17 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

17 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—...—..z i 17 Ağustos 1937 Müfld anlatıyordu: — Şu kadınların bazan içinden Çikilmıyacak derecede garib arzuları Yardır... Bundan on sene evvel ne ka- dar zayıf, nahif bir adam olduğumu bilirsiniz. Fahire ile henüz yeni tanış- Muştım. &engindi. Fakat tek bir kusuru var- Ğr: Arzularının son derece garib olma- m. Bir mehtaplı gece köşkün arkasın- dak! korulukta buluşmuştuk. Onun elini tuttum: — Fahire, dedim, madem ki sevişi- yoruz. Hem de çılgın gibi sevişiyoruz. Evlenelim... Elini elimden hızla çekti: — Ben öyle heyecansız bir tarzda &vlenmek istemem. Ben aşkta heye- can, fırtına isterim. sen beni kaçır. Uzaklars, dağlara götür... Orada evle- nelim. Dağlarda, vahşi tabiat dekoru içind: Ona: — Şekerim, dedim, böyle tehlikeli işlere ne lüzum var?.. Seni babandan #eterim. Evleniriz, olur biter... Zaten baban bana karşı çok iyi davranıyor... Fahire: — Olmaz... dedi. İmkânı yek ol- maz... Sen beni kaçıracaksın anladın mı? — İyi ama yavrum buna ne lüzum var?.. — Demek bunun heyecanını kal- binde hissetmiyorsun ha... Demek be- ni kaçıracak derecede sevmiyorsun öyle mi?.. — Seni çok severim. Pek çok seve- rim ama, hiç yoktan bu kadar tehlike- lere atılmak!.. — Neden? Neden?.. Beni kaçırmak hiç yoktan tehlikelere atılmak mı de- mektir?., Baktım, biraz daha ısrar edersem sevgilim küplere binecek ve bel ki de benimle tamamile darılacaktı. Çünkü me söylesem ©: — Ben kaçırılmak İstiyorum... Göz- leri aşktan kararmış bir atın üzerinde, vahşi dağlara kaçırıl- mak, orada vahşi bir aşk hayalı yaşa- mak istiyorum.. anlıyor musun?.. diye tutturmuştu. Onun için: — Peki öyle olsun, dedim, Haydi s€- ni kaçırayım bari... o: — Yooo... dedi, bu gece olmaz... Hem beni evimden kaçıracaksın, Pencere- nin önündeki ağaca tırmanacaksın... Oradan pencereye tutunarak içeri gi- Teceksin .. Beni alıp aşağı indirecek, Atının üzerine atarak dağlara kaçıra- caksın... İçimden: «Çattık!.» dedim. Ertesi günü dokuz doğuruyordum. Atı nere- de bulacaktım, Hayatımda bir kerecik Olsun bir ata binmiş değildim. Aklıma bizim Eşrefin atı geldi. Gittim ondan atanı istedim, — Ay senin atla ne alâkan ver?. dedi. Vereyim ama atı ne yapacaksın? Kahramanca: — Kız kaçıracağım... dedim. Eşref gülmekten seriliyordu. Benim Bayıf vücudümü göstererek: — Sen mi? dedi, atla sen mi kız ka- Şıracaksın?.. Bayağı izzeti nefsime dokunmuştu: — Tabii ben kaçıracağım, dedim, beğenmedin mi?.. Sen atı ver bakalım... O kadar da huysuz bir hayvan ki... Üstüne binmek değil, yularlarından tutup öyle götürmekte bile güçlük çekiyordum. Ben bununla nasıl kız kaçıracaktım?. Ne ise hayvanı geceye kadar bizim köşkün bahçesine bağladım. Gece ya- nsı yaklaşınca huysuz bayvanı genc yularından tutup Fahirenin köşküne doğru ileriledim. Köşke pek yaklaşın- €a bin bir müşkülâtla hayvanın üstü- ne bindim. Bindim ama bende şafak ta attı. At beni üstünden ha attı, ha Atacak... Lâkin köşkün önünde hay- Yanı durdurtmak ta bir felâket oldu. Daha doğrusu onu durdurup üstün- den inmek nasip olmadı da o beni sır- andan aşağı attı. Huysuz beygiri bir ağaca bağladım. Bir de baktım sevgilim kaçırılmak Üzere pencerede beni bekliyor... Prog- tam mucibince hemen pencerenin Önündeki ağaca tırmanmağa başla m. Çıkabilirsen çık... Fakat kız ka- çıracak bir adamın biraz çevik olma- Wi lâzimgeldiğini düşünerek bütün Çok güzel kadındı, gençti, | vahşi bir genç | tarsifından vahşi bir gece içinde, vahşi | İ kuvwvetimi toplıyarak ağaca tırman- dım. Vaklâ ağacın üstüne çıkmak nasip oldu. Oldu ama gel de pencereye geç bâkalım... İmkânsız... Fahire: — Haydi.. çabük ol.. diyordu. — İmkânı yok Fahire... dedim. Bu- Tada kaldım, Pencereye filân çıkamı- yacağım... Kabilse sen pencereden ağacın dallarına tutuna tutuna aşağı in de seni öyle kaçırayım... O buna müthiş kızdı: — Canun sen ne beceriksiz erkek- sin... dedi, bir sevgilini bile kaçıramı- yorsun... Fahire pencerenin önündeki dalla- ra tutuna tutuna yanıma geldi. Sonra ağaçtan indi. Fakat ben, bir türlü kımıldamıyorum. O aşağıdan hafifçe seslendi: — Canım insene.. beni kaçıracak de- ğil misin?.. Bu ne biçim kız kaçırma vakası!.. Ben mi seni kaçırıyorum, sen mi beni? İn aşağı... Yukarıdan yalvarıyordum: — Kuzum Fahire... Beni şaşırtma... Bir türlü tutunacak yer bulamıyo- rum. Nasil ineyim?... Burada kaldım. Fahire aşağıdan alay ediyordu: — Vay benim hulyalarım vay... Ben de vahşi bir delikanlı tarafından vah- şi bir atın üstünde vahşi dağlara ke- çırılmak istiyordum.. hele şu vahşi de- Hkanlıya bakın bir kere... Hakikaten vahşi delikanlının ağaç üstündeki hali müthişti. Ne bir karış yukarı, ne de bir karış aşağı gidebili- yordum. Şimdi köşktekilerden biri uyanırsa, yahut bir gürültü yapar da yakalanırsak ben ne diyecektim: — Kız kaçırmağa geldim ama. ağacın üstünde kaldım.. diyemem ya.. nerede ise ağacın üstünde hün- gür hüngür ağlıyacaklım. Ne ise Fa- hirenin tarifi üzerine yavaş yavaş ağaçtan kayarak aşağı inmeğe baş- ladım. Fakat aj alların- dan birine gelir kendisini gösteri bir dala | basmışım... Dal derhal K; şi delikanlı tepeslüstü kaçıracağı sev- gilisinin yanına düştü, Yere çarptığım burnum derhal küçük bir Jâstik top halinde şişmişti. Dal kırılırken çıkan gürültüden köşktekiler uyanmıştı, Fahire: — Eyvah.. dedi, uyandılar... Haydi çabuk ol... Kaçır beni... Kalk.. Kalkmak ne mümkün?.. Yere dü- şünce kafam fena halde sersemlemiş- tL. Fahire benim kalkamıyacağımı gö- rünce derhal koltuklarımın altından yakaladı. Bereket yersin güçlü kuvvetli kızdı. Ben de zaten çok zayıfım. Beni kaldırdı. Vahşi atın yanına gittik. Ben sağlam kafa ile bu ata binemiyor- Nezle Başağrısı Kırıklık Dikkat Ediniz ırıldı ve vah- | dum. Nerede kaldı ki sersem kafa ile binci ... Fahire: — Anlaşıldı, anlaşıldı... dedi. Seni beklersek köşktekiler arkamızdan ge- Wp bizi yakalıyacaklar.. bari ben bi- neyim de sen de atın arka tarafına bin... Çabuk ol... Yakalanacağız. O bindi. Beni de müşkülütla atın arkasına bindirdi. Bu sırada köşkte- kiler dışarıya çıkmışlar bizi kovala- mağa başlamışlardı... Onun için Fahi- re ata topukları ile vurdu... Hayvan olanca hızile koşmağa başlamaz mı?.. Kim kimi kaçırıyor? Alkım almadı... At o derece süratle gidiyordu ki bir aralık muvazenemi kaybedince yere yuvarlandım.. bağırdım: — Fahire dur, dur! Fahire seslendi: — Ben de bu hayvanı zapledemi- yorum. Duramiıyacağım... Biraz sonra onlar gözden kayboldu- ar... Köşktekiler beni yerde toz top- rak içinde buldular, — Vahşi adam, dediler, nerede ka- çırdığın kızımız?.. Düşünün.. ben kız kaçıran vahışi!.. Etrafı aradık. Fahire de biraz ileride attan yuvarlanmıştı, At ta başını alıp kaçmıştı. Vak: Fahireyi kaçırama- mıştım ama arkadaşımın atını kaçır- mıştık... Atı bir daha bulmak nasip olmadı, Ertesi günü bana: — Madem ki bu kızı kaçırdın, ne- musunu temizle.. evlen.. dediler, Evlendik. Fahire şimdi karımdır. Arkadaşlarına dalma öğünür; — Beni derin bir aşkla seviyordu. Eski insanlar gibi evimden kaçırdı da öyle evlendik. Ne zaman kavga etsek: — Ah hain!, der, beni nasıl evim- den kaçırdığını bilirsin ya... O devir | geçti değil mi?.. (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler $işli: Pangaltıda Nergileciyan, Tak- #im: Limonciyan, Beyoğlu; İstiklil caddesinde , Galata: Kara- köyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müryyed, oHasköy: oONisim © Aseo, Eminönü: Mehmed Kâzım, Heybella- da: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Hamdi, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Merkez, Sarıyer: Nurl, Ta- Tabya, Yeniköy, Emirgün ve Rumeli- hisarındaki eczaneler, Aksaray: Ye- nikaplda Sarım, Beşiktaş: Nal, Ka- dıküy: İskele caddesinde Sotiryadis, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsküdar; Se- 4miye, Fener: Balatta Merkez, Beya- md; Cemil, Küçükpazar: Yorgi, Sa- matya: Çula, Alemdar: Divanyolun- da Esad, Şehremini: Ahmed Hamdi, a a 7 EE 37 AMA A SR Yazın insan kendini daha kolaylıkla pan itür! Bu ilk tehlike alâmetlerini görür görmez derhal EVROZİN almak lâzımdır NEVROZİN soğuk algınlığının fena akıbetler doğurmasına mâni olmakla beraber bütün ıztırapları da dindirir. icabında günde 3 kaşe alınabilir. Fahirenin arkasından | KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No, 144 Prenses Gülçinin ağlamaktan gözleri kör olmuştu. Terlan zındanda son saatlerin! yaşıyordu. Tarhan Şanga, Kubilâya koştu — Sen ne cevap verdin? — Peki dedim. Semga kaşlarını çatlı: — Ne çabuk avlamış seni?... | — Acele etmeyin. ben onu avla- mak için, peki demiştim. — Bunu mu söyliyecektin bana?... — Hayır. Bu «peki» nin arkasın- dan neler çıktığını anlatmak istiyo- | rum. — Mirza Kulinin arkasında Ergun vardı. Mirza, içini kurt yemiş veya yıldırım delmiş büyük bir ağaç göv- desi gibi duran Erguna dayanmıştı. Mirzanın idamını Ergun duyarsa, çok çabuk yıkılacak. — Ben sizin gibi düşünmüyorum. Çünkü Mirza Kuli bana o sabah, Er- gun bahadırın çok kuvvetli olduğunu söyledi. Buraya gelmek istemesinin sebeplerinden biri de hâlâ Şi - Yama- yı seviyormuş. — Demek onun ölümünden haber- dar olmamış? — Nereden duyacak!... Buraya ge- | lir gelmez hakanı tahtından indirip, Moğol tahtına kendi oturacakmış, Ve ilk işi - tahta oturur oturmaz - Şi - Yama ile evlenmek olacakmış. Semga bu sözleri dinlerken hayret- ten hayrete, heyecandan heyecana düşüyordu. — Ergun, Şi - Yamaya kavuşmak için Moğol tahtını yıkmak istiyor. Ne garip, ne bayağı bir ihtiras. Eğer Kubilây bunu duyarsa Ergundan büs- bütün nefret edecek. Halbuki haka- nmnona ne kadar itimad ve teveccü- hü vardı. Ergun sırf bu itimad ve te- vecctih sayesinde İranda imparator- lar gibi yaşıyordu. Bu kadar güz ka- maştırıcı bir ihtişam ve debdebe ! içinde yasıyan bir valinin Kubilâya ihanet etmesine akıl erdirmek çok güçtür. — Mirza ile birlikte iki Çinlinin de başı vuruldu. Fakat,Kubilâyı öldür- mek işini üzerine alanlar acaba yal- nız bu iki Çinliden ibaret midir? Semga düşünmeğe başladı: — Doğru söylüyorsun, Gökçe! Bu adam üç aydanberi Pekinde oluru- yor. Çinliler arasında kim bilir de ha ne kadar adamları vardır. — Bunları areşlırmağa lüzum gör- müyor musunuz? — Bu ne Kubilây hanın, ne de Te- kinboğanın hatırına gelmedi, İyi ki sen hatırlatlın. Yarın hakana, söyle- diklerini birer birer anlatacağım. — Şunu da ilâve edeyim Ki, bunlar benim aklıma gelen ihtimal değildir. Mirza Kuli o sabah benimle konu- Şurken: «Ben, bin bir elli Buda ma- buduna benzerim. İrandan Pekine kadar bir çok yardımcı eller tedarik | ettim. Bu ellerin bir kısm Pekin dedir, Onları para ile satın aldıktan sonra işe başladım. İşim bitince seni alıp gideceğim!» dedi. Bu sözlerden anlıyorum ki, Mirza Kulinin Pekin- deki adamları iki Çinliden ibaret de- ğildir. O kendini (bin bir elli) me- buddan daha kuvvetli görüyordu. Bu gizli elleri birer birer bulup meydana çıkarmak gerek. Yoksan hakanın ha- yatı her zaman tehlikededir. Bir gün ensesine atılacak zehirli bir iğne ile devrilip giderse yazık olur. — Yalnız hakana değil, hepimize yazık ölür, Gökçe! Çünkü Ergun ba- hadır ordusile Pekine gelip Moğol tahtına oturursa, ilk önce bönim ba- Şami vürdurur. — Ergun size de düşman mıdır? — Şüphe yok. Buraya geldiği za- man Şi - Yamaya göz koymuştu. Bu- nu ilk önce ben Keşfetmiştim. Bir gün kendisini Şi - Yamanın peşinden giderken gördüm: «Hakanın gözdesi- ne neden göz koydun? Sarayda senin hizmetine verilmiş yirmiden fazla ca- riye var. Bünların hepsi de Şi-Yama e kadar güzel ve sevimli kızlardır... dedim. Ergun bana kızdı: “ «Gönül kimi severse, güzel odur. Kara bir bu- Yat gibi neden karşıma çıktın? Ben o kadından çok hoşlanıyorum. Onun- hab akşam baştaşa kalp şarap İç. mek ve onu.dizimde uyutmak niye-. tindeyim...» dedi. Beni tehdit ede- rek yanımdan ayrıldı. Doğrusu o zaman Ergundan çok çekinmiştim. Ergun vurücu bir kumandandı. Ona bir şey söyliyemedim. Şi - Yamanın kulağını büktüm. Ayağını denk at- masını, Ergunun tuzağına düşmeme- , sini söyliyerek ikaz ettim. — Ergun bahadır o zaman Şi-Ya- ma İle başbaşa kalamadı ve onu di- zinde uyut mı? iye ge ee, Sole OR kulağıma söyle- — O halde hiç durmayın. her şeyi hakana anlatın! Ve Mirza Kulinin Pekindeki bütün adamlarını meyda- na çıkarmak için ne mümkünce ya pın! Tehlike büyüktür. Mirza Kull öldü. Fakat, Kubilây hanı öldürmek fikri yaşıyor. — Hakkın ver, Gökçe! İnsanı öl- dürmekle, fikir ölmez. İlk önce bu fikri öldürmeliyiz. * * «Gözlerim ağlamaktan kör oldu..» Tarhan Şanga © gün Kubilâyın kı- zını tesilli ediyordu: — Şimdiye kadar göz yaşlarını bir araya toplasaydık bahçedeki havuzu doldururdu. yavrum! Canına acımı- yor musun? Bu kadar ağlamanın $0- nu ne olacak?... — Sonu ne mi olacak?! İşte mey- danda, Şanga! Gözlerim görmüyor artık. Karşımda duran insanı bile se- çemiyorum. Babam hâlâ Terlanın ida- munda ısrar ediyor, değil mi? — Evet, yavrum! Hakan inadında devam ediyor. Ve Terlan hâlâ zin- danda inlemektedir. 2 — Ben artık ondan da kendimden de ümidimi kestim, Tarhan baba! Gözlerim ağlamaktan kör oldu. Ben, belki de Terlan idam edilmeden öle- ceğim. Gülçin içini çekerek ilâve etti: — Ah, Terlania bir kerecik olsun yüz yüze gelseydim. Ona diytcekle- rim vardı. Birbirimize kavuştuktan sonra ölseydim gam yemezdim. Tarhan Şanganın tahammülü taş- tıkça taşıyor, Gülçinin sözlerini işit- tikçe yüreği parçalanıyordü. Gülçin o gün çok muztaripti, Üzgündü. Gerçek, gözleri ağlamaktan kör ol- i Yiyip içmiyor, uyumu- Gülçin hayatımdan ümidini kesin- ce Şangaya yalvardı; Tarhan baba! Artık ölümden ve cellâdın salırmdan korkmuyorum. Haydi git, benim burada olduğumu babama haber ver. Ve müsaade etsin, bir kere Terlanla görüşeyim. Ondan sonra ikimizi de öldürtsün, ga, dayanamadı: Gözlerini Kırpıştırarak ağlamağa başladı: “ — Yavrucuğum! Kubilây ban dam buyruğu» nu geri almaz. Çün- kü şehrin her köşesinde ilân edil- miştir. Yazık olur sana! Ben kendi elimle seni cellâda teslim edemem. — Ölümü istiyen benim, Şangaf Neden ve Kimden korkuyorsun? Bis bam beni pifetmezse, cellâda kendi ayağımla gitmeğe hazırım. Tarhan Şanga, hakana giğip te! «Kızımız benim evinmdedir. Sizi gör- mek istiyor!» diyebilir miydi? Gülçi- ni kaçır büyük bir suçtu. Târ- bilirdi? Şara, Gülçini kurtarmak İçin her şeyl göze almiştı amıma şimdi haka- ele «Kızının ten kaçırmış. han bü suçu kendi üzerine pasıl ala- ia

Bu sayıdan diğer sayfalar: