1 Haziran 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

1 Haziran 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EE vi ARE Aİ 5 z3 EEE AKŞAM BİR HİKÂYE Komşular, aralarında, onun hak- kında şöyle söylerlerdi: — Bu kızın bu devirde.uslu dur- © ması, hiç bir erkeğe bakmaması, na » musundan değil, kibrinden... (© Oo Şermin çamaşırcı Fatma hanımın © biricik kızıydı. Bir düirede odacılık © eden babası onu tahsil ettirmek İste- © mişli, Meklebe yollamıştı. Şimdi li Seyi bitirmiş, güzel sanatlara devam © ediyordu. O günden itibaren artık konukom- Şuyla münasebeti kesti, Hattâ evin- de dahi kimseyle konuşmazdı. Sine- maya dahi gitmez olmuştu. Bu, az Şey demek değildi. Eve misafir gelse, bir bahane bu- uliyetini ileri sürerek oda Bu alelâde insanlarla, çocukluğun- dâhberi işittiği ayni mühavereyi mi konuşacaktı? Akıllı, yüksek seviyede ve kendisi- ne akran muamelesi edecek arkaraş- Tarı olmadığından son derece mü- teessirdi, Lâkin yaşadığı bu muhitte, istese de böyle bir insan bulamazdı. Mektepteki tanıdıkları onun çamâ- Şırcı kızı olduğunu her pasılsa öğ- renmişler ve kendisine yüksekten bakmağa başlamışlardı. Yalnız onun kiymetini anlayan mektepteki hoca- Sıydı. Fakat o da ölmüştü. Bu suret- le Şermin onunla ahbaplık etmek gevkinden de mahrum kalmıştı, Gürel bir kızdı o Fakat k hali kendisine hiç ya- kışmazdı. Azametle yürüyüşünü gö- Trenler: — Amma da ukalâ... - diye söyl nirl m Muhakkak ki vahşiydi... Kimseye sokulmuyordu. Fakat onun bu çe- kingen haline biraz da mahcubiyet sebep oluyordu. Şimdi yirmi yaşıdan idi. Kendisine kur yapan epey erkekler de olmuştu. Lâkin Şennin derhal itimadsılık gös- terip (o onlardan uzaklaşmıştı. Zira 0, yapılan komplimanlarda yekâsın- dan bahsedildiğini isterken — gözleri- nin ve dişlerinin parlaklığı, endamı- e ele geçirm dan k istediklerini anlattığın. in onlara istikrahla bakı- e bir ressamla hiç şik olmayan, her şeyie alay eden bir adamdı, Kız mektepteri arken er- Onu kapıda beklerdi; birlikte ederke or. Sonda alarile anla” için, bu söz: ayan bir hayata aç bir muhitte mükem- miş bir kiz olmak ister. dim... Piyâno çalmak... İngilizce ko- nak Ecnebi kitâpları okuya- - Ve bilhassa yanımda beni bir arkadaşım ola- — Öyle bir arkadaş ki, her sözü- nüze, her zaman hak versin... Değil mi? Genç kız, omuzlarını silkti ve gele- cek pazer için delikanlının davetini kabul etti. Ressamın motosikletine , binerek, birliket, Boğaziçinda yemek yemeğe gideceklerdi. — Sakın iyi tuvaletinizi giymeyin... Toza batarız... Motosiklette insan çok kirleniyor. Genç kız, memnuniyetle gülümsedi, Zira, aksi lâzımgelse işte müşkülât O zaman çikacaktı Erkek te randevuya, lekeli bir de- ri bluzla geldi. — Ben artist biradamım... Öyle şıklıktan falan anlamam... Züppele- rin gitliği lüks lokantalara da otu- racak değiliz... Sahlide balık pişiren ko- Çamaşırcının kızı idi amma halinden hiç te belli değildi bir küçük balıkçı biliyorum... Gayet güzel şeyler hazırlıyor... Karınlarını doyurduktan sonar çayırın üzerine yattılar. Ressam kı- zın elini avuçlarının içine alarak: — Ben fazla lâf bilmem... - dedel, « Benden. kompliman beklemeyn... İs- teseni de yapamam... Ve sonra ilâye etti: — Aşk hakkında şöyle bir fikrim var: İnsan birbirinden hoşlandı mı, bıkıncaya kâdar sevişmeli... Öteki kızlar öyle aptal ki bunu bir türlü Aanlayamıyorlar... Halbuki si Şermin elini çekerek ayağa kalktı — Her halde programınıza bugün- den itibaren başlayacak değiliz, Erkek, şikâyetli bir sesle; için? - dedi. — Çünkü sizi henüz pek tanımıyo- Tum... Bundan sonra fazla kontşmadılar, Ayrılırken, ressam sord — Gelecek pazara, değil mi? Bilmem... Hiç bilemem... Da- ha doğrusu, cuma günü bir uğra- yın Ressam kızı öpmek İstedi. in elini uzatarak: laha ısmarladık! « dedi. ıh muhatabının ince par- arı içinde tutarak: prenses hallisi- Fakat Ga- nı göstermekti Res- ümidini kesmiyord evlenmek « Ona da hacet yo! Neden?:.. Beni beğenmiyor mu- . Ne vengin, ne güzel kızlar Meşhur mimar Fahri be- m istemze? kanlının kendi mikdarda sevmediğine kani Bu erkek onun her arzusuna inkiyad eder miydi?... O, elinde hamur gibi yoğuracağı birini istiyordu. Hem bakalım delikanlı her zaman onu bu muhnbbetle sevecek miydi? O sıralarda ressamın sergi için ha- zırladığı proje kabul edildi. Ankara- ya çağırdı. Yüksek bir ücret ve mükâfat aldı. İstambula tekrar dön- düğü zaman, Şermin'e; — Eğer bana varmağa razi olursa- nız hemen kâğidlarımızı yaptıra- lm... Zira ben artık Ankaraya gidi- yorum!... - deği. Kız, bir türlü kararını veremedi, Et- kek öfkeyle: — Pek âlâ... - dedi, - Uzakta ka- hnes sizi her an görmek hevesine düşemem... Belki de bu suretle oya- | lanır, sizi unutur, giderim... Kimbi- lir, ihtimal benim için hayırlısı budur. ” . Şermin şimdi otuz yaşında... Babasile ânnesi bir tramvay ka. zasında ikisi birden öldüler, Yapyal- . Dünya Varmış! Kansizlik, sıhhati harap ederek insi- BA dünyasını haram eder. Bunun en ba- #in misalini, birçokları arasından aldığı- mir, ga tibbi müşahedede bulacaksınız: Bayan 1. 8. «Birkaç aydanberi tedricen başlıyan zafiyet, dermansızlık ile berabze? teossüs eden bir kansızlıktan muztariptir. İştibas yok, uykusu intizamsız ve sıkıntı- b, vezni gittikçe düşmede, sık sık baş dön- meleri, gös kararması, kulak uğultusu, yürürken çarpıntı ve birkaç adım merdi- ven çıkmakla nefes darlığı, kan muayene- #inde HEMOGLOBİNE © 50 ye, kirmın yuvarlaklar 2 milyona düşmüş. DESCHİ- ENS şurubu ile muntazam ve devamlı bir tedaviden kısa bir zaman sonra HEMOG- LOBİNE * 75 e, kırımızı yuvarlaklar da 4 milyona çıkiyor. Bu tedeviye biraz daha devam edilince HMOGLOBİNE © 90 a, kırmızı yuvarlaklar 5 milyon (Sıhhatteki insan) a yükseliyor, Hastanın kansızlığı tamamen zall olmuş ve hastaneye sedye ile geldiği halde, şimdi hastaneden neşeler içinde yürüyerek çık- muştur. DEBOHİEN3 şurubu buna benzer yüz binlerce hastayı kurtarmış ve hayatları bir zindan olan bu hastalar bu tedavi sonun- da dünyalarına kavuştuklarımı itiraf et- mişlerdir. DESCHİENS şurubu kanın HE- MOOLOBİNE gibi en mühim bir unsuru- İ mu hem mebzul, hem de hayattar olarak havidir. Vücudü en fenni mânası İle bes- ler, kanı tazeler, Sıhhat ve Neşeyi İade eder. Görünüşte basit bile olsa, sonunun ne olacağı evvelden kestirilemiyen kansız- uk alâmeti görünce, derhal DESCHİENS şurubu ile tedaviye başlamalısınız. Mu- hakkak olan parlak neticeyi ve muvaffa- kiyeti o kadar erken elde edebilirsini DESCHİENS şurubunu her eczanede ara- yınız, Asepra Kürkleri, elbiseleri, çamaşırları, balı- ları ve saireyi tahrip eden CÜVELERİ kökünden yok eder, Yemek salonuna, yatak odasına, ban- yo odasına, mutfağa, apteshanelere koyacak olursanız SİNEK, SiVRiSİNEK Ve bütün haşaratı wraklaştırdığı gibi fena kokuları da izale eder, Sari has- talıklar mikroplarını taşıyan haşarat- tan korunmak için evinize, apartıma- hunizm içine bir veya birkaç p # > z İn ASEPTA» PTA Tableti asmak kâfidir, Eceznelerde ve Büyük Bakkaliye mağazalarda satılır, Deposu: Şark İspençiyari Lâboratuvarı A.Ş. İl Ev, Apartıman kira amak için «Akşam»ın KUÇÜK İLANLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. ruzdır. Kuruyor ve ihtiyarlıyor.., Niçin evlenmediğini kendi de bil- miyor... Fakat şimdi bütün dünya nın altınını verseler de artık evlen- mez... Ressam ise, gayet zengin ve güzel bir kız aldı. Şöhret buldu. Bütün ga- zetelerde eserleri görülüyor. Sergiler oldukça onu arıyorlar. Avuç dolusu para kazanıyor... Geçenlerde İstanbula gelmişti. Şermin, yanından geçti, Fakat er- kek onu tanımadı bile... Nakleden: Hatiee Süreyya Tefrika No, 20 Herkes sıra ile parayı elden gözden geçirdi. Kâğıd paranın üzerinde, g©- neral kılıklı şişko bir adamın resmi vardı. Köyün baş dedikoducusu dul kadın bunu görünce şaşıra kaldı: — Aman kardeş, kocan ne kadar da değişmiş! dedi, Çünkü kadın, bu Te- simdekini, ne vakittir ortalardan yok ola komşuları sanmıştı. Kimse de ha- yır diyemiyordu. Çünkü bu resmin ne demeğe geldiğini anlıyan yoktu ki. Sade ana atıldı: — Hayır bu kocam değil canım, ben bilmez miyim! dedi. Düşünceye vardılar, en sonunda ya- zıcı ortaya şu lâfı attı: — Bu efendisi olacak, efendisi! de- di. Herkes yenibaştan resmi görmeğe kalkıştı ve hepsi de, kâğıd paran üs- tündeki adamın ne zengin halli, ne besli kibar biri olduğunu söyliyerek hayran kaldılar. Ana parasını katlayıp avucunda si- kı sıkı tutarken, köylüler şaşkınlıktan ve hasedden küçük dille; yutmuş gibi susup duruyorlardı. Mektup işte böylece okunup bittik. ten sonra ihtiyar adam onu tekrar zarfına koydu ve vaaz verir gibi bir hal takınarak: — Çok talihli bir kadınmışsın doğ- rusu; böyle koskoca bir şehirde, ko- laycana iyi bir kapı bulacak kadar be. ceriki koca nerede? Hele oralarda para harcanacak, adamı kapana dü- şürecek öyle çok yerler varmış ki, böyle güzel güzel, eline geçen aylığı gönderen erkek zor bulunur! dedi. Köylüler âdeta saygı İle ona yal aç- tılar, ana da göğsü kabara kabara evi. ne doğruldu, çocuklar da peşisira gi- diyor, ve analarının zaferini paylaşır gibi bir hal taknıyorlardı. Döner dönmez olani biteni ihtiyar nineye güzelce anlatmak lâzımdı. Sı. Ta, üçüncü kefenlik hırkası için, oğlu. nun yazdıklarına gelince, zavallı ihti- yarın ağzı, büsbütün kulaklarına var. dı. Sevincinden, keyfinden dizlerini döve döve, çatlak de bir özleyiş titremesile: — Ah ne evlâd doğurmuşum ben, ne evlâd! Yeryüzünde bir eşi daha yok- bu... Güzel ami dır! dedi. Sonra da dalgın salanarak: - Amma gerçekten dediği kadar sağlamsa eğer... Hey gidi hey... Onu da ötekiler ölmeden pa kefenim olur dersin gelin? dedi, sinin, böy- dalgın, âdeta ta- ibi ya- sonuncu baba ann derdli söyle: maz atıldı: duyar duy- . İki tane- « Bunu ne- , İki kattan Bu sözlere kadıncağız gene £ geldi ve torunu! aklına hayran ola ola gülmeğe başladı. Geli- nine de le dedi — Oğlumun dediki ne gözel i nki ezbi Kadın da — Ya, öyle. dı... Ve yalnızca evinden içeri girdi. Ka- pısının arkasında, ayakta durup sessiz sessiz ağladı, Mektup da, para yerine geçen o üstü resimli kâğıd parçası da arlık onun gözünde yanıp Kül olmuş gibi idi. Yalnız kalır kalmaz, bütün mânaları, bütün kıymetleri silinip gi- diyordu İşte böylece, tasarlanan plânı yeri. ni buldu ve artık köyün içinde kimse, ana ile şakalaşmağa alaya kalkışma- dı. Kocasının başını alıp kaçmış olma- sını iğneler, yollu kinayeler tükendi. Hattâ anaya bu sefer de yüzünü kızdırmak, katı yürekli gibi gözükmek vazifesi düşlü. Çünkü böyle kâğıd bir parası olduğu ve her yıl da, eline gene buna benzer bir para geçeceği duyula- hdanberi gizli gizli borç İstemeğe ge- lenler vardı, Bu çığırı ilk açan ihtiyar yazıcı oldu; arkasından da işsiz güçsüz oturan erkeklerden birkaçı, karılarını yollayıp ödünç para istettiler. rete psini de na kızım... ökuyor gibi idin. aşÇa: Çok iyi zihnimde kal. | l İ se; para da öyledir, Zavallı ana da, verömem demek için zorluk çekiyordu. Çünkü köyün için- de hepsi de hısım akraba sayılırlardı, hattâ ayni Li ismini taşıyorlardı. Ka- dıncağız aklına, ağzına ne gelirse onu söylüyor, bu parayı eski bir borçları- na verdiklerini, ya da harcadıklarını anlatıyordu. Kapı önlerinde çöne kirarlarken, anaya da kinayeli bir lâf atıyorlar ge- çiniin zorluğundan dem vuruyorlardı. Dedikodu meraklısı dul kadın, mah- sustan, ona duyurmak için, avuç İçi kadar bir kumaş parçasının, bir dikiş iğnesinin, terlik işlemelerinde kullan. dığı iki üç sap renkli ipeğin bile ne kadar ateş pahası: ındığından, nayakıla şikâyet ediyor vallı k dıncağıza: — Hoş sözüm, sana göreleve değil ya kadınım. Sen maşallah hem şu nankör topraklan kazandığını kaza. reyorsun, hem de üstelik, çalışıp çalı. şıp, paralarını sana yollıyan elmas gi- bi bir kocan var... Öyle bizim gibi, bir yere iki kuruş verirken, elbette sara nöbetleri geçirmezsin... diye taş atı. yordu. Bazen de erkeklerden biri ortaya söylüyormuş gibi: — Köyümüzde böyle zehgin bir ka- dın olduğu duyuldu, hayra ş bünu ben... Bala nasıl sinek üşüşür- hırsız çeker, di- yordu. Gün geçtikçe, bu kâğıd paranı zünden başına gelen belâlar artı gibi idi, Boyuna yapılan dedikodular, bitip tükenmek bilmiyen sorgular, ge- lip gelip bu acaip resimli kaymeyi görmek isteyenler bir tarafa, kadın. cağızın kendi de, parayı böyle kâğıd halinde görmeğe alışmadığından âde- ta korkuyor, yadırgıyordu. Olur a... Ya sıkı bir rüzgâra kâptırı- verirse, ya fareler gel -küğ'd parçası değil mi?- kemiriverirlerse, ya da ço- Cuklar -şeytanın işi yoktur!- ellerine bunu geçi de kiymetini anlıyama dan yırtıverirlersi Bunların hepsi de olagan şeyl ğü miydi? Kadın gitgide, bu garez olmağa başiadı. Toj rın oyuğunda küflenip çürü sile, tutup onu pirinç se saklamıştı. Gidip gelip, y yor mu diye bakıyordu. tık o kadar Üzülmeğe başl duğ . Hep e i geliyor bana adı, ve helâl gru bir adam dın yerine âlâ ne has olduklarını göst giz nasıl teşekkür edece; ve adamın bu iyiliği altında mamak için de, Yârım ağızla — Haydi bir tanesi de senin olsun komşum, benimi için zahmete girdir Tarman vakti de az mı yardım ettin. di. Karın da gebe... Bilirim, sana da para lâzım... dedi, Adam, dik dik paralara baktı, kendi de farkına varınadan, içi gide gide, gözlerini kırpıştırdı... Nefesi tutuldu; amma razı olmadı; İyi yürekli vic. danlı bir adam olduğu için de, «yumu. şayıveritirm» korkusile hemen acele acele: — İstemem yenge, sen yalnız bir kadınsın... Benim gücüm kuvvetim ye. rinde daha... Çalışır kazamırım, demek takatını buldu. Kadın da, çiy süt emmiş insan oğ- lunun, ne kadar İyi yürekli de olsa çil çil paraların karşısında pek fazla dayanamıyacağını bildiğinden, hemen, üzerlerine acele, düğümü bastı; - Başın sıkıya gelirse, hemen ister. $in, sana borç veririm, dedi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: