22 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

22 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e ama e Tr a yy m Magallanes vapuru davası yeni safhada Vapurun sahipleri yeni bir vekil tayin ettiler üddet evvel Çanakkale boğü- nodâ a bürnünda İspanyol ban- dıralı Magallt vapuru İtalyan bandıralı Kapopino vapuruna çarpa- rak batırmı İtalya vapurunun acentası, Magallanes vapurunun kap- tanı Bayona ile vapur kunmpanyası aleyhine dava açmış ve İstanbul as- liye ikinci ticaret mehkemesinde mü- bakemeye başlanmıştı. Uzun zaman devam eden bu dava dün yeni bir safhaya gitmiştir. Şimdiye kadar geçen muhakeme safhalarında batan İtal vapuru acentasının vekillerinin talebi üzeri- ne ikinci ticaret mahkemesi Magal- lanes vapuruna ihtiyati haciz koya- rak mahkemece takdir edilen teminat tırmadıkça geminin li edememesine karar şti. Buna karşı kumpanyanın vekili bu geminin hali harpte bulu- nan İspanya cümhuriyet hükümöti namına askeri malzeme ve yiyecek taşıdığını bu yüzden askeri makâm- lar elinde bulunan gemiye mahkeme- nin haciz koyamıyacağını ileri sür- müşse de mahkeme, geminin seyrüse&- ferinin ticari mahiyette olduğunu göz önüne alarak itirazı reddetmişti. Bu yüzden vapur hâlâ Haliçte durmak- tadır. Diğer taraftan batan İlalyan va- puruna ve hamulesine kıymet takdiri İçin mütehassıslardan müteşekkil bir ehli hibre heyeti teşkil etmiş ve he- yet, letkikat neticesinde batan vapu- ra otuz beş bin İngiliz lirası, hamule. sine de bir miktar kıymet takdir ede- Tek raporunu mahkemeye vermiştir, Şimdiye kadar aleyhlerine dava açılan Magallanes vapurunun kap. tanı Bayona ile vapur kumpanyasını mahkemede avukat B. Gad - Franko temsil ediyordu. Dün avukat B. Ab. dürrahman Münip ikinci ticaret mah- Kemesine müracaatla bu davada B. Gad - Frankonurt gerek vapur kapta- nın ve gerekse vapur kumpanyasını temsile hak ve salâhiyeti olmadığını ileri sürmüştür. B. Abdürrahman Mü- nip bu müracaatında; — Ben Magallanes vapurunun. sahibi bulunan Transatlantik şirketinin o vekili- yim. Bu şirketin murahhaslari İspanya- da general Franconun elindeki arazide toplanmışlar ve bu kaza etrafında şirket nama resen dava açmak üzere Prankist hükümetinden müsaade almışlardır. Bina- enaleyh bu davada Cümhuriyetçi İspanya taraftarlarını temsil eden B. Gad-Pranko Alet etmek salâhiyetini haiz değildir. mensup olduğu kumpanyayı tem- k salâhiyeti bana niftir. ir. Bu yüzden eski vekil ile B. Abdürrahman Münip arasında ih- tlâr çıkmıs, B. Gad - Franko, B. Ab- dürrahman Münibin iddiasına İtiraz etmiştir. Mahkeme bu hususta tetkikler i€- rasına katar vererek muhakemeyi başka güne bırakmıştır. Bir AKŞAM'ın tefrikası AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — — Evet... Bütün kalbimle seviyo- rum... Ve ne olursa olsun, bütün ha- yalımca onu seveceğime eminim... — Mükemmel... Öyleyse, yavrum, Allah saadetini bozmasın... Bu tarz- da İzdivaç'ar, dünyada en büyük bahtiyartıktır. Ve hakiki bir sevinçle, küçük kar- deşini öptü. O da bütün samimiyet- le bu saadete işlirak ediyordu. Tendu konuşuyor, nişanlısını med- hediyordu: — İnceliği, zekâsı, terbiyesi, naza- ra derhal çarpıyor. Yüzünün mun- tazam çizgilerinde bile ayrı ayrı ki- barlıklar var. — Ey bakalım, bu harikulâde, mü- kemmel küçük beyin ismi ne? — Hayalen çizdiğim bu tasvirden kim olduğunu anlıyamadın mı? — Nereden bileyim? — Neden bilmiyeceksin?... Onu ta- niyorsun,.. Albümünde resmi var... Perihan birdenbire sapsarı kesile- rek irkildi, — Demek... - diye kekeledi. Müellif; Moskovanın cenubuna doğru İler- Myelim; karlı bozkırlar ortasında bü- yük bir şehir görürüz: Yasnaya - Poli. yana. Bu şehrin civari zengin malikâ- neler, verimli çifliklerle bezenmiştir. Rus asilzadeleri Yasnaya - Poliyana'- nın köylerine sahiptir. 28 ağustos 1828 de, Rusyanın göbe- dindeki bu büyük şehrin büyük bir malikânesinde sevinçli bir telâş var- dı. Malikânenin asil sahibi kulağı ki- rişte bekliyordu. Nihayet müjdeyi ver- diler; Bir oğlunuz oldu! Baba viyaklıyan miniminiyi kolla- rının arasına aldı, adını koydu: Lev Nikolayeviç Tolstoy... X 'Tolstoy iki yaşında anasız, dokuz yaşında babasız kaldı. On dört yaşına kadar, çiflikte har vurup harman sâ- vurarak başıboş bir hayat geçirdi. Ana şefkatından mahrum, baba kon- trolundan azade büyüyen çocuk, keys fine buyruk gezerken dünya ve mafi- haya alıcı gözile bal »rdu. Gökyüzü neydi? Yeryüzü ney? İnsanlar ne- den ölüyor, neden doğuyordu?... Kü- çüğük havsalasına sığdırmağa tığı dünya şe'niyeti ile öbür dünya hülyası onu on dört yaşında iken filo. 20 yapmıştı. 1842 de Kazana tahsile gitti; 1847 ye kadar şöylece okudu ve çifliğe av- det etti, Zengindi, zekiydi, iyi yürekliydi; mesud olmaması için hiç bir engel yoktu. Amma mesud olamıyordu. Sa» adeti tadabilmek için maddi hayat si- nırlarını aşmak, öte taraftaki hayatın mefhumunu idrak edebilmek gerekti, Lâyetenahinin sırrına erişmedikçe yer- yüzünde bahtiyar olmak imkânsızdı. Dört sene Rusyanın göbeğindeki ko-| ca bir şehirde öbür dünyanın hülyası- nı deşmeğe, yeryüzünün riyasını yen- meğe çalışarak münzevi, merdümgi- riz yaşadıktan sonra yirm! üç yaşında Kafkasyaya kadar uzandı. Fakat ar- tık öbür dünyadan düşüncesini siyır- mıştı; artık inanmıyordu. «Ben benim sen de sen, ne rab ne ibad: diyenle- rin ele başısı oldu, ömrünün sonuna kadar böyle yaşadı. Ancak kendine, müfekkiresine inancı vardı. Bu inanc- 'Tefrika No, 19 Nükleden: (Vâ-Nü) | — Ratip bey... Evet... | Bu sözleri söylerken, 'Tendu, albü- | me yaklaştı. Ratibin resmine bakarak İ gülümsüyordu. Delikanlının ismini söyliyerek ab- lasını ne hallere soktuğunubu su- retle farketmedi. | kadar beyaz tenli, tombul yediği bu darbenin sarsıntısı belli etmedi. Adalelerini gererek hücuma | hazırlanan yaralı: bir aslan nası! sah- te bir sükünla zamanını beklerse genç kadın da hissiyatım gizlemeğe muvaf- fak oldu. Müthiş bir acı kalbini “eziyor, çil. | gınca bir kıskançlık sinirlerini geri- yordu. Tenduya duyduğu muhabbet kunç bir süratle kayboluverdi. Karşısında şimdi onu, paralamak, dövmek, tahkir etmek istediği bir ra- kibe halinde görüyordu. Lâkin bu his- sine rağmen büyük bir gayretle ken. dini yendi, gözlerinde parlıyan nefret âlevlerini söndürdü, dudakları sahte l big tebessümle kırıldı. Kafasında ay- | Perihân, birdenbire başına iner gibi | | | kor. | Yazan: Selâmi Sedes yazdı. İnsanların kendilerine daha üstün bir kuvvete inanmak 70- runu duyar. Tolstoy da birşeye inan- mak lâzım olduğunu müdrikti, fakat İ du: neye, kime İnanacaktı? Birşeye inan- mak ihtiyacının belini bükmek 'emelile 1854 de Sivastopol harbine iştirak et- ti, şehrin muhasarası sırasında çok büyük yararlıklar gösterdi. Terhis edilen asker bir müddet son- Ya gene etrafında bir boşluk gördü. «Zemin boş, asüman boş, kâlb vicdan boş...» Zemin ile asümani doldurabil- Tev Tolstoy mek için kalbi doldurmak şarttı. 1862 de Tolstoy âşık oldu. Mermer yuvarlak omuzlu, güler yüzlü, güzel bir Kızdı sevdiği. Moskovalı doktor Brius'un kızı Sofia Andreevna Brius'da Tolsto- ya sevdi. Evlendiler. Kont Lev Nikolayeviç ( Tolstoy'un şahsiyeti bu tarihten sonra tebellür etti ve sırasile şaheserlerini verdi: «Harp ve sulh», «Anna Karenin», «İti- rTafıms, «Kroyçere Sonat, Efendi ve Uşak., «Ölümden dirilme...», «Şekis- ni fikir bir çan gibi mütemadiyen çin- hyordu: «— Ratip, kardeşimi seviyor... O- nunla evlenecek... Bu olabilir mi hiç?... Bu müthiş faciayı önliyecek bir hâdise mutlaka çıkmah... O sırada kapı çalındı. 'Tendu hay- retle: - A... Halâm gelmiş... Ne de çabuk vakıt geçti, Perihanın içi rahatlandı. Çok şükür bu işkenceli muhavere şimdilik kesili. yordu. Daha fazla dinlemeğe artık mecal: yoktu. Kapıdan içeri girerken Lütfiye ha- nimefendi: - Benim!... dedi. - Biraz geç kal- dım amma kabahat kavalizemindir!.. — Kavalyeniz mi? Bu suali Tendu sormuştu. — Evet, Ratip beye rasladım. Bir. | Ja 1852 de «Çocukluk, adlı ilk eserini | piredrama dair: inanmaları l kâfi midir? Hayır, insan kendinden | göbeğindeki Yasnaya - Poliyana şeh- likte getirmek istedim. Nazlanıp dur. | du. Kandırıncaya kadar canım çıktı. Nibayet başa çıkamadı. İşte geldi, Eşikte delikanlı belirmişti. — Gel bakalım, kıymeti damadı- mız! Seni büyük kızımıza perezante edelim, Genç kız memnuniyetle: — Oh! Ne iyi etti nneciğim! Ve sönra ablasına hitaben Ratip beyi perezante etmeğe ha- cet yok değil mi? Kendisile görüşmüş-| danberi kardeşim her şeyimi kasbedi- sün amma şimdi nişanlım olarak onu tanıyıp sevmeni isterim, v.s 10 ikinci teşrin 1910 da Rusyanın rinden uzun beyaz sakalh, seksenlik | bir ihtiyar çıktı. Herkes biribirine sor- — Tolstoy doktor Makovetski'nin koluna girmiş nereye gidiyor? Bunü kimse bilmiyordu; ne çocuk- larına birşey söylemişti ne de karısı- na; sadece «Ben gidiyorum, aramâ- yın beni» demişti, 14 ikinciteşrinde het boyundaki kü- çük bir şehirde hastalandı. İstasyon şefi evine aldı, tedavi ettiler. 16 ikinei- teşrinde ölüm haberi yayıldı. Ölme- miş, fskat komaya düşmüştü. 20 ikinciteşrin 1910 da, saat allıyı çeyrek geçe gözlerini hayata yumdu. Beraber yola çıktığı doktor diyor ki: «Tolsty Nobel mükâfatını reddeden adamdır, O sürdüğü müreffeh hayat- tan ulanırdı. Büyük cedleri gibi uzlet- de, rahatsız bir döşekte kimsesiz can vermek istedi.» İ Cesedini doğduğu şebire getirdiler. 24 şubet 1901 de afaroz edildiği için Sen-Sinod dini merasim yapmadı am- ma 21 ikinciteşrin 1910 da Duma mec. isi, matem alâmeti olarak müzakere» sini tatil etti, Eser; Roman 19 uncu asir ortalarındaki Rus yüksek sosyetesinin yaşayış tar- zını anlatan, duygularını incel birşaheserdir. Fransız muharrirli den Edmond Giro, «Anna Karenin, romanının bir mankabesini tercüme ederek sahneye uygunlaştırmış ve bu eser 30 ikincikânun 1907 de Pariste Antuan tiyatrosunda temsil edilmiş- tir. Mevzuu kısac şüdür: Kont Aleksi Vronski, genç, güzel Kittiye nişanlıdır, Kittiyi de delice se- ven başka biri vardır: Levin. Kontun gönlü, devlet nazırı Aleksi Kareninin Karısı Anna'dadır, Bu çapraşık aşkların fik safhası ma- kul çözülür. Vronski, nişanlısını bıra- kır, Kitti kendisini delice seven Le- vinle evlenir, mesud olur. (Sahnenin | esas mevzuunu teşkil etmiyen bu kı- sım Tolstoy'un aynen kendi hayatı- (Devamı 7 nci sahifede) Perihan birşey söylemek mecburi. yetinde olduğunu hissetti: ! — Ratip beyi tekrar gördüğüme | pek memnunum, Kendisini daima tak-| dirle hatırlardım amma zannedersem | beni unutmuş olacak! İ Delikanlının da betibenzi uçmuştu. birşey söylemeden hürmetle eğildi. Tendu gülerek: — Amma da resmiyet... Haydi ab- lacığım, zuhur eden bu erkek karde- 3ini öp bakalım. Perihan eski dostunun yanaklarına dudak ucu ile hafifçe temas etti, Lütfiye hanımefendi gitmek için te- lâş ediyordu, Küçük kız ablasının boy» nuna sarılarak: — Allaha ısmarladık ablacığım... Yarın gene gelir, seni görürüm. Şimdi artık bir günümü sensiz geçiremem! Genç kadın büyük bir gayret sarte- derek: Ben de?... - diye kekeledi, Misafirleri gittikten sonra biçare kız perişan bir halde kanapeye atıldı ve hıçkıra huçkıra ağlamağa başladı. Fakat ölkeci ve sert tabiatı zaafını yendi. Tendu'ya karşı nefreti anbean artıyordu. Istırapla kıvranarak: «— Hayır, hayır olamaz!... Bu ka- dar baksızlık olamaz! oÇocukluğun- yor. Daha minimini iken onun yüzün. den evimde bana yer kalmadı. Baba- İ Şehir Tiyatrosunda Bir Şaheser: | Kovboyu taklid eler ANNA KARENİN Anna Karenin meşhur Rus romancısı Tolstoy'un şaheseridir. Bütün dünya dillerine çevrilmiştir. Tolstoy bu eserini 1873 de yozmağa başladı 1876 da tamamladı. Istanbul Şehir tiyat- rosunun sahnesine koyduğu eser Fransız muharrirlerinden Edmond Guiraud'nun bu romandan aldığı bir parçadır. Dilimize arkadaşımız Vâlâ Nureddin (Vâ-Nü) tarafından çevrilmiştir. arkadaşını öldüren çocuk Jozefin gayri mevkuf olarak muhakeme edilmesine karar verildi Beyoğlunda Sıraservilerde ayni ev- de oturan Jozef ve Dimitri adların- da iki çocuk sinemada seyrettikleri bir Amerikan Kovboy filmini evde taklid ederlerken Jozefin elindeki tas banca patlayarak çıkan kurşunla Di. mitri başından vurulup ölmüştü. Vefata sebebiyet suçundan dolayı asliye ceza mahkemesinde < başlayan muhakemede ölen çocuğun anasi ve babası bu ölümün kasden yapıldığını ileri sürdükleri için mahkeme dava- yı salâhiyeti haricinde görerek ağır ceza mahkemesine gönderin'ş, orada Yozefin mevküfen (o muhakemesine başlanmıştır. Bundan evvelki celsede mahkeme, bu vaka olduğu günlerde, çocukların gittikleri iddia edilen sinemada haki. katen böyle bir filim göslerilip gös terilmediğinin tesbitine lüzum gör- müş ve keyfiyeti sinemadan sor muştu. Sinema, dün mahkemeye cevabını vermiş ve o zaman Sİnemada bir adamın kırbaçla karşısındakine vurarak elinden tabanca almasın temsil eden bir kovboy filmi gösteril diğini bildirmiştir. Dün vaka etrafında dinlenen şa- hitler de bunun bir kaza eseri oldu- gunu söylemişlerdir. Bunun üzerine maznun Jozefin vekili muhakemenin gayri mevkuf olarak devamını İste- miş, mahkeme bu talebi kabul ede- rek dün Josefin tahliyesine karar vermiştir. Belediye kooperatifi terzihanesi Belediye kooperatifi, kooperatife kayıdlı aza için bir terzihane tesisine karar vermiştir. Bu terzihane Vilâyet binası karşısındaki eski İhsan kırâ- athanesinde açılacaktır, Kooperatif, bedeli takistle kesiimek üzere azasına yirmi sekiz liraya elbise dikecektir. Gizli döviz tedarik edenler hakkında tahkikat yapılıyor İhtiyacı olanlarla döviz tedarik eden bazı kimseler olduğu haber alınmış ve alâkadar makamlar bu hususta tahkikata başlamışlardır. İtalyan sefaretinin bir tavzihi Popolo d'italla gazatesinin İtalya- rın Akdeniz sahillerindeki Fransız Riviyerasına aid isteklerine ilâveten Provece ve Languedoc vilâyetlerinin büyük parçalarının İtalyaya geçmesi lâzımgeldiğinden bahsettiğini guze- telerden naklen yazmıştık. Şehrimizdeki İtalya sefareti Popolo d'İtalia gazetesinde bu yolda bir ma- kale intişar etmediğini bildirmekte. dir. mın muhabbetini zaptetti, bütün ço. cukluk haklarımı aldı, Şimdi de ser- diğim adamı alıyor. Ümidlerimi, ha- amı kurtarmağa, kendimi müda- faa etmeğe mecburum. Ve ne bahası- na olursa olsun bu izdiyaca mâni olas cağım... Bu iş olmıyacak', vi Herkes İstanbulun o durup dinlen- miyen ince yağmurunu bilir, İşte böy- le sıkıcı bir havada Beyoğlundaki Jo- karitaların camekânına baka baka bir erkek ağır ağır yürüyordu. Birkaç ke- re saatine göz attı. Ve adımlarını sık- laştırarak eski Fransız tiyatrosunun pasajına saptı. O sırada da züppe va- ri giyinmiş, sarışın, yirmi yaşlarında bir gencin kendisine doğru geldiğini görünce ona raslamamak ister gibi bir hareket yaptı amma yol tenha idi, Zaten delikanlı da onu görmüş, müte. bessim, kendisine doğru ilerliyordu. Vay Refet... Nasılsın azizim? — Teşekkür ederim... Sen nasılsın? İki erkek biribirlerinin ellerini sık- İ tilar. Fahri ismindeki sarışın genç, Refetle her gün yemek yedikleri kü- çük lokantada raslaşmış tanışmışlar. dı, “ İşlerinin müsaade ettiği o kısa isti. rahat saatlerinde hem yemeklerini yerler, hem de karşılıklı çene çalarlar. dı. Bu hal senelerdenberi devam edi. yordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: