21 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

21 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Lâcivert kravatın esrarı O akşam arkadaşım Cemil ile bera- raber bir düğüne davetli idik, Cemil, aşağı yukarı yirmi #enedenberi gayet münzevi yaşiyordu. Bunun için onun bir düğüne gitmesi fevkalâde bir şeydi. Ben evimden çıktıktan sonra arka- daşımın apartımanına uğradım. Onu slacak, düğünün yapılacağı otele be- raber gidecektim. Apartımanına gel- diğim zaman Cemili hazırlanmış bul- dum, Beni bekliyordu. Şimdi elli beş yaşında olan dostum, hiç dökülmemiş bembeyaz saçları, iri sarı gözleri, bir atleti kıskandıracak derecede munta- zam vücudile hâlâ yakışıklı bir adam- dı. Onun mazisinde,' kendisini çok üzen bir aşk macerası olduğu söyle- nirdi, Ben apartımanına geldiğim zaman Cemili pek heyecanlı buldum. Bir aralık: Cemil, dedim, sende bir tuhaflık an içindesin... Gülmeğe çalıştı — Evet... Öyle... Heyecanımın iki sebebi var, Biri, yirmi'sene tam bir inzivâ içinde yaşadıktan sonra den İnsan arasına karışmak... Öteki de hayatta yegâne:sevdiğim kadınla bu gece karşılaşmak ihtimali... Merakla sordum: — Kim bü kadın? — Dur sana anlatayım. Bu benim hayatımın en mühim macerasidır. Yirmi, yirmi bir sene evvel,.. o zaman henüz saçlarım şimdiki gibi bembeyaz değildi. Zehra isminde genç, güzel bir kadınla tanışmıştım. Bu kadın daha ilk zamanlarda benim başımı döndür. müşltü, Duldu. Çok iyi kalbli, melek yüzlü bir kadındı, Aramızdaki sümi- miyet günden güne artıyordu. Niha- yet bu samimiyet, ateşli bir aşk hali- ni adı, Zehrayı o zamana kadar hiç- bir kadına karşı duymadığım kuvvet- M bir hisle seviyordum Onun da her hareketinden, bana büyük bir aşkla bağlı olduğunu görü- yordum; yahut ta öyle zannediyor- Dört beş ay onunlâü dünyanın »el günlerini geçirmiştik. Zeh- yın herkesten uzak, koruluklar için- ük bir köşkü vardı, Buranın bir | i kapısını açar, içeri girerdim. ç unutmam, sene başından bir veldi. İşimi erken bitirmiştim. Zehraya bir sürpriz yapmak istiyor- Erkenden onun köşküne geldim, Cebimden anahtarı çıkardım. Kapıyı açtım. İçeriye girdim. Hiç ümid etme- diği bir zamanda birdenbire Zehra- nın karşısına çıkıp onu şaşırtmak is- tiyordum. Ayaklarımın ucuna basa- rak ilerliyordum, Misafir odasından geçerken birdenbire durakladım, Ma- ki tepemden aşağı bir kazan kaynar su dökülmüş sand Çünkü Zehra- nın hiçbir erkek akrabası olmadığını çok iyi biliyordum, Erkek akrabası, bildiği olsa bile, Zehranın evinde kta- ini çıkaracak derecede samimi £ kimse tanımıyordum. Zehranın ke disi de erkek kravatı takmazdı. O halde bu kravat?... Bu lâciverd benekli kravat? Bir aralık gözlerim salonda bir is- kemlenin üzerine gelişigüzel konul muş ipekli bir erkek gömleğine de ült- artık adamakılli kani oldum Zehranın hayatında benden başka bir erkek daha vardı. Belki de bu erkek şimdi içeride, Zehranın yanında idi. O zaman her şeyden; hayattan, aşk- | tan iğrendim. Küçük bir masanın üzerinde bir defter duruyordu. Ondan ! bir sahife kopardun, Şimdiki gibi ha- tırımdadır, Bu sahifenin üzerine şun- ları yazdım: Aramızda her şey bitmiştir. Artık beni aramamanı rica &derim>. Bü tezkereyi misafir salonunda bir çiçek vazosunun önüne bıraktım, Ya- nına da, Zehranın köşkünün bende duran anahtarını Koydum. Geldiğim gibi sessizce kapıdan çıktım. İşte azizim; çıkış, O çıkış... Bir da- ha Zehrayı görmedim. Uzun bir s6 yahat yaptım. İzimi kaybettim' Âde- ta insanlardan kaçtım, Tenha köyler- de senelerimi geçirdikten sonra birkaç sy evvel İstanbula döndüm. Zehrayı unutmak benim için çok müşkül oldu. Onu dâima hatırlıyor- dum. Lâkin Zehrahın hatırasile bera- raber, gözlerimin önünde lâciverd bes inde'bir kravat vardı, San- | ! 20 sene sonra öğrendim. Lâkin bu zaman her şeyden, herkesten nefret ediyordum, Şimdi bügün evlenecek genç kız Zeh- ranın yakın akrabasıdır. Zehranın bu düğüne geleceği muhakkak... Bana da davetiyeyi gönderen muhakkak odur. Çünkü benim düğüne geleceği- mi biliyor... Haydi kalk gidelim. Yir. mi sene sonra onunla karşılaşacağım. Artık Zehra İle karşılaşmakta hiçbir tehlike görmüyorum. Çünkü ikimizin de yaşı büyük çılgınlıklara atılmamak için iyi birer sigortadır. Cemil ile kalktık, apartımandan çıktık. Bir otomobile atlıyarak düğü- nün yapıldığı otele geldik. Cemilin Zehra ile karşılaşması pek heyecanlı oldu. Zehra adamakıllı yaş- lanmışti. Bir aralık önun arkadaşım- la beraber salonun bir köşesinde uzun uzun, dalgın dalgın bir şeyler konuş- tuğunu gördüm. Düğünde bir müddet kaldıktan san- ra Cemille beraber dönmeğe karar verdik. Otelden çıkarken arkadaşımın yüzüne baktım: Sapsarı kesilmişti. Âdeta halinden korktum. Otomobilde Cemile sordum: — Kuzum ne oluyorsun Cemil? — Sorma... Sorma... dedi, biraz kendime geleyim, anlatırım. Sen ey- velâ şu otomobilin penceresini aç... Bir parça hava alayım... Soğuk olmasına rağmen otomobliin penceresini açtım, Onu söyletmek için sordum: — Yoksa Zehra ile mühim şeyler mi konuştunuz? Cemli, sözüme cevap vermeden €v- vel cebinden küçük bir paket çıkara” rak bana uzattı: — Şunu aç'bak... Paketi açtım. İçinde lâciverd be- nekli bir kravat vardı, — Bu nedir? diye sordum. Cemil: — İşte, dedi, 20 sene evvel Zehranın evinde gördüğüm kravat... Onu Zeh- ra bu gece bana verdi. Hayretle sordum: — Sebep? Sebep gayet basit... vel yılbaşından birgün evrel ben Zehranın köşküne gidip bu kravatı masanın üzerinde görmemiş mi idim? Meğer Zehra bu lâciverâ benekli kra- vatı yılbaşı hediyesi olarak bana al- miş, masanın üzerine koymu: Ken- di elile de bir ipekli gömlek : dikmiş. O günü kanapenin üzerinde gördü- ğüm gömlek o imiş. Bu gece benim üğüne geleceğimi bilen Zehra, 20 s6- ne evvel bana hediye olarak aldığı kra- vatı da beraber getirmiş... Bu hedi- yeyi 20 yıl sonra bana verdi. İşte... Lâciverd benekli kravatın esrarını 20 sene ev- benim için pek acı oldu. Hikmet Feridun Es “KÜÇÜK İLAN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve İşçi bulmak için istifade ediniz! Türkiye Radyodifözyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. (183 Kos, 120 Kw. 19,14 m. 1519$ Kes, 20 Kw. 29 Kw. TAG T.A.P. 3170m 9485 Kes. ANKARA KADYOSU Balı 21/3/939 TÜRKİYE SAATİLE 120: Program, 1245: Türk müziği -Pi., 13: Memelket sant ayarı, ajans, meteoro- loji haberleri, 1315: Müzik (Senfonik plâklar), 1345 - 14: Konuşma (Kadın Saati - Ev hayatına ad), 1830: Program, 1835: Müzik (Dans piâkları), 19: Konuşma (Türkiye posta- #), 1915: Türk müziği (Fasl heyeti), Safiye Tokay ve “Tahsin Karakuş, 20: Ajans, meteoroloji haberleri, zirgat bor- san (fiat), 20,15: Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Refik Fersan, Ruşen Kam, Cev- det Kozan, Reşad Erer. Okuyanlar: Neçmi Rıza Abıskan, Melek Tokgöz. 1 - Osman beyin - Segâh pegrevi, 2 - Tanburi Ali iharabi âşıkınım, gih şarkı - Olmaz 4 - Ruşen Kam » | Kemençe Müstear şarkı - Dör fağından, 6 - Halk türküsü - Bülbül taş- ta ne r, 7 - Malk türküsü - Esme mış, 8 - Ahmed Rasimin - şarkısı - Can hastasıy i Ziyanın - açılmış, 10 âşıkan, 21: Memleket saat ayari, 21 nuşma (Hukuk ilmi yayma kurumu), 4115: Kaham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fiati, 2125: Neşeli plâklar - R., 2130: Müzik (Radyo orkestrası - Şef: Ha- san Fertd Al: ). 1 - Mendelssohn «- Bart- holdy, Ruz ü, 2- W.A Mo- Toni, do majör (Ju- piter senfonisi) » vivace, Andante cantabile, Menüetto, Molte alleğro, $ - P. Cornelius: . Bağdad berberi wvertürü, 4 - F. Massenet: Sednes pittoresgues, 1 - Marche, 2 - Air de Ballet, 3 - Angelus, 4 - Föte Boheme, 2230: Müzik (Eğlenceli plâklar), 23: Müzik (Cazband - PL), 7345 - 24: Son ajans haberleri ve yarın- Aldanmayınız. Rağbet gören her şeyin taklidi ve benzeri vardır. GRİPİN yerine başka bir marka verirlerse İ şiddetle reddediniz. Bir tecrübe köfidiri Basur memelerini iLE TEDAVI BA VU PARA AŞ Patı EDINIZI EVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, hekli kravat dalgalanıyordu. İşte o | MŞANAyAŞAŞN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. gAyAyi) Şaayıy İ tusundan başka ©: TURAKINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ (o Tefrika No. 87 " Sinvur, yerde yatan kadınla konuşurken, Sunglar birdenbire meydana çıktılar ve üzerine atıldılar Sinvur atını öyle sürdü Ki, bir ara- lık başını arkaya çevirdiği zaman Mo- gol ordusunu göremedi. Ordudan bir ha ilerliyecek olursa nehrin başına varacaktı. Sinvur yolda giderken, birdenbire çalıların arasında yatan bir adam gördü, Yaymı gerip çalılara doğru bir ök attı ve bağırdı; — EHeyyyy... Kimdir orada yatan? Gök gürültüsüne benziyen bu sese dağların ve iri kanatlı kuşların uğul- ab veren olmadı. invur çalılıklara Yy aşınca atının dizginini çekti... Bir hendeğin önün- de durdu Çalıların arasında Sunglu kadın yatıyordu. Sinvur sordu: bir — Ölümüsün, yaşıyormusun? Ne. | den yatıyorsun orada?... Sunglu kadının gözleri açıldı: — Kocam beni Budaya nezretmiş- ti Biraz sonra gelip burada kese cek.. dedi. Bu, otuz yaşlarında güzelce bir dındı Sinvur atından indi: — Kocan neden nezretti seni Bu- daya? Genç kadın yavaşça başını kaldırdı; — Kocam, prens (Ma - Çi) ile gü- reşecekli. Mabuda, yenilmemesi için yalvarmıştı. Gece rüyasında, mabud: «Karını bana kurban verirsen, sırti- nı yere getirimem.» demiş. İki gün sonra güreştiler. Kocam galib geldi, yenilmedi... Adağını yerine getirmek istiyor şimdi. — Sung prensi kocana yenilince, onu nasıl oldu da serbes bıraktı? — Buna ben de şaştım. Fakat, prens sözünde durdu. Kocama do- kunmadı: «Sungları, Moğollardan sen kurtacaksın. Haydi git, her şey- den önce, mabuda nezrettiğin karı- nın kanını akıt ve yurdumu mabu- dun güzabına maruz bırakma!» de- di. Yarım saat sonra, kocam beni bu- rada kesecek — Neden burasını seçti? — Kurbanlar daima burada kesi- lir de. — Şimdi nerede kocan? — Şuracıktaki köyümüze bıçağını alıp gelecek. — Bıçağını neden birlikte getir- medi? Kâdın sustu. medi, Sinvur bu hikâyeyi gitti. Cevab vermek İste- rini ve Sung kralı öldükten, Sung sak tanatı Cengiz han tarafından yıkı)- dıktan sonra bu âdetlerin de tarihe karıştığını ve unululduğunu bili- yordu. Sinvur hiddetlendi... Genç kadına bir tekme vurdu: — Haydi, hakiketi söyle bana! Bu- rada. yapyalnız neden yatıyorsun? Genç kadının gözleri kapandı. Ba- şını omuzlarının yanına bıraktı. Yer- de ölmüş gibi yatıyordu. Sinvur'un fazla vakti yoktu. Atına binip yoluna devam etmek istedi. Ve kendi kendine söylendi: — Biraz sonra öleceğini düşüne. rek kendini kaybetti zavallı... Çalıların arasından birdenbire bir çok İnsan başı yükseldi. Moğol atlısı ayağını kaldıramadı. Elli kadar Sung köylüsü yerde biten mantarlar gibi, birden ayağa kalkarak Sinvur'un üs- tüne atıldı. İlkönce atını vurarak yere devirdiler, Daha sonra, Moğol aklısınm kollarından yakalayıp aya» ğına bir çelme vurdular, Onu da ye- re deyirmekte gecikmediler. Sinvur aklını oynatıyordu. Demin- denberi yerde yatan bu kurbanlık kadınla konuştuğu halde nasıl Ol. muş ta oradaki Sungları sezeme- mişti! Samo'nun bu merd ve kahraman akıncısi - ne kadar kuvvetli de olsa - elli kişi ile başa çıkamazdı. Sinyüru iyice bağlamışlardı. tereddüdle | dinliyordu, O, Sungların çok eski za- | manlarda mabuda kurban verdikle- | Sungiar, hiç konuşmuyorlardı. Mo golların geldiğini osezmişlermiydi? Yoksa, bu bir tesadüfmiydi? Sinvusf bir türlü vaziyeti İnceliyemiyordu. Sunglar konuşmuş olsalardı, Sin- vur, elbette bir şeyler öğrenmiş ola» caktı, Sungların dilinden anlıyordu. Acaba Sunglar onu tanımışlar mıydı? Çünkü, Sinvur, Cengiz hanla Çin den dönerken, buralarda bir çok Sung kafası kesmiş, hattâ Sunların meşhur mubariblerinden birini de €sir alıp Cengize köle olarak ver mişti, Sunglar şüphe yok ki Sinvurdan öç alıyorlardı. Eğer onu tanıdı iseler, Moğol atlısının Sungların elinden kurtulmasına imkân yoktu. Sunglar çok kinci insanlardı. Yüz sene, boş yüz sene sonra, ecdadlarının intika- mını almayı unutmazlardı, (1) Sunglar, Sinvuru bağladıktan son- ra, bacaklarından çekerek yol üze rinden çarçabuk uzaklaştırdılar ve yolun kenarmdaki köylerden birine götürdüler, Biraz sonra Moğol ordusu uzaktan görünmüştü. Samo bu havaliyi çok iyi bilirdi. Yanında yürüyen arkadaşına; — Atsu! diyordu. Nehir kenarın- da iyi bir yerde konaklamalıyız. Sin- vur bize atlarımızı sulayacak iyi bir yer temin etmiştir. Şimdi neredeys# karşımıza çıkar. Ordu nehir kenarına geldiği hak de Sinvurun meydanda görünmeme sİ Samoyu meraka düşürmüştü. Atsu etrafına obakınarak söyleni- yordu: — Keşki Sinvuru yalnız yola çk karmasaydık. Ben buralarda tek bir şana dolaşmanın biraz tehlikeli ol& cağını önceden bilirdim. Ben düşünemedim. Müâdemki önceden biliyordun. Neden söyleme din? — Senin işlerine karışmak isteme dim de. Sinvuru ne maksadla ileri ye koşturduğunu bilmiyordüm, Biraz daha ilerlediler. Samo, nehir kenarında geniş bi yayla gördü: — İşte burada konuklıyalım... Atsu: — Burası fena değil, diye cevab verdi, akmcılarımız çok yorgundur..- Daha fazin yürümeğe mecaileri yok. Samo emir verdi. Ordu nehir kenarında durdu. Ağı” lıklarını bıraktı, atlarını sulamak üzere sahile inen Moğollar, hep bif ağızdan: — Burası cennet gibi bir yer... BW da balıklar zıplıyor. avlamak ist yenler buraya koşsunlar, Diye bağrıştılar. Samo burada bir kaç gün kalmağf karar vermişti. Zaten 0, Sinvuru8 İzini bulmadan bir yere gidemezdi. (Arkası var) (1) Bâki Çin kitaplarında Sunglafın ki“ nini ifade eden şöyle bir ofsans vardıf! «Babamı, Çin imparalorlarından birini$ adamı öldürmüştü. Babam bir gün ban$ gökten haykırdı: — Bir erkek oğlun düm yaya gelirse, onu büyüttüğün zaman ken” disine, imparatordan benim öcümü alm sıni söyle — Babamın ölümünden &vlendim. Bir erkek çocuğum dünyai$ geldi. Onu, babamın istediği gibi büyü” tüm ve kendisine: «İmparatoru öldü” meğe muvaffak olamazsan, onun adami” rından birini öldürmeğe ve bu saretle bö” yük babanın ruhunu şad etmeğe çalıj!” dedim. Oğlum bir gün, imparator mabede #” derken kendisine bir ok attı Onun ne yanındaki muhafız vuruldu. Oğİ «Şi - Yangın intikamını aldım!» diye b gırdı. Oğlumu derhal yakalayıp Fakat, ben o kadar memnun ve mi him ii artık ölsem de gözüm arkada KK mıyacak. Babamin intikamını oğlum 85 dı. Sung kanı, Tsin kanını yendi... Ai yerini buldu» Bir başka efsanede de şu satırlar gö” çarpar: sKinli bir kadın, üç asr dedelerimden birini iğfal ederek, aile” sin yuvasını yıkmağa çalışmış. Ey, snbs> güneşi karşısında saçlarını tarayarak vi rin şarkılar söyleyen mesud kadın! Günün birinde karşınıza Kinli bir çıkarsa, ondan, dedeme Ihanet eden yuvamızı yıkmak istiyen kadının inci” mın: almayı unutmayın!»

Bu sayıdan diğer sayfalar: