19 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

19 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Semâhat arkadaşı Neclâya: — Hayatta ben bir oyuncaktan bâş- ka birşey değilim. Evet sadece bir ©- yuncak... Bak sana anlatayım da din- le. Daha çok küçüktüm. Beş-altı ya- şındaydım. O zamanlar beraber oynadı Bumız bir arkadaşım vardı. Adı Arifti. Kendisine çok yüz verilmiş, haşari, gü“ zel bir çocuktu. Aşâğı yukarı benimle Ayni yaşta idi. Şimdi, o zamanki resimlerime bakı. yorum da kendi çocukluğumu bayağı beğeniyorum. Lüle lüle sarı saçlarım, iri iri mavi gözlerim varmış. Ağam pek küçükmüş... Evde her istediğini yaptırtan Arif bazen annesine beni gösterir — Anne... Ben Semahâta benziyen bir bebek istiyorum. Tıpkı böyle lüleli bir öyuncak isterim... Ne olur Semâ- hat gibi bir bebeğim olsa... derdi... Arifi çok seven annesi ona; — Çocuğum... Zaten Semahat se Din oyuncağın... Bak o canlı bebek... derdi Evet, Arifin annesinin söylediği doğ« ru çıktı. Ben bütün hayatımca Arifin Oyuncağı olmaktan kurtulamadım. Daha çocukken Arif bana oyuncak- larına yaptığı hoyrat muameleyi gös- teriyordu Büyüdük. Ben genç hülyalı bir kız olmuştum. Arif il için Avrupaya gilmişti. Zama; n onu düşünü- Tüm. Fakat aramızda hiç bi: değildi. Bu sırada Sami isminde genç bir âdam benimle evlenmek istedi. Sa- mi son derecede iyi kalbli bir gençti. Hiç çirkin değildi. Zengindi. İstikba- Mi vardı. Nişanlanmak üzere idik. Onunla evlenseydim muhakkak ki meş sud olacaktım. İşte tam bu sıralarda idi. Arif Avru- Padan döndü. Tatilini geçirmek üze- Te İstanbula gelmişti. Daha ilk gün- lerde çocukluğumuzda, aramızdaki samimiyet tekrar kendini gösterdi, Fakat bu sefer konuşurken çok da ha heyecanlı idik. Yavaş yavaş anlıyor- dum ki ben Arifi deli gibi seviyorum. O bana ne diller dökmüyordu. Bir gece oturmuş çocukluğumuzdan bah. sediyorduk. Arif bana: — Hatırlar mısın Semahat? dedi, çocukluğumda en büyük emelim sâ- na benziyen bir bebeğim, bir oyunca- ğum olması idi... Seni o kadar beğenir. dim ki senin gibi lüle lüle saçlı, İri mavi gözlü bir bebeğim olsun diye çık dırındım. HAA da içimde bu arzu var... Bunu söylerken elimi tutmuştu, Son Süz bir heyecan içindeydim. Artık Sa- miyi filân düşünmüyordum, O daki. kadaki sandetim hiç birşeyle ölçüle- mezdi. Üç ay Adeta sarhaş gibi, saadetten, Aşktan başı dönmüş bir halde yaşadım Dünya bizimdi. Denizler gökler bizim di. Herşey bizimdi. Üç ay sonra Arifin tatili bitti. İstan. buldan ayrılırken bana: — Sana haftada dört beş mektup yas Zacağım. Mektebi bitirir bitirmez dö- Meceğim, Evleneceğiz... dedi. İlk günlerde hakikaten haftada be- | ma dört beş mektup gönderiyordu. Postacı bazen yolda biriken mektupla» nn üçünü, dördünü birden getiriyor. du. Sami benim halimi görmüş, ken- di kendine benimle nişanlanmak fik- rinden vaz geçmiş, bir seyahate çık- Muşta. lâkin benim Ariften başka düşün. düğüm hiç birşey yoktu. Fakat yavaş Yavaş ondan gelen mektuplar seyrek» başladı. Artık ayda bir mektup Aliyordum. Nihayet mektupların âr- İamamlle kesildi. Benim yazdık- hiç cevap vermiyordu. Bir müd- det sonra onun benden uzaklarda bü. Yük bir aşka kapıldığını duydum. Bu benim için büyük bir darbe oldu. Bü- tün arzuma rağmen Arifi unutamiyor- “um. Bir gün ondan son bir mektup Artık kendisini beklemememi, sevdiğini yazıyordu. Aradan & Sene geçti. Biraz kendime gelir gi- olmuştur. Bu esnada karşıma Rah. Mi çıktı. Rahmi beni delicesine sevi- Yordu. Çok iyi kalbii bir insandı, Çalış — Çok iyi para kazanıyordu. Bü- emeli benimle evlenmekti, Artık ben de yalnızlıktan bikmış- “ Yaşım terlemişti. Ev bark, yuva sahibi olan Arkadaşlarıma o bakıyor, - dalgın kendi istikbalimi düşü. Rahmi ile evlenirsem bütün genç li . Mai e 4 y geçmiş! | kızlık rüyalarım hakikate dönecekti. İ Güzel bir evim, baliçem, sıcak odala- nım olacaktı. İ oFakat Rahmiyi sevmiyordum. HAJA başımın içinde Arifin hayali vardı. Hattâ Rahıni de biraz bunu hisee- | der gibi olmuştu. Bana; — Belki sizin meşgul olduğunuz bir Çok şeyler var... Başınızın içinden sö- küp atamadığınz fikirler olabilir. Fa. kat beraber yapacağımız seyahatle yaman size bunları unutturacaktır. Belki bir gün beni seversiniz... dedi, Düşündüm. Söyledikleri makuldü. Ona evlenmek için söz vermemiştim. Fakat ümidini kesecek şeyler de söy- lememiştim. Beni sık sık görüyordu. Nihayet yavaş yavaş anlaşıyorduk. Evlenecektik. Evvelâ uzun bir seyaha- te çıkacaktık. Hattâ Rahmi evlendiğimiz gün yola çıkmağa taraflardı. Yeniden başlıya- cak hayatım hakkında programlar yapmağa başlamıştım. Bir gün Rahmi bana: — Semahat, dedi, artık bu işe bir netice verelim... Seninle evlenmek is- tediğimi söylediğim zaman bana; — Düşüneyim... demiştin. Sana dört gün daha mühlet veriyorum. Artık ba- na kati fikrini söyle... Hemen haya- tımızı kuralım... Dört gür sonra ceyü- bını öğreneceğim... dedi. Ona cevap verdim: — Peki!,.. dedim. Dört günü büyük bir tereddüd için- de geçirdikten sonra nihayci karar ver dim. Rahmi ile evlenecektim. Bu kararımı Rahmiye söyliyeceğim gün gelmişti, Ona düşündüklerimi söy« lemek için yazıhanesine gidecektim. Köprü üstünden geçiyordum. Güzel bir yaz akşamı idi. Bir aralık arkam. dan çok iyi tanıdığım bir sesin ismimi çağırdığını işittim. Heyecandan dö- nüp bakamıyordum. Çünkü bu ses be- ni allak bullak etmişti. Ayni ses bir daha ismimi çağırınca bu sefer dön- düm. Arifle karşılaştık, O kadar tattı tatlı konuşuyor, bana o derece samimi davranıyordu ki, ona karşı duyduğum bütün kini, izzetinefis yaralarını bir dakika içinde unutuvermiştim. Bir aralık bana o gönlünün istediği her- şeyi yaplırmağa alışık tavrile: — Nereye gidiyorsun? diye sordu. — Bir dostumun yazıhanesine... de- dim, roühim birşey konuşacaktım. Koluma girdi, — Şimdi mühim iş konuşulacak 8i- rası mı? Haydi adaya gidelim... Bu ge- ce nefis bir mehtap olâcak... Sanki büyülenmiş gibi onu takip ediyordum. Bir rüyada gibi idim. Bir vapura bindik ve adaya gittik... Mak- sadımız bir mehtap gecesi geçirmekti, Arifle beraber bütün bir yaz geçti. Bir tesadüf neticesinde Rahminin uzun bir seyahate çktığını öğrendim. Fakat ben onu düşünmüyordum bile... Hayatımın en güzel geçen yazının z6Y- kine dalmıştım. Fakat bir gün gene birdenbire Arif ortadan kayboldu. Ço- cükluğundanberi bir dalda bir karar. da durmaz, arzularının esiri bir insan. dı, Onu tekrar aylarca bekledim. İki sene sonra Arifin evlendiğini haber aldım. , Artık bu macerayı tamsmile unut. mağa karar vermiştim. Benim de bir evim olmasını istiyordum. Bu esnada benimle ayni şirkette çalışan ciddi bir erkek bana evlenme teklif etti, fakat dün uzak bir yerden Ariften mektup adım. Kansından ayrılmış... Beni ya- nına çağırıyor. Diyorum ya... Senelerdenberi, Çço- cukluğumdanberi ben Arif için bir BA | İNE 1648 m. Türkiye Radyosu TAÇ. 1014m. 18106 Ko./s. Ew. Ankara Radyosu TAP, Tom. 9466Ke./s. 20K0. SAATİLE Cumartesi 19/8/939 130: Program, 1835: Türk müziği (Pu- sml heyeti), 14: Memleket mat ayar, ajana ve meteoroloji haberleri, 14.10 - 16,30 Müzik (Dans müziği - Pİ). 18,30: Program, 1835: Müsik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 — Prans Lehar - Vals, 2 — Ziehrer - Eşkiya ope- retinden potpuri, 3 — Delibes - Kopelya belesinden bebek dans, 19,10: Türk mü- #iği (İncesaz faslı), : Memleket smat 182 Ko./&. 190 Kw. küsü - Sabahtan kalktım, 9 — Halk tür. küsü - Urfalıyım esealden, 10 — Halk tür- küsü - Ekin ektim çöllere, 2140: Konuş- ma, 2155: Neşeli plâklar - R., 23: Haf. talık posta kutusu (Ecnebi dillerde), 7230: Müik (Dans müziği - PL), 23: Son ajans haberleri, ziraat, esham, bahvilât, kambi- no - nukud borsası (flat), 2320: Müzik (Casband - Pi), 2355 - M: Yarınki program, Avrupa istasyonları Baat Wide Berlin 20 Faust operasından parçalar (piikla) — Böhmen 20,15 viyolonsel — Könlgsberg 20 Veberin «Frelsehütz. ope- rası — Leipzig 20 hafif muzika ve dans Münih 20 hafif musika — Şiutigart 20 dans muzikası — Brünn 20 askeri muzi- ba — Athlone 2056 orkestra — Bükreş 20,40 keman — Stokhplm 20,30 eski dans muzikssı — Toulouse 20,45 murşlar. Sant 21de Berlin 21/15 kanşık müzlka — Breslay 2135 karışk muzika — Danxig 2115 dans — Frankfurt 21,16 akşam konseri — Hamburş 2115 Framfurtian nakil — Lelpzig 2195 dans Ştuttgart, Viyana 31,15 gala könseri — Belgrad 21 opera mu- zikası — Bükreş 21.15 hafif muzika — Grenoble 2130 - 2330 konser — Londra 21 Çaykovski konseri, Sant 22 de Beromünsier 2240 dans — Bükreş 21.19 konser — Fiorans 22 Bafif muzikn — Mi- Wno 22 Müle'nin «Al Dupo> operası — Gottens 2225 konser. Saat 23de "Berlin, Hamburg 2340 - 1 eski ve yeni danslar — Breslav, Frankfurt, Königeberg, Münih 2320 - 1 karışık muzika — Ko- lonya 2340 hafif muzika ve dans — Lelpsig 2330 - 1 dans — Ştutigart 2330 dans — Viyana 2330 karışık murika — Prag 23,30 operet muzikası — Belgrad 23,15 örkesira — Budapeşte 33 opera muzikası — Bükreş 73,15 Rumen orkestra — Roma 7330 viyolonsel — Stokholm 23,15 dans, Sanat ilden sonra Belgrad 24 dans — Budapeşte 24/30 çin- İ gene çalgısı — Florans 2 dans — Yanda 2410 dans — Roma 24 dans — Berlin, Breslav, Prankfurt, Kolonya, Ştutigart ve Viyana 1-4 göce muzikası, Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız mektuplardan «AKŞAM>ı mutlaka şu veya bu mutâvassıt lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur Addettikleri anlaşılmaktadır. * Bu zehab hakikate uygun de- ğildir. Binaenaleyh taşra bayile. rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM; İdarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mus- meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM» idaresine mektup ya- zârak bayi şartlarını öğrenebi- lirler, oyuncağım... Onun bana ettiği fenalıkları bili- yorum. Fakat bile bile gene onun ba. sit bir oyuncağı olmaktan kendimi alâ- miyorum. çi Yarın Arifin yanına hareket edece. ğim. Hikmet Feridun Es DiŞ KIRIELIK Soğuk algınlıkları ve ağrıları KALMINA TESKEİNEDER Bıhhat Vekâletinin 16/4/8996 tarih ve 4/45 numaralı ruhsatını haizdir. Tefrika: No. 36 Yazan: İskender Fahreddin Urman kılıcını çekerek evin üst katına çıktı ve odanın bir köşesinde yatan âsilerin reisini gördü — Ordunun Bağdada gireceğini | aklından geçirmemiş demek?! Zehra için bir kurtuluş yolu vardır Şeyh Mehmedi Halifenin askerlerine — Vaziyetten çok eminmiş. Kızlara;| teslim etmek, Zehra buna karar ver- «Adamlarım, Halifenin ordusunu da- | muştı. ditıp muzaffer olarak dönecekis de- Tiş — Onu her halde yakalamalıyız, Urman! Bu işi yapacak aramızda daki gizli yoldan - kimseye görünme- den - kaçmağa muvaffak olmuştu. Bu yolun sonu büyük bir bahçeye dayanıyordu. Bu bahçede küçük bir ev vardı. Bahçe, saraydan bir hayli uzaktı. Ev De saray arasında büyük fırın, valinin ahırı ve bir çok evler vardı. Bu evde şeyh Mehmedin adam- larından biri otururdu. Zehra yolda işık tuttu ve şeyhin koluna gire rek - çünkü şeyh Mehmed afyondan bAJA sarhoştu, bir türlü ayılamıyor- du - oraya vârmışlardı. Yer sahibi, şeyh Mehmedi hürmet ve minnetle karşıladı, Derhal gözde- sile beraber kendisine bir oda verdi. Şeyh Mehmed: — İstirahate muhtacım, dedi, Ha- Wfenin ordusu şehre girmiş, diyorlar, Benim aslanlarımdan henüz bir ha- ber alamadım. Hele biraz başımı bir yastığa koyup dinlenyim. Ondan sonra neyapacağımızı konuşuruz. Başını Zehranın dizine koydu. Horul horul uyumağa başladı, Ev sahibi fakir bir adamdı. Çar- şıda doğramacılık yapardı. Şeyh Mehmedi evinde muhafaza etmekle kendisinden değerli bir hediye ve pa- ra koparacağından emindi. , Zehranın gözüne uyku girmiyordu. Eski valinin gözdesi zeki ve anlayışlı bir kızdı. Şeyh Mehmed uyurken yü- züne dikkatle baktı: — Bu mendebur heriften Bağdad- hlar ne hayır görecekler? Dedi... Yavaşça şeyhin başını yas- tığa bıraktı. Ayağa kalktı. pencere- ye koştu. Sokaklarda geçen kalaba- hık ve at sesleri artıyordu. Türk atlıları, şeyh Mehmedi ark yoralrdı. Zehrn bir aralik sokaktan şöyle bir ses duydu; — Kumandan, şeyh Mehmedi bu- Jana yüz altın hediye verecek. Haydi, ga herifin izini biz bulalım da, pa- raları aramızda paylaşalım. — İzini bulana yüz altın verecek- Diye söylendi. Zehranın gösü tok- tu. Paraya temayülü yoktu. Fakat, biraz sonra, gene ayni 80- kaktan geçen atlılardan birinin söy- Yediği sözler Zehrayı titretmişti. Pen- cerenin içinde gizlenen Zehra şu söz- leri duymuştu: «— Kumandan emir verdi: Şeyh Mehmedi saklıyan ve yerini bildiği halde Halifenin askerlerine söylemi- yen, her kim olursa olsun, (Kısas) meydanında idam edilecektir.» Zehra bunu duyunca titredi. Ayak- ta duramadı. Yere çöktü, Ve tekrar şehyin yüzüne baktı. Zihninde Hali- feliği kuran ve kendisini herkesten fazla o mevkie lâyık gören şeyh Meh- med, bütün ömrünü bir medresenin taş odasında geçirmiş sefil ruhlu bir adamdı. Zehra, islâm &leminin böyle bayağı bir heriften ne fayda görebi- leceğini düşündü. Atlıların sözleri hâlâ kulağında çınlıyordu. Şehri baş- Pencereyi ardına kadar açı. Bir müslüman evinden, böyle çıplak de- necek kadar açık saçık giyinmiş bir kadınım göründüğü vaki değildi. So- kaktan geçen &tlilar başlarını pen. oereyo çevirdiler. Zehra atlılara gü- Tümsedi: — Durunuz... Boş yere koşmayınız. Önde giden atlılardan bir sordu: — Sen bizim niçin koşuşduğumuzu biliyor musun? girmişti. Birdenbire evlerin taş du- varlarında derin ve korkunç akisler bırakan bir ses işitildi: — Kadınlarla cüveleşmenin sırası değil. Haydi, yolumuza devam edin! Urman gür sesile bağırıyordu. Öndeki atlılar pencerenin önünde genç kadınla konuşmayı O birakamı- yorlardı. Zira, Zehra onlara: — Aradığını?' adamı ben buldum, Demişti. Urman pencerenin önüne yetişti, Atlilardan biri, “reise döndü: — Bizi pencereden çağıran odur. .Şeyh Mehmedi bulduğunu söylüyur. Bu haberi duyunca geçip gidebilir miyiz? 'Urman pencerenin altına yaklaşlı! — Şeyh Mehmedi buldun mu? — Evet... — Haydi, söyle bize saklandığı yeri, — Bir şartla söylerim, — Nedir şartın? — Beni Halifenin yanına göndere- ceksiniz! — Pekâlâ söz veriyorum. — O halde biraz bekleyin, Şimdi kapıyı açacağım. Zehra pencereden çekildi. Urman hayret ve tereddüd içinde bekliyordu. Acaba bu kadın, atlıları yolundan alıkoymak ve zaman kazanmak için mi çevirmişti? Akıncıların reisi bu ihtimali düşü- merek sokakta sabırsızlanırken, bir. denbire kapı açıldı. Zehra: — Haydi giriniz! Dedi ve kenara çekildi. Akıncılardan bir kaçı oatlarından indiler ve palalarma sarıldılar. Zehra gülerek: — Zahmet etmeyin yiğitleri dedi, Şeyh Mehmedi şimdi bir çocuk bile tevkif edebilir, Çünkü horul horul uyuyor. : Urman ihtiyatı elden bırakmıyor. du. Kılıcını çekerek evin üst kalına çıktı ve odanın bir köşesinde yatan sakallı, ufak cüsseli bir adam gördü. Şeyh Mehmedi. hiç birisi tanımı- yordu Acaba, genç kadının gösterdiği bu adam Şeyh Mehmedin kendisi miydi? Zehra, relsin tereddüdünü görünce; — Ben eski valinin gözdesiyim, de- di, bu sabah siz şehre girince, Şeyh hazretleri beni seçerek yanma âldı ve buraya sakladı Fakat, kendisi dün gece çok afyon çektiği için bir türlü ayılamıyor. Urman yere eğildi. Medreseden ye- tişen bir şeyhin bu derece kadına ve sefahate düşkün olacağını bir türlü aklına sığdıramıyor ve: — Sen bizi aldatıyorsun! Diye bağırıyordu: Zehra boynundaki ve kollarındaki mücevherleri gösetererek: — Bağdadın en kıymetli taşları be- nim üzerimdedir, dedi, beni herkes tanır. Yalanımı tutarsanız, hüküm sizindir; istediğiniz cezayı verebilir. #iniz. , Urman bir çare düşündü; komsu. ları yukarı çağırdı: — Yerde yatan şu adamı tanıyor musunuz? Diye sordu. Yarkasa var), bu mektebi

Bu sayıdan diğer sayfalar: