13 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

13 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Mayıs 1938 Her kadın g üzelleşebilir.... Güzellik için en mükemmel ve en ABŞAM tesirli çare: Sevmek ve sevilmek Güzelliklerini en fazla muhafaza edenler Ingiliz Amerikada tanınmış bir kadın mu- harrir güzellik hakkında bir makale meşretmiştir. Makalenin başlığı şudur: Her kadın güzelleşebilir... Kadın mu- harrir diyo Aşk gibi güz ik de kadın için tü- kenmez bir udur, Hele güzellikle Aşkın biz sıkı surette bağlı ol- masından dolayı güzelliğin ehemmi- Yeli kadın nazarında bir kat daha ar- tar, Onun için hangi kadın güzel ol- rak istemez ve bu gayeye vasıl olmak İçin elinden gelen fedakârlığı esir- çlikte güzelliği gayet tabi? N imiş gibi kabul ederiz, ve #limizi sürmeden onun ebediyen baki kalacağını zannederiz, Fakat ilk bü- Tuşukların peyda olduğu yaşâ gelindi- ğ ve cildimizin taraveti eski terliğini kaybetmeğe başladığı zaman hemen © kusurları ortadan kaldıracak çarele- Ye başvurmağa koyuluruz. Bugünkü kadın berber salonlarında bu hususta her kadının derdine derman olacak ilâçlar ve tedbirler mevcuddur. Hele Avrupada ve Amerikadaki gü- Zellik müesseseleri kadınların haya tanda en rahim yeri işgal eden birer Güzellik kaynağı sayılıyor. Üzerlerine kar gibi birer beyaz gömlek geçirmiş olan güzellik mütehassısı kızlar müş- terileri karşılıyorlar, mükellef koltuk- Yara oturtuyorlar, sıcak örtülere bürü- Yorlar ve ondan sonra güzellik ameli- yatına başlıyorlar. Tedavi usulü sana- in, ilmin ve tekniğin bütün kaldeleri- De göre tanzim edilmiştir. Cild evvelâ Seşld çeşid kremlerle temizleniyor ve tazelendiriliyor, esrarengiz mavi bir $vaa tâbi tutuluyor, tekrar bir sürü kremler, cild suları ile yağlandırılıyor, siliniyor, kurulanıyor, bir daha temiz- leniyor, nihayet diğer sanatler gibi €saslı bir surette öğrenilmesi lâzım olan boyama sanatine müracaatle eli- de lâzım gelen renk ve taravet verdi- riliyor, Amerikanın en büyük güzellik mü- €sseselerinden birinin müdiresi diyor ki: «Müessesemize dünyanın her bir Köşesinden kadın gelir. Güzelleşmeğe Merakı olan bu kadınların yaşı 18 ile (0 arasında değişir. 18 yaşında genç İr kızın ne münasebetle güzellik mü- €ssesesine devam ettiğini soracaksınız. Bir kız genç olur da elldi gene temiz Ve gergin olmaz. Bu gibileri akıllı ise- le cild tedavisine vakit ve zamanın- da başlarlar ve az zaman zarfında uy- un bir cilde sahib olurlar. Aradan üç SY geçmeden tedavi neticesi kendisini © kadar bariz bir surette gösterir ki €vvelce aynaya baktıkça hayal inkisa- Mna uğrıyan ve cesareti kırılan o kıza bir nefis itimadı gelir, hayattan daha *iyade zevk almağa başlar. erkekler Yüzüne baktıkça yüzündeki kusurlar batırma gelerek artık mahcubiyet duymaz, kızın bu sayede içtima mev- Kli yükselir, nihayet nişanlanıp evlen- de gecikmezler, Ya yetmişine yaklaşan kadınlar, di- i Saç tuvaleti için sıralananlar | kadınlarıdır. Bunun sebebi nedir? yeceksiniz? Bunların da güzelleşmek- teki gayeleri, yaşadıkları muhitte iyi bir tesir bırakmaktır. Bu maksada İ güzellik müesseselerinin hararetli mü- davimlerinden olurlar, İhtiyar kadın- lardaki güzelleşme merakının gençlik hırsile hiç bir alâkası yoktur. Bunlar takdire şayan bir estetik hissile hare- ket ederler.» Amerikada kadınlar arasında güzel- leşme merakının ne kadar taammüm ettiğini bugün Amerikada 26 bin gü- gellik müessesesinin mevcud olması gösterir. «Beauty Parlour» denilen bu müesseselerin erkeklere mahsus daire- leri de vardır. Çünkü bugünkü erkek- ler de haricen taravetli görünmek zev- kinden mahrum kalmak istemiyorlar. Güzelleşme işile çok meşgul olduğunu | İleriye sürerek karısından şikâyet eden İ erkeklerin bu hakikatle susturulması kabildir. Hangi memleketteki kadınların gü- zelliklerini mümkün olduğu kadar uzun zaman muhafaza edebildikleri meselesine gelince bu memleketin İn- giltere olduğunu itiraf etmek lâzım- dır, Dünyanın hiç bir yeri yoktur ki İngilterenin elsli ratib iklimi tarafın- Bir güzellik müessesesinde muhtelif usuller dan yaratılan kadın teni kadar güzel olsun, İngiliz kadını ayni zamanda bilir ki güzellik her şeyden evvel sih- hat ve zindelikle kaimdir. Onun için jimnastik yaparak vücüdünün genç- Uk elâstikiyetini muhafaza eder, yüz- dekiler de dahil olmak üzere, vücud adalelerinin gergin kalmasına çalışır, Boyanma meselesinde Fransız kadı- ni diğer bütün kadınlara üstündür. Dünyada hiç bir memleket yoktur ki kadınları gündüz güzel olmasalar bi- le akşamdan sonra tiyatroya, baloya giderken boya sayesinde yüzlerine bir gençlik ve güzellik maskesi tak- mak hususunda Fransiz kadını kadar muvaffak olabilsin, Fransanın yüz ci- lâsı sanayiinde bu kadar inkişaf etmiş olması beyhude değildir. Fransada hizmetçiden, dükkândaki satıcı kız- dan tutunuz da en kibar tabakaya mensup kadınlara varıncıya kadar bü- tün kadınlar, tabii şehirdekilerden bahsetmiyoruz, sabahleyin erkenden yüzlerini boyamayı ihmal etmezler. Her kadın, meşhur Ninonde Lenclos gibi, yetmiş yaşında da genç erkekleri baştan çıkaramaz, Fakat, yalnız terü taze kızların erkekleri güzelliklerile teshir edebilecekleri zaman herhalde gelip geçmiştir. Fransızların dedikleri gibi usulü dairesinde tabiat biraz tas- hih edilirse bundan büyük faydalar hasıl olabilir, Teni muhafazaya çalış- mak bugün her kadın için gayet tabil bir harekettir, İlk nazarda hatıra gel- memkle beraber suni tedbirlerden da- ha mühim güzellik vasıtaları da var- dır, İhmal edilmemesi lâzım gelen bu vasıtalar makul yaşayış tarzı, açık ha- vada çok hareket ve bol uykudur.» Bu makaleyi yazan kadın muharrir, sonunda en mükemmel ve en hariku- Jâde güzellik çaresinin ezelden beri ol- duğu gibi, sevmek ve sevilmek oldu- ğunu itiraf ediyor, İzmitte Şark Pazarı Sadeddin Yalım Ticarethanesi Kocaeli yilâyeti mektep kitapları satış yeri, Her nevi kırtasiye çeşitleri, Nauman dikiş ve yazı makineleri, Ko- dak fstograf makine ve levazmı saire bulunur. — Seyret resmini, seyrettin mi ros- mini, Bulgurlu dağlarında, kır kada- nalı lando niçindeki Âdile sultanın resmini... Seyret resmini, seyrettin mi resmini, köy düğünü meydanında, ya- ni (1) yı bırak azizim, Küçüğü gö- rebildin mi, göremedin mi onu söylel Bahçıvan başı, cevizin altına gelmiş, bunları aramada; — Kâhyafendi, ağafendi, neredesi- niz? Ağacın üstünden: — Buradayız dayı, burada, Buraya kadar gelmişken panorama da seyre — Vallda yok, — Alaya başladın, lâtife ediydrsun korkarım, — Alay cuma günü olur ey ibnülve- — Ama her ciheti iyice gözden ge- girdin mi? : — O halde ağaç tepesinde ne işim vardı? Landonun körüğü kapalı olabilir. Yahud da, zevzekliği seviyormuş bu kadm; arabadan iner de kalabalığa karışır; güreşleri yakından göreyim, der. — Her tarafı haddeden geçirdim, ne seninki var, ne de... Benimki diyecekken, kelimeyi gar- gara etti: - — Benim komşum olacak o habise, o rezile; senin düşmanı canın sahle- kâr, denaetkâr.. Bahçıvan dayı, bir elinde marullar öbüründe bir kova su ve üstünde tene- ke maşrapa, sesleniyordu: — Oraya mı getireyim, yoksa bura. ya mı geleceksiniz? — Zahmet etme, geliyoruz dayıcı- Zum, geliyoruz... İlkönce kovaya hamle ettiler, Maş- rapa maşrapa içtiler. Küçükken, barsakları üşütüp liy- net verir, mideyi bozup şişirir diye bir bardak suyu bile bitiremez olan, su- sayınca kendi bardağından gayrisini eline almıyan, iki üç yutum içince ge- ri veren, dalkavuklarla para yediği zamanlar bile garsonlardan temiz bir bardak isteyip kendi elile yıkıyan Na- hemolla, kulpu kırık, paslı maşrapayı kuyu suyuna daldırıp daldırıp ağzına dayamıştı. Marulları ağızlarına değdirmeğe kalmadı, meydanlıkta bir uğultudur koptu, — At yarışı başlıyor!.. Yarışlar baş- lıyor!,. sesleri araya karışıyor. —Fevt edecek saniye yok, cadde boyunda yer kapalım Tufan efendi- ciğim! İrfan, çitin yanını bulmuştu bile. Meydandaki kalabalık biribirine gi- riyor; ortalık arap saçı, Sultanların, şehzadelerin haremağaları etrafa ya- pıştırıyorlar kırbaçları. İspirler, araba. ların oklarına atılarak, arabacı yer- lerine çıkarak hepsini geri bastırıyor- Jar, Konak kupalarında bağırtılar: — Bekir ağa!.. Ahmed ağal.. Şakir ağal... — Sucu, beş kuruş bahşiş vereceğiz. arabacımız Ömer ağayı bul, — Hu çocuklar, iğri burunlu bir ara» bacı vardı, gördünüz mü? — Alimallah paşa babama bu öküz leri tortop... Yan kayışlar. sırıklar beygirlerin bacaklarının arasına geç- miş; tekerlekler dingillerin, makasla- rın içine girmiş, Arabacıların Kimi biribirlerine kamçı yapıştırmada; ki- mi yerlerde gırtlak gırtlağa. — Polisi., Zaptiye!. diye kadın fer- yadları. Bayanların arası da başka güna; çığlık çığlık üstüne: — Çiğnendim, ezildim, ölüyorum!.. — Boş böğrüm içeri göçtü... — Kolumu kerpetenlediler; acısına dayanamıyorum kardeşler!.. Bağırtılar asümanı tutuyor. Ayni zamanda bütün halk, cadde boyunda yer kapmağa koşuyor. Tufan, İrfanı önlemişti? — İki dakika sabret vezirzadem. Sabreden derviş, müradına ermiş. — Ama yer bulamıyacağız, müşkü- Jât çekeceğiz. — Asla; bostan kapısından çıktık mı landoların yanındayız. Sakallı bahçıvan, bunlara acaib aca» ib bakıyordu... Bastibacak, hemen bi- yığını burarak çapkın bir tavır takın- dı: — Dayı, gün görmüşlerdensin. Se- nin ahlıyacağın, kendimize aid bir işimiz de var. Herkesin gönlünde bir aslan yattığını unutma, — Erkeksiniz, helbet yatacak; key- finize bakın! — Hay ağzını öpeyim, Şimdilik bize müsaade, ayvaz gelip alır marulları... Meydan boşalmıştı. Landoların, faytonların, arabaların hepsi çekilmiş, kuru kalabalık da dağıtılmış... Davul zurnalar ve güreşler devam ediyor, Vezirzade ile kılavuzu, bahçıvanla tokalaştılar; yürüyüp bostanın ön ka- pısından caddeye çıktılar. Sultanların, şehzadelerin landoları, hünkâr damağlarının faytonları, vö- kelâ takımının kupaları yolun sağına ve soluna &iralanmışlar... Paraşolla- rın, çekçekçelerin, öküz arabalarının önlerinde arkalarında yayalar... Sa- tıcılar, susamcı bacılar, dilenciler ge- ne ayaklanmış. Bu kalabalık Bulgurludan başlıyor, Millet bahçesine kadar varıyor. Bü- cürle Nane arasında münakaşa; — Hangi taraftan gideceğiz? — Sağı tutalım, sağ hayırlıdır, .— Fakat landoların çoğu solda... — Sen sağdan şaşma. Şeytan kula- ğına kurşun, sağırların bile evvelâ sol kulakları ağırlaşır. Körlerin önce sol gözleri seçmez. «Dudaklarını öttüre- rek kulağının memesini çekip'» Selâ- münkavlenlilere de ilk inme soldandır. Yolun karşısına geçtiler ve sağı tut- tular, “(Arkası var) (1) O zamanki seyyar panaromasıların nakaratı. Şimdiki alaminüt fotografçıla? gibi, omuzlarında Üç ayaklı tahta bir ku- tu, bayram yerlerinde, mesirelerde, dola- gırlarmış. Eski püskü mecmualardan Kesi- Xp mukavvalara yapıştırılmış resimleri kutunun deliğinden göstererek ve bir bir çekerek (seyret resmini, seyrettin mi Tes- yani, Ceneviz kraliçesinin saraydan çiki- ginın resmini, Nemçe Kralının avdan dö- nüşünün resmini, Paris şehrindeki has diyerek on paraya seyrettirirlermi simler bitince yan- dı; ver onluğunu, yeniden bak. i e Bü EBA il | i İ | il

Bu sayıdan diğer sayfalar: