediler: — Pantanın bu sabah idam edildi. ğini ilân ettiler. Akşam üstü affedildi- gini bildiriyorlar. Demek ki hâkam tükürdüğünü yaladı! Diyenler sayısızdı. Halkın Kubilây hakkında bu hükmü vermesi pek d yersiz değildi. Çünkü o güne kadar Çinliler Kubilâyın verdiği kararı boz“ duğuna şahid olmamışlardı. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: