21 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

21 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ne derler? 18 yaşındayken Erkekler güzel memelidirler. Sevişenlerin pa- raya ihtiyaçları yoktur, Vindsor düşesi pek genç kadın değil, ENi görürdüm, Bahçe ay ışığında dolaşmak için yapılmıştır. İnsan tabii ince bellidir, Erkek güzelliğe kapılır, Madem ki sevişiyorlar mesuddurlar, Nasul olsa bir gön tahayyül ettiğim erkeğe kavuşacağım. 23 yaşındayken Erkekler bazan güzel olmıyan ka- dınlara güzelsi niz demelidirler, Sevişenlerin pa- 55 raya ihtiyaçları £ olmamalıdır ; Vindsor düşe “5 çok talihli kadın. 10 liram daha olsa İşimi görü- rTüm. Bahçede çiçek toplanır, İnce belli olmak kolaydır. Erkek şıklığa kapılır Madem ki kocası seviyor mesuddur- lar, Nasıl olsa bir gün tahayyül ettiğim erkeğe kavuşacağım. 35 yaşındayken olmıyan kadınla- ya dalma güzel- siniz demelidir. 'Parasiz sevişil- mez. zarif kadın, Yüz liram da- ha olsa işimi gö- Bahçe çocuk- ların oyun yeri- dir, İnce belli olmak güç şey. Erkek zekâya kapılır, Madem ki karısı seviyor mesuddur- lar, Nasıl olsa bir gün tahayyül ettiğim erkeğe kavuşacağım. 50 yaşındayken Güzelsiniz de- necek kadınaz bulunur. ğ Bazı evliler var- dır, sevişenlerin paraya ihtiyacı yoktur derler Windsor düşesi genç ve alımlı kadın Beş kuruş beş kuruştur. Bahçede meyva ve sebze yetişir. İnce belli olmak faydasızdır, Erkek sevdiği kadına kapılır. Madem ki biribirlerini kardeşçe s€- viyorlar mesuddurlar, Nasıl olsa bir gün tahayyül ettiğim erkeğe kavuşacağım, 20 nci asırda dünya Vü mecmuası bu karikatürü 1370 harbinde çıkan bir mecmuadan nak- lettiğini yazıyor. olmıyan kadın | lara güzelsiniz de-| Erkekler güzel Vindsor düşesi Cemil masasının başında oturmuş | yeni başlıyacağı romanın kanavasını düşünüyor, düşünürker. de oda da hafiften çalan rad; yordu. Sabiha yemek odasında sofrayı kuru- yordu. Bir erkek için karısının evde çalıştığını görmek en büyük saadeti- Gir, Bir aralık Sabiha feryad etti: — Olur şey değil bu! Cemil karısının muhakkak olağan bir şeye olur şey değil dediğin! anladı ve başını bile kaldırmadı. Sabiha buna biraz kızdı. Sesini biraz daha yüksel- tip seslendi: — Dediğimi duymadın mı? — Ne dedin? — Dediğimi duymadın mı dedim. — Hayır duymadım, ne dedin? — Olur şey değil bul dedim, Cemil işi atlatamıyacağını anladı Sözü kısa kesmek için işe yakından alâkadar olması şarttı. Kalktı, yemek odasına girdi. Karısı bir paket sigara gösteriyordu; — Şu hale bak!.. Hepsi kazık gibi... Böyle sigara olur mu? Cemil cigaları yokladı, biraz katıca idi; amma içilmiyecek kadar katı de- ğildi. — Paketi at gitsin. — Malüm, atacağım, kazık gibi si- garaları içecek değilim ya. Amma yap tıkları yapılır şey değil. — Hakkın var karıcığım. Sabiha sigaraları yerlerinden oy- nattı, altından bir kâğıd çıktı: «Şikâ- yetiniz olursa 379919 numaraya yazı- nız. Sabiha sevindi: — Yazacağım dedi. — Yaz karıcığım. Bunu söyledikten sonra pişman ol- du; dedi ki: — Yazma karıcığım... Yazarsan bu sigaraları dolduran amelenin yevmi- yesini kesecekler, belki de işten çıka- rırlar... Kimbilir ne biçare bir kadın- dır. Değmez — Neden? Madem ki paketlere bu İ kâğıdı koyuyorlar, hiç olmazsa bir işe | yarasın, — İşten çikaracakları kadın belki de bir daha iş bulamaz... Belki de do- kuz çocuklu bir kadındır. Ben zaten böylesin, hep bâşka- larma hak verirsin... Böyle söylüyordu amına o da yaz maktan vaz geçmişi... Amma insanın kaskatı kazık gibi sigara alıp şikâyet edememesi de olur şey değildi. Birkaç saat sonra Cemil gene ma- sasının başına oturmuş, romanını dü- şünüyordu. Bir aralık yatak odasın- dan Sabiha seslendi. Kalemini çene- sile ait dudağının altına dayamıştı: — Cemil, yazdım dedi. Cemil unutmuştu bile; — Ne yazdın? Birden hatırladı: — Sana yazma demedim mi? Bir bi- çare kadını ekmeğinden edeceksin, - Hayır, çaresini buldum. Kocasının yanına geldi: — Şikâyet etmem elzemdi, Fakat bu sigaraları dolduran ameleye de fena- lık gelsin istemiyordum. — Ne yaptın? — Bir kumazlık düşündüm. Başka bir numara yazdım... | İyi birşey yapmış gibi gülüyordu, | ağzı kulaklarına yarıyordu. Cemilin gözleri yerinden uğradı: — Hiç kabahatı olmıyan başka bi- rine ceza verdireceksin. — Bana ne, asıl kabahatli olan o de- ğil ya... Cemil bir şey söylemedi. Bir kere daha kadınların bu harikülâde man- tıklarına hayran oldu. — Peki dedi, mektubu ver de yarın postaya atayım. «Yarın yırtıp atarim» diye düşün- dü. Sonra omuz başında duran karısi- nın güzel başını avuçlarının içine al- dı, iki yanağından şapur şupur öptü: — Seni seviyorum... — Eğer yarın gece de gelemiyecek olursam sana mektup yazarım, — Okudum, mektup cebinde!.. — Çaldığımı geliyorsunuz?., — Ninni çaldın uyumuşum!., A — Kocam çocuğun kumbarasını boşalttı. — Ayıb şey. İzmir (Akşam) — Eğe havzasında muhtelif madenler, bilhassa krom, kurşun, bakır, zırnık, boraks, kurşun, çimento, talk ve civa madeyleri çok- tur. Kıymetli madenlerin bir çoğunu arazisinde ve dağlarında saklıyan İz- mirin Karaburun kazası Türkiyenin en zengin civa madenini işletmekte- dir. Bu kazada Çöllü, Manastır, Kale- cik köyleri arasında civa izabehanesi ve muhtelif tesisatı vardır. Yapılan tedkikler, Karaburun civa madeninin çok zaman evvel, belki de Milâddan evvel işlendiğini meydana çıkarmıştır. Çünkü madenin bulun- duğu yerde ucu bucağı bulunmıyan eski tüneller mevcuttur. Merak edip bu tünelleri gezmeğe cesaret edenler, onların içinde 90-40 santim büyüklü- günde, yani kedi kadar büyük beyaz farelere raslamışlardır. e İnsandan İ korkmayan ve kaçmıyan, elektrik Yâmbalarından fışkıran ziya altında etrafına bönbön bakınan bu kocaman | farelerin hiç insan görmedikleri anla- şılmıştır. Her sene Türk iktisadıyatına yüz binlerce lira kazandıran civa made- ninde amelelere ald evler, direktör evi, İ bir amele lokantası, civa izabe ocak- ları ve sair tesisatı vardır. Fabrika ci- varında da asırlarca işletilse gene tü- kenmiyecek derecede çok civa madeni filizleri mevcuttur. Bunlara (Mal) adı veriliyor. Şimdi fabrika direktörlüğü- nü B, Ahmed Tarhan yapmaktadır. Şimdiye kadar birçok ecnebi direktör- lerin çalıştığı madenlerde şimdi tek mühendis yoktur. Çünkü orada yıl lardanberi çalışan işçiler, bu işin us- tası haline gelmişlerdir. Onun için başlarında bir mühendis bulunmasına ihtiyaç Pörülmüyor. Maden mıntaka- sında (70) amele tünellerde ve yaz- malarda çalışmaktadır, Otuz sekiz s€- nedenberi madende çalışan Osman çavuş ve Said Ahmed civa madeninin ehil ustalarıdırlar. Vaktile ameleler, el makkanlarile filizleri meydana çi- karmağa çalışırlarmış. Tabii el emeği fazla randıman vermiyormuş. Sonrâ- dan kompressör (tazyik) makineleri getirtilmiş. Bu makinelerle randıman zimpara, kükürt, manganez, simli | Kan ekime nene Izmir mektubları Karaburun civa madenin- de yeni tesisat yapılıyor Bu madenin çok eski zamanlarda da işletildiği anlaşıldı Karaburun maden izabehanesi arttırılmış, Vaktile Karaburunda Rum ve Ermeni azlıkları fazla kazanç hır- sile madende geceli gündüzlü çalışır. lar ve hiç emniyet tertibatına lüzum görmezlermiş. O vakit çöken bir tünel altında kalan sekiz Rum ve Ermeni amele ölmüş. Geçen sene de bir yar- mada çalışan Ahmed adında bir işçi, büyük bir civa filizile aşağı yuvarlan- mış, ölmüş. Madende başka kaza bi- inmiyor. Maden nasıl istihsal ediliyor? Kırma makinelerile kırılan dekovii- le izabehaneye getirilen filizler izabe fırınlarına sevkedilerek üzeri tuğla- dan, alt kısmi demirden fırınlarda yüksek hararete maruz bırakılıyor, Sonra (Çontesat) denilen borulara, oradan da (Tümbe) adı verilen soğuk su cereyanına maruz bırakılıyor. Top- takla karışık civa, mütcaddid tekne- lerden geçerek nihayet tebeşir tozu ile birleştiriliyor, saf olarak elde edildik» ten sonra 44,5 kiloluk demir şişelere konuyor, ihraca hazır hale getiriliyor. Türkiyenin civa ihtiyacını temin edeni Karaburun civa fabrikası, dünyanın her tarafına da ihracat yapmaktadır. İzabe fırmları otuz senelik ve eski modeldir. Amerikaya sipariş edilen otuz bin lira kıymetinde yeni ve oto- matik izabe fırınları ağustos ayında gelecek, o vakit yirmi dört saatte 36 ton mal yakılacak, yüzde 92 randı- man temin edilecektir. Baksar tepe- sinden Karareise ve Bozdağa doğru uzanan civa damarları, kalite ve ran- dıman bakımından hiç bir civa made- nine nasip olmayan yüksek bir varlı- ğa sahiptir. ' Tapu kayıdlarına göre madeni ilk defa Osman ve Fettah adında iki Türk bulmuş, Viteller şirketi 1902 yılında imtiyaz alarak işletmeğe başlamıştır. Umumi harpte fabrika muattal kal mış, bir aralık Nuri paşa Lehlilerle be- raber işletmiş, şimdi de bütün madeni satın almıştır. Madenin İlk araştırma- larında yarların altında ve en derin tünellerden birinde bir altın yüzük bulunmuştur. Bu dağ başında şehir ve ev bulunmadığına göre çök eski çağ» larda da bu madenin işletildiği neti- cesine varılmaktadır. — Ya, tam da bana bir şapka pa- | pçedilerie fareler ezeli düşmandır. Fakat küçük yaştı bu düşmanlık yoktur, Yukanda kedi yavruları küçük bir beyaz fareyi dostça bir alâka ile seyrederlerken görünüyor. rası birikmişti...

Bu sayıdan diğer sayfalar: